I. GENEL OLARAK
26.11.2022 Tarihinde resmi gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren, 16.11.2022 kabul tarihli 7421 sayılı Vergi Usul Kanununu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun[1] 5,6 ve 7. Maddeleri ile sırasıyla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanuna “Ek Madde 4, Geçici Madde 18 ve Geçici Madde 19 “ şeklinde maddeler eklenmiştir.
7421 sayılı kanun ile Kamulaştırma Kanuna eklenen “Ek Madde 4” hükmü şu şekildedir: “Bu Kanun uyarınca mahkemelerce hükmedilen bedel, tazminat, vekâlet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, otuz gün içinde yatırılır. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde icra olunur.
Bu Kanun uyarınca yapılacak icra takiplerinde idare, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 36’ncı maddesi uyarınca icranın geri bırakılmasını talep ederse idarenin teminat gösterme zorunluluğu yoktur.
Bu Kanun kapsamında açılan davalarda verilen bedel ve tazminat kararlarına ilişkin mahkeme ve icra harçları, davalı idare tarafından ödenmek üzere maktu olarak belirlenir.”
7421 sayılı kanun ile Kamulaştırma Kanuna eklenen “Geçici Madde 18” hükmü şu şekildedir: “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla bu Kanunun ek 3’üncü maddesine eklenen ikinci fıkra, bu maddeyi ihdas eden Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte kanun yolu incelemesinde olanlar dâhil görülmekte olan davalar ile yargılamanın iadesi davaları hakkında da uygulanır”
7421 sayılı kanun ile Kamulaştırma Kanuna eklenen “Geçici Madde 18” hükmü şu şekildedir: “Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden 28/7/2021 tarihine kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî olarak el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle açılan davalarda hükmedilen bedel ve tazminat ödemelerinde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde üçü, belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri toplamının en az yüzde üçü oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde, ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkânları ile alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir.
Birinci fıkra, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bedel ve tazminatı ödenmemiş olan tüm davalarda ve icra takiplerinde de uygulanır.”
7421 sayılı kanun ile kamulaştırma kanuna eklenen madde hükümlerine yer verdikten sonra şimdi aşağıda ki bölümümüzde bu hükümleri değerlendireceğiz.
II. 7421 SAYILI YASA İLE KAMULAŞTIRMA YASASINA EKLENEN HÜKÜMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
7421 sayılı kanun ile kamulaştırma kanuna eklenen ek 4. Maddenin değerlendirilmesi:
Bu hüküm birinci fıkrası ile mahkemelerce kamulaştırma kanuna göre hükmedilen kamulaştırma bedellerin, kamulaştırmasız el atma nedeniyle hükmedilen tazminatların (bedellerin) ve bu bedel veya tazminatlar uyarınca mahkemelerce hükmedilen yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin ödenmesini davacı taraf veya vekilinin davalı idareye usulüne uygun şekilde başvuru yapması halinde davalı idare tarafından 30 gün içerisinde davacı tarafa ödenmesini öngörmüştür. Burada ki bu fıkra hükmünü kamulaştırma bedelleri ve kamulaştırmasız el atma nedeniyle hükmedilen tazminat olarak iki ayırıp incelemede fayda vardır;
1-) Usulüne uygun şekilde yapılan kamulaştırma işlemi sonucunda (satın alma prosedürünün uygulanmaması üzerine açılan dava sonucunda) mahkemeler tarafın hükmedilen kamulaştırma bedeli yönünden değerlendirmemiz;
Kamulaştırma işlemi yapan devlet ya da kamu tüzelkişileri özel hukuk gerçek veya tüzelkişilere ait taşınmazı hakkında kamulaştırma işlemine ilişkin prosedürleri işletmektedir. Bu prosedür kapsamında, kamulaştırma işlemi yapan idare kendisinin bilirkişileri vasıtası belirleyip takdir etmiş olduğu kamulaştırma bedelini taşınmazı kamulaştırılan özel hukuk gerçek veya tüzelkişine teklif etmektedir. Teklif edilen kamulaştırma bedelin özel hukuk gerçek kişi veya tüzelkişisi tarafından kabul edilmemesi üzerine, kamulaştırma işlemi yapan idare, taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi için dava açmaktadır. Mahkemede yapmış olduğu yargılama sonucunda 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 10. Maddesi mucibinde bilirkişiler vasıtası ile kamulaştırılmak isteyen taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespit ettirmekte, tespit edilen bedelin davacı idare tarafından davalı malik adına açılan banka hesabına depo edilmesini ve depo edilen bu bedele dair banka dekontunu mahkemeye ibrazına, akabinde