Bu yazımızda; kolluk tarafından elde edilen istihbari bilgiler ile belgelerin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.169 uyarınca tutanak altına alınması gerektiği, tutanakta yer alan tanıkların ve ihbarcının mahkemece dinlenerek, istihbari bilginin ne şekilde alındığının tespiti ile istihbari bilginin kaynağı olan kişilerin veya ihbarcının duruşmada veya gizli tanık sıfatıyla dinlenerek CMK m.206’ya göre ortaya koyulması ile CMK m.216’ya göre tartışılması ve CMK m.217 uyarınca mahkeme önüne getirilerek duruşmada tartışılarak delillerin mahkemece değerlendirilmesi gerektiği ele alınmıştır.
1- Ceza Muhakemesinde İstihbari Bilgi ve Belgeler
İstihbarat; yeni öğrenilen bilgiler, haberler, duyumlar ve bilgi toplama, haber alma anlamına gelmektedir[1]. Teknik anlamda ise “Politika yapıcıların ve ilgili devlet kuruluşlarının milli güvenlik ve menfaatlere ilişkin konularda doğru kararları verebilmek için ihtiyaç duydukları, rakip veya düşman tarafından korunan haber, bilgi ve tecrübeleri esas alan, bunların gizli toplama, işleme, analiz ve değerlendirme işleminden geçirilmesiyle üretilen, ilgili olduğu konuda karar vericiler için yeni bir anlayış geliştiren nihai ürün ve bu ürünü ortaya çıkaran faaliyet” olarak tanımlanmaktadır[2]. Suçların önlenmesi veya işlenen suç ile failinin ortaya çıkarılabilmesi amacıyla; polis, jandarma, diğer kolluk görevlileri istihbari bilgi toplamakla yetkili kılınmışlardır. Casusluk faaliyetlerini, Anayasa ile kurulu düzeni ve Devletin güvenliğini bozmaya dönük faaliyetleri önlemek ve ortaya çıkarmak için de Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları tarafından istihbari bilgi ve belgeler toplanabilmektedir. MİT’in görevlendirildiği konular dışında bir bilgiye veya belgeye tesadüfen ulaştığı durumda, bunu ilgili makama gönderme yetkisi ve hatta yükümlülüğü bulunmaktadır. 2937 sayılı MİT Kanunu’nda MİT’in görevleri ve yetkileri sayılmış olmakla birlikte, sahada karşılaşılan veya tesadüf edilen görev dışı konularda bilgi ve belge temin eden MİT, bunları ilgisine binaen idari veya adli kolluğa aktarır.
Toplanan istihbari bilgiler; kolluk görevlileri tarafından rapor haline getirilmekte, varsa istihbaratın doğruluğunu gösteren iz, eser ile somut delillerden de raporda bahsedilmektedir. Polis ve jandarmanın “önleyici kolluk” olarak yürüttüğü faaliyetler sırasında topladığı bilgi ve belgelerin raporlanması mümkündür. Tüm bu raporların içeriklerinin doğruluğuna ve somut delillerle desteklenmesine göre delil niteliği taşıma ihtimali bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Hukukunda her şey delil olabilir. Bunun sınırı; delilin kanuna ve akla uygun, olayla bağlantılı, maddi hakikate ulaşmaya elverişli, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilme gerekliliğidir. Deliller; yegane, belirleyici, tamamlayıcı, yan veya yardımcı veya ilgisiz olabilir. “Delil başlangıcı” olarak adlandırılan, iz, eser, emare gibi bulgu ve bilgiler de elde edilebilir.
Kolluk tarafından hazırlanan ve içeriği somut delillerle desteklenmesi gereken rapor, delil başlangıcı niteliğinde belge sayılabilir; zira elde edilen istihbari bilgi ve belgeler niteliği itibariyle tek taraflı, dolaylı, gizli, doğruluğu kesin olarak bilinmeyen ve belirli bir işleme tabi tutulmuş bilgiler olup, bu verilerin haricen delillendirilmemesi halinde tek başlarına hükme esas alınamayacaktır[3].
