GİRİŞ
Soybağının tespitine ilişkin kanuni düzenlemeler kamu düzenindendir. Bunun anlamı kanuni düzenlemenin tarafların yanı sıra kamu sağlığı ve düzenini de ilgilendiriyor olmasıdır. Bu nedenle taraflarca ileri sürülmeyen hususların dahi hâkim tarafından şüpheye yer bırakmayacak şekilde araştırılıp incelenmesi gerekmektedir.
6100 sayılı HMK yürürlüğe girmeden önce soybağının tespiti hususunda TMK m. 284 hükmü uygulanmaktaydı. Bu hükme göre hâkim, soybağının tespiti için gerekli kan ve doku örneklerini vermeye rıza göstermeyen davalı aleyhine hüküm tesis edebiliyordu. 6100 sayılı HMK ile getirilen yeni düzenleme ise davalının kan ve doku örneği vermeye rıza göstermemesi durumunda hâkimin buna davalıyı zorlayabilecek olmasıdır. Yani eski uygulamaya göre kaçınmak davalının aleyhine netice doğurabilecekken yeni düzenleme davalıyı kan ve doku örneği vermeye zorlamaktadır.
6100 sayılı HMK m. 292 ile getirilen bu zorlayıcı uygulama doktrinde birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada 6100 sayılı HMK’ nın 292. maddesi ile davalıya getirilen zorlayıcı hükmü insan hakları başta olmak üzere Anayasa ve 4721 sayılı TMK düzenlemeleri açısından değerlendirmeye çalışacağız.
GENEL AÇIKLAMALAR
Soybağının tespitine yönelik uygulanan bilimsel yöntemlerin başında kan incelemesi yöntemleri gelmektedir. Bugün tıpta, klâsik kan grupları muayenesi Rhesus Metodu ve MN Faktörleri Metodu olmak üzere üç kan inceleme yöntemi kullanılmaktadır. Bu metodların tek başına kullanılmasıyla dahi bir erkeğin baba olup olmadığına dair kesine yakın bir netice elde edilebilmektedir.
Kan incelemesi dışında antropobiyolojik ve kalıtımsal muayene metotlarına başvurulmak suretiyle de çocuğun soybağının tespiti yapılabilir. Bu yöntemde ana, baba ve çocuğun kafatası, kemik ve cilt yapılarının karşılaştırmalarına dayanan morfolojik özellikleri araştırılarak erkeğin baba olup olmadığına ilişkin kesine yakın delil edilebilmektedir.
Son yıllarda geliştirilen genetik parmak izi raporlarıyla da soybağı tespiti yapılabilmektedir.
Babalık davası veya nesebin reddi davasında, tıbbî bilirkişi raporları en önemli delildir. Çünkü hâkim, ancak tıbbî inceleme yapıldıktan sonra, hazırlanan rapora ve incelenmeleri gerekli ise diğer delillere göre babanın kim olduğu hakkında karar verebilecektir.
Soybağının tespitine ilişkin öncelikli mesele nesebin reddi davalarında davacının talep ettiği her durumda hâkimin kan ve doku alınmasına ilişkin olarak karar verip veremeyeceğidir. Eğer böyle bir karar verebiliyorsa kişi buna araştırma ve incelemelerin yapılmasına rıza göstermese dahi buna zorlanabilir mi? Bu soruların cevaplarını bulabilmek için öncelikle soybağının tespitine ilişkin TMK ve HMK düzenlemelerini ayrıntılı olarak incelemek ve bu hükümlerin insan hakları ve anayasaya uygunluğunu tartışmak gerekmektedir.
