Bu yazıda; Cumhuriyet savcısının yalnızca soruşturma evresindeki rolü ele alınıp, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde yer alan yükümlülüğünün ceza yargılaması bakımından önemi açıklanacaktır. Cumhuriyet savcısı; ceza muhakemesinde soruşturmanın kanunda öngörülen amaçlara uygun olarak gerçekleştirilmesinden yetkili ve sorumlu olan, yargılama sırasında kamu adına iddia makamını temsil eden, muhakemenin bir süjesi olan yargı mensubudur.
Kural olarak soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının temel görevi; CMK m.160 ve m.161 çerçevesinde belirlenen, emir ve talimatı altında bulunan kolluk görevlileriyle, bir suç işlendiği izlenimini veren hali öğrenir öğrenmez, maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla işin gerçeğini araştırmaya başlamaktır. Diğer bir ifadeyle; Cumhuriyet savcısının soruşturma evresindeki rolü, ihbar veya başka suretle bir suçun işlendiği izlenimi veren hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere işin gerçeğini araştırmak için harekete geçmektir.
Soruşturma evresi CMK m.2/1-e uyarınca, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesi ile başlar. Suç şüphesinin öğrenilmesi ise ihbar, şikayet veya başka bir şekilde olabilir. Belirtmek gerekir ki, bir soruşturmanın başlayabilmesi için, CMK m.160/1 uyarınca basit şüphenin bulunması yeterlidir.
Soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı; doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığıyla her türlü araştırmayı yapmakla, tüm kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi istemekle, adli görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıktığında bu işlem hususunda o yer Cumhuriyet savcısından işlemin yapılmasını isteme yetkilerine sahiptir (CMK m.161/1).
Dolayısıyla; Cumhuriyet savcısı maddi gerçeği emrindeki adli kolluk vasıtasıyla araştıracak, somut olayın özelliğine göre adli kolluğa verdiği emirler vasıtasıyla delilleri toplayabilecektir[1].
Soruşturma evresinde yukarıda izah ettiğimiz şekilde Cumhuriyet savcısı görevini ifa ederken belli yetkilerle donatıldığı gibi, Cumhuriyet savcısına bazı yükümlülükler de yüklenmiştir. CMK m.160/2’ye göre, “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür”. Belirtmeliyiz ki; bu hüküm, özellikle adil/dürüst yargılanma hakkı bakımından büyük önem arz etmektedir.
Hükümde; özellikle Cumhuriyet savcısının her ne kadar iddia makamını temsil ediyor olsa da şüphelinin aleyhine olanları olduğu gibi lehine olan delilleri de toplaması gerektiği ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olduğu emredici şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla; iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı sadece şüpheli hakkında aleyhe delilleri toplamakla ve ithamda bulunmakla değil, aynı zamanda mutlak bir şekilde şüphelinin lehine olan delilleri de toplamakla ve şüphelinin haklarını gözetici önlemleri almakla yükümlüdür.
Adil/dürüst yargılanma hakkının, sadece mahkemeler nezdinde olmadığı, dolayısıyla yalnızca ceza yargılamasının kovuşturma aşamasında sözkonusu olmayacağını ifade etmek gerekir[2]. Bu kapsamda şüphelinin de ceza yargılamasının soruşturma aşamasında mutlak suretle adil/dürüst yargılanma hakkından faydalandırılması hukuki bir zorunluluktur. Soruşturma aşamasının da adil yürütülmesi gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu; 160/2 hükmünde Cumhuriyet savcısı şüphelinin aleyhine olanlar yanında lehine olan delilleri de toplamakla yükümlü kılarak, adil/düşüt yargılanma hakkının soruşturma evresinde de var olmasını sağlamış, bu hedef doğrultusunda düzenleme getirmiştir.
Yetkili merciler tarafından suç şüphesinin öğrenilmesi ile başlayan soruşturma evresi; Cumhuriyet savcısının düzenlediği iddianamenin kabul edilmesi veya Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi üzerine son bulur. Bu doğrultuda; basit suç şüphesi ile başlayan soruşturma sürecinde, CMK m.160/2 uyarınca şüphelinin, hem lehine ve hem de aleyhine delilleri toplayarak maddi gerçeğe ulaşmak ve adil/dürüst yargılanmayı sağlamak adına kolluk vasıtasıyla gerekli araştırmaları yapan Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın sonucunda oluşacak delil durumuna göre bir karar verecek ve soruşturmayı sonlandıracaktır.