Nitekim Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 16.04.2019 tarihli, 2018/3918 E. ve 2019/2665 K. sayılı kararında; Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen yazı cevabında yargılamada “belirleyici delil” olarak dikkate alınan raporların istihbari bilgi notları olduğunun anlaşıldığı durumda, dosyaya konu suç da dikkate alınarak “Somut olayda, silahlı terör örgütüne üye olduğu kabul edilip, örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu ve önemi bakımından temel cezası üst sınıra yakın olarak belirlenen sanığın, yargılamanın yenilenmesi sonucunda, istihbari nitelikteki yazının hükme esas alınamayacağının anlaşılması ve Yerel Mahkemenin de bu doğrultuda kabule varması karşısında, istihbari nitelikteki görüş yazısı suçun sübut ve vasfının belirlenmesinde hükme esas alınmamalıdır. Dosya kapsamında bulunan diğer delillerin suçun sübut ve vasfının değerlendirilmesinde yeterli olup olmadığı değerlendirilmeli, yeterli görülmesi halinde oluşan yeni durum karşısında TCK m.61’deki ölçütlere göre temel cezanın belirlenmesi gereklidir, …” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Buna göre; ceza yargılamasında her şey delil olarak kabul edilmekte olup, ancak bunların akılcı, olayla ilgili, hukuka uygun ve somut delil niteliği taşıması şarttır. Kolluk tarafından elde edilen istihbari bilgi ve belgeler delil başlangıcı niteliğinde olup, içeriklerinin somut delillerle desteklenmesi ve muhteviyatı itibariyle doğruluğunun ortaya koyulması gerekmektedir. İstihbari bilgi ve belgelerin somut delillerle desteklenmesi halinde, delil değeri kazanmaktadır.
Buna ek olarak; Milli İstihbarat Teşkilatı’nın casusluk ve Devlet sırlarına karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere topladığı bilgilerin delil olarak kullanılabilmesi hukuka aykırı olup, MİT’in raporlarının delil sayılabilmesinin yolu, yalnızca 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu ek m.1/1’in kapsamına giren suçlarda gündeme gelebilmektedir. Kanunun ek m.1/1 göre; “Milli İstihbarat Teşkilatı uhdesindeki istihbari nitelikteki bilgi, belge, veri ve kayıtlar ile yapılan analizler, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Yedinci Bölümünde yer alan suçlar hariç olmak üzere, adli mercilerce istenemez”. TCK m.326 ila 339’da yer alan bu suçlar, casusluk suçları ile Devlet sırlarına karşı işlenen suçlardan ibarettir. Bu suçların dışında MİT’in istihbari nitelikte topladığı bilgi, belge, veri ve kayıtlar ile yaptığı analizler yargılamada delil olarak kullanılamaz[4].
2- Elde Edilen İstihbari Bilgi ve Belgelerin Tutanak Altına Alınması
Yazılılık ilkesi, soruşturma evresinde gerçekleştirilen sözlü veya hareket şeklindeki tüm iş ve işlemlerin tutanağı geçirilmesini ifade etmektedir[5]. Adli makamlar, görevlerini ifade ettikleri sırada gördükleri ve duydukları her hususu tutanağa geçirmek zorundadırlar.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.169’da; “soruşturmanın yazılılığı” ilkesi öngörülmüş olup, bu madde hükmü uyarınca her soruşturma işleminin tutanağa bağlanması gerektiği belirtilmektedir. Bu kural istisnasız olarak tüm soruşturma işlemleri bakımından geçerli olup, tutanağın; adli kolluk görevlisi, Cumhuriyet savcısı veya sulh ceza hakimi ile hazır bulunan zabıt katibi tarafından imza altına alınması gerekmektedir.
“Soruşturma aşamasında gerçekleştirilen tüm işlemlerin yazılılığı” ilkesine aykırılık bulunması durumunda, tutanak altına alınmayan işlemin yargılamada kullanılması mümkün olmayacağı gibi[6], soruşturma aşamasında CMK m.169’da belirtilen kişilerin imzasını taşıması gereken belgenin onaysız fotokopisine dayanarak mahkumiyet kararı verilemeyeceği Yargıtay tarafından da kabul edilmektedir[7].