SOYBAĞININ TESPİTİ İÇİN GENETİK İNCELEME YAPILMASINA İLİŞKİN KANUNİ DÜZENLEMELER
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunundaki Düzenlemeler
Soybağının tespit edilmesine ilişkin olarak doku ve kan örneğinin alınması gerekliliği TMK m. 284’ te:
“Soybağına ilişkin davalarda, aşağıdaki kurallar saklı kalmak kaydıyla Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanır:
1. Hakim maddi olguları resen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder.
2. Taraflar ve üçüncü kişiler, soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler. Davalı, hakimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse, hakim, durum ve koşullara göre bundan beklenen sonucu, onun aleyhine doğmuş sayabilir.” hükmü ile düzenlenmiştir.
Bir kimsenin kan veya doku örneğinin zorla alınması kişilik kişinin beden bütünlüğüne müdahaledir ve üstün nitelikli kamu ya da özel yarar bulunmadıkça bu zorlama kişilik haklarına saldırı teşkil eder. Dolayısıyla kan veya doku örneği alınması nesebe ilişkin her davada zorunlu tutulamaz. Kişi açısından böyle bir yükümlülüğün söz konusu olabilmesi için kanunda belirli koşullar aranmıştır.
Bu iki madde hükmünü birlikte değerlendirdiğimizde kişinin soybağının belirlenmesinde tıbbi müdahaleye rıza gösterme yükümlülüğünün doğabilmesi, üstün bir yarar bulunsa bile ancak şu koşulların varlığı durumunda söz konusu olabilir:
Söz konusu bu düzenlemeye göre soybağının belirlenmesine ilişkin bir dava bulunmalı,
Davanın neticelenmesi ve şüphelerin ortadan kalkması için tıbbi araştırma ve inceleme yapılması zorunlu olmalı,
Yapılacak bu araştırma ve inceleme kişi sağlığı için tehdit oluşturmamalıdır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere bu hüküm kamu düzeni ile yakından ilgili olan soybağı davalarının yargılama usulü konusunda özel hükümler koymak ihtiyacını hisseden İsviçre Medenî Kanununun 1976 tarihli değişikliğinden (m.254) esinlenilerek kaleme alınmıştır. Madde değişikliği “Taraflar ve üçüncü kişiler soybağının tespiti için zorunlu olan ve sağlıklarına zarar vermeyen muayenelere katılmak zorundadırlar.” şekliyle hüküm altına alınmıştır.
TMK m. 284’te soybağına ilişkin davalarda hangi yöntemlerin uygulanacağı belirlenmiş, zorunluluk halinde ise davalının araştırma ve incelemeye rıza göstermesi gerektiği, aksi takdirde yargılamanın rıza göstermeyen taraf aleyhine sonuçlanacağı vurgulanmıştır. Soybağı davalarındaki yargılama usulünün prensip olarak Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbi kılınması, ancak bu davaların özelliği gereği, iki hususun özel olarak düzenlenmesi uygun görülmüştür:
Kendiliğinden araştırma ve takdir yetkisi: Hâkim, soybağı davalarında, maddî olguları kendiliğinden araştıracak ve kendi buldukları ile tarafların gösterdikleri kanıtları serbestçe takdir edecektir.
Araştırmalara katılma zorunluluğu: Soybağı davasının tarafları ile üçüncü kişilerin, soybağının saptanması için gerekli olan araştırma ve incelemelere katılma zorunluluğu getirilmiştir. Özellikle dikkati çekmek isteriz ki bu zorunluluk, soybağı davasının yanlan ile üçüncü kişilerin sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan durumlar için geçerlidir. Bu düzenleme ile davalının sağlığı koruma altına alınmıştır. Ayrıca maddede hâkimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza gösterilmediği durumlarda, hâkimin durum ve koşullara göre beklenen sonucun, davalı aleyhine doğmuş sayabileceği öngörülmüştür.
Böylece, hâkimin, soybağı davalarında, maddî olguları re'sen araştıracağı ve kanıtları serbestçe takdir edeceği ve taraflar ile üçüncü kişilerin, soybağının belirlenmesi için zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere katılmakla zorunlu oldukları hususu, bir kanun hükmü olarak kurallaştırılmak istenmiştir.