CMK m.170/1 uyarınca kamu davasını açma, yani kamu davası açılabilmesi için “davasız yargılama olmaz” ilkesi gereğince gerekli iddianameyi/suçlama belgesini düzenleme görevi ve yetkisi Cumhuriyet savcısına verilmiş olup, CMK m.175/1 uyarınca düzenlenen iddianamenin mahkemece kabul edilmesi ile birlikte kamu davası açılmış olur ve böylece soruşturma evresi tamamlanıp kovuşturma evresine geçilir. Kanunda yer alan ifade ile de açıklandığı üzere; iddianamenin düzenlenmesi Cumhuriyet savcısı için bir görev niteliğinde olup, CMK m.170/2 uyarınca soruşturma aşamasında elde edilen deliller neticesinde, suçun işlendiğine ilişkin yeterli şüpheye ulaşıldığı takdirde Cumhuriyet savcısına iddianame düzenleme görevi yüklenmiştir.
Bu çerçevede; soruşturma aşamasındaki delillerle yeterli suç şüphesine ulaşıldığına karar vermek Cumhuriyet savcısının takdir yetkisi kapsamında olmakla birlikte, Cumhuriyet savcısının takdiri doğrultusunda yeterli suç şüphesine ulaşıldığı durumda, eğer kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini gerektiren bir husus yoksa, iddianamenin düzenlenmesi zorunlu olup, bu konuda bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
Belirtmeliyiz ki; Cumhuriyet savcısı, yeterli araştırma yapıldıktan ve deliller toplandıktan sonra, şüphelinin lehine olan delillerin de değerlendirilmesi ve dikkate alınarak, adil/dürüst yargılanma ilkesini ve lekelenmeme hakkını gözetip, soruşturma neticesindeki şüphe derecesinin yeterli suç şüphesine ulaşıp ulaşmadığına karar vermelidir. “İddianamenin Düzenlenmesi İçin Aranan ‘Yeterli Şüphe’ Şartı”[3] başlıklı yazımızda da ifade ettiğimiz gibi; Cumhuriyet savcısının yeterli şüpheye somut delillere dayanarak ulaşmak zorunda oluğu, ihtimale ve soyut düşünceye dayanan değerlendirme ile yeterli şüphenin varlığının kabul edilemeyeceği, bu şekilde iddianame düzenlenemeyeceği ve böyle düzenlenen bir iddianamenin iade edilmesi gerektiği, bu nedenle düzenlenen iddianamede yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanması gerektiği, “yeterli şüphe” kavramının şüphelinin beraat etme ihtimalinin mahkum edilme ihtimalinden düşük olması olarak anlaşılması gerektiği, bununla birlikte, kişiler aleyhine ciddi sonuçlar meydana getirebilen bu kavramın, öngörülebilir ve açık olması gerektiği, bu nedenle Kanunda “yeterli şüphe” kavramının tanımı yapılarak belirli hale getirilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
CMK m.170/3 ve devamı fıkralarında iddianamede bulunması gereken hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, bu maddeye aykırı şekilde düzenlenen iddianame CMK m.174/1-a uyarınca iade edilecektir. CMK m.170/3-h uyarınca iddianamede sevk maddelerinin gösterilmesi zorunlu olduğu, yalnızca iddia edilen suça konu fiilin anlatılmasından ibaret bir iddianamenin CMK m.174/1-a uyarınca iade edilmesinin gerektiği, iddianamenin kabul edilmesi halinde kovuşturma aşamasına geçildiğinde sanığın ve müdafinin sevk maddelerine göre savunma yapacağı, CMK m.176 uyarınca savunmaya hazırlık için sanığa iddianamenin tebliğiyle duruşma günü arasında bir haftalık süre bulunmasının zorunlu oluğu, sevk maddesi belirtilmeden düzenlenen iddianamenin kabul edilmesi halinde, sanığın İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-a uyarınca isnadı öğrenme ve savunma hakkının ihlal edileceği tartışmasızdır[4].
Önemle belirtmeliyiz ki; CMK m.170’de de CMK m.160/2’ye benzer şekilde soruşturma aşamasının sonlandırılması aşamasında şüphelinin (iddianame kabul edildiği takdirde sanık sıfatını alacak kişinin), adil/dürüst yargılanma hakkının korunması adına önemli bir düzenlemeye yer verilmiştir. CMK m.170/5’e göre, “İddianamenin sonuç kısmında, şüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da ileri sürülür”. Bu hüküm uyarınca; Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılması için gerekli olan iddianamesinde, soruşturma aşaması boyunca topladığı delillerden şüpheli lehine olanlara da açıkça yer vermesi zorunluluğu vardır. Bu düzenleme; CMK m.160’da yer alan, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının sanığın lehine olan delilleri toplama yükümlülüğünü adeta tamamlamakta, bunun hayata geçmesini ve şüphelinin adil/dürüst yargılanma hakkının soruşturma aşamasının sonunda düzenlenen iddianamede de gözetilmesini sağlamaktadır.
