TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YAŞAR AL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/36095) |
|
Karar Tarihi: 22/1/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Ayşenur TUNCER |
Başvurucu |
: |
Yaşar AL |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, tutukluya kayınbabasının ölümü üzerine taziyede bulunmak için telefonla görüşme hakkı verilmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuru tarihinde, Sincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) tutuklu olarak bulunan başvurucunun kayınbabası 14/9/2020 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucu 21/9/2020 tarihli dilekçesiyle Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. Dilekçesinde özetle; İnfaz Kurumu görevlilerine sözlü olarak kayınbabasının cenazesine katılmak istediğini, bu mümkün olmadığı takdirde telefonla görüşme yapma hakkını kullanmak istediğini söylemesine rağmen tarafına bilgi verilmediğini ifade etmiştir. Bu nedenle 16/9/2020 tarihli dilekçesiyle İnfaz Kurumuna talebini yazılı olarak ilettiğini ancak talebi hakkında herhangi bir karar verilmediğini ileri sürerek kayınbabasının vefatı nedeniyle telefonla görüşme hakkının kullandırılmasını talep etmiştir.
3. İnfaz Kurumunun, İnfaz Hâkimliğine sunduğu 21/9/2020 tarihli görüş yazısında; 29/3/2020 tarihli ve 31083 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 74. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan düzenlemeye göre; mevzuatta kayın hısımlarının vefatında telefonla görüşme hakkının olduğuna dair bir düzenleme yer almadığından talebin uygun görülmediği belirtilmiştir.
4. İnfaz Hâkimliği 25/9/2020 tarihli kararıyla şikâyetin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Yönetmeliğin "Telefonla görüşme hakkı" kenar başlıklı 74. maddesi çerçevesinde inceleme yapıldığını belirtmiştir. Buna göre Yönetmelikte hükümlü/tutuklunun telefon görüşmesi yapabileceği kişilerin ifade edildiği ancak hükümlü/tutuklunun şikâyet dilekçesinde telefon aracılığıyla kiminle görüşmek istediğini belirtmediği, bu hâliyle herhangi bir karar verilemeyeceğini değerlendirmiştir. Ayrıca Yönetmeliğin 74. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinde ölüm hâlinde hükümlü/tutuklunun görüşebileceği kişilerin sayıldığı, bu maddede sayılanlar dışında görüşmek istediği kişiler ile mektup, faks gibi yollarla iletişim kurmasının mümkün olduğunu vurgulamıştır.
5. Başvurucu anılan karara karşı 1/10/2020 tarihli dilekçesiyle itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde özetle; İnfaz Hâkimliği kararında her ne kadar telefonda kiminle görüşmek istediğinin belirtilmediği gerekçesiyle talebinin reddine karar verilmiş ise de kaldığı ceza infaz kurumunda arayabileceği bir tek telefon numarasının kayıtlı olduğunu, bu numaranın da eşine ait olduğunu ifade ederek telefon hakkını kullanma talebinin değerlendirilmesini talep etmiştir. Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle 9/10/2020 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.
6. Başvurucu, nihai kararı 14/10/2020 tarihinde tebellüğ ettikten sonra 26/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
8. Başvurucu; kayınbabasının vefatı dolayısıyla eşiyle telefon görüşmesi yapmak istediğini, kimi aramak istediğini dilekçesinde belirtmemiş olmasının talebinin değerlendirilmeye alınmamasını haklı kılmadığını, bu bilginin kolaylıkla elde edilebileceğini ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu Kurumda kayıtlı olan tek numaranın eşine ait olduğunu ve kayınbabasının vefatı nedeniyle eşini aramasının önem arz ettiğini ileri sürmüştür.
9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun İnfaz Hâkimliğine sunduğu şikâyet dilekçesinde telefon görüşmesini kimle gerçekleştirmek istediğine ilişkin bir açıklamada bulunmadığı belirtilerek başvurucunun talep dilekçesindeki belirsizlik giderilmeksizin mevcut durumda bir değerlendirmede bulunmanın mümkün olmadığının kararda ifade edildiğine işaret edilmiştir. Ayrıca ihlal iddiaları incelenirken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.