İdari veya adli kolluk vazifesi gören polis ve jandarma; kendilerine atfedilen görevler uyarınca istihbari bilgi ve belgelere erişmekte olup, önleyici ve adli kolluk olarak bilgi veya delil toplayıp, bunları raporlaştırmaktadır. Adli kolluğun, Ceza Muhakemesi Kanunu m.160. ve 161. ile diğer hükümlerine göre delil toplama yetkisi vardır. Kolluk; delil toplama çalışmalarını raporlaştırıp, yani tutanağa bağlayarak, hukuka uygun yol ve yöntemleri kullanmak kaydıyla Cumhuriyet savcısının emrinde hareket etmektedir.
Kolluk birimleri tarafından elde edilen istihbari mahiyette bilgi ve belgeler; CMK m.169 uyarınca her iş ve işlemin, tutanakla belirlenip, soruşturma dosyasına koymakla yükümlü olunan belgelerdendir. Nitekim Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ek m.6/2 uyarınca, polisin bir suça ilişkin olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikayetler ile görevi sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır[8].
Bu hususta Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 23.09.2019 tarihli, 2018/5462 E. ve 2019/4719 K. sayılı kararında; “5271 sayılı CMK'nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemelerle, CMK’nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak sanık ... müdafinin; tutanakların gerçeği yansıtmadığına, uyuşturucu maddenin araç içerisinde gizlenmiş bir halde bulunmadığına, usulüne uygun verilmiş bir arama kararı bulunmadığına, somut bilgi ve belgelerle desteklenmeyen istihbari bilginin ne şekilde elde edildiğinin belli olmadığına, fiziki takip ve muhafaza altına alma tutanaklarının sahte olduğuna, sanıkların beyanlarının örtüştüğüne, madde miktarı ve yakalanış şekli itibariyle uyuşturucu maddenin kullanım sınırları içerisinde olduğuna, sanıklar arasında olay tarihinden öncesine ait görüşmelerin olmadığına dair temyiz istemlerinin, CMK 294/2. maddesi kapsamında olduğu ve hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu belirlenerek anılan sebeplere yönelik olarak yapılan incelemede;
Sanığın savunmasının aksine, atılı suçu işlediğine, diğer sanığın eylemine iştirak ettiğine ve araçta ele geçirilen uyuşturucu maddeler ile ilgisi olduğuna dair soyut istihbari bilgi dışında kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi, …” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Buna göre; idari veya adli kolluk vazifesi gören polis ve jandarma tarafından elde edilen istihbari bilgi ve belgeler, CMK m.169 uyarınca “soruşturmanın yazılılığı” ilkesine uygun olarak tutanak altına alınarak düzenlenen raporlar, her suçla ilgili yapılan yargılamada delil veya delil başlangıcı olarak kullanılabilmekte olup, bu raporların hukuka uygun hazırlanmaları ve içeriklerinin doğruluğunun da somut delillerle desteklenip kanıtlanması gerekmektedir.
3- İstihbari Bilgi ve Belgenin Yargılamada Delil Olarak Ortaya Koyulması ve Tartışılması
CMK m.206’da; delillerin ortaya koyulması ve reddi ile devamında, özelikle beyan delillerin ortaya koyulması, ortaya koyulan delillerin tartışılması (CMK m.216) ve mahkemenin önüne getirilmiş, duruşmada ortaya koyulmuş ve tartışmaya açılıp tartışılmış delillerin mahkemece değerlendirilerek (CMK m.217), davanın sonunda bir karara varılması, yani sanık ve suçlama ile ilgili CMK m.223’e uygun bir hüküm kurulması öngörülmüştür.
