Kamulaştırma, Anayasa’nın 46. maddesine göre devlet ve kamu tüzel kişiliklerinin, kamu yararının gerektirdiği hallerde karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamı veya bir kısmı üzerinde kanunda gösterilen usul ve esaslara göre idari irtifaklar kurmasıdır. İdare, özel mülkiyette bulunan taşınmazlara her zaman Anayasa’da ve yasalarla düzenlenen bu usul ve esaslara uygun olarak el atmaz. Bu gibi durumlarda kamulaştırmasız el atma kurumu karşımıza çıkar. Bu müessese kanunla düzenlenmemiş olmakla beraber uygulamada 1956 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı[i] ile kendine uygulama alanı bulmaktadır. Bu içtihat doğrultusunda idare herhangi bir kamulaştırma işlemi yapmaksızın özel mülkiyete tabi taşınmazlarına el atarsa malik Medeni Kanun’un 683. maddesi uyarınca müdahalenin men-i davası açabilir ya da kamulaştırmasız el atma durumuna rıza göstererek taşınmazın bedeli karşılığında idareden tazminat alabilmek için dava ikame edebilir. Mülk sahiplerinin idareden tazminat almayı tercih ettiği ya da somut itibariyle mecbur kaldığı hallerde tazminat bedelinin mülk sahibinin gerçek hakkını yansıtıp yansıtmadığı tartışmalıdır. Bu yazımız ile ülkemizde gayrimenkulün finansal kıymetinin para ve diğer finansal araçlara oranlara daha karlı olması karşısında mülk sahiplerinin hak ettikleri tazminatın dava tarihi esas alınarak hesaplanması, enflasyon karşısında bu bedelin gün geçtikçe erimesi ve buna kıyasla taşınmaz bedelinin katlanarak artması sonucu oluşan mağduriyeti ele alacağız.

Değerlendirme konusu olan sorunu somutlaştırsak; idare tarafından taşınmaz hakkında hukuki veya fiili olarak kamulaştırmasız el atma işlemi uygulandığı tarihte taşınmazın piyasada belli bir bedeli vardır. Davacı tarafından taşınmazı hakkında kamulaştırmasız el atma uygulandığının öğrenildiği anda dava açılmaktadır. Dava tarihinde ilgili taşınmazın el atma tarihindeki bedeline göre daha yüksek bir kıymet arz etmesi muhtemeldir. Mahkemenin yargılama esnasında keşif icra etmesi ile keşif tarihinde taşınmazın güncel kıymeti takdir edilebilecektir. Bu da karşımıza taşınmaz hakkında ilk ikisinden çok daha yüksek, üçüncü bir bedel çıkartmaktadır. Keşif ile belirlenen kıymet sonrası hüküm tarihine kadar geçen zamanda taşınmazın kıymetinde artış olacağı muhakkaktır. Burada karşımıza dördüncü ve son bir bedel daha çıkmaktadır. Sorun ise davacının hangi bedel üzerinden zararının tazmin edileceği, bu bedele ne zamandan itibaren faiz işletileceği, mahkemenin davacının zararını asgari düzeye indirmek için nasıl karar vermesi gerektiği konularında meydana gelmektedir.

Kamulaştırmasız El Atma Davası Hakkında Genel Bilgiler

Kamulaştırmasız el atma işlemi aynı zamanda bir haksız fiildir. Haksız fiilden doğan borç da tazminat borcudur. Bu tazmin yükümlülüğünün yasal dayanağı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi olup kamulaştırmasız el atma nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılacak dava da adli yargının görev alanındadır.[ii] Bu davanın davacısı ilgili taşınmazın maliki ya da mirasçısıdır. Davalı ise taşınmaza kamulaştırma yapılmaksızın el atan idaredir. Genel olarak idarenin fiili yolu nedeniyle haksız fiil sorumluluğuna dayanılarak açılacak tazminat davası Borçlar Kanunu 72. maddesi uyarınca, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bununla beraber yakın zamanda Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bir karar ile idarenin hukuki el atma işlemi nedeniyle açılacak tazminat davalarında süre yönünden bir sınırlama kaldırılmıştır.[iii] Kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davalarında ispat yükü davalı idarededir. Davalı idare eylemlerinden dolayı kusursuz olduğunu ispat etmedikçe oluşan zararı tazmin ile yükümlü olacaktır.[iv]