10. Başvuru, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. Başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 66. maddesi, Yönetmeliğin 74. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ve 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 88. maddesine istinaden gerçekleştirildiği, bu düzenlemelerin kanunla sınırlama şartını karşıladığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sinan Gül, B. No: 2016/7628, 27/2/2020, §§ 40-42; Cengiz Eker, B. No: 2017/26841, 2/6/2020, §§ 41-43; Rasul Kocatürk [GK], B. No: 2016/8080, 16/12/2019, §§ 45-46). Diğer yandan başvuru konusu olayda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına yönelik müdahalenin kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suç işlenmesinin önlenmesi kapsamında telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması şeklinde uygulandığı ve meşru amaç taşıma şartını karşıladığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Sinan Gül, §§ 43, 44; Cengiz Eker, §§ 44, 45; Rasul Kocatürk, 47-50). Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı yönünden inceleme yapılacaktır.
13. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; Abuzer Uzun, B. No: 2016/61250, 13/6/2019, § 38). Ayrıca başvuru konusu olay bakımından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı incelenirken yargılama makamlarının kararlarında ortaya konulan gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran gerekçelerin inandırıcı bir şekilde ortaya konulup konulmadığına ve müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun olup olmadığına bakılmalıdır (Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015, § 44; Emre Sönmez, B. No: 2019/890, 13/1/2022, §§ 44, 45).
14. Anayasa Mahkemesine göre Anayasa'nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların özel hayatın ve aile hayatının sınırlanması hukuka uygun olarak cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte yandan hükümlü ve tutukluların özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların ailesi ve yakınlarıyla temasını devam ettirecek önlemleri almasını zorunlu kılmaktadır (Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 36). Burada mühim olan ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması amacı ile hükümlünün özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı arasında adil bir dengenin sağlanmış olmasıdır. Ancak bu dengede özgürlük ve güvenlik ilişkisinde cezaevinde bulunmanın sonuçları olarak idarenin tutuklu ve hükümlülerin özel hayata ve aile hayatına müdahale konusunda takdir yetkisinin daha geniş olduğu gözetilmelidir. (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 88, 89; Ahmet Çilgin, § 32; Rasul Kocatürk, § 56).
15. Bunun yanında somut olayın koşullarını incelediğimizde ölümün insan hayatında karşılaşılan acı olaylardan biri olduğunu belirtmek gerekmektedir. Birçok kültürde ölen kimsenin tanıdıkları bir araya gelerek ölüm nedeniyle duyulan acı ve üzüntüyü paylaşır. Ölenin geride kalan aile bireyleri ziyaret edilerek kendilerine maddi ve manevi destekte bulunulur. Şüphesiz bu acıyı ölüm anından itibaren en yoğun derecede yaşayan ve desteğe en çok ihtiyaç duyanlar aile bireyleridir (benzer yöndeki değerlendirmeler için Muhittin Pirinççioğlu, B. No: 2020/28439, 21/11/2023, § 13; Rasul Kocatürk, § 61; Murat Yavuzarslan, B. No: 2020/29558, 8/2/2024, § 15). Ayrıca Rasul Kocatürk kararında belirtildiği üzere yakını ölen hükümlünün izin talebinin, kamu makamlarınca süratle harekete geçilerek koşullar da dikkate alındığında mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılması önem arz etmektedir. Ayrıca talebin karşılanmasında kamu makamlarının kendilerinden beklenen özeni göstermeleri gerekmektedir. Şayet talebin karşılanması imkân dâhilinde görülmezse bu duruma ilişkin zorunluluk hâllerinin ve güvenlik risklerinin, somut olgu ve olaylara dayalı olarak açıklanması gerekir (Rasul Kocatürk, §§ 61, 62).