Kolluğun elde ettiği istihbari bilgi ve belgeler doğrultusunda bir olay veya kişi ile ilgili hazırladığı rapor; henüz soruşturma açılmamış bir zamanda yürütülen istihbari veya önleyiciye kolluk faaliyeti sırasında hazırlanmış olabilmektedir. Soruşturmanın başlamasına dayanak istihbari bilgi ve belgelerin yargılamada “delil” olarak kullanılmaları kanunla yasaklanmamışsa, içeriği ve raporu hazırlayan “zabıt mümzii” kolluk görevlilerinin doğrudan görgü ve bilgiye dayanan tanıklıkları ile yargılamaya konu fiil ve suçlananla ilgili maddi hakikatin ortaya çıkarılmasına yardımcı olabilmekte ise, bu durumda istihbari bilgi ve belgeleri içeren kolluk raporları “delil” niteliği taşımakta olup, bu delillerin CMK m.206 uyarınca mahkeme önüne getirilerek ortaya koyulması, CMK m.216’ya göre tartışılması ve CMK m.217’de belirtildiği üzere mahkemece değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 29.11.2021 tarihli, 2020/4933 E. ve 2021/12577 K. sayılı kararında; “Dosya kapsamından, temyize konu dosyanın ... Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/39323 soruşturma sayılı dosyasından ayrıldığı, temyize konu olaya ilişkin CMK'nın 140. maddesi uyarınca verilen mahkeme kararlarının ve 2019/39323 sayılı soruşturmanın başlamasına dayanak istihbari tutanak ve/veya raporlar ile varsa ekinde yer alan evrakın dosya içerisinde bulunmadığı anlaşılmakla; CMK'nın 217. maddesinin 1. fıkrasındaki ‘Hakim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.’ hükmü karşısında, varsa CMK'nın 140. maddesi uyarınca verilen mahkeme kararlarının, soruşturmanın başlamasına dayanak istihbari tutanak ve/veya raporlar ile ekinde yer alan evrakın aslı veya onaylı suretlerinin getirtilerek denetime olanak verecek şekilde dosya içerisine konulması, sözkonusu soruşturma evrakı duruşmada sanığa okunarak, diyeceklerinin sorulması, CMK’nın 140. maddesi uyarınca teknik araçlarla izlemeye ilişkin suç tarihi itibari ile verilmiş bir kararın bulunmadığının anlaşılması halinde ise, bu yöntemle elde edilen bilgilerin delil olarak kabul edilemeyeceği hususu da dikkate alınarak, tüm deliller birlikte değerlendirilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği halde, eksik inceleme ile savunma hakkını kısıtlar nitelikte hüküm kurulması, …” denilerek bozma kararı verilmiştir.
Delillerin ortaya koyulması, taraflarca tartışılması ve mahkemece değerlendirilmesi öncesinde; beyan delilin dinlenmesi, belge deliliyse okunması, bunun dışındaki bir delilse keşfe konu edilmesi, yani mahkeme ve katılanların bu delilleri inceleyebilmeleridir. Nitekim CMK m.217’ye göre; mahkeme hükmünü ancak hukuka uygun elde edilmiş, duruşmada ortaya koyulmuş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilmektedir. CMK m.206 ila m.217 hükümlerinin uygulanması suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşılmasında; iddia makamı olan savcılık tarafından iddianame ve ekinde sunulan deliller ile sanık tarafınca soruşturma ve duruşma hazırlığı evresinde toplanması istenilen delillerin duruşmada herkesin huzurunda ortaya koyulması ve sonrasında bunlardan dava ile ilgili olan, ispata yarayan delillerin tartışmaya açılması için önceden tarafların bilgi ve görgüsüne sunulması gerekir.
Buna ek olarak; kolluk tarafından elde edilen istihbari bilgi ve belgelerin rapor haline getirilmesi ile düzenlenen tutanakta yer alan tanıklar ve bu istihbari bilginin elde edilmesinde beyanda bulunan ihbarcı yani muhbirin de yargılamaya konu fiil ve suçlanan sanık ile ilgili istihbari bilginin kaynağı olan kişilerin açık veya gizli tanık sıfatıyla maddi hakikatin ortaya çıkarılmasına yardımcı olabilmesi adına CMK m.206 uyarınca mahkemece dinlenmesi ve CMK m.216 uyarınca bu “beyan delillerinin” tartışılması gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 13.05.2011 tarihli, 2011/4420 E. ve 2011/4524 K. sayılı kararında; “Olayı ihbar eden muhbir biliniyorsa kimliği ile adresi ilgili kolluk biriminden sorularak bu kişinin tanık olarak dinlenmesi, daha sonra deliller birlikte tartışılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik inceleme hüküm kurulması, …” hukuka aykırı kabul edilerek bozma kararı verilmiştir.
