Ağır ceza mahkemesi üyelerinin duruşmaya olan ilgisi hakkında bir yazı kaleme almış ve sonuç olarak, üyelerin yalnızca bedensel olarak değil psikolojik olarak da duruşmada bulunması ve duruşmayı takip etmesi gerektiğini, aksi durumun yasaya uygun teşekkül etmeyen bir mahkemenin varlığına işaret etmesi nedeniyle mutlak bozma nedeni oluşturduğunu açıklamıştık.
Bu yazımızın altında, “Avukat” kullanıcı isimli bir kişi tarafından Cumhuriyet savcılarının duruşmaya olan ilgisine (ilgisizliğine) de değinilmesi gerektiği yönünde bir yorum yapılmıştır. Biz de zaten bu konuyu ele alacaktık. Bu vesileyle, bu yazımızda Cumhuriyet savcılarının duruşma performanslarını değerlendireceğiz.
Cumhuriyet savcılarının duruşmadaki performansını değerlendirmek için iki olguyu açıklamak gerekir. Bunlardan ilki, Cumhuriyet savcılarının duruşmadaki rolü ve görevidir. İkincisi ise, pratikte genellikle nasıl davranıldığıdır.
Yargılama yasamıza göre Cumhuriyet savcısının görevi, soruşturma ve kovuşturmaya göre ayrışmaktadır. Cumhuriyet savcısı, suçu araştıran kolluğun başında yer alır ve soruşturmada tüm delilleri toplar. Daha sonra iddianame düzenleyerek dava açar. Bu bağlamda soruşturmada savcının temel görevi, etkin bir soruşturma yaparak ulaşabildiği tüm delilleri hukuka uygun bir biçimde toplamak ve bunun sonucunda dava açılıp açılmayacağına karar vermektir.
İddianamenin kabul edilmesiyle kovuşturma aşaması başlar. Kovuşturma aşamasının ve hatta yargılamanın en önemli bölümü, duruşma aşamasıdır.
Cumhuriyet savcısı, kamu davasının davacı vekilidir ve iddia makamını teşkil eder. Bu nedenle İngilizcede kamu avukatı (Attorney General) veya Almancada devletin avukatı (Staatsanwalt) gibi kavramlar bulunur.
Suçun kendisine karşı işlendiği ileri sürülen kişiler, mağdur veya suçtan zarar görendir. Bunlar davaya katılma hakkına sahiptir. Bunlar, bir avukatın yardımını da alabilir. Bu avukat, katılan vekilidir. Bu yönüyle, suçun işlendiği kişinin bireysel iddiası, katılan tarafından yapılır.
Ancak suç, toplumsal bir olgudur. Ceza hukuku, kamu hukukunun bir dalıdır. Her suçun dolaylı mağduru, devlet yani toplumdur. Toplumsal iddia da toplumun avukatı olan Cumhuriyet savcısı tarafından gerçekleştirilir.
İşte Cumhuriyet savcısının duruşmadaki görevi, kamu davasını takip ederek toplumun çıkarlarını savunmaktır. Sonuç olarak Cumhuriyet savcısı, toplumun avukatıdır.
Duruşmada, sanığın sorgusu yapılır, deliller tartışılır ve son sözler söylendikten sonra hüküm verilir. Cumhuriyet savcısı tüm bu aşamalarda toplumun avukatlığını etkin bir biçimde sürdürmeli, iddia-savunma/tez-antitez diyalektiğinde iddia/tez görevini gereği gibi yerine getirmelidir.
Bu bağlamda Cumhuriyet savcısı; sanığın sorgusunu takip etmeli, gerekiyorsa sorular sormalı, ortaya konulan her delille ilgili gerekenleri dile getirmeli, tanıkları dinlemeli, gerekirse sorgulamalı, son söz aşamasında, mütalaasını sözlü bir biçimde dile getirmeli, mütalaaya karşı yapılan esas hakkındaki savunmaya gerektiğinde CMK m. 216/2 uyarınca cevap vermelidir.
Görüleceği gibi savcının duruşmadaki temel görevi, toplumun avukatı olarak görüşünü bildirmektir.