Kamulaştırmasız El Atma Davasında Taşınmaz Bedelinin Belirlenmesi

Tazminat hesabı için kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedelinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu noktada uygulanacak hükümlere ilişkin kanunda herhangi bir düzenleme olmadığından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Esasları” başlıklı 11. ve “Kısmen Kamulaştırma” başlıklı 12. maddesi hükümleri kıyasen uygulanmaktadır. 11. maddede bedel tespiti için oluşturulan bilirkişi kurulunun taşınmazın değer tespitini yaparken dikkate alacağı kıstaslar düzenlenmiştir. Buna göre taşınmazın bedeli kanun çerçevesinde teşekkül ettirilecek bir bilirkişi kurulu tarafından belirlenmelidir. Fakat her halükârda taşınmaz bedelini ve ödenecek tazminat miktarına mahkeme karar vermelidir. Şayet taşınmaz üzerine el atma sonrası bir tesis inşa edilmiş veya bir hizmet getirilmişse bu kriterler bedel tespitinde göz önüne alınmamalıdır. [v] Bedel belirlenirken taşınmazın nitelikleri analiz edilmesi, bedel belirlenmesine emsal alınacak taşınmazların ne zaman satış gördüğü, dava konusu yapılan taşınmaz ile benzer niteliklerin neler olduğunun açık bir şekilde ortaya konması önem arz etmektedir.

Bedel tespitine ilişkin bir Yargıtay kararında hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın değerinin tespitinde emsal olarak incelenen taşınmazın yüzölçümü itibariyle dava konusu taşınmaza göre çok küçük olması nedeniyle, bu emsali hükme esas alan rapor inandırıcı ve hüküm kurmaya elverişli bulunmamış, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re'sen emsal celbi yoluna gidilmesi, taşınmazın, değerlendirme tarihi itibariyle, emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibariyle imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere ve değerini etkileyen merkezi yerlere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi doğru bulunmayarak yerel mahkeme kararı bozulmuştur. [vi]

Yargıtay Uygulaması; Bedel Dava Tarihi İtibariyle Belirlenmelidir

Mahkemeler tarafından kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan el atmanın önlenmesi ve bedelinin tahsili davaları ile birlikte açılan haksız işgal tazminatı (ecrimisil) davaları sonucu verilen hüküm ve kararların temyiz inceleme görevi Yargıtay 5. Hukuk Dairesine ait bulunmaktadır.[vii] Yargıtay 5. Hukuk Dairesi de uzun yıllardır kamulaştırmasız el atma nedeni ile açılan tazminat davalarında bedelin dava tarihi itibariyle belirlenmesi, bu bedele faiz işletilmesi gerektiği yönünde istikrarlı kararlar vermektedir.

Kamulaştırma bedel tespitine ilişkin olarak açılan bir davada Yargıtay 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesi gereğince açılmış tespit ve tescil davalarında değerlendirme aynı Kanunun 15/son maddesi uyarınca dava tarihi itibariyle yapılmalıdır diyerek somut olayda dava konusu taşınmaza dava tarihi olan 2015 yılı verileri esas alınmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden 2014 yılı resmi verilerine göre değer biçen bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulması doğru görülmeyerek bozma kararı verilmiştir.[viii]

Yargıtay bir kararında mahkemenin dava tarihinden sonraki döneme ilişkin haksız işgal tazminatına hükmetmesini hatalı bulmuştur. İlgili olayda davacının kamulaştırmasız el atma karşılığının tahsili talebiyle dava açtığı tarihe kadar idarenin taşınmaza el atması haksız fiil niteliğinde tespiti yapılmıştır. Sonuç olarak kamulaştırmasız el atma nedeniyle mal sahibi, taşınmazın dava tarihindeki değerini isteyebileceği gibi, ecrimisil de isteyebilir. Ancak kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasından sonraki dönem için ecrimisil istenemeyeceği de kuşkusuzdur. O hâlde, davacıların kamulaştırmasız el atma nedeniyle bedel davasını açtıkları tarih olan 17.01.2012 tarihine kadar ki dönem için ve el atılan yer bakımından yöntemine uygun biçimde hesap edilerek davacıların ecrimisil istekleri hakkında bir hüküm kurulması gerekirken bu tarihten sonraki dönemi de kapsar biçimde fazla ecrimisile karar verilmiş olması doğru değildir denilmiştir.[ix]

