Ahlak felsefesi, insanlığın konuşmasında ve toplumunda iyinin ve kötünün biliminden başka bir şey değildir. İyi ve kötü, arzularımızı ve nefretlerimizi ifade eden isimlerdir; farklı mizaçlarda, geleneklerde ve insanların doktrinlerinde farklı olan şeylerdir. Thomas Hobbes
Homo sapiens’ın geliştirdiği ahlak, zaman ve mekân boyutunda kültür koşullanması bir sezgi1 olarak belirmektedir. Arzuların (farklı insanların arzularının veya aynı insanın farklı zamanlardaki, hatta aynı andaki arzularının) çatışmasından kaynaklanan ahlakilik ötekilere (insanlara, hayvanlara ve en önemlisi Tanrı’ya) olan bir görevler dizisidir. Yalnız herkesin ahlaki bir konuda güçlü sezgileri olmayabilir. Nitekim toplumdaki insanlara bakıldığında üç tür insana tanık olmaktayız: Birincisi, özel ahlaki bir soruya ilgi duymayandır. Örneğin çocuk düşürmenin ne derece ahlaki olduğunun kendi yaşamları boyunca hiç de tartışma konusu edilmediği ekseri insanların konumudur. Bu sonuç, diğer bir önerme ile, kendilerindeki motivasyon eksikliğinden kaynaklanan bir tavırdır. İkincisi, bir eylemi hakkında ahlaken rahatsızlık duyma ötesinde bir tutum izlemeyen insanlardır. Felsefi argümanları bilmesine karşın et yemeğe devam eden kişinin konumu böyledir. Bu insan,ahlaki konuyu daha fazla irdelemekten muhtemelen kaçınacaktır. Üçüncü tür insan ise, çok önemli gördüğü ahlaki bir sorunu çatışma halindeki sezgileri nedeniyle nasıl çözümleyeceğine karar veremeyendir. Kişi çocuk düşürme olayında bir yandan embriyonun insan olduğuna inanırken, çocuk düşürmenin suç olması karşısında insanın kendini bir esir gibi gördüğünü düşünmesi örneği verilebilir. Kişi bu durumda ahlaki bir çıkmazla karşı karşıya kalmaktadır.2 Ahlaki bir argümana geçerlik sağlayıcı ciddi deneyimler ve istatistik benzerlikler olmadığı gibi ahlak teorisini içeren yararlı yenilikler de yoktur. Bilimsel ilerleme paralelindeki bir gelişme, etik/ahlak alanında olmamıştır. Esaretin kaldırıldığı doğru ise de esaretin üretken olduğu bir ekonomiye de insanlık artık sahip değildir. Ne var ki, dünyada esarete yakın koşullar içinde yaşayan bir milyardan fazla insan var iken, cebir ve şiddet suçları görülmemiş derecede bir vahşet tablosu sergilerken, insanlık “ben merkezli bir dünya görüşünün” /negatif bir mit’in yaygınlaşmasına tanıklık ederken, çoğu ahlakçıların sesi pek çıkmaz/duyulmaz oldu. Nazi Almanya’sı ve Güney Afrika’da apartheid (ırk ayrımı) karşısında sessiz kalanları eleştiren akademik ahlakçıların çoğu, Bosna (1992), Ruanda (Hutus’lar tüm Tutsis’leri öldürmek istediler-1994) ve Darfur’da (2003-2010) insanlığa karşı işlenen suçlar (crimes against humanity/ genocide) nedeniyle sessiz kaldıkları için eleştirilen durumuna düştüler.3
İnsan doktora giderek, ilaç alarak, aşılanarak, tomografi çektirerek, bilgisayar/cep telefonu kullanarak bilimsel teorilere olan derin inançlarını kanıtlarken benzeri bir inanca ahlaki teoride tanık olunamadı. “Kantçılar, bizlere nasıl (X) olabileceğimizi (nükleer enerji ile ısınmanın, uçmanın veya Tbc’li bir hastayı tedavi etmenin ahlaki eşdeğerini) öğretti ise de onların mevcut öğretimi olan Y’yi (örneğin hayvan eti yememeliyiz yargısını) kabul edeceğimiz gibi söylemleri” işitmemekteyiz.
Etik genelde bir insan için iyi olan nedir soruna odaklanmakta; insanların nasıl davranması gerektiğini anlamamıza ait ilkeleri de inceleme konusu yapmaktadır. Ahlak ise insanların birbirlerine karşı nasıl davrandığını incelemektedir. Çoğu kişiler ya etik veya ahlak veya her ikisini bir ayrım yapmaksızın kullanmakta ve böylece ahlakilik etiği ve karşıtlığını içermektedir. Ahlak teorisi, ahlaki ve hukuki yükümlülükler arasındaki örtüşme nedeniyle hukukun kaçınılmaz bir kaygısı gibi görünebilir.
Ahlak ve hukuk arasındaki örtüşmenin nedeni, bunların bir toplumun refaha kavuşması için ihtiyaç duyduğu iş birliği türünü ve derecesini sağlama konusunda paralel yöntemler olmasıdır; ilki zamanla daha erken olanıdır. Bu, kişiyi, hukukun ahlakı desteklediğini, vicdani yaptırımlara geçici yaptırımlar eklediğini, seçici bir şekilde ve bu eklemenin fayda ve zararlarını göz önünde bulundurarak söylediğini söylemeye teşvik edebilir.
Şimdi temel sorumuz, bir şeyi yapmada doğru olan nedir? veya bazı şeyler her zaman/her yerde yanlış mıdır? Antigone’nin ne yapması gerektiği sorusuna “doğru bir yanıt” var mıdır?4 Daha genel bir soru ile en yüksek iyi (summum bonum) veya ahlakın temeli nedir? Özel ahlaki bir yargıyı doğru yapan nedir? Herkesin doğru olduğunu düşündüğü bir şey yanlış olabilir mi? Tanrı tüm ahlakın yaratıcısı mıdır? Ahlak zaman ve mekâna göreceli midir? Bunlar soyut ve teorik sorular ise de ontolojik ahlaki sorulardır. Bunlar, doğru ve yanlış üzerine sorularda olduğu gibi, ahlaki vicdan ve conviction ile yanıtlanmalıdır.
“- Kendinizi hangi nedenle asla affedemezdiniz?
- Aniden aklınıza gelen ahlak dışı fikirleriniz olur mu?
- Şimdiye kadar olan hayatınızda hiç hırsızlık yaptınız mı?
- Aniden aklınıza gelen ahlak dışı fikirleriniz olur mu?
-Bir topluluktan mı nefret etmek daha kolay gelir size, belli bir şahıstan mı?
Tek başınıza mı nefret etmeyi yeğlersiniz yoksa başkalarıyla birlikte mi?”5
Diğer insanlarla ilişkiler bir değerlendirme işlemi olup; onlar da bize ve bizler için belirgin bir değer olduğunun tanınmasını ön görmektedir. Etik (veya ahlak felsefesi) değerlerin incelenmesidir. Bu saptamadan, ahlak felsefesi yapmak için hazır bir metodun var olduğu çıkarılmamalıdır. Ahlakin teorileştirilmesi için takip edilecek yollar oldukça farklı olabilir. Örneğin belli bir toplum veya kültürce benimsenen bir değerler kümesi incelenmeye başlanır ve gözlenen günlük kullanılmalara özgü bir açıklama verilmeye çalışılır. Bu türden inceleme, belli bir toplumu yöneten davranış normlarının analizini zorunlu olarak içermekte ve tasviri bir inceleme olmaktadır. Kuşkusuz, ahlakın değerlendirilmesi de yapılabilir. Bu işlem, davranış normlarının tasviri ile başlar ve bir değerler kümesinin niçin daha iyi olduğunun tartışılmasını amaçlar veya ne türden davranışın haklı olarak ‘iyi’ veya ‘kötü’ olarak etiketlendirilebileceğini sorgular. Bu tür yaklaşım, iyi eylemlerin kötülerinden ayıklanması için bir metot savunusu olmaktadır. Nitekim, çoğu filozoflar bu yaklaşımı benimsemişlerdir. İngiliz filozofları arasında yer alan örneğin “yararcılık” felsefesinde, bir eylem değerinin en fazla sayıda insanın en fazla mutluluğunu yaratıp yaratmadığı ölçütüne göre belirlenebileceği görüşü savunulmaktadır. Bu görüşe göre, bir eylemin ahlaki değeri (görevler yerine) onun sonuçlarıyla belirlenmektedir-sonuçsal felsefe(consenquentialism). Bir eylemin sonuçlarının iyilik veya kötülüğü onun doğru veya yanlış olduğunu belirlemektedir. En iyi sonuç/çözüm sağlayan doğru bir eylemdir. Bu tür açıklamada, ahlaki değerlerin yorumu için enstrümantal bir temel sunulmaktadır: Yararcı, ‘en fazla mutluluk’ ilkesi, mutluluğun zevk duygusu ile acının yokluğu anlamına gelmektedir. İnsanların mutsuzluk yerine mutlu olmayı yeğlemeye doğru doğal bir eğilime sahip oldukları ve çoğu insanları mutlu yapacak her eylemin bazı haklı yanları olduğu düşünülmektedir.