Gerekli araştırma ve incelemeye rıza göstermemesi durumunda davanın davalının aleyhine neticeleneceği hususunda davalıya tebligat yapılabilir. Fakat elbette bu tebligata uyulmaması halinde karşılaşılacak neticeler de tebligatta açıkça belirtilmedir.
Madde metninde hüküm altına alınan husus, kişinin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi için zorlanamayacağına ilişkindir. Dolayısıyla burada kişi hakları koruma altına alınmış, hakların sınırlanması engellenmiştir. Bu düzenleme TMK m. 23 ile de paralellik göstermektedir. Nitekim 23. madde kişi haklarının aşırı sınırlanmasına karşı bir takım koruyucu düzenlemeler öngörmektedir. Buna göre:
TMK m. 23; I. Vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı:
“Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez.
Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlaka aykırı olarak sınırlayamaz.
Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik maddelerin alınması, aşılanması ve nakli mümkündür. Ancak, biyolojik madde verme borcu altına girmiş olandan edimini yerine getirmesi istenemez; maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulamaz.”
TMK’ daki bu düzenleme de kişinin kan ve doku örneklerinin ancak ve ancak kendi rızası ile alınmasını mümkün kılmaktadır. Aksi bir uygulamanın yapılarak kişinin buna zorlanamayacağı açıkça belirtilmiştir. Fakat bu uygulama çalışmamızın devamında açıklayacağımız üzere 6100 sayılı HMK m. 292 ile değiştirilmiş, kişileri kendilerinden kan ve doku örneği alınması için zorlayıcı hükümler tesis edilmiştir.
Soybağının tespitine ilişkin olarak Ceza Muhakemesinde Beden Muayenesi, Genetik İncelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmeliğinin 12. Maddesinde de “Moleküler genetik incelemeler” başlığı altında HMK ile TMK hükümlerine paralel düzenleme getirilmiştir.
“Madde 12 - Bu Yönetmelikte öngörülen işlemlerle elde edilen örnekler üzerinde, soy bağının veya elde edilen bulgunun şüpheli veya sanığa ya da mağdura ait olup olmadığının tespiti için zorunlu olması hâlinde moleküler genetik incelemeler yapılabilir. Alınan örnekler üzerinde bu amaçlar dışında tespitler yapılmasına yönelik incelemeler yasaktır.
Birinci fıkra uyarınca yapılabilen incelemeler, bulunan ve kime ait olduğu belli olmayan beden parçaları üzerinde de yapılabilir. Birinci fıkranın ikinci cümlesi, bu hâlde de uygulanır. “
Görüldüğü gibi söz konusu yönetmelik hükmüne göre de moleküler genetik inceleme yapılabilmesi soybağının tespiti için bu araştırmanın zorunlu olması koşuluna bağlanmıştır. Bu uygulama keyfiyete bırakılmamıştır. Hâkim somut delilleri değerlendirecek ve şüpheye düşer ise ancak o zaman genetik inceleme yapılmasına karar verecektir. Yönetmeliğin ilk fıkrasının son cümlesinde ise maddede belirtilen sebepler dışında bu araştırmaya izin verilmeyeceği belirtilerek moleküler incelemenin her durumda yapılmasının önü kapatılmıştır.
Soybağının Tespitine İlişkin Anayasadaki Düzenlemeler
Bilindiği üzere vücut bütünlüğü ve tamlığını koruma hakkı Anayasal bir hak olup Anayasada belirtilen haller dışında hiçbir kanun veya yönetmelik ya da aksi bir uygulama ile kısıtlanamaz haklardandır. Bu husus Anayasanın ikinci bölümünün “Kişi Hak ve Ödevleri kısmında Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlığı altında 17. maddede; “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz.” denilmek suretiyle düzenlenmiştir.
Anayasada kişinin vücut tamlığı ve bütünlüğünün koruma hakkı bulunduğu fakat; bu hakkın tıbbi zorunluluk ya da kanunda yazılı haller bulunması durumunda kısıtlanabileceği öngörülmüştür. Bir kişinin hak ve menfaati ancak kamu yararı ve sağlığı söz konusu olursa kısıtlanabilir. Böyle bir mecburiyet yoksa kişi hakları özellikle de anayasal haklar kesinlikle kısıtlanamaz.
