22.11.2024 tarihli yazımızda Konkordato kurumunun uygulamadaki şekli ile mahkemeler ve komiserler yönünden yanlış uygulama durumlarını dile getirmiş idik. Bu yazımızda ise, konkordato ile ilgili olarak, bankaların (doğal olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile bağlantılı olarak) konkordato kurumunun amacına aykırı hareket tarzını irdeleyeceğiz.

Konkordatoya başvuran borçlular, kahir ekseriyeti itibariyle banka kredisi kullanmakta olup kullanılan kredi karşılığında da muhatap bankaya ipotek vermişlerdir. Bu tespiti böylece yaptıktan sonra, şimdi konkordatoya ilişkin önemli birtakım düzenlemelerin, (borçlu) işletmelerin faaliyetini devam ettirmek suretiyle borçlarını ödeme şeklindeki esas amacının gerçekleştirilebilmesinin ne kadar gerçekçi olabileceğini inceleyelim.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafından yayınlanmış olan ve 1/1/2017 tarihinde yürürlüğe giren Kredilerin Sınıflandırılması Ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik (22 Haziran 2016 tarih ve 29750 sayılı Resmi Gazete)’e göre, borcun, hesabın kesilmesini izleyen doksan günden fazla sürede ödenmemesi (m. 5/3-b) halinde banka alacağı donuk alacak olarak kabul edilir ve söz konusu kredi alacağı için takip süreci başlar.

Her ne kadar İcra ve İflas Kanununun konkordatoya ilişkin ‘‘Mühlet içinde borçlu aleyhine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez’’ şeklindeki düzenlemesi gereğince borçluya karşı takip yapılamaz ise de, bir alacağın donuk alacak olarak kabul edilmesi ve akabinde takipteki bir alacak halini alması durumunda artık o saatten sonra borçlunun adeta hayat damarları kesilmekte ve işlevsiz bırakılmaktadır. Zira, hakkında yasal takibe alınma süreci başlatılan borçlu artık hiçbir bankadan kredi kullanamaz ve teminat mektubu alamaz duruma düşmektedir.

Şimdi böyle bir durumdaki borçlunun, kanun koyucu tarafından faaliyetinin devamı için cebri takiplere maruz bırakılmamak suretiyle borçlarını ödeyebilmesi imkanını ne kadar haiz olabileceğini akıl ve izanın insafına bırakmak gerekir.

Daha da vahim olan durum ise, takibe düşen bir borçlu hakkında temerrüt hükümlerinin uygulanması sonucu alacağa uygulanmasına başlanan temerrüt faizidir.

Her ne kadar, İcra ve İflas Kanunu m. 294/III, ‘‘Tasdik edilen konkordato projesi aksine hüküm içermediği takdirde kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur’’ şeklinde bir hüküm getirmekte ise de bu düzenleme banka borçları yönünden hiçbir anlam ifade etmeyen bir ‘vitrin’ düzenlemesidir. Zira, yukarıda da belirttiğimiz üzere, banka borçlarının tamamına yakını rehinle (özellikle ipotek) temin edilmiş borçlardır.

Şimdi gelin, konkordatoya başvurmuş olan bir borçlunun (firmanın) ‘yukarıya baksa bıyık aşağıya baksa sakal’ şeklindeki perişan (hali pür melal) halini resmedelim. Borçlu, mahkemenin konkordato tedbirleri kapsamında vermiş olduğu takiplerin durması yasağına uymayıp bankaya olan borcunu ödemek istese alacaklılar arasındaki eşitliğe aykırılık sebebiyle, konkordatonun feshine ve cezai sonuçlarına maruz kalacaktır. Aksi ihtimalde, yani bankaya olan borcunu ödememe halinde ise, bu durumda temerrüde düşecek ve ortalama %60 ve üzeri seviyelerde seyreden faiz uygulamasına maruz kalarak kaçınılmaz iflas edecektir.

Sorunu böylece ve adeta tüm çıplaklığı ile ortaya koyduktan sonra çözüm önerimizi de sunalım:

İlk akla gelen konkordato mahkemesinin İİK ve HMK hükümlerini birlikte değerlendirerek, ‘mühlet içerisinde borçlu ve kefillerinin kredi borçlarının takip hesaplarına aktarılmasının tedbiren durdurulması’ şeklinde bir tedbire hükmetmesidir.

İkinci ihtimal ise, Kredilerin Sınıflandırılması Ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğinde değişiklik yapılarak, konkordato mühleti içerisinde 90 günlük sürenin duracağının düzenlenmesidir.

Belirtmiş olduğum bu iki çözüm önerisinden herhangi birisinin kabul edilmemesi halinde ise ortaya çıkacak olan iki farklı ihtimal ile yazımı noktalayacağım.

Birincisi ihtimal, borçlu 3. Kişiler üzerinden banka borcunu ödeyerek, kanunu dolanmak suretiyle temerrüde düşmekten kurtulmak isteyecek.

İkincisi ihtimal ise, temerrüde düşmesi sonucunda kurtulma ümit ve ihtimali neredeyse kalmayacak ve iflas ederek alacaklılarını da büyük zarara uğratacaktır. Zira, %60 ve üzeri bir finansman maliyeti ile ve yeni kredi kaynağı da kalmamış olan bir borçlunun (firmanın) kurtulabilmesini düşünmek sadece hayal olur.

>> AMACINDAN UZAKLAŞMIŞ VE KÖTÜYE KULLANILAN BİR KURUM: KONKORDATO-1