16. Somut olayda, başvurucunun taziye için telefonla görüşme talebi Yönetmeliğin 74. maddesi kapsamında yapılan bir inceleme sonucu reddedilmiştir. Anılan hükmün (1) numaralı fıkrasında telefonla görüşme hakkına ilişkin genel bir düzenlemeye yer verildiği, buna göre hükümlünün eşi, dördüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ve vasisiyle telefon görüşmesi yapabileceği hususunun düzenlendiği görülmüştür. Hükmün (2) numaralı fıkrasının (c) bendinde ise hükümlünün altsoy, üstsoy, eş ve kardeşlerinin ölümü hâlinde kuruma ait telefon ve faks cihazından derhâl yararlandırılacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda İnfaz Hâkimliği kararında (bkz. § 4) belirtilenin aksine; Yönetmeliğin 74. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) bendinde sayılanlar, telefon görüşmesi yapılabilecek kişiler değil ölümü hâlinde hükümlü açısından telefonla görüşme hakkı doğurabilecek kişilerdir. Bu durumda başvurucunun talebi hususunda ilgili hükümler kapsamında somut olaya uygun bir gerekçe ortaya konduğundan söz edilmesi mümkün görünmemektedir.
17. Ayrıca ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde hükümlünün altsoy, üstsoy, eş ve kardeşlerinin ölümü hâlinde derhal telefonla görüşme hakkı hüküm altına alınırken kayın hısımlarının ölümü hâlinde telefonla görüşme hakkına ilişkin açık bir düzenlemenin mevcut olmadığı görülmektedir. Ancak anılan düzenleme gözetildiğinde başvurucuya kayınbabasının ölümü nedeniyle taziye için telefonla görüşme hakkı verilip verilmeyeceğinin tartışılması gerektiği değerlendirilmiştir. Bunun yanında taziye ile cenazenin süreli ve acil işlerden sayılıp sayılmayacağının da değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmalıdır. Bu bağlamda başvurucunun telefon vasıtasıyla taziye görüşmesi yapma talebi, başvurucunun dayandığı nedenler ve somut olayın öznel koşulları gözetilerek aile hayatının sürekliliğinin kolaylaştırılması temelinde değerlendirilmeli ve yeterli gerekçe ile karşılanmalıdır. Somut olayda ise kamu makamlarının kararları incelendiğinde mevzuat tarafından öngörülmeyen ancak yasaklanmadığı da anlaşılan bir hakkın verilmemesine ilişkin olarak oluşan zorunluluk hâllerinin neler olduğunun açıklanmadığı tespit edilmiştir.
18. Bununla birlikte telefon görüşmesi yapılmak istenen kişiye dair bilgilerin İnfaz Hâkimliğine sunulan talep dilekçesi kapsamında açıkça belirtilmediği tespit edilmiş ise de bu durumun giderilmesi mümkün bir eksiklik olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmenin İnfaz Hâkimliği kararında yapılmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki anılan kararda belirlenen eksikliğin Ağır Ceza Mahkemesine sunulan itiraz dilekçesinde giderildiği ve başvurucunun kiminle telefon görüşmesi yapmak istediğini bildirme yükümlülüğünü itiraz dilekçesiyle yerine getirdiği görülmektedir. Ancak bu hususta Ağır Ceza Mahkemesince bir değerlendirme yapılmadığı da belirtilmelidir.
19. Sonuç olarak aile hayatına saygı hakkı kapsamında korunan temasın sürdürülmesini sağlamaya yönelik olarak mevzuat hükümleri ve aile durumu da gözetilmek suretiyle başvurucuya talebe konu hakkın verilip verilmeyeceğinin tartışılmadığı gibi eşiyle haftalık görüşme hakkı bulunan başvurucunun taziye amaçlı görüşme yapma isteğinin acil işlerden olup olmadığının da irdelenmediği söylenebilir. Bu hâliyle yargılama makamlarının kararlarının başvurucunun taziye görüşmesine ilişkin bireysel menfaatiyle ceza infaz kurumlarında güvenliğin sağlanmasına ilişkin kamusal menfaat arasında adil bir dengenin gözetildiğine dair ilgili ve yeterli gerekçe içermediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu kapsamda müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli ve ölçülü olduğundan söz edilemez.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
21. Başvurucu; ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
22. Başvurucunun kayınbabasının 14/9/2020 tarihinde vefat etmiş olması sebebiyle taziye görüşmesi yapmasının faydasız olduğu dikkate alındığında tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
23. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2020/2156, K.2020/2304) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.