Görüldüğü gibi TMK m. 284 ile getirilen düzenleme Anayasanın 17. Maddesi ile paralellik göstermektedir.
Bir kimseyi nesebe ilişkin davada delil yetersizliği nedeniyle gen analizine zorlamak, rızası dışında ondan doku ya da kan örneği almak hem insan haklarına hem de kanuna aykırılık teşkil edecektir. Bu durum davalı babanın yanı sıra çocuk için de geçerlidir. Soybağının tespiti davalarında çocuklar genellikle velayet ya da vesayet altında bulundukları için bu kişilerin (veli veya vasinin), çocuğun kan ve doku örneği vermesine rıza göstermeleri gerekir. Aksi bir durumda velayet hakkının ihlali mevzu bahis olacaktır.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 292. Maddesi ile Getirilen Yeni Düzenlemeler
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK ile 1086 sayılı HUMK’ ta düzenlenmemiş olan birçok yeni düzenleme getirilmiştir. Bunlardan birisi de 292. maddedir. Tasarının 296. maddesi kanunun yasalaşan metninin 292. maddesine karşılık gelmektedir. Maddede “soybağı tespiti için inceleme” başlığı altında vücuttan kan ve doku örneği alınmasına rıza göstermemesi durumunda davalının buna zorlanacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla yukarıda kapsamlı olarak izah edilen TMK m. 284 ve 23. Maddelerdeki düzenlemenin aksine artık HMK m. 292 hükmü ile kişi, hâkim tarafından gen analizi için kan ve doku örneği vermeye zorlanabilecektir.
HMK m. 292 hükmü uyarınca:
“Soybağı tespiti için inceleme:
(1) Uyuşmazlığın çözümü bakımından zorunlu ve bilimsel verilere uygun olmak, ayrıca sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak şartıyla, herkes, soybağının tespiti amacıyla vücudundan kan veya doku alınmasına katlanmak zorundadır. Haklı bir sebep olmaksızın bu zorunluluğa uyulmaması halinde, hâkim incelemenin zor kullanılarak yapılmasına karar verir.
(2) Üçüncü kişi tanıklıktan çekinme hakkı bulunduğunu ileri sürerek bu yükümlülükten kaçınamaz.”
Madde gerekçesinde soybağına ilişkin davaların kamu düzeninden olması nedeniyle bu davalarda hâkimin re’sen araştırma ve serbestçe takdir etme yetkisinin olduğu belirtilmiştir. Gerekçenin devamında; “Uyuşmazlığın çözümü bakımından, davanın tarafları yanında üçüncü kişiler de, zorunluluk hâlinde, bilimsel verilere uygun olmak, sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak koşuluyla, vücutlarından kan veya doku alınmasına katlanmak zorundadırlar. İşin önemi dikkate alınarak böyle bir zorunluluk öngörülmüş ve üçüncü kişilerin tanıklıktan çekinme haklarını ileri sürerek bu yükümlülükten kaçınma yolu da kapatılmıştır.” denilerek maddenin düzenlediği hususun önemi vurgulanmıştır.
HMK m. 292 ile getirilen düzenlemeye göre eğer kişi kendisinden doku ve kan örneği alınmasına ‘haklı bir sebep bulunmaksızın’ rıza göstermezse hâkim bu kişiyi zorlayabilecektir. Bu oldukça radikal bir hukuki düzenlemedir. TMK m. 284 ve 23 hükümleri hukuki neticenin kendisinden kan ve doku örneği alınmasına rıza göstermeyen taraf aleyhine sonuçlanacağını belirterek bu seçimi tarafa bırakmışken 6100 sayılı HMK m. 292 ile artık tarafın bu konuda seçim hakkı kalmamıştır. HMK m. 292 bu yönüyle hem anayasa hem de insan hakları açısından tartışılacak bir hüküm tesis etmiştir.