Ahlaki bir teori, matematiğin daireyi kareye çevirememesi gibi ahlaki çıkmazları çözümleyemez. Ahlaki bir argümana geçerlik sağlayıcı ciddi deneyimler ve istatistik benzerlikler olmadığı gibi ahlak teorisini içeren yararlı yenilikler de yoktur. Bilimsel ilerleme paralelindeki bir gelişme, etik/ahlak alanında olmamıştır.
İnsan eylemi, erdem, yükümlük ve adalet kavramları ile irdelenmektedir. Ahlaki gerçeklik doğru bile olsa, hangi yorumunun doğru olduğu konusundaki usule (Yararcılık mı? Doğal hukuk mu? Kantçılık mı?) ilişkin fikir birliği olmayışı, özel ahlaki sorunlara doğru çözüm üzerine uzlaşı sağlamayı da imkânsız yapmaktadır. Retrospective law kadının cezalandırılmasına elverecek mi?
Ahlak ilkeleri ve kavramlarına özgü şu saptamalar yapılabilir:
1. Özel bir kararla bizleri donatmadıkları ve fakat bireysel karakterin oluşumu ve rafine edilmesindeki pedagojik sürece yardımcı oldukları;
2. Davranışların eleştirisel değerlendirilmesinde vazgeçilemez bulundukları; ve
3. Karar sürecinde önemli bir rol oynadıklarıdır. Yalnız, bir durumun hangi kurala gireceğini önceden mutlak bir kesinlikle söyleme olanağı verecek tüm durumları kapsar bir ahlak projesi henüz çizilmemiştir.
Ahlaki dayanak + Karakter (Motivasyon) = Ahlaki davranış
Ahlak felsefesi yapmak için hazır bir metodun var olmayıp, şu yaklaşımlara tanık olunmaktadır:
- Sonuçsal yaklaşım. Bir eylemin sonuçlarının iyilik veya kötülüğü onun doğru veya yanlış olduğunu belirlemektedir. En iyi sonuç/çözüm sağlayan, doğru bir eylemdir. Bu tür açıklamada, ahlaki değerlerin yorumu için enstrümantal bir temel sunulmaktadır: Yararcı, ‘en fazla mutluluk’ ilkesi, mutluluğun zevk duygusu ile acının yokluğu anlamına gelmektedir. İnsanların mutsuzluk yerine mutlu olmayı yeğlemeye doğru doğal bir eğilime sahip oldukları ve çoğu insanları mutlu yapacak her eylemin bazı haklı yanları olduğu düşünülmektedir.
- Deontolojik yaklaşım. Etikte görev’in önemine odaklanmaktadır. Bu, etikte yasaklar ve emirler, sonuçlarına göre değil; yalnızca, fiilin kendi değerine, bizatihi değerine bağlıdır. Bir eylemin ahlaki olup olmadığı, özel sonuçları ile değil, evrensellik ölçütünü (“herkesin öyle davranması” ilkesini) karşılayıp karşılamadığı ile belirlenmektedir (Kant). Gerçekte, bu fikir, insanlardan size nasıl davranılmasını istiyorsanız, sizde öyle davranmalısınız vurgusuna dönüşmektedir (Golden rule).
- Erdem etiği yaklaşımı5. Bunun insan karakteri ve gelişmesine odaklandığı görülmektedir. Thomas Aquinas’a göre, erdem etkili bir alışkanlık; iyi yapılan işler ürünü olan iyi bir alışkanlıktır. Bizler genelde erdemli insanlarız. İnsan erdemleri 1) Entelektüel erdemler (teorik) ve 2) Ahlaki erdemler (pratik) olarak belirtebiliriz.
Birincisi için yapılan ayrım şöyledir:
- Akıl/hikmet (teorik akıl), aklın erdemi olarak fizik ve matematik gibi bilimlerde sistematik bilginin elde edilmesini; hukukta ise girift sorunlara özgü çözümlemeleri ifade etmektedir.
- İyi karar verme yetisi olarak pratik akıl- Bazı insanlara özgü olan bu nitelik, sağduyu ve iyi yargı (good judgement) olarak da nitelendirilmektedir: Kişinin duruma ve koşullara bakarak hangisinin pratik ve arzu edilir olduğuna/ hangi değerin önemli, hangisinin az önemli olduğuna karar verebilmesi; durumun koşullarına bakarak tavır alabilmesidir. Diğer bir anlatımla, burada bilgi temelli durumu algılama/ koku alma duygusu olan bir insan söz konusudur.
Özetlersek iyiliğe yönelik argümanlar iki grupta toplanmaktadır:
Sonuçsal argümanlar Sonuçsal olmayan/görevci argümanlar
1) Egoizm/Hedonizm 1) Doğal hukuk teorisi/Kant-Deontolojik
2) Yararcılık 2) İnsana saygı teorisi
İyilik karşıtı Doğru eylem
(Sonuçlar) (İlkeler)
Ahlaki erdemler olarak, cesaret, iyi huy ve adalet duygusu yer almaktadır. Cesaret önemli bir erdem olarak yer almakta ise de bundan kastedilen bir aptal cesareti değildir. Bazı insanlar oldukça korkak bir ruh hali içinde orantısız biçimde tepki göstermektedirler. Öte yandan, “öfke kontrolü” sorunu yaşayanlar ile hiç tepki göstermeyen duyarsız insanlara da tanık olunmaktadır. Bu durum özellikle yargı aktörleri için önemli bir sorundur. Aristoteles, Nicomaachen Etiği’nde “Devamlı olarak yaptığımız neyse bizler oyuzdur” diyor. Mükemmellik, o zaman, bir eylem olmayıp, bir alışkanlıktır. Adil davranarak adil, ölçülü eylemlerde bulunarak ölçülü, cesur davranarak cesur olmaktayız.” O’na göre, insanlar esas itibariyle rasyonel ve sosyal yaratıklardır. Erdemler insan mükemmelliğini ifade etmektedir. Kendisi erdeme alışkanlık olarak işaret etmektedir.
Sonuçsal/Yararcı Yaklaşım6
Yararcı yaklaşıma özgü soru işaretleri şöyledir: Birinci örnek: Esir sayısının çok az olduğu bir toplumda, esaret, fazla sayıda insanı (mutsuz etmek yerine) mutlu edebilirse de toplumda çok az kişi bunu diğerlerinin esareti için yeterli bir gerekçe olarak görebilecektir. İkinci örnek, zengin ve yaşlı olan anne annesinin tek varisi olan torun elde edeceği ve bir kısmını yetimhaneye bağışlayacağı miras için onu öldürmeye karar verebilir. Bu eylem, çoğu insanları kederli yapmak yerine mutlu edecektir. Yetimhanedeki mutlu çocuklar ile ne mutlu veya mutsuz olacak yaşlı bir kadının ölümü arasındaki nicelik, oran kabul etmeyecek derecededir. Yalnız çok az kişi, bu eylem kararını mazur görülebilir bir düşünce olarak sayabilecektir. Öte yandan, her eylemin sonuçlarını her zaman değerlendirebileceğimiz de açık değildir. Kısa bir süre için yararlı görülen sonuçlar, uzun sürede oldukça farklı olabilir. Mutluluğun ne olduğunu da etraflıca ortaya koymak hiç de kolay değildir. Mutlu olmak, zevk almak veya acı duymamakla aynı anlama gelmemektedir. Şu da bir gerçektir ki, bir kişi için zevk olan diğeri için acı olabilmektedir.
