“Hukuka aykırı delil” kavramına ilişkin ilk ciddi düzenleme, 1992 yılında 3842 sayılı Kanunla değişik mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 254. maddesinin 2. fıkrası ile yapılmıştır.
Bu hükme göre; “Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz”.
Düzenleme ile hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin, sanık tarafından itiraza uğramasa ve hatta kabul edilse bile sanığın aleyhine kullanılamayacağı kabul edilmiştir.
1982 Anayasası’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasına göre, “Kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez”. Anayasa hükmü, “delil” kavramına yer vermeksizin hukuka aykırı elde edilen delilleri “hukuka aykırı bulgu” olarak nitelendirmiş ve bunların Kamu Hukuku ve Özel Hukuk ayırımı yapmaksızın, hukuka aykırı yoldan elde edilen delillerin disiplin yargılaması dahil hiçbir yargılamada kullanılamayacağını ortaya koymuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.206/2-a’da;
“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hallerde reddolunur; a) Delil Kanuna aykırı elde edilmişse.”
Aynı Kanunun 217. maddesinin ikinci fıkrasında;
“Yüklenen bir suç hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
CMK m.230/1-b hükmünde ise;
“Mahkumiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir: … b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.”
Henüz yürürlüğe girmese de “Hukuka kesin aykırılık halleri” başlıklı 289/1-i’de;
“Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da, aşağıda yazılı hallerde hukuka kesin aykırılık var sayılır: … i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.”
Hükümlerine yer verildiği görülmektedir.
Kanun koyucu, sübjektiflik taşıyan ve “hukuk devleti” ilkesinden sapan uygulamaların önüne geçebilmek amacıyla tartışmasız düzenlemeler öngörmüştür.
Hukuka aykırı delillerin yargılamada kullanılamayacağına ilişkin Anayasa ve Kanun maddeleri, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine yoruma ve genişlemeye müsait olmayacak kadar nettir. Bu husus, İHAS m.53 ile de güvence altına alınmıştır.
“Tanınmış insan haklarının korunması” başlıklı İHAS m.53’e göre;
“Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbirisi, herhangi bir sözleşmeci tarafın yasaları ve onun taraf olduğu başka bir sözleşme uyarınca tanınabilecek insan haklarını ve temel özgürlükleri sınırlayamaz veya onları ihlal edecek şekilde yorumlanamaz”. İHAS m.53’e göre, kişi hak ve hürriyetlerini koruyan iç hukuk kural ve kaideleri gözardı edilemez.
Yukarıdaki hükümlerden de anlaşılacağı üzere, hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin yargılamada kullanılamayacağı tartışmasızdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 05.10.2015 tarih, 2014/19847 E. ve 2015/19477 K. sayılı kararında;
“Sanık ve kaçak eşya konusunda mahkemece verişmiş usulüne uygun bir arama kararı olmadığı gibi gecikmesinde sakınca olduğu gerekçesiyle cumhuriyet savcısı tarafından da verilmiş bir yazılı arama izni ya da cumhuriyet savcısına ulaşılamaması nedeniyle kolluk amirince verilmiş yazılı arama emri de bulunmaması karşısında hukuka aykırı arama sonucu ele geçen eşyanın yasak delil niteliğinde olduğu, bu eşyanın kaçak olmasının durumu değiştirmeyeceği, sanığın sigaraları ticari amaçla aldığına dair herhangi bir ikrarı da bulunmadığı nazara alındığında Anayasanın 38/6, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206/2-a, 217/2 ve 230/1. madde ve fıkralarına göre hukuka aykırı surette elde edilen delillere dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulaması” bozma gerekçesi olarak gösterilmiştir.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi kararında, usulüne uygun gerçekleştirilmemiş arama neticesinde elde edilen delilleri hukuka aykırı delil saymış ve bu delillerin yargılamada kullanılamayacağı tespitinde bulunmuştur. Ancak karar içeriğinde geçen “sanığın sigaraları ticari amaçla aldığına dair herhangi bir ikrarı da bulunmadığı” ibaresi, sanığın ikrarı halinde hukuka aykırı elde edilen delilin kullanılabileceği anlamına gelebilecektir ki, bunun kabulü mümkün değildir. Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun konu ile ilgili hükümleri açık ve amirdir. Hukuka aykırı yol ve yöntemle elde edilen deliler yargılamada kullanılamayacağı gibi, ikrar dahil hiçbir tasarruf hukuka aykırı elde edilen delili meşrulaştıramaz.
Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 19.11.2015 tarih, 2015/13911 E. ve 2015/4768 K. sayılı kararında;
“…adli arama kararı alınması gerektiren olayda arama kararı alınmadan arama yapılması hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan ve suçun maddi konusunu oluşturan deliller ya da suçun maddi konusu ‘hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş’ olacağından, ikrar bulunsa bile Anayasanın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca hükme esas alınamaz”. Kararda isabetli bir şekilde, ikrar dahi olsa hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delilin Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca hükme esas alınmayacağı ifade edilmiştir.
Ceza Yargılaması Hukukunda ikrar tek başına delil sayılmamaktadır. Bir beyan delil olan “ikrar” tek başına hükme esas teşkil etmeyecektir. İkrar, diğer somut delil veya delillerle desteklenmesi gereken ikincil nitelikte bir delil türüdür.
İkrarın tek başına delil olarak kullanılamayacağına ilişkin mevzuatımızda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
1412 sayılı mülga Kanunun 247. maddesinin 1. fıkrasına göre;
“Maznunun hakim tarafından tanzim kılınan zabıt varakasındaki ifadesi ikrarına delil olmak üzere okunabilir”.
Bu hükme karşılık gelen CMK m.213’e göre;
“Aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir”.
Yargıtay kararlarında ve uygulamada; ikrarın tek başına mahkumiyete yeterli görülmediği, ikrarın suçu ispata yarayan somut delillerle veya somut delillerin ikrarla desteklenmesi gerektiği tartışmasızdır.
Telefon veya ortam dinlemesi harici ikrar olduğundan, prensip olarak bu konuşmaların huzurda ikrarla desteklenmesi yeterli olmayıp, yine her iki ikrarın somut delillerle desteklenmesi aranmalıdır. Telefon veya ortam dinlemesi hukuka aykırı yapılmışsa, bu yolla elde edilen doğrudan veya dolaylı delillerin yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılamayacağı, dolayısıyla ortada bu ikrarı destekleyecek somut delil aramaktan ziyade, başlı başına suçlamayı ispata yeterli, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen delillere ulaşılması gerektiği tartışmasızdır.
Yakalanan uyuşturucu maddenin gerçek sahibinin veya kasten insan öldürme suçunda azmettiricinin kim olduğunun belirlenmesinde, hukuka uygun şekilde haricen veya huzurda elde edilen ikrar mahkumiyete yeterli görülebilir ki, burada zaten somut delillerle desteklenen ikrarın alındığı tartışmasızdır. Ancak bunun yanında, iki kişinin yaptığı telefon veya ortam konuşmasında uyuşturucu madde veya silah satıcısı olarak geçen ismin, hatta bu konuşmada kendisinden uyuşturucu madde veya silah satın alındığı söylense bile, bu iddiayı ispatlayan somut delil elde edilmedikçe, gerek bu telefon konuşmaları ve gerekse bu konuşmaları destekleyen ilgili kişinin ikrarı mahkumiyet için yeterli kabul edilmemelidir.
İtham sisteminin esası olan ve iddianın ispatını iddiacıya yükleyen, bu konuda şüpheyi yüzde yüz yenen, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş kanıtlarla ispatı arayan ceza yargılamasında, ortada uyuşturucu madde, silah, ceset veya suçu ispata elverişli somut deliller bulunmaksızın yalnızca failden elde edilen ikrara dayanarak mahkumiyet kararı verilemez. Hatta bu ikrar, birisi gizli ve diğeri kimliği açık tanık beyanları ile desteklense bile, burada tatbik edilecek CMK m.210/1 uyarınca sanığın mahkumiyeti için mutlak delil niteliği taşımayacaktır. Yargı mercii, iddiaya konu suçun sanık tarafından işlendiğini şüpheden arınmış bir şekilde ortaya koyan somut delillerle tespit etmek zorundadır.
Kaynak: Haber7.com
Trend Haberler
İHTİYARİ ARABULUCULUK ANLAŞMA TUTANAĞININ GEÇERLİLİĞİ - ARABULUCULUĞUN ESASLARI SÜRECİ VE SONUÇLARI HAKKINDA AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Adliye önünde silahlı kavga: 1'i avukat 4 kişi yaralandı
HSK Birinci Dairesinin 1589 ve 1590 Sayılı Adli ve İdari Yargı Kararnameleri
ECRİMİSİL DAVALARINDA DAVACININ KULLANDIĞI VEYA KULLANABİLECEĞİ KISIM OLMASININ SONUÇLARI
9. Yargı Paketi Neler Getirdi?
MÜDDETNAMEYE İTİRAZDA SÜRE VE ARTIK YIL HESABI