Yine Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 30.03.2016 tarihli, 2015/15929 E. ve 2016/1781 K. sayılı kararında; “Sanığın suçlamaları reddetmesi dikkate alınarak 09.06.2015 tarihli tutanak tanıklarının ayrıntılı beyanlarının alınarak suça konu bilgi kaynaklarının sorulması, tespiti mümkün olduğu taktirde istihbari bilgiyi veren kişi veya kişilerin de tanık olarak dinlenmesi, ayrıca 09.06.2015 tarihli bilgi alma tutanağında beyanı alınan ve sanığın eşi olduğu anlaşılan …’ın da tanıklıktan ve yeminden çekilme hakkı da hatırlatılmak suretiyle mahkemece tanık olarak ifadesi alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulması” denilerek bozma kararı verilmiştir.
Bu doğrultuda; idari veya adli kolluk vazifesi gören polis ve jandarma tarafından elde edilen istihbari bilgi ve belgeler ile hazırlanan tutanakta sicil veya kimlik numarası yer alan tanıkların ve ihbarcının dinlenerek, istihbari bilginin ne şekilde alındığının tespit edilmesi, gerek görüldüğü takdirde de istihbari bilginin kaynağı olan kişilerin ve ihbarcının açık veya gizli tanık sıfatıyla dinlenmesi ve kendilerine soru yöneltilebilmesi, sonrasında sanık hakkında iddia edilen suç ile ilgisinin ve eyleminin niteliği tespit edilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; kolluk birimleri tarafından elde edilen istihbari mahiyetteki bilgi ve belgelerin “soruşturmanın yazılılığı” ilkesine uygun olarak, CMK m.169 uyarınca delil toplama çalışmalarını raporlaştırması, yani tutanağa bağlaması gerekmektedir. İstihbari bilginin ne şekilde alındığının tespit edilmesi, istihbari bilginin kaynağı olan kişilerin ve ihbarcının açık veya gizli tanık sıfatıyla dinlenmesi, elde edilen istihbari bilgi ve belgelerin CMK m.206 uyarınca mahkeme önüne getirilerek ortaya koyulması, CMK m.216’ya göre tartışılması ve CMK m.217’de belirtildiği üzere mahkemece değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği tartışmasızdır.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Muhammed Enes Efe
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------------
[1] https://sozluk.gov.tr/ (Son Erişim Tarihi: 12.01.2024)
[2] https://www.mit.gov.tr/sozluk.html#%C4%B0 (Son Erişim Tarihi:12.01.2024)
[3] Çetin Arslan, İstihbaratın Ceza Muhakemesi Hukukunda Kullanımı, Fasikül Hukuk Dergisi, Cilt: 3 Sayı: 22, 2011, Ankara, s.12.
[4] Bu konuda bkz. Ersan Şen, https://www.hukukihaber.net/istihbarat-raporlarinin-delil-degeri
[5] Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım, İstanbul, 2022, s.117
[6] Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15.07.2008 tarihli, 2008/1348 E. ve 2008/5923 K. sayılı kararında; “Maktul Taner Beşel’e ait 30.08.1995 tarihli ölü muayene ve otopsi zaptının 2. sahifesinin katip tarafından imzalanmaması ve bu eksikliğin mahkeme tarafından tamamlattırılmaması suretiyle CMK’nın 169/2. maddesine aykırı davranılması” denilerek bozma kararı verilmiştir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 15.09.2011 tarihli, 2011/3050 E. ve 2011/5190 K. sayılı kararında; “Hükme esas alınan belgelerden olan Olay Yeri Tespit ve Şüpheli Yer Gösterme Tutanağının ilk iki sayfası Cumhuriyet Savcısı ve zabıt katibi tarafından imzasız bırakılarak 5271 sayılı CMK’nın 169 maddesine aykırı davranılması,” denilerek bozma kararı verilmiştir.
[7] Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 08.06.2021 tarihli, 2021/11950 E. ve 2021/10828 K. sayılı kararında; “… hükümlere dayanak yapılan ve onaysız fotokopiden oluşan, soruşturma evrakına dayanılarak kararlar verilmesi suretiyle, 5271 sayılı CMK’nın 169. maddesine aykırı davranılması, bozmayı gerektirmiştir.” denilerek karar verilmiştir.
[8] Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, s.118