Klasik Olaylar Yelpazesi
- Adana’da freni patlayan 20 tonluk bir demiryolu tamir aracı hatta hızlı giderken, ilerde tilti ile çalıştıkları için kulaklık takan beş demiryolu işçisi ile tali yolda çalışan bir işçi bulunmaktadır. Bunu izleyen makasçının ahlaki yükümlülüğü ne olmalıdır?
- Makası değiştirip ilerde çalışan bir kişinin ölmesi mi, yoksa beş kişinin ölmesi mi ahlaki olmaktadır? 1’e karşı 5 kişinin kurtulması söz konusudur. Bir an için hatta bir kişinin olmadığını düşünün, bu durumda makasçının ahlaki yükümlülüğü ne olmalıdır? Yararcılara göre sayıda sağlanacak azalma doğru bir eylem olmaktadır. Sonuca endeksli teorik bir yaklaşım olarak belirmektedir. En iyi sonuç ne ise ahlaki olan odur.
- Hastanede organ bekleyen beş hasta bulunmaktadır. Bu arada hastanenin acil servisine gelen sağlıklı bir hastanın organlarını (kalp, ciğerler (2) ve böbrek(2), alarak beş kişiyi kurtarmanın ahlaki olup olmadığı?
- Traking yapan beşli bir grup ayı ile karşılaştığında ön sıradaki A birden yamaç aşağısına koşarak arkasındaki B’yi ayı ile karşı karşıya koyup ölmesine neden oluyor? Veya B’yi kendi önüne geçiriyor!
- Fukuşima 1 Nükleer Santralı- 2011 Tōhoku depremi ve tsunamisi sonrasında, nükleer santraldeki patlama ve sızmalar sonucu radyo aktif bulutların 13 milyonluk Tokyo şehrine mi, yoksa sahildeki 1 milyonluk kente mi yöneltilmesi söz konusu olduğunda Başbakan olarak vereceğiniz karar ne olmalıdır?
1. Bulutların yönünü değiştirmek ahlaki olarak emredici/ gerekli görülmektedir.
2. Bulutların yönlendirilmesine ahlak elvermekte ise de ahlaki olarak ‘emredicilik’ söz konusu değildir.
- Uçak kazasında sağ kalan Ali’nin yardım gelene dek hayatta kalmak için refakatinde yaşamını yitiren hemşire Ayşe’nin cesedini yemesi?
1. Ali ne yapmalıydı?
2. Yiyerek cannibal (yamyam) olması veya açlıktan ölmesi mi tercih edilmelidir?
- Dağcılar zirveye yaklaştığında iki dağcıyı irtibatlandıran ipin alt ucundaki dağcının kayması durumunda üstteki dağcının ipi kesmemesi halinde ikisinin de ölmesi söz konusu…
- Ali ve Veli alttan yapışık ikizler; ayrılması halinde Veli’nin ölmes, Ali’nin kalbinin kanı pompalaması ikisi için de yeterli; bu işlem yapılmadığında 6 ay sonrası ikisi de ölecekler! -Zaruret hali öğretisi
- Bir şirket C.O’su genel müdüre kar getirici önemli bir proje sunarken, bu projenin çevreye vereceği zarara da işaret etmektedir. Başkan, çevre beni ilgilendirmez; bu kârlı projeyi derhal uygulamaya koyalım, diyor.
Bir kişinin ölümünü “doğru” gördüğünde o kişi belki de yararcıdır. Yararcılar için ahlaken önemli olan sonuçlardır. Yararcılar bir şeyi ahlaki olarak irdelerken niyetleri, saikleri ve inançları göz önüne almazlar.
Öte yandan “hayır” diyen kişi ise, belki de deontolojistir. Bunlar uymamız gerekli olan ahlak kurallarına vurgu yaparlar. Onlar bir eylemi ahlaki olarak irdelerken onun sonuçlarını göz önüne almazlar.7
Yukardaki olayların analizi ile felsefe bizleri aşına olduğumuza yabancılaştırmakta; bize yeni bilgi sağlayarak değil, yeni bir bakış açısına davet ederek, onu kışkırtarak bu işi yapmaktadır.
Temel soru haklar, ahlaki düşüncelerle ekarte edilebilir, geçersiz kılınabilir mi?
- Ormanda yolunu kaybeden/soğuktan/açıklıktan ölecek bir kişinin bir dağ evine girmesi; ateş yakması/yiyecek alması söz konusudur. Soru: kapıyı zorla açıp içeri girerek başkasının yiyeceğinin alınmasına göz yumar mısınız?
- Köyde hastaneye yetiştirilmesi gerekli bir hasta için komşu arabasını vermeye yanaşmadığından izinsiz arabası alınabilir mi?
- Dekovil problemi-5 kişiyi kurtarmak uğruna bir kişinin ölümü kabul edilebilir mi?
- Sağlam bir kişinin organları organ bekleyen beş hastaya nakli yapılabilir mi?
- Sonuçta “haklar” yaklaşımı ile sorunlara çözüm yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Teorik referanslar ne olacaktır?
- XIX. Yüzyıl İngiltere’sindeki Kraliçe vs. Dudley ve Stephens (cankurtaran sandalı-denizde yamyamlık) davasında fırtınaya kapılan ve batan bir gemide bulunan üç kişi cankurtaran sandalı ile kurtulmakta; yiyecek olarak üç kutu konserve ancak beş gün yetiyor. Su olmadığı için Parker isimli genç ikaza rağmen deniz suyu içtiği için rahatsızlanıyor. Yaşam savaşı veren üçlü, çözüm olarak kura çekilmesi önerisi getirildiğinde genç Parker itiraz ediyor. 15. gün Dudley ve Stephens, Parker’ı öldürerek kanını içmeye ve etini yiyerek sağ kalıp bir geminin kurtarması ile karaya ulaştıklarında haklarında adam öldürme suçuyla açılan dava sonucu ne olmalıdır?
- Acil servisinde tek çalışan bir doktor, ölüm riski yüksek bir hastaya zamanını verdiğinde, acilde müdahale edilmediğinde ölecek beş hastayı kurtarmak için hangi yolu takip etmelidir?
İtirazlar
Her eylemin sonuçlarını her zaman değerlendirebileceğimiz de açık değildir. Kısa bir süre için yararlı görülen sonuçlar uzun sürede oldukça farklı olabilir. Mutluluğun ne olduğunu da etraflıca ortaya koymak hiç de kolay değildir. Mutlu olmak, zevk almak veya acı duymamakla aynı anlama gelmemek- tedir. Şu da bir gerçektir ki, bir kişi için zevk olan diğeri için acı olabilmekte; kendilerinin neyin “iyi” olduğu konusundaki anlayışı, kıyas edilemeyecek nitelikte farklılık göstermektedir.
1. Bazı sonuçların yanlış olduğu. Çoğunluk yararı için masum azınlığın şamar oğlanı(scapegoat) gibi kullanılması örneğinde olduğu gibi. Faili meçhul- adli hata, Rodos’ta faili meçhul bir adam öldürme olayında, cezaevindeki bir suçlunun Cronus adlı ilaha kurban edilmesi.
2. En yararlı olabilecek sonucu seçebilmek, gelecekten kaçınılmaz olarak emin olamadığımızdan, gelecekte tüm olası eylemlerin olası sonuçlarını saptamak imkansızdır.
3. Sonuçsallık, oldukça zor veya imkânsız olacak şekilde mukayeseli değerlendirmeler yapılmasını gerektirmektedir.
Görev Temelli-Deontolojik Yaklaşım (Eylemin Arkasındaki Dürtü)
Kant’ın buyuruları, bizim “davranışsal değerler” adını verdiğimiz gurubu karşılamaktadır. O’na göre, bir eylemin ahlaki olup olmadığı, özel sonuçları (Bentham/Mill) ile değil, evrensellik ölçütünü (“herke- sin öyle davranması” ilkesini) karşılayıp karşılamadığı ile belirlenmektedir. Etikte görev’in önemine odaklanmaktadır. Bu, etikte yasaklar ve emirler, sonuçlarına göre değil; yalnızca, fiilin kendi değerine, bizatihi değerine bağlıdır. Bir eylemin ahlaki olup olmadığı, özel sonuçları ile değil, evrensellik ölçütünü (“herkesin öyle davranması” ilkesini) karşılayıp karşılamadığı ile belirlenmektedir (Kant). Gerçekte, bu fikir, insanlardan size nasıl davranılmasını istiyorsanız, sizde öyle davranmalısınız vurgusuna dönüşmektedir (Golden rule). O’na göre ahlak sadece arzular, istekler ve insanların belirli bir zamanda sahip oldukları tercihler gibi ampirik varsayımlara dayandırılamaz. Bu etkenler değişkendir ve bu nedenle Kant’m ifade ettiği gibi evrensel ahlak ilkeleri (evrensel insan hakları) için temel olamazlar.
Deontolojik → Ahlaki ilkeler → Durum ne olursa olsun evrensel
yaklaşım dizini olarak tüm insanlar için geçerlidir
İyi niyet-doğru şeyi yapma niyeti söz konusudur. İyi niyetin iyi olması bir şeyi etkilemesi veya başarması nedeniyle değil, bizatihi kendisi iyidir. Ahlaki yargılarımızı evrensel yapmalıyız. Adalet sonuçların hesaplanması değildir. En yüksek ahlaki ilke insan onuruna saygıdır. Ahlakilik mutluluğu maksimize etmek değildir.
İyi niyeti nasıl belirleyeceğimiz sorusuna Kant’ın yanıtı rasyonel ve özgür istence sahip insanların aklını kullanarak belirleyebileceği ve özgür istencini nasıl kullanması gerektiğini bilmesi için belirleme gereği duyduğu, önceden var olan ahlaki bir yasa vardır. Her iyi düşünce iyilik için iyi niyete dayalı olmalıdır. İyi niyet, akli olup, arzu yerine göreve dayalı olmaktır. İyi niyet her zaman özgür iradedir. Ahlakla özgürlük arasındaki ilişkinin varlığı söz konusudur. Kant’a göre, ahlaki kurallara uyarak özgürlük belirmektedir. Ahlaken yapılacak şey her zaman akli olarak yapılacak şeydir. Gölde boğulmak üzere olan bir bayanı kurtarmak toplumda meşhur olmak yerine görev gereği olduğu için yerine getirmek. Görev bilinciyle yapılan eylemlerin ahlaki bir değeri vardır.
Ahlak bizatihi kendinde bir amaçtır. Başkalarından saygı görmek veya göğe çıkarılmak amacıyla ahlaklı davranmak ahlaka aykırı düşer, ahlaka uygun olansa, her eylemi salt ahlaki olduğu için gerçekleştirmektir. İşte “ahlaklı davran” emri kategorik bir emirdir.
Eylemi iyi yapan nedir? Bir kişinin eylemini iyi yapan ‘iyi niyet’dir. İyi insan, eylemi ahlaki görevle belirlenendir. İnsanın seçebilme özgürlüğü/ iradesi söz konusudur. Hiçbir obje için bu seçim özgürlüğü yoktur. Tüm objeler doğa yasalarına tabidir. Hiçbir hayvan örneğin köpeğin böyle bir özgürlüğü yoktur. Heteronomdur. Buna karşılık insan oğlu iradesi ile yasalara uyup uymama özgürlüğü taşımaktadır. İyi insan, iyi niyete sahip olan insandır. Diğer bir anlatımla, davranışları iyi niyetle üretilen kişidir. Kant’m vurgulamak istediği asıl önemli şey, bize keyif versin vermesin doğru şeyi yapmaktır.
Mütevazı bir hayat süren bu büyük düşünür, biraz da esprili bir dille “ünlü insanların yalnızca uzaktan büyük göründüğünü” söylerdi: ‘Koca krallar, hizmetçilerinin yanında büyüklüklerinden çok şey kaybediyorlar’; herkesin bildiği gibi ‘hiçbir insan aslında ‘büyük’ değildir”. Copernicus- dünyanın merkez olmayıp, güneşin merkez olduğu nasıl bir çığır açmış ise, Kant’ta öylesine bir çığır açmış ve merkeze insanı almıştır.
Bir evrenselci olan Kant, modern biçimciliğin kurucusudur. Hukuk açısından usul hukuku biçimseldir. Deneyim açısından, biçim dışında deneyimin içeriğine ilişkin a priori (deneyim öncesi) bir kesinlik sahibi olamayız.7 Zaman ve mekân boyutunda bizim deneyimiz örneğin bir makarna makinesine ait sezgilerimizin temel biçimleri bakımından, sonuçta elde edilecek makarnanın niteliği hakkında önceden çok şey söylenemezse de biçimi belirtilebilir. En azından bu sonuç kesindir.
Görev ve özgürlük (otonomluk) birlikte olabilmektedir: Siz kendi seçiminizle ahlaki yasayı kendinize dayattığınız için özgürce hareket etmiş oluyorsunuz.
Buyuru iki türdendir:
1. Şartlı (hipotetik) buyuru: “Şöyle bir sonuç elde etmek istiyorsan, şöyle davranmalısın/ sınavı başarmak istiyorsan, çalışmalısın” şeklindedir. Bireye özgüdür. Amaçsal bir içeriği vardır. Ahlaksal değer ve düzey açısından ise yalnızca bir öğütten ibarettir.
2. Kesin buyuru ise, belli türden bir davranışın, sonuca bakılmaksızın, nesnel açıdan gerekli olduğunu söylemektedir (enstrümental olmayan ilke). Her hal ve durum için geçerlidir. Duygudan değil, saygıdan yapılmalıdır. Onun için kategorik/kesin olmaktadır.
Kesin Emir
Fazilet ve meziyetler de belli bir durumda ona kimin sahip olduğuna bağlıdır.8 Kötü bir insan, örneğin seri bir katil cesaret sergileyebilirse de iyi insan olamaz. Hatta mutlu bir insan, sonuçta gurur ve kibir sergilemesi/tembelliğe prim veren davranışlar sergilemesi nedeniyle iyi bir nitelik taşımaz. Bizdeki Diva geçinenlere bakınız! Aristo’ya göre, bu mutluluk bizatihi iyidir. Kant’a göre, iyi niyet mutluluğu hak etmektedir. Bu fikirler Kant’ı evrensel bir ahlak yasası belirlemeye götürdü-kesin buyuru. Koşullu veya tesadüfi/arızi olmak yerine koşulsuz veya mutlak olduğundan kesin, itaati emrettiğinden buyuru’dur. Kesin buyuru tek bir fikir olmasına karşın Kant bunu iki şekilde formüle etmektedir: 1) Eylemini öyle bir maksim yapmalısın ki, genel bir eylem maksimi olsun (Evrensel yasa formülü). Diğer bir anlatımla, dayandığın maksimi (veya saik veya haklı çıkarmayı) herkes de dayanak yapabilsin veya daha basit bir anlatımla, evrensenleştirebilsin. Diğer formül ise, 2) İnsanlar salt sonlara vasıta olarak değil, kendileri son olarak muamele görmelidirler (İnsanlık formülü). Bu formül iki öğeyi barındırmaktadır: 1) İnsanlık her zaman …bir son olarak trete edilmeli ve 2) Asla yalnızca bir vasıta olarak değil. Kesin emir bizlere doğru ve yanlış arasındaki farkı söylüyor.
Erdem Etiği Yaklaşımı
Bunun insan karakteri ve gelişmesine odaklandığı görülmektedir. Thomas Aquinas’a göre, erdem etkili bir alışkanlık; iyi yapılan işler ürünü olan iyi bir alışkanlıktır. Erdem etiği, ahlaki kurallardan ziyade sağlam ahlaki karakterin geliştirilmesine odaklanmakta ve bu teoride erdemli bir karaktere sahip olmanın, erdemli kararlara yol açtığına inanılmaktadır.
Bizler genelde erdemli insanlarız. İnsan erdemleri 1) Entelektüel erdemler (teorik) ve 2) Ahlaki erdemler (pratik) olarak belirtebiliriz.
Birincisi için yapılan ayrım şöyledir:
a) Akıl/hikmet (teorik akıl), aklın erdemi olarak fizik ve matematik gibi bilimlerde sistematik bilginin elde edilmesini; hukukta ise girift sorunlara özgü çözümlemeleri ifade etmektedir.
b) İyi karar verme yetisi olarak pratik akıl- Bazı insanlara özgü olan bu nitelik, sağduyu ve iyi yargı (good judgement) olarak da nitelendirilmektedir: Kişinin duruma ve koşullara bakarak hangisinin pratik ve arzu edilir olduğuna/ hangi değerin önemli, hangisinin az önemli olduğuna karar verebilmesi; durumun koşullarına bakarak tavır alabilmesidir. Diğer bir anlatımla, burada bilgi temelli durumu algılama/ koku alma duygusu olan bir insan söz konusudur.
Ahlaki erdemler olarak, cesaret, iyi huy (good tampered) ve adalet duygusu yer almaktadır. Cesaret önemli bir erdem olarak yer almakta ise de bundan kastedilen bir aptal cesareti değildir. Bazı insanlar oldukça korkak bir ruh hali içinde orantısız biçimde tepki göstermektedirler. Öte yandan, “öfke kontrolü” sorunu yaşayanlar ile hiç tepki göstermeyen duyarsız insanlara da tanık olunmaktadır. Bu durum özellikle yargı ajanları için önemli bir sorundur.
Bu anlatımı aşağıdaki tablo ile daha belirginleştirerek “orta yolun” izlenmesi gereğini vurgulayabiliriz:
Eksiklik Erdemlilik Aşırılık
zaafı ortası zaafı
Korkaklık Cesaret Aptal cesareti
Utanmazlık Mütevazi Utangaçlık
Aristoteles, Nicomachos’a Etiği’nde “Devamlı olarak yaptığımız neyse bizler oyuzdur” diyor. Mükemmellik, o zaman, bir eylem olmayıp, bir alışkanlıktır. Adil davranarak adil, ölçülü eylemlerde bulunarak ölçülü, cesur davranarak cesur olmaktayız.” O’na göre insanlar esas itibariyle rasyonel ve sosyal yaratıklardır. Erdemler insan mükemmelliğini ifade etmektedir. Kendisi erdeme alışkanlık olarak işaret etmektedir.
Yaptığımız her şeyi belli bir amaçla yaparız. Hepimiz için uğraş verdiğimiz nihai son/amaç ise, uğruna yapılmak istenilenin dışında başka bir nedenden değilse, bu Eudaimonia’dır. Bu kavram bazen mutluluk olarak tercüme edilmektedir. Eudaimonia (veya iyi yaşanmış hayat), hedonizm veya zevkle aynı değildir. Eudaimonia’ya erişmek için şu üç şeyin arayış ve birlikteliğinde olmak gereklidir: 1) Bir birey olarak mutluluk; 2) Toplumun bir üyesi olarak mutluluk ve 3) Bir filozof olarak mutluluk (entelektüel tatmin). Bu konuda çerçeve kavramlar “erdem etiği” ile “hukukta erdem” dir.
Özetlersek iyiliğe yönelik argümanlar iki grupta toplanmaktadır:
Sonuçsal argümanlar Sonuçsal olmayan/görevci argümanlar
1) Egoizm/Hedonizm 1) Doğal hukuk teorisi/Kant-Deontolojik
2) Yararcılık 2) İnsana saygı teorisi
İyilik karşıtı Doğru eylem
Kant’ın (ahlak kurallarının var olduğu) deontolojik gelenek, Bentham’ın (1748-1832) (doğru ve yanlışın sonuçlarına göre saptandığı) yararcılığı ve Aristoteles’in insan karakterine dayalı olan erdem ahlakı (virtue in ethics) içinde daha ziyade ‘erdem ahlakı’ üzerinden gidilmekte ve ona dayanmaktadır. O’nun teorisi erdem (iyi yaşam) merkezlidir.
Erdemli hukuk teorisi (virtue jurisprudence) konusunda şu üç soru vardır:
1. Avukatların erdemi,
2. Hâkimlerin erdemi ve
3. Yasa koyucuların erdemi.
Avukatlara özgü mesleki sorumluluk kurallarında normatif değerlere tanık olunmakta ise de avukatların erdem konusu çatışan iki görevi içermektedir: a) Avukatın müvekkiline karşı onun menfaatini sağlamak üzere canla başla çalışması, onun menfaatini kendi menfaati gibi görmesi; b) Hukuk sistemine olan görevi nedeniyle adaletin yerine gelmesi için uğraş vermesi (örneğin usul kuralları ile davanın ertelenmesine sebebiyet vermemesi). Bu çatışmanın giderilmesinde takip edilecek yaklaşım ne olmalıdır? Görev yaklaşımı ile Bentham’ın yararcı yaklaşımı arasında bir denge sağlanabilir mi?
Hâkimlerin erdemine gelindiğinde, “erdem ahlakı” büyük ölçüde Bangalore İlkeleri temelinde yatan bir ahlak anlayışıdır.9 Her şeyden önce hâkimlerde “durum duygusu”/durumun kokusunu alma ile “legal vizyon” sahibi olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, iyi bir hâkim önüne gelen davayı kavrama kapasitesine sahip olmalıdır. Hâkim hukuku ve içtihatları da içselleştirmelidir. Yalnız hiç kimse öfke kontrol sorunu olan birinin iyi hâkim olacağını düşünemez; yine hiç kimse, korkak birisinin veya hukuk bilgisinden veya girift hukuki muhakeme yetisinden yoksun olanın iyi bir hâkim olacağını düşünemez. Keza. İyi bir hâkim, cesur, iyi huylu ve zeki olmak yanında teorik akıl sahibi de olmalıdır.
Yasa koyucuların erdemi, anayasal bağlamda yasama organının görevi, aile, toplum ve eğitim sistemini geliştirecek koşulları sağlayıcı düzenlemeler yapmak; amaç değer olarak sulh ve refah düzeni sağlamak olmalıdır. Bunlar gerçekleştiğinde erdem de kendiliğinden yeşerecektir. Bu bağlamda ahlakilik Devletin işi olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, “otonomluk” erdemin ve normal yaşamın bir parçasıdır. Bu bağlamda Anayasa’da yer alan kötülüklerle (örneğin uyuşturucu madde ve ilaç, kumar gibi) mücadelede ağırlık cezai tedbirlerden çok kişinin gelişimini o hale getireceksiniz ki, kişi rasyonel seçimini yapabilsin.10
Sonuç olarak, adalet erdemi, adaleti hukukla irtibatlandırmaktadır. Bu bağlamda hakkaniyet(equity) kavramı da devreye girmektedir.11 Ahlak teorisi, ahlaki ve hukuki yükümlülükler arasındaki örtüşme nedeniyle hukukun kaçınılmaz bir kaygısı gibi görünebilir. Ağırlıklı olarak pozitivist bir hukuk sisteminde bile örtüşmeler vardır. Ceza hukuku sorumluluğu çoğu zaman kusurlu zihinsel (mens rea) durumlara dayandırır. Sözleşme hukuku vaatlerin bağlayıcı niteliğiyle ilgilenir. Miras hukuku, bir kişinin velinimetini öldürmesi nedeniyle mirastan mahrum bırakılıp bırakılmayacağı gibi konularla karşı karşıyadır.
Ahlak ve hukuk arasındaki örtüşmenin nedeni, bunların bir toplumun refaha kavuşması için ihtiyaç duyduğu iş birliği türünü ve derecesini sağlama konusunda paralel yöntemler olmasıdır; ilki daha erken olanıdır. Bu, kişiyi, hukukun ahlakı desteklediğini, vicdani yaptırımlara seçici bir şekilde geçici yaptırımlar eklediğini ve bu eklemenin fayda ve zararlarını göz önünde bulundurmaya yöneltmektedir.
Pek çok ahlaki ilkenin hukuktan desteği yoktur. Yalan söylemek haksız fiil veya suç (yemin edilmediği sürece) ya da hayırseverlik yasal bir görev değildir.
Yararcı (teleolojik) ve deontolojik yaklaşımların farklılığı ne olursa olsun her ikisi de eylemlerin ahlaki olarak kabul edilmesinin nasıl değerlendirilebileceği teorilerini vermektedir. Her iki teori de insan’ın önceden belirlenmiş anlam ve değeri olduğu varsayımına dayalı olarak ahlakı anlamaya koyulmuşlardır. Bu yaklaşımlar, bir eylemin değerlendirilmesinin yalnızca eylemlerimizin alanı olan sosyal muhtevada saklı olmayan, bu alanı aşan bir ölçme standardı olan bir metot veya bir kurala/ ilkeye başvurularak yapılabileceğine işaret etmektedir. Bizler, bireysel ajanlar olarak, bu kuralların buyurularına yanıt verdiğimiz ölçüde ahlaki varlık sayılabilmekteyiz. Yalnız, insan doğasının belirlenen anlamından kaynaklanan doğru eylemin tabiatını açıklamak yeterli midir? Kuşkusuz, ilk önce kurallara tabi olması beklenen bireysel ajanın doğası hakkında bazı soruları ortaya koymaksızın, doğru eylem için metot ve kurallar üzerine konuşmanın yeterli olup olmadığı da gündeme gelmektedir. İşte insan fikrini önceden belirlenmiş bir şeye işaret eder, “bilinçli” ve “özgür iradeli” gibi anlamında alır ve etik açıklamayı buna temellendirirsek, acaba çok şeyleri önceden varsaydığımız anlamına gelmez mi? Bu sorular felsefi argümanlar için güncelliğini korumaktadır .12
Bu saptamayı bir örnekle somutlaştırmak üzere, bir babanın bir pazar günü iki çocuğunun ayrı ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını bu iki teoriye göre irdeleyelim. Deontolojik yaklaşıma göre, iki çocuktan biri vasıta olarak kullanılamayacağından ilk pazar günü için iki çocuk arasında yazı tura atmak ve kaybedenin ihtiyacını gelecek hafta karşılamak üzere eşit muamele (equal treatment) ilkesi devreye girmektedir. Yararcı yaklaşımda ise, bu sorun yaşanmaz. Her iki seçenekte iyi görülebilir. Yapılacak şey yazı tura atmaktır.
Her akademik ahlakçı, örtük olarak kendi yaklaşımının doğru olduğuna ve herkesin onu takip etmesi gerektiğine inanmaktadır. Herkes, ona göre, çocuk düşürmenin veya idam cezasının yanlış olduğu düşüncesine katılmalı; pornografiyi13savunmalı veya ona karşı cephe almalıdır. Karmaşık bir toplumda gerekli olan çeşitli roller göz önüne alındığında, ahlaki birliğin olduğunu düşünmek emin ve geçerli bir yol değildir. Çağdaş bir toplumda bir taraftan askere, kolluk gücüne, savcı ve hâkimlere, gardiyanlara ihtiyaç duyarken, öte yandan, siyasetçilere, müteşebbislere, büyük holding yöneticilerine de ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumda nazik, duyarlı/diğerkam insanlar kadar güç kullanmaya, yalan söylemeye, kuralları ihlal etmeye, kuralları infaz etmeye istekli insanlara da ihtiyaç vardır. Kimse bu rollerin gerektirdiği ahlaki duyguları sağlayacak şekilde herkesin yetiştirilebileceğini veya fevkalade bir sosyalleşme sonucu toplumsal disiplin ve savunmaya gereksinme olmayacağını düşünemez. Bu hiç de gerçekçi bir beklenti olamayacaktır. İşte mekân ve zaman boyutunda toplumsal yaşamın gereği olarak ahlaki çeşitlilik belirmektedir. Öte yandan, bir melekler toplumu, akademik ahlakçılar tarafından düşünülen toplum türü, sıkıcı olmakla kalmayıp, esneklik, uyum gösterme ve yeniliklerden yoksun kalacaktır.14 Dinsel köktencilerin düşlediği toplum, Nietzsche’nin üstün insan veya Japon Samurai toplumu sıkıcı olmanın ötesinde kırılgan, korkutucu ve tehlikeli olabilecektir. Ahlaki aynılık, yakın akrabalar arasındaki evlilik kadar tehlikeli olabilir. İşte demokratik toplumlarda yaşam doğru, yanlış, adil ve adaletsiz üzerine anlaşmazlıklarla doludur.
Ahlakın ilkesel görüntüsüne görecelik (relativism) egemendir. Bu nitelik hem zaman ve hem de mekân boyutunda görülebilmektedir. Buna göre, ahlak “çokluk” gösteren bir olgudur.15 Koşulları itibariyle haklılık kazanılan haller olabilir. Nitekim, ırza geçilen bir bayanın çocuğunu aldırtması bunun en tipik örneği olmuştur. Klasik düşünürlerde bu göreceliğe tanık olunmakta, Eflatun’un homoseksüel ilişkiye sıcak bakması, Aristo’nun esirliği savunması ve Kant’ın ölüm cezasını gerekli görmesi bu türdendir. Nazilerin savunmasız milyonlarca sivili öldürmesi trajik bir gerçektir. Bunun doğru olup olmadığı herhangi bir insanın inanmasından bağımsız bir niteliktir. Nazi eylemlerinin ahlaken yanlış olduğu ise, bir değer yargısıdır: Yanlış veya doğru olduğu kanıtlanamayacak inançlara dayanmaktadır. İşte bilimsel yasalara benzer nitelikli evrensel ahlak yasaları yerine bir tür ahlaki görecelikten söz edilebilir. Koşullar insanları farklı değerlendirme yanında yanlış değerlendirmeye de yöneltmektedir-Thomas teoremi. Bu amaçla iki senaryoya yer verilmiştir. Birinci senaryoda yaşam destek ünitesine bağlı ölüm döşeğinde dayanılmaz ağrılar içindeki babalarına karşı Yiğit ve Ali’nin karşıt tutumlarını irdeleyelim. Yiğit babasının onuru için yaşam destek ünitesi fişinin çekilmesinde ısrarcı olurken, kardeşi Ali yaşamın kutsallığı uğruna fişin takılı kalmasında ısrar ediyordu. Aynı ev ortamında yetişen kardeşlerin farklı koşullar ve farklı duyarlılıklar eşliğinde farklı yargılara vardıkları, aynı çıkmazla baş etmek üzere karşıt değerleri esas aldıkları görülmektedir. Afrika’da kız çocukların sünnet edilmesi senaryosuna gelindiğin- de ise, bunun savunucuları (bekâretin simgesi gibi) ahlaki terimlerle ifade etmektedirler. Burada sözü edilen, gerçekte, farklı bir değerlendirme olmayıp, yanlış değerlendirmeye götüren fahiş bir hatanın yapıldığıdır. Bu hatalar, çoğu kez olduğu üzere, kişisel menfaatin ahlaki değer olarak sergilenmesi veya oldukça içselleştirilmiş korku v.s. nedenlerle ahlaki yargıların16 perdelenmesi şeklinde belirebilir.
Sonuç olarak, Bentham’ın belirttiği gibi “bütün ahlaki tartışmalar, ilkenin kendisi üzerine değil, hazzın maksimize ve acının minimalize edilmesi olarak ifade edilen fayda ilkesinin nasıl uygulanacağı üzerine anlaşmazlıklardır”.18
Aslında yan yana duran iki tür ahlakımız var: Biri vaaz ettiğimiz ama uygulamadığımız, diğeri uyguladığımız ama nadiren vaaz ettiğimiz. Bertrand Russel
Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel
-------------
1Algılarımız özneldir. Algıladığımızda bizim dışımızda bir şeyi görmekte (işitmekte, hissetmekte v..) ve aynı algılama mekanizmasına (doğal veya yapay) sahip olarak aynı şeye baktığımızda (dinlediğimizde v.s.) algılarımız benzer olmaktadır. Ahlaki bir soru hakkında sezginiz benimkinden farklı ise, daha iyi bakmanızı veya mikroskop veya teleskop kullanmanızı veya namlı bir bilim adamına danışmanızı isteyemem. Benim sezgim suda bulunan bir çubuğun kırılması gibi bir illüzyon değildir. Öte yandan, ahlaki bir argümana geçerlik sağlayıcı bir deney ve istatistiksel bulgular olmadığı gibi ahlak teorisini içeren yararlı “buluşlar” da yoktur. Bilimsel teoriye özgü olan iman ahlak teorisi için geçerli değildir. İşte bizler, bu nedenle,“Kantçılar, bize nasıl (uçmanın veya nükleer yakıt hücrelerinden ısı edinmenin ahlaki eşdeğeri) X olmayı öğretti, böylece onların mevcut öğretisi olan Y’yi(örneğin hayvan eti yememeliyiz) kabul edeceğiz” gibi şeyleri söylemiyoruz. R.A.Posner. The Problematics of the Moral and Legal Theory, Cambridge, 1999, pp.60-62; online video için Bkz. http://www.justiceharvard.org; R. Audi. Practical Reasoning and Ethical Decision, Routledge, 2006.Karşıt görüş için bkz. Sam Harris youtube, morality-Science can answer moral questions; H.Bravo. İnsanlığa Övgü, İmge, 2014; Nietzsche. Tan Kızıllığı-Ahlaksal Önyargılar Üzerine Düşünceler, İmge, 2014. Torbjörn Tännsjö. Understanding Ethics An Introduction to Moral Theory, Second Edition, Edinburg University Press,2008. Mark Timmons. Moral Theory- An Introduction, Second Edition, 2013.
2 Burada ahlaki çıkmaz deyimi ahlak teorisinin çözemediği ahlaki sorunlar için kullanıl- maktadır. Yalnız ahlaki (moral) veya gayri ahlaki(immoral) olarak belirleme, kuralları benimseme yetisine sahip rasyonel varlıklar için var olabilir. Bu yetiden yoksun olanlar örneğin bir amip, bir kaplan ve bazı akıl hastaları amoral’dirler. Amoral (la ahlaki), ahlak duygusundan yoksunluk veya doğru ve yanlışa ilgisizlik anlamınadır. Gayri ahlaki (immoral) değerlendirme, eylemin sonucu tahmin edilmesine karşın göz ardı edilmesi immoral bir davranıştır. Yeni TCK tasarımcıları, kriminoloji/penoloji nosyonları ve gerçeklerinden yoksun oldukları için popülist bir yaklaşımla cezaları ağırlaştırdılar (2009 yılı Aralık ayı verilerine göre 100.000 nüfustaki oran 162; değişimdeki hızlı artış sonucu 100.000 nüfustaki toplam cezaevi nüfusu 2012-2103 yıllarında 181 iken, bu oran 2014-2015 yıllarında 204) veya normatif ceza hukuku bilgisi dışında ülke realitesini, mukayeseli ampirik bilgiyi dışlayarak bu yolu seçtiler. Her iki halde davranışları gayri ahlakidir. Bkz. M.T. Yücel. Yeni Türk Ceza Siyaseti, 2011.
Bazı suçlular ve özellikle psikopatlar arasında yaygın olan bu yoksunlukta, kişiler ahlak kurallarını bilmelerine, en azından papağan gibi tekrar etmelerine karşın bu kuralların onlar için hiçbir anlamı yoktur. Kamuflaj kişilik profili (psikopat) için Bkz. M.T.Yücel. Adalet Psikolojisi, 2013. Bu bağlamda kendi özel yaşamlarında ahlaki olan insanların nasıl olup da örgütsel yapıda gayrı ahlaki kararlar verdikleri (Nazi toplama kamplarında gaz odaları ve diğer gereksinmeler için yapılan ihaleye giren firmalar ve ötesi); M. Weber’in anlatımı ile örgütlerdeki rasyonel kararların sonuçta nasıl irrasyonel oldukları (endüstriyel atıklarla çevrenin kirletilmesi, temel hak ve hürriyetleri korumakla görevli ajanların dokunulmazlık zırhı ile ihlal etmeleri) gündeme gelmektedir. Bu konudaki sosyolojik postulat örgütteki çoğu ahlaki insanların varlığına karşın gayri ahlaki kararların alınabil- diğidir.
3 Ayrıca bkz. Ö.Z. Livaneli. Sevdalım Hayat, Remzi Kitapevi. İst. 2007, s.311.
4 Ayrıca bkz. N. Kalaycı.“Klasik Tragedyalarda Koronun Sesi:Adalet” Doğu Batı Dergisi, Yıl.18,Sayı 71, 2014-2015, ss.257-274.
5 Max Frisch. “Sorular, Sorular, Sorular” (Çev. Ogün Duman), Yapı Kredi Yay. 2021. Ayrıca bkz. Besim F. Dellaloğlu. Sosyolojik Basiret, Timaş Yayınları, İst., 2023.
5 Aretê=erdem için Yunanca terim. Erdem, tipik olarak, belirli iyi ahlaki biçimlerde düşünme, hissetme ve davranma eğilimini ve niyetini içeren iyi bir karakter özelliğidir.
6 Sonuca yönelik değerlendirme ve deontoloji için ayrıca bkz. A. Sen. Etik ve Ekonomi (Çev. A. Süha) Doğan Kitapcılık, 2003, ss.64-67; A. Heper. “Hukuk Felsefesi Açısından biyo etiğin Temel Sorunları” Sağlık Alanında Etik ve Hukuk (Sempozyum 17-19/04/ 2008) Yeditepe Univ. s.251 vd.; Contemporary Debates in Moral Theory (Ed. J. Dreier) Backwell Publishing, 2006; R. Dworkin. Justice for Hedgehogs, Harvard University Press, 2011. Ayrıca bkz. moral sense test-moral.wjh.harvard.edu
7 Ahlaki muhakeme nasıl yapılır? Ahlaki çıkmazlar için Bkz. Michael J. Sandel. Adalet Yapılması Gereken Doğru Şey Nedir? Eski Kitaplar (Çev.M.Kocaoğlu), 2022 ss.43-52.
7 A piori terimi, öğesel kaynağı duygularda olmayan önermeler ve kavramlara yollama yapmakta ve bu bilginin tümü sadece tümeller (evrenseller) arasındaki ilişkilere özgü bulunmaktadır.P.Kitcher. Kant’s Transcendental Psychology New York:Oxford Univer- sity Press,1990, pp.15-16; P.Kitcher,“A Priori Knowledge”, Philosophical Review 89 (1980):3;B.Russsel “Apriori Bilgi Nasıl Mümkündür?” Felsefe Meseleleri, 1970,s.121-31.
8 Kant, ölümünden dokuz gün önce, bu büyük adam yaşlı ve mecalsizdi. Ne var ki, misafiri olan doktor oturmadan oturmaya yanaşmadı. Kendisi nihayet ikna edildiğinde şunu söyledi: “İnsanlık duygusu henüz beni terk etmedi” (Das Gefühl der Humanitȁt hat mich noch verlassen).
9 Ayrıca bkz.A. U. Türkbağ Yargıda Etik Sempozyumu (15-16 Kasım 2014) TBB; I.Kuçuradi. Etik, Türkiye Felsefe Kurumu 1988, ss.137-148.
10 Bkz. B. Lawrence Solum on “Virtue and Law” YouTube
11 Aristoteles, Nicomachen Ethics, Book V, Ch.10.
12 Spinoza’ya (1632-1677) göre, bizde, dışımızdaki dünyanın çeşitli öğe veya parçalarının engelleyici etkisinin yol açmış olduğu–genel terimlerle, kin/nefret, kızgınlık ve korku gibi pasif duygu diye tanımlanabilecek-bazı psişik konumlar vardır. Yalnız O, bizlerin bunlar kadar dünyada içinde bulunduğumuz durumlara ilişkin kavrayışın, gerçekte ne olup bittiğine dair bir bilginin yarattığı aktif duygularımızın da olduğuna inanır. Davranışları- mızda aktif duyguların payı ne kadar çok, pasif duygulanımların payı da ne kadar az olursa, bizde o ölçüde daha az köle, o kadar daha fazla kendimiz oluruz. Bkz. Etika, Dost, Ank., 2004. Ayrıca Bkz. B. Russell. İktidar Altın Kitaplar Yayınevi, Ağustos 1976, ss. 308-317; H. Frankfurt, “Freedom of the Will and the Concept of a Person” Journal of Philosophy 68, 1971, ss.5-20: Kararların hakiki olup olmadığı kişilerin kendi saiklerine olan psikolojik ilişkilerle anlamlandırılmakta; kararlar insan ruhuna entegre olmuş/ soyut- lanmamış saiklerden kaynaklanmış ise hakikidir(authentic).
13 Pornografi cinselliğin vulgar bir biçimde yazı/grafik/resimle iletilmesi; erkekler dünya- sına hizmet eden, cinsel ilişkiye ikame bir tatmin vasıtası, mastürbasyon malzemesidir. İşte bu olgunun toplumsal zararı nedir? Kelimeler ile eylemler arasındaki fark nedir? sorusunu da davet eder bir irdeleme olacaktır. Evet, eğitilmiş bir köpeğe “onu öldür” demek yalnızca kelime gibi gözükürse de zarar boyutu bunun sadece kelime olmadığını göstermektedir. Bir bakıma pornografi salt kelimeden fazlasını ifade etmekte; kişileri şu veya bu şekilde tatmine yöneltmektedir. Ne var ki, hard pornografi denilen anlatım/ gösterinin ırza geçme suçuna yönelttiği tartışma konusudur. Hard pornografinin suç oluşturmadığı Danimarka ile pornografik malzemenin rahatlıkla satın alındığı Japonya’da ırza geçme suçlarındaki oran A.B.D.’kinden oldukça düşüktür. Video kasetlerle pornografi tüketiminin arttığı çoğu ülkelerdeki görünüm de ırza geçme suçlarında etkileyici bir artışın olmadığını göstermektedir. Nitekim, (hard-pornografinin suç olduğu) A.B.D’de ırza geçme suçları belli bir oranı izlemekte veya en azından şiddet suçları kadar hızlı bir artış kaydetmemiştir.
14 Gereklilik kuramı için bkz. M.T.Yücel. Kriminoloji Ank., 2008; B.Russel A History of Western Philosophy (An Essandess Paperback) p.503: “İstikrarlı bir sosyal sistem gerekli ise de, şimdiye dek tasarlanan her istikrarlı sistemin müstesna artistik veya entelektüel değerleri körelttiği görülmüştür. Rönesans türü büyük başarılar uğruna ne kadar adam öldürme ve anarşiye katlanmağa hazırız? Geçmişte fazlasına, şimdiler de ise daha azına. Sosyal örgütlenmedeki büyüme onu daha önemli yapmakta ise de bu soruna şimdiye dek bir çözüm bulunamamıştır.”
12 Satre’a danışmaya gelen öğrencinin konumu iyi bir örnek oluşturmaktadır. Düşmanla iş birliğine giren öğrencinin babası annesi ile kötü ilişkiler içerisinde, ağabeyi de Almanların 1940 yılı saldırısında ölmüş. Ve genç çocuk daha olgunlaşmamış ve cömertçe duygularla öç almak istiyor. Kocasının vatan hainliği ile oğlunun ölümü annesi için fazlaca elem verirken; oğlu, annesi için yegâne teselli kaynağı olmuş.
Çocuk İngiltere’ye giderek Özgür Fransız Güçlerine katılmak-yani annesini geride bırakmak- veya annesi yanında kalarak onun yaşamına yardımcı olmak seçimi ile karşı karşıya kalmıştır. Çocuk, annesinin kendisi için yaşamını sürdürdüğünü ve belki de ölümü halinde onu bunalıma sokacağını biliyordu. Annesi için yapacağı her şeyin bir şeye yaradığına, onun yaşamına katkıda bulunduğunu bilirken, ondan ayrılma ve savaşma konusundaki her çabasının ise, emin olamayacağı bir kımıldama ve sonuçta yararsız olabileceğini düşünüyordu. Örneğin İngiltere yolunda İspanya’dan geçerken bir süre göz altında kalabilir veya Cezayir’e/İngiltere’ye varıp orada kendisine bir masa görevi verilebilir. Sonuçta kendisi iki tür eylemle karşı karşıyadır: Biri, somut, derhal ve yalnızca bir kişiyi ilgilendirirken, diğeri mukayese kabul etmeyecek derecede bir grubu, ulusal bir kolektifliği ilgilendirmekte ve fakat sırf bu nedenle kuşkulu görülmektedir; zira, yolu da kesilebilirdi. Genç adam aynı anda iki etik arasında bocalıyordu: Bir tarafta sempati etiği, diğer yanda ise, etkisi fazlaca kuşkulu ve fakat daha kapsamlı bir etik olgusudur. Oğul ikisi arasında bir seçim yapmak zorundaydı. Onun seçimine kim yardımcı olabilirdi? Hıristiyan öğretisi mi? Hayır. Hıristiyan öğretisi şunu söyler: “Hayır işle, komşunu sev, fazlaca zorlu bir yolu takip et v.s.” Fakat hangi yol fazlaca zorludur? Kardeş olarak kimi sevmelisin? Bir gruptaki müphem savaş eylemi mi, yoksa özel bir insanın yaşamına yardımcı olmak mı, hangisi daha fazla iyilik sağlayıcıdır? A priori olarak kim karar verebilir? Hiç kimse! Ona yol gösterecek bir etik kitabı yoktur. Kant’cı etik “Herkes kendi başına bir sondur; kimseyi asla vasıta olarak kullanmayınız”. Annemle kaldığımda onu bir vasıta olarak değil, bir son olarak görüyorum. Yalnız salt bu gerçek karşısında etrafımda savaşan insanları vasıta olarak kullanma riskine giriyor ve karşıt olarak, savaşanlara katılmak üzere gittiğimde onları bir son olarak görüp, böyle yapmakla bu kez annemi bir vasıta olarak kullanma riskine giriyorum.
Ele alınan somut ve özel durumda değerler müphem ve daima geniş olduğunda, bizlere kalan yegâne şey duygularımıza güvenmektir. İşte bu genç adamın yaptığı da buydu. Kendisini gördüğümde, “En sonunda önemli olan duygulardır. Beni hangi doğrultuya iterse onu seçmeliyim. Annem için her şeyi feda edecek-öç alma, eylemsel girişim ve macera arzusu-kadar annemi yeterince seviyorsam onunla kalacağım. Karşıt olarak, anneme olan sevgim yeter gelmediğinde, terk edeceğim” dedi.
Yalnız bir duygunun değeri nasıl belirlenmektedir? Annesine olan duygusuna değeri ne vermektedir? Bu değeri tam olarak annesi ile kalması gerçeği vermektedir. Birisini çok sevdiğim için şu kadar parayı onun için feda edebilirimi ancak “yaptığım” zaman söyleyebilirim. Duygular icra edilen eylemle oluşmaktadır. Sartre. Existentialism and Human Emotions Philosophical Library, New York, 1957, pp.24-27.
15 Değer çokluğu konusunda iki kavram vardır: 1) Synchronic (eş zamanlı) değer çokluğu; 2) Diachronic(tarihsel) değer çokluğu-bu kavram rakip ve ölçülmeyen değerler tezini korurken zaman faktörüne bir değişken olarak yer vermektedir. Yeni değerler, zaman içinde beliren çeşitli kültürel, siyasal ve ekonomik değişimlere göre ortaya çıkmaktadır. Bu saptama değerlerin öznel veya belli bir kültüre göreceli olduğu anlamına gelmemektedir. Değerler belli bir zamanda otaya çıkmasına karşın nesnel ve evrenseldirler. Değerler (destekledikleri yaşam biçimleri ölçülemediğinden) bir diğeri ile ölçülemez-rakip ve ölçülemeyen değer paradigmaları.
16 İnsanın ahlaki yargılarının (kişiler arası/normatif ahlaka özgü) önemli bazı nitelikleri şöyle sıralanabilir:
- Ahlaki yargılar (kamusal söylevler olarak) onay, takbih veya daha genel standartları benimseme gibi ekseriya çabalı tutumlar yanında inançları da ifade etmektedir.
- Eyleme ilişkin ahlaki yargılar, yöneltilen kişilerin menfaatlerine/sonuçlarına bakılmaksızın ortaya konulan düşüncelerdir.
- Ahlaki yargılar, bir seçim işi olmayıp, kaçınılmaz olarak belirmektedir.
- Ahlaki yargılar insan alışkanlıkları ötesindedir.
- Ahlaki yargılar insanlar arası ilişkileri yönetim merkezindedir. Bu yargılar özellikle bireysellikle savaşım için tasarlanmış görülmektedir.
- Ahlaki yargılar, hak ediş ve adalet fikirlerini (yaptırım ve mükafatı içeren bir sistemi) içermektedir.
- İnsanlar için suçluluk duygusu (veya ahlaki bir vicdan) insanın ahlaki davranışını düzenleyici önemli bir mekanizmadır. Bkz. R. Joyce. The Evoluation of Morality, A Bradford Book, London, 2006, s.70 vd.
Modern iktisatta çok kullanılan “ahlaki bozulma tehlikesi” (moral hazard) devletin kimi davranışlarının, koyduğu veya kaldırdığı kuralların toplumda ahlaki bir bozulmaya neden olmasıdır. Ülkemizde bu yılın ilk iki ayında toplam 146 bin 318 adet otomobil satılmış. Bu araçların neredeyse 45 bini engelliler tarafından alınmış; sakatlara ÖTV siz araba satışı düzenlemesi söz konusudur. Bkz. Ege Cansen. “Yasal yolla vergi kaçırma” Sözcü (21/03/2024). Anatole France, “Dostumun Kitabı”nda şöyle der: “Ahlaksızlık, ahlakın mevcut olmasının nedenidir...” Pencere Yayınları, 2002.
18 Michael J. Sandel. Adalet Yapılması Gereken Doğru Şey Nedir? Eski Kitaplar (Çev.M.Kocaoğlu), 2022 s.60. Torbjörn Tännsjö. Understanding Ethics- An Introduction to Moral Theory, Second Edition, Edinburg University Press,2008.