Mesleğe ilk başladığım yıllarda, meslek büyüklerimin sohbetlerini dikkatle dinlerdim. Bazen, sırf meslek büyüklerinin sohbetini dinlemek için adliyede oyalanır ve Baro odasında otururdum. Bu sohbetlerden, mizah dolu birçok meslek anısı ve kıymetli hukuk deneyimleri öğrendim. Fakat, “avukatlık mesleği üzerine yapılan sohbetler” için aynı şeyleri söylemem mümkün değil, aksine meslek üzerine söylenen üç beş beylik laf sürekli tekrar edilirdi. Maalesef, meslek üzerine derinlikli bir analiz duymadım bu sohbetlerde.

Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, bugünde durum çok farklı değil. Birkaç bireysel çaba dışında meslektaşlarımızın avukatlık mesleği üzerine düşünmek ve konuşmak gibi bir alışkanlığı yok. Oysa konuşulacak, tartışılacak o kadar çok meslek meselesi var ki; saymakla bitmez. Söz gelimi, avukatlık hizmeti bir lüks hizmet mi, kentleşmenin artık tamamlanma noktasına geldiği bir zamanda avukatlık hizmetini halen tarım toplumundaki gibi görmemiz mümkün mü, avukatlık hizmetinin toplumsal yaşamın hukukileşmesindeki rolleri nelerdir, avukatlık hizmetinin fiyatlandırılmasının kriterleri neler olmalıdır, avukatlık hizmetleri yürütülürken hukuk bilincinin ve farkındalığının artırılması için neler yapılabilir, bir hukuki problemin(devam eden bir hukuki sürecinde dair sorunun değil!) telefonla sorulması ve çözülmesinin beklenmesi kabul edilebilir mi, avukat müvekkil ilişkisinin ve müvekkil görüşmelerinin takip edilmesi gereken yasal standartları neler olmalı, bir insan pat diye en mahrem bir hukuki sorunu sorup sonra rasgele karşılaşmış gibi çıkıp gidebilme özgürlüğüne sahip olmalı mı, avukat müvekkil ilişkileri böyle mi devam etmeli, insanlar yıllarca sürecek davaların sonucunu ilk sorduklarında beş dakikada cevaplamamızı bekleme hakkına sahip olmalı mı, avukatlıkta uzmanlaşma olmalı mı, olacaksa nasıl olmalı? Ve daha onlarca soru sormak mümkün.

Dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zaman başka bir mesleğin daha iyi hale gelmesi için çalışan birileri olmuş mudur, bilmiyorum. Ancak her nedense meslektaşlarımız en ufak bir meslek meselesine çözüm önerileri sorulduğunda dahi hemen topu meclise atıp kenara çekilebilmektedir. Herhangi bir çözüm önerisi olmayan veya çok afaki öneri olan bir grubun önerilerini yasalaştırmak için kim neden gayret göstersin!

Sizleri bilmem ama meslek üzerine konuşmaktan laf açıldığında hep aynı klişe lafları duymaktan son derece mustaribim. Kendi mesleği üzerine düşünmeden, konuşmadan gelişim sağlamış bir meslek var mıdır acaba!

Günlük hayatın yoğun temposu, emeğinin karşılığını alamamak, bilgi bombardımanı altında kalmak, temyiz dilekçesi gibi süreli işlerin meydana getirdiği stres, duruşmalar ve benzeri birçok mani var hayatımızda. Ancak bu engeller büyük ölçüde mesleğin organize edilememiş olmasından kaynaklanıyor. Fakülte sıralarında zannettiğimizin aksine, sistem bize iş sağlama borcu altında değil. Kendi mesleğimizi günün şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun hale getirmek bizatihi bizim sorumluluğumuzda.

Artık alışılmış ezberle, manipülasyonlarla ve kendimiz kandırmakla varabileceğimiz bir yer yok. Meslek sorunlarını, tıpkı bir hukuk dalının problemlerini tespit edip serimlemesini ve çözümlemesini yaptığımız gibi ciddiyetle ele almak ve değerlendirmek zorundayız.

Şu da bir gerçek ki, mesleğimizin toplumda geliri yüksek ve havalı bir meslek olarak biliniyor olması birçok hususu dile getirmekten alıkoyuyor bizleri. Avukatlar bir yandan avukatlık mesleğinin imajı altında ezilirken; diğer yandan avukatlık mesleğini ve avukatları küçümseyen bir algı şekilleniyor toplumda.

Uyuşmazlık bilincinin gelişimi adeta yerlerde sürünüyor. Avukatlık hizmeti hemen hemen toplumun her kesimine ulaşmış olmasına rağmen, halen toplumun büyük bir bölümü uyuşmazlıklarda bir tarafın yüzde yüz haksız diğer tarafın yüzde yüz haklı olduğu bir durum var zannediyor. Davaların çoğunda her iki tarafında haklı yönlerinin olduğunu ve meselenin kimin haklı olduğundan ziyade sistemin neye izin verdiğiyle ilgili olduğunu dahi henüz anlatamamış bulunuyoruz.

Neticede, birkaç akademik çalışma ve birkaç bireysel girişim dışında hiçbir kollektif gayretin olmayışı mesleğin gelişmesini önlüyor. Meslekten laf açıldığında başlayan konuşmaların üç beş yüzeysel cümle sarf edilerek kısa sürede tamamlanması, ilkel yöntemler ve tartışmaların ötesine geçemeyişimiz; biz günlük hayatın işleriyle meşgulken mesleğimizin itibarını bir mum gibi eritiyor. Meslektaşlarımız arasında kollektif bilinç seviyesinde meslek meselelerine vakıf olunmadıkça, sadece birkaç meslek üstadının ya da akademisyenin meslek üzerine yazıp çizmesi hiçbir şeyi değiştirmiyor.