Ceza soruşturması; bir suçun işlendiğinin re’sen veya ihbar veya şikayet veya kolluk marifeti ile öğrenilmesi üzerine Cumhuriyet savcısı tarafından başlatıldığında, amaç ne olursa olsun o suça konu fiil ve o an belirlenen veya ileride tespit edilen şüpheli veya şüpheliler hakkında kamu davası açılması için iddianame düzenlenmesi olmayıp, soruşturma ve kovuşturma evrelerini kapsayan yargılamanın ana amacı olan maddi hakikate ve adalete ulaşılmasına hizmet etmektir. Bu nedenle; suça konu fiil ve fail hakkında yeterli suç şüphesini gösteren somut deliller elde edilmeksizin veya bunlara ulaşılmakla birlikte hukuki nitelendirmelerin eksik bırakıldığı, şüphelinin lehine olan delillerin toplanıp değerlendirilmediği soruşturma sürecinin, Cumhuriyet savcısı tarafından sağlıklı yürütüldüğü ve kovuşturma aşamasında adil/dürüst yargılanma hakkının gözetilmesini sağladığı söylenemez. Dolayısıyla; gerek suça konu fiilin varlığı veya şüphelisi ve gerekse suçun hukuki nitelendirmesi hakkında yeterli şüpheyi gösteren somut delilleri elde edemeyen, toplanan lehe delillere göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla veya iddianame tanzimi yoluna gidilse bile, şüphelinin lehine hükümlerle ve hukuki nitelendirmelerle desteklenmesi gereken bir soruşturma sürecinde, ben iddianameyi düzenleyip davayı açayım da mahkeme değerlendirsin bakış açısı CMK m.160’a, m.161’e, m.170’e ve bilhassa m.174’e aykırıdır.
Bu sebeple; soruşturmayı emrinde bulunan kolluk mensupları vasıtasıyla yürüten Cumhuriyet savcısından beklenen, her durumda iddianame düzenlemesi olmayıp, bir suç şüphesi ile başlayan soruşturmanın maddi hakikate ve adalete ulaşmaya elverişli şekilde yürütülmesini sağlamak ve sonuçta Cumhuriyet savcısı kamu davası açılması amacıyla iddianame düzenlenmesi gerektiğine karar vermişse, ilgili yasal düzenlemelerin belirlediği çerçeveye bağlı kalmak suretiyle oluşturduğu soruşturma dosyasına koyacağı iddianameyi ve iddialarını destekleyen somut delilleri ortaya koymak, bu sırada her ne kadar suçlayan konumunda olsa da, kovuşturmada adil/dürüst yargılanma hakkının korunması adına şüphelinin haklarını gözetmektir, çünkü soruşturmanın amiri Cumhuriyet savcısıdır ve onun görevi, bozulduğu iddia edilen kamu düzeninin hukuk kuralları çerçevesinde yerine gelmesini teminden ibarettir.
Netice olarak; adil/dürüst yargılanma hakkının yalnızca ceza muhakemesinin kovuşturma aşamasında yer alan mahkeme ile sınırlı olmadığını, şüphelinin adil/dürüst yargılanma hakkının mutlak suretle ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmada da gözetilmesi gerektiğini, CMK m.160/2 ve m.170/5 düzenlemelerinin dikkate alınması lüzumlu düzenlemeler olup, özellikle soruşturma aşamasında şüphelinin adil/dürüst yargılanma hakkının hayata geçirilmesini sağlamak amacıyla getirildiğini, bu hükümlerin gözardı edilemeyeceğini, Cumhuriyet savcısının her ne kadar iddia makamını temsil etse de, soruşturma aşamasında şüphelinin lehine olan delilleri de toplamakla yükümlü olduğunu, aynı şekilde soruşturma aşamasında şüpheli lehine topladığı delillere de ceza davasının yol haritası olarak nitelendirdiğimiz iddianamesinin sonuç kısmında yer vermesi gerektiğini, aksi takdirde sanığın adil/dürüst yargılanma hakkının soruşturma aşamasında hayata geçirilemeyeceğini, bu suretle de İHAS m.6’da düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkının ihlal edileceğini ifade etmemiz gerekir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Cem Serdar
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
--------------
[1] Osman Yaşar, Cengiz Otacı, Ceza Muhakemesi Kanunu, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı, Ankara 2022, s.1605.
[2] Yaşar, Otacı, a.g.e., s.1605.
[3] Ersan Şen, Alperen Gözükan, İddianamenin Düzenlenmesi İçin Aranan “Yeterli Şüphe” Şartı, 02.11.2022, https://sen.av.tr/tr/makale/iddianame_icin_aranan_yeterli_suphe_sarti.
[4] Ersan Şen, Ali Kemal Yıldız, Erkan Duymaz, Ertekin Aksüt, Mert Maviş, Beyza Başer Berkün, Buğra Şahin, Mehmet Vedat Ervan, Erkam Erdem, Ceza Avukatının Başvuru Kitabı, Seçkin, 5. Baskı, Ankara, 2023, s.256.