Yargıtay’ın bu yöndeki kararları hakkın öne sürüldüğü tarih olan dava tarihi itibariyle karar verilmesi itibariyle uygulamada ciddi mağduriyetlere yol açmaktadır. Piyasada mevcut enflasyon ile beraber paranın alım gücünün günden güne azalması, artan nüfus ile beraber taşınmaz bedellerinin para ve diğer birçok emtiaya oranla daha hızlı bir şekilde yükselmesi bu mağduriyeti derinleştirmektedir. Uygulamada davacılar dava tarihi itibariyle hükmedilecek bedelin dava konusu taşınmazın kıymeti karşısında ciddi mağduriyet yaratacağı endişesi ile davalarını 6100 Sayılı HMK 150. maddesi uyarınca takipsiz bırakıp, davanın usulden reddedilmesini sağlayarak daha sonra yeniden dava açarak dava tarihini güncellemek ve zararlarını asgari düzeye indirmeye çabalamaktadırlar. Bu ise uzun olan yargılamaları daha da uzatmakta, hakka erişimi güçleştirmektedir. Aynı zamanda sonsuz bir döngünün de başlangıcı olmaktadır. Zira aynı süreç yeniden açılan davada sil baştan tekerrür edecektir. Mahkemelerin hükmettikleri tazminat bedellerine dava tarihinden itibaren faiz işletmeleri dahi (bkz: kamulaştırmasız el atma nedeni ile açılmış tazminat davalarında çıkan tazminat bedeline dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği hakkında. [x] ) oluşacak zararı azaltmamaktadır.

Kamulaştırma Bedelinin Zamanla Enflasyon Karşısında Erimesi Hak İhlalidir

Benzer bir konu olan mülk sahiplerinin kamulaştırma bedelini tahsil edilinceye kadar geçen zaman zarfında, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu bir hak ihlali kararı mevcuttur. İlgili olayda başvurucuların köydeki taşınmazları 05.05.1986 yılında belediye tarafından kamulaştırılmıştır. Aynı yıl kamulaştırma bedeli 28.524.306 TL olarak bankaya ödenmiştir. Bu ödeme başvuruculara bildirilmemiş taşınmaz da belediye adına tescil edilmiştir. Davacıların kamulaştırma bedelinin ödenmediğine dair 01.06.2004 tarihinde açtıkları davaları mahkemece 02.11.2004 tarihinde reddedilmiş, karar 27.06.2006 tarihinde Yargıtay tarafından onanmıştır. Karar düzeltme talebi 07.07.2011 tarihinde kabul edilmiştir. Mahkemece yeniden yapılan yargılama neticesinde 08.03.2013 tarihinde bilirkişi raporu alınmış 1986 yılındaki kamulaştırmanın güncel bedelinin 4.670.000 TL olduğu tespit edilmiştir. TL’den sıfır atılması nedeni ile de davacıların murisine düşen hakkın güncel karşılığının 4,67 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemece 21.02.2014 tarihinde davacı mirasçılarının her biri için 0,94 TL’nin kamulaştırma kararının tebliğ tarihi olan 28.10.1986’dan itibaren işletilecek faiz ile beraber ödenmesine karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay tarafından da onanmıştır. Anayasa Mahkemesi ise bu kararın ölçülülük ilkesine aykırı ve hakkın özüne dokunan bir müdahale olduğuna kanaat getirmiştir. AYM; idarenin taşınmazın gerçek bedelini malike ödemek zorunda olduğunu ayrıca ödediği bu bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmiş olmasının da engellenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Kararda ödenen bedelin enflasyon etkisinden arındırılarak güncelleştirilmesi gerektiği yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen sürede oluşan hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması gerektiği ifade edilmiştir. Uygulanacak faizin bu sayede kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesinin önleyebilecek bir araç olduğu söylenmiştir. Öte yandan AYM, mahkemenin hesaplama yöntemini de eleştirerek TÜİK verilerine göre 1986 yılındaki 100 TL’nin  2004 yılı haziran ayındaki karşılığının 658.275,54 TL olduğu dolayısıyla 1986 yılında davacılara ödenmesi gereken 4,67 TL’nin davanın açıldığı tarihteki değer karşılığının da 30.746,14 TL olduğunun tespit etmiştir. Mahkemece bu tarz bir hesaplama yöntemi ile kamulaştırma bedelinin dava tarihindeki güncel enflasyon değeri tespit edilmesi gerektiği ardından dava tarihinden itibaren ayrıca faize hükmedilmesi gerektiği söylenmiştir. [xi] Anayasa Mahkemesi de bu kararı ile kamulaştırma bedelinin dava tarihindeki rakamsal karşılığının tespit edilmesi gerektiği, bu bedele ancak faiz işletilerek davacıların zararlarının azaltılabileceğine karar vermiştir.