Yargıtay kararlarında da 292. madde hükmüne paralel açıklamalar getirilmiştir. Misal bir kararda belirtildiği üzere;
“Karar: Babalık davası; irs ve soybağı ilişkisinin, kuşkuya yer bırakmayacak nispette açığa çıkarılması halinde kabul edilebilir. Bu konuda tekniğin ve tıbbın tüm imkânlarından yararlanılmalıdır. Soybağına ilişkin davalarda hâkim, maddi olguları re'sen araştırır ve kanıtları serbestçe takdir eder. Bu tür davalarda davalının davayı kabulü tek başına sonuç doğurmaz. Taraflar ve üçüncü kişiler, soybağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları bakımından ‘tehlike yaratmayan’ araştırma ve incelemelere rıza göstermekle yükümlüdürler.” diyerek Yargıtay da bu zorunluluğu kararlarında vurgulamaktadır.
Getirilen bu yeni hüküm insan hakları başta olmak üzere Anayasa ve hukukun temel ilkelerine uygun mudur?
Normlar hiyerarşisinin temel kuralı diğerlerine göre daha üstün olan kuralın tartışmasız şekilde uygulanması ve bu düzenlemenin aksine hüküm tesis edilmemesidir. Normlar hiyerarşisinin başında Anayasa gelir. Hiçbir kanun, yönetmelik ya da tüzük düzenlemesi Anayasaya aykırı olamaz. Bu temel kuralın istisnası mevcut değildir. Anayasanın üstünlüğü bu temel ilke ile güvence altına alınmıştır.
HMK m. 292 tarafa kan ve doku örneği alınmasına ilişkin zorunluluk getirirken Anayasa’ nın 17. Maddesine aykırılık teşkil edecek uygulamaların da önünü açmaktadır. Nitekim Anayasada “Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında…” denilerek kişinin bilimsel ve tıbbi deneylere maruz bırakılamayacağı düzenlenmiştir. Yani tıbbi zorunluluk veya bu konuda getirilen kanuni düzenlemeler kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına istisnalar getirmektedir. HMK m. 292 hükmü bu istisnalar içinde mi yer almakta yoksa hakkın ihlali neticesini doğuracak tıbbi incelemelerin önünü mü açmakta bunu kapsamlı olarak değerlendirmek gerekmektedir.
Türk hukuk sisteminde genetik test ve bulguların elde edilmesi, korunması ve imhası hususunda yeterli kanuni düzenleme mevcut değildir. DNA örneği veren kişinin bu araştırmayı denetlemesi ya da araştırma sonrasında imha sürecini takip etmesi mümkün değildir. Alman ve İsviçre hukuk sistemlerinde gen analizlerinin yapılış aşamaları, elde edilen bulgular ve imha süreci ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Ülkemizde ise bu konuda kapsamlı düzenleme yapılmamıştır. Buna rağmen getirilen yeni bir kanuni düzenleme ile aleyhine dava açılan herhangi bir kimseyi kan ve doku örneği vermeye zorlayıcı hüküm tesis edilmiştir. Bu durum hem hukukun temel ilkelerine hem de insan haklarına aykırılık teşkil etmektedir. Bedeni üzerinde tasarruf yetkisi ancak kişiye aittir.
Devlet, zorlayıcı hükümler ile kişinin genetik bilgilerini zorla elde etmeye çalışmamalıdır. Hukuk düzeni ve kuralları toplumsal barışı ve huzuru sağlamak amacıyla getirilmiştir. Kamu sağlığı ve çıkarı birçok konuda ön plana çıkartılmış olsa da bunu sağlama yolu kişilerin temel haklarını sınırlamak olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki toplum bireylerden oluşur ve zorlayıcı hükümlerle gerçekleştirilen her türlü hak ihlali bir çığ etkisi ile büyüyerek yalnız bir kişinin hakkının değil bütün bir toplumun haklarını zedeleyici etkiler doğmasına neden olacaktır.