bu bedelin davalı malike ödenmesine, taşınmazın davacı idare adına tesciline karar verilmektedir. Görüldüğü üzere, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın davacı idare adına tesciline ilişkin davalarda kamulaştırma bedeli davalı taşınmaz maliklerine ödenmek üzere davacı idare tarafından bankaya depo edilmektedir. Ancak, az yukarıda yer verdiğimiz üzere, Kamulaştırma Kanunun ek 4. Maddesinin 1. Fıkrasında, kamulaştırma bedelinin taşınmaz malikleri tarafından veya vekilleri tarafından, idareye başvuru yapması halinde idare tarafından 30 gün içerisinde ödenmesini, 30 gün içerisinde ödenmemesi halinde genel hükümlere göre icra ve infaz olunacağını belirtmektedir. Oysaki Kamulaştırma Kanunun ek 4. Maddesinin 1. Fıkra hükmü “Kamulaştırma Bedelinin Tespiti ile Taşınmazın İdare Adına Tesciline “ dair davalarda bakımında çeşitli sorunları bünyesinde barındırmaktadır. Zira, kamulaştırma kanuna eklenen ek 4. Maddenin 1. Fıkrasında kamulaştırma bedelinin de idareye başvuru halinde ödeneceğini öngörmektedir. Ancak bu yandan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 10. Maddenin 8. Fıkrasında ise “kamulaştırma bedelinin tespiti davası ile taşınmazın idare adına tescili davaları” bakımından bilirkişi raporu ile belirlenen kamulaştırma bedelinin davacı idare tarafından davacıya mahkeme kararı ile ödenmek üzere, bir bankaya depo edilip, bedelin depo edildiğine dair banka dekontunu mahkemeye ibraz edileceğini öngörmüştür. Bu iki düzenlemeden çıkan sorun veya soru ise şudur: Acaba 7421 sayılı kanun ile Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 4. Maddesi yine Kamulaştırma Kanunun 10. Maddesinin 8. Fıkrasında yer alan “kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline dair davalarda “ kamulaştırma bedelinin idare tarafından ilk derece mahkemesinin nihai kararında önce bir bankada taşınmazın maliki adına depo edilmesi gereken hükmü örtülü bir şekilde iptal edip etmediğidir ?. Yasama organı ek 4. Maddenin 1. Fıkrasında ki düzenlemesinde “ davacının veya vekilinin davalı idareye “ ibaresini kullanmıştır. Bilindiği üzere, kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın idare adına tescilini içeren davalarda kanunda yer alan istisnalar saklı kalmak kaydı ile taşınmaz malikleri davalı, kamulaştırma işlemi yapan idare ise davacı konumundadır. Bu sebepledir ki ek 4. Madde lafzına bakılacak olursa bu hükmün sadece “kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davalarını” kapsayacağı anlamı çıkmaktadır. Diğer bir ifade tarzı ile bu hüküm kamulaştırma işlemi yapan devlet ya da kamu tüzelkişiliğini haiz olan idare tarafından açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın idare adına tesciline dair davalarda uygulanmayacağı anlamı çıkmaktadır. Ancak ek 4. Maddenin madde gerekçesine bakıldığı takdirde bu hükmün kamulaştırma bedelinin tespiti davası ile taşınmazın idare adına tesciline dair davalarınıda kapsayacağını belirtmektedir. Zira, ek 4. Maddenin madde gerekçesi şu şekildedir; “2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca hükmedilen kamulaştırma bedelleri ve kamulaştırmasız el atma tazminatlarına ilişkin mahkemelerce verilen kararlar ve bu kararlardaki bedel, tazminat, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin ödenmesinde, icra takibine gidilmeden önce davacının veya vekilinin banka hesap numarasını yazılı şekilde davalı idareye bildirmesi öngörülmüş; idarenin de bu bildirim tarihinden itibaren, otuz gün içinde ilgiliye ödeme yapması amaçlanmıştır”[2]. Görüldüğü üzere, ek 4. Maddenin madde gerekçesinden de bu hükmün kamulaştırma kanunu uyarınca kamulaştırma bedellerinde de uygulanacağını belirtmiştir. Ancak az yukarıda da belirttiğimiz üzere, taşınmaz malikleri Kamulaştırma Kanunun 12 maddesinin 4. Fıkrası, ek madde 2, ek madde 3 gibi hükümlere göre de idare aleyhine kamulaştırma bedelinin tahsili için açmış olduğu davalarda vardır. O yüzden ek madde 4’de ki düzenlemeden yasa koyucunun kast etmiş olduğu davalar, idare tarafından taşınmazlar maliklerine değil, taşınmaz maliklerinin idare aleyhine kamulaştırma kanununda yer alan hükümler (m.12/4, ek madde2, ek madde 3 vs.) çerçevesinde açmış olduğu davalar mıdır ? Yasama organının ek madde 4 ile ilgili gerekçesine bakıldığında salt kamulaştırma bedelinden bahsedilmektedir. Buradaki kamulaştırma bedelinin idarenin açmış olduğu veya taşınmaz maliklerinin açmış olduğu yönünde herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Bu yüzden bu fıkra hükmü hukuk tekniği ve uygulama bakımından çeşitli sorunlar içermektedir.
Bu açıklamalar ışığında değerlendirecek olursak, 7421 sayılı yasa ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 4. Maddesinin 1. Fıkrası yine Kamulaştırma Kanunun 10. Maddesinin 8. Fıkrasında yer alan “kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline dair davalarda “ kamulaştırma bedelinin idare tarafından ilk derece mahkemesinin nihai kararında önce bir bankada taşınmazın maliki adına depo edilmesi gerektiğini gösteren hükmü ÖRTÜLÜ BİR ŞEKİLDE İLGA ETMİŞ olabilme ihtimali bulunmaktadır. Bu ihtimal gözetildiğinde, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tesciline dair davalarda artık depo kararı uygulanmayacak olup; taşınmaz malikleri kamulaştırma bedelini ancak kendilerinin veya vekillerinin idareye başvuru yaparak talep etmesi gerekecek, idare kamulaştırma bedelini bu başvuru üzerine 30 gün içerisinde ödemesi gerekecektir, eğer ödemediği takdirde taşınmaz malikleri veya vekilleri kamulaştırma bedeline dair mahkeme kararı ile genel hükümlere göre, yani İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre, kamulaştırma bedelinin tahsilini sağlayabilecektir.
Bununla birlikte, ek 4. Maddenin 1. Fıkrası aynı zamanda Anayasamızın 13,35 ve 46. Maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Şöyle ki; Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar ancak, kamu yararı için ancak kanunla sınırlandırılabilir (AY m. 35). Aynı şekilde, “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.”( AY m. 46/1). Görüldüğü üzere, bireylerin asıl olan mülkiyet haklarının olduğu, bu hakların sınırlandırılmasının ancak istisnai bir durumda söz konusu olabilecektir. Bireylerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması daha doğru bir ifade ile bireylerin mülkünden yoksun bırakılması ancak usulüne uygun kamulaştırma işlemi ile mümkün olabilecektir. Fakat kamulaştırma halinde bile bireylerin mülkiyet hakkından yoksunluğu ancak kamulaştırmaya konu taşınmazların gerçek karşılıklarının peşin verilmesi ile mümkün olabilecektir. Fakat, 7421 sayılı yasa ile Kamulaştırma Kanuna eklenen ek 4. Madde hükmü “bireylerin kamulaştırma suretiyle üzerindeki mülkiyet hakkı sona erecek olan taşınmazın gerçek karşılığı olan kamulaştırma bedelinin peşin olarak ödenmesini öngören anayasamızın amir hükmüne (AY m. 46/1, 36/2) aykırılık teşkil etmektedir. Zira, Kamulaştırma Kanunun 10. Maddesinin 8. Fıkrası hükmüne göre, kamulaştırma bedelinin mahkemece karar verilmeden önce idare tarafından bir banka hesabına depo edileceğini öngörülmektedir. Bu surette kamulaştırma bedelinin tahsili noktasında taşınmaz malikleri bakımından herhangi bir olumsuzluk yaşanmayacaktır. Tam aksine, taşınmaz maliklerine kamulaştırma bedelinin ödenmesi yönünden bir teminat( güvence) sağlamaktadır. Ancak ek 4. Maddenin 1. Fıkrası( idare tarafından taşınmaz maliklerine karşı açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescili davaları bakımdan uygulanma ihtimali göz önüne alındığında) ile taşınmaz maliklerine kamulaştırma bedelinin ödenmesi noktasında teminatsız, güvencesiz bırakılmıştır. Bu durumda, bireylerin mülkiyet hakkından adeta bedelsiz bir şekilde tamamen yoksun bırakılmış olmaktadır. Eş söyleyişle, ek 4. Maddenin 1. Fıkrası bireylerin mülkiyet hakkının ölçüsüz bir müdahale ile kalmamış adeta bireylerin mülkiyet hakkını işlevsiz hale getirecek şekilde özüne dokunmuş olacaktır. Son tahlilde, kanun lafzı ve gerekçesi birlikte yorumlandığında ek madde 4 ile bizlerin anlaması gereken davalar; idare tarafından taşınmaz maliklerine m.10 uyarınca açılan davalar değil, kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası, taşınmaz malikleri tarafından idare aleyhine kamulaştırma kanunu hükümleri( m.12/4, ek madde 2, ek madde 3 vs.) uyarınca kamulaştırma bedelinin tahsili amacıyla açmış olduğu davalardır.
2-) Kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminatlar bakımından değerlendirmemiz;
7421 sayılı yasa ile Kamulaştırma Kanunu’na eklenen ek 4. Maddenin 1. Fıkrası eklenmeden önce, kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarından mahkemece hükmedilen tazminatlar davacılar veya vekilleri tarafından 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun hükümleri uyarınca icra ve infaz edilmekteydi. Ancak kamulaştırma kanununa ek 4. Maddenin 1. Fıkrası eklenmesi ile artık kamulaştırmasız el atma nedeniyle hükmedilen tazminatın tahsili için davacılar veya kendisi vekil ile temsil ettiren davacıların vekilleri tarafından davalı idareye başvuru yapması gerekir. Yapılan başvuru üzerine davalı idare, 30 gün içerisinde tazminat bedelini ödemesi gerekmektedir. İdare tarafından 30 gün içerisinde ödenmediği takdirde davacılar veya vekilleri tarafından tazminatın tahsili için genel hükümlere göre icra ve infaz edilmesi gerekecektir.
7421 sayılı yasa kamulaştırma kanununa eklenen ek 4. Maddenin 2. Fıkrasında ise, kamulaştırma kanunu uyarınca idare aleyhine icra takibine girişilmesi halinde idarenin icra takibine konu ilamın kanun yollarına başvurusu ve ayrıca icranın geri bırakılması talebinde bulunması üzerine icranın geri bırakılması kararı bakımından idareden teminat alınmayacağı şeklinde bir düzenleme yapılmıştır. Bilindiği üzere, ilamın borçlusu, takibe konu edilen ilam aleyhine istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru yapması halinde takibin yapıldığı yer icra mahkemesinden ayni veya nakdi teminat göstermesi halinde icranın geri bırakılması talebinde bulunabilir. İcranın geri bırakılması kararının, alınabilmesi için mutlaka teminat gösterilmesi şarttır. Ancak ek madde ile getirilen düzenleme ile idare bakımından teminat şartı kaldırılmıştır. Bu fıkra hükmü, uygulama bakımından idareler bakımından açık keyfi uygulamalara sebep olacaktır. İdareler kötü niyetli şekilde, aleyhlerine olan kamulaştırma bedeline veya kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat hükümlerini içeren ilamlar hakkında istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurusunda bulunacak ve akabinde aleyhine olan bu ilamların icra ve infazının geciktirilmesi diğer bir ifade ile icrasını ilamın bir nevi kesinleşmesi için icranın geri bırakılması taleplerinde bulunabilecektir. Bu fıkra hükmü ile idare ile bireyler arasında diğer bir deyişle kamu yararı ile bireysel yarar arasında açık bir oransızlık ve eşitliksiz yaratılmıştır. Özünde bu fıkranın eklenmesini amacı bizlere göre ; Anayasa mahkemesi tarafından, norm denetimi sonucunda her defasında iptal edilen, kamulaştırma kanununa konulan ek veya geçici madde şeklinde yer alan “kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarında tazminata ilişkin ilamın kesinleştikten sonra icra edilebileceğini içeren kanun hükmünün” bir nevi bu fıkra üzerinden devam ettirilmesini sağlamaktır. Bu yüzden bu fıkra hükmü ya hiç eklenmemeli ya da bireylerinde idareler gibi yararlanacak şeklinde düzenlenmesi gerekirdi.
7421 sayılı yasa ile Kamulaştırma Kanuna eklenen bir diğer husus ise ek 4. Maddenin 3. Fıkrasıdır. Bu fıkra hükmüne göre, kamulaştırma kanunu uyarınca açılan bedel ya da kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarına ilişkin mahkeme ve icra harçlarının idareden maktu surette alınmasını içermektedir. Bu fıkra hükmü eklenmeden önce, özellikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılacak tazminat davalarında taşınmaz malikleri tarafından söz konusu mahkeme ve icra harçları ödenmekteydi. Bu da haliyle bireyleri zor duruma sokmaktaydı. Zira, bireylerin hem maliki bulunduğu taşınmazlarına idareler tarafından haksız surette kamulaştırmasız el atılıyor hem de bireyler bu kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin alınması için mahkemeye müracaat