Herhangi bir tartışmada herhangi bir görüşün kabul edilebilirliği, onun gerekçeli olmasına bağlıdır. Gerekçe, görüşün başkası tarafından neden kabul edilmesi gerektiğine cevaptır. Gerekçesiz bir görüş, görüş dahi sayılmaz. Bu doğrultuda, kamu görevlisi olan Cumhuriyet savcısı, tüm görüşlerini sağlam gerekçelere dayandırmaya çabalamalı, görevini etkin bir biçimde yerine getirmelidir.
Bu aşamada, Cumhuriyet savcısının duruşmadaki rolü ve görevini genel hatlarıyla açıklamış oluyoruz. İkinci mesele ise, gerçekliğin buna ne kadar uyduğudur.
Burada belirteceklerimiz bizim genel gözlemimize dayanmakta olup herhangi bir kimseye bireysel bir ithamda bulunmamaktayız. Bizim gözlemimiz yanlış olabileceği gibi genellemek hatalı da olabilir. Diğer yandan bireysel farkların olacağı zaten muhakkaktır.
Gözlemlediğimiz üzere birçok defa, Cumhuriyet savcıları duruşmadaki bu görevlerini yerine getirmemektedir. Bu kapsamda;
- Genellikle, sanığın sorgusunda sessiz kalınmakta, yargıç gibi ilgi gösterilmemekte ve sanıklara ya hiç soru sorulmamakta ya da çok az soru yöneltilmektedir.
- Delillere karşı genelde beyanda bulunulmamakta, tanıklara nadiren soru sorulmakta, tanık beyanlarına veya dosyaya intikal eden belgelere bir diyecekleri bulunmamaktadır.
- Özellikle mütalaa dışındaki görüşlerde; örneğin savunmanın toplatmak istediği bir delile karşı cevap veya tutuklamanın devamı ya da tahliye istemlerinde yeterli gerekçe ileri sürülmemektedir.
- Mütalaa, daha önceden hazırlanmış kopyala-yapıştır formatlarda hazırlanmakta, bunlar duruşmada sözlü olarak açıklanmak yerine zapta yapıştırılmakta ve yalnızca sonuç kısmı tekrar edilmektedir.
- Savunmanın esas hakkında sözlerine karşı genelde bir cevap verilmemektedir.
Bunların dışında, çok daha az sayıda örnekte karşılaşıldığı üzere; bazı savcıların, duruşmada cübbe dahi giymemeleri, sıkılgan tavırlar sergileyerek duruşmada zoraki bulunduğunu yansıtmaları, görüşünü belirtirken yalnızca bir iki kelime etmeleri (tutuklamaya devam gibi), izleyicilerin, savunma avukatının ve hatta katiplerin dahi duymayacağı bir ses tonunda konuşmaları, duruşmada telefonla veya bilgisayarla ilgilenmeleri, hatta uyuklamaları, okurun takdirine bırakılmakla beraber kanımızca meslek vakarına yakışmamakta ve işini çok iyi yapan meslektaşlar hakkında da önyargıya neden olmaktadır.
Bir ağır ceza mahkemesinin sorgu ve son oturumlarını takip eden birisi, bu duruşmaları izlediğinde, genellikle duruşmada izleyicilerden sonra en sessiz kalan süjenin Cumhuriyet savcısı olduğunu gözlemleyecektir. Daha önce değindiğimiz gibi Cumhuriyet savcısı, toplumun avukatıdır. Kanımızca, toplumdan kişiler yani vatandaşlar duruşmayı seyrettiğinde, Cumhuriyet savcılarının toplumun yani kendilerinin avukatı olduğunu dahi anlayamazlar. Anlasalar dahi herhalde performansları nedeniyle avukat olarak onları tutmak istemezlerdi.
Sonuç olarak, -bizim gözlemimize göre- Cumhuriyet savcıları genellikle duruşmalara ilgisiz kalmaktadır. Bu ise, yargılamanın diyalektik yapısına zarar vermekte, uygulamadaki diğer hatalarla beraber mahkemenin iddia makamı rolüne bürünmesine, yargılamanın genel seyrinin mahkeme başkanı ve savunma avukatı arasında geçmesine neden olmaktadır. Böyle bir yargılama da hem modern hukuk devletlerindeki temel ilkelere hem de yasamızın açık sistemine aykırıdır.
Av. İbrahim Burak ŞEN