Ödenecek Tazminata Enflasyon Farkı Uygulanabilir

Anayasa Mahkemesi bir kararında kamulaştırma bedelinin tespit ve tescili davasının, 28/4/2009 tarihinde açıldığı, Mahkemenin 18/1/2012 tarihli kararıyla başvurucuya 146.384,50 TL kamulaştırma bedeli ödenmesine karar verildiği, somut olayda kamulaştırma bedeli başvurucuya dava tarihinden 2 yıl 9 ay sonra ödenmesi nedeni ile Merkez Bankası verilerine göre davanın açıldığı ve bedel tespitinde esas alınan Nisan 2009 ile ödemenin yapıldığı Ocak 2012 tarihi arasında enflasyonda meydana gelen artışın % 24,56 olduğu, bu oran doğrultusunda dava tarihine göre belirlenerek yapılan ödemenin enflasyon karşısında uğradığı değer kaybını telafi edecek farkın 35.957,50 TL olduğunu tespit etmiştir. AYM kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz veya enflasyon farkı eklenmemesinden kaynaklandığı, ödenmeyen enflasyon farkının, bireylerin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozarak ve Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerinde orantısız bir yük oluşturarak mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiş ve başvurucuya bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek için net 35.957,50 TL maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir.[xii] Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı yasal faizin tam olarak karşılamadığı enflasyon dolayısıyla meydana gelen zararın azaltılması anlamında çözüm olabilecek niteliktedir.

Netice olarak temel sorun mahkemelerin hükmettikleri bedele işletilen faizin oluşan zararları tazmine yaklaşmamasından ibarettir. Anayasa Mahkemesi’nin yazımızda emsal gösterdiğimiz bazı kararlarında enflasyon farkını hesaplayarak davacı lehine ödemeye yansıtması hak odaklı bir yaklaşım olabilir. Uygulamada birlik yaratıp, sorunu kökten çözecek yaklaşım bu konuda yapılacak kanuni düzenlemeler ile getirilmelidir. Aksi halde oluşan bu durum maliklerin mülkiyet hakkını zedeleyici bir durum oluşturmaktadır.

---------------

[i] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu 1956/1-6  sayılı 16.05.1956 Tarihli kararı

[ii] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu E: 1958/17, K: 1959/15 11.02.1959 Tarihli kararı

[iii] Anayasa Mahkemesi E:2016/196, K:2018/34 28.03.2018 Tarih sayılı kararı

[iv] YILDIRIM ATAKUR, Reyhan. Mahkeme Kararları Işığında Türk Hukukunda Kamulaştırmasız El Atma, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2017 sayfa 66

[v] Yargıtay Hukuk Genel Kurul 1978/3-747 E. 1980/2111 K. 02.07.1980 Tarihli kararı

[vi] Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2019/10700 E. 2020/1782 K. 06.02.2020 Tarihli kararı

[vii] Yargıtay Büyük Genel Kurulunun İş Bölümüne İlişkin 07.01.2023 Tarihli ve 2023/1 Sayılı Kararı

[viii] Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 2015/21028 E. 2016/1076 K. 25.01.2016 Tarihli kararı

[ix] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/18773 E. 2016/6827 K. 02.06.2016 Tarihli Kararı

[x] Yargıtay 5. Hukuk Dairesi E. 2009/1557 K. 2009/5491 07.04.2009 Tarihli kararı

[xi] ALİ YAZICI BAŞVURUSU B.N.: 2018/20766 Karar Tarihi: 10/3/2021 Resmî Gazete Tarihi: 13.04.2021

[xii] YAŞAR ALBAYRAK BAŞVURUSU B.N.: 2013/4523 Karar Tarihi: 16/9/2015 Resmî Gazete Tarihi: 28.11.2015