Toplum ile devlet arasındaki güven ilişkisi toplum yapısına uygun kanun hükümlerinin yürürlüğe konulması ve bu hükümlerin kişilerin temel hakları başta olmak üzere hukuk düzenince tanınmış bütün haklarını korucu nitelik taşıması ile mümkündür. Aksi bir uygulamada ihlal edilen yalnız bir kişinin hakkı değil, bütün toplumun menfaati olacaktır.
SONUÇ
TMK m. 284 hükmüne göre soybağının tespiti için kan ve doku örneği alınmasının zorunlu olduğu hallerde kişi buna rıza göstermezse bunun hukuki neticesi o taraf aleyhine hüküm tesis edilebilecek olması idi. Madde hükmü soybağının tesisi hususunda usul kanununun öncelikli olarak uygulanacağının belirtmektedir.
1086 sayılı HUMK hükümlerince soybağının tesisi hususunda kişiye herhangi bir zorunluluk getirilmemişti. Fakat 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK m. 292 ile oldukça radikal bir değişiklik yapılmıştır. Bu yeni düzenlemeye göre eğer kişi kan ve doku örneğinin alınmasına rıza göstermezse hâkim bu konuda kişiyi zorlayabilecektir. Ancak bu sadece iki koşulun birlikte varlığı halinde mümkün kılınmıştır. Buna göre yapılacak araştırma ve inceleme soybağının tespiti için zorunlu olmalı ve kişi sağlığı açısından tehlike içermiyor olmalıdır.
Madde gerekçesinde soybağının tespitine ilişkin davaların kamu düzeninden olmasından bahisle üstün nitelikte kamu yararı gözetildiği ve bu nedenle zorlayıcı hüküm tesisi edildiği belirtilmiştir.
Hüküm uygulamada birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Anayasal bir hak olan vücut bütünlüğünü koruma hakkının ihlali neticesini doğurabilecek bu yeni düzenleme ile rıza göstermese dahi kişiden hâkim kararı ile DNA örneği alınabilecektir. Bu zorlamanın nasıl yapılacağı kanun metninde belirtilmediği için hala tartışma konusudur. Rıza göstermeyen kişiye fiziksel zorlama uygulanıp elleri, ayakları bağlanmak suretiyle kendisinden kan veya doku örneği alınması mümkün müdür? Bu ve daha birçok soruyu beraberinde getiren ve kişilik haklarını sınırlayan kanun hükmünün uygulanmasında birçok sıkıntı ile karşılaşılacağını düşünüyoruz. Anayasa ile de koruma altına alınmış vücut bütünlüğünü koruma hakkının ihlali neticesini doğurabilecek bu hükmün hukuka aykırı olduğu kanaatindeyiz.
KAYNAKÇA
ACABEY, M. Beşir, Soybağı Kurulmasının Genel Olarak Sonuçları Özellikle Evlilik Dışında Doğan Çocukların Mirasçılığı, Güncel Hukuk Yay, 1. Baskı, İzmir 2002.
GÜLDİKEN, Fatma Özge, Medeni Usul Hukukunda Tıbbi Bilirkişilik,Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005, s. 68,72-76.
MEMİŞ,Tekin / YILDIRIM, M .Fadıl,Soybağının Belirlenmesinde Gen Analizlerinin Kullanılması ve Yarattığı Hukuki Sorunlar.
ERTEN, Rıfat/ACIR, Birsen/TAŞVEREN, Sema, Gen DNA Testinin İspat Hukuku Açısından Değerlendirilmesi.
GENÇCAN, Ömer Uğur, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 2. Cilt, 2. Baskı, Yetkin Yay, Ankara 2007.
Y2HD, 05.02.2009, E.2009/8285, K.2010/12019.
Y2HD, 05.02.2009, E.2007/16236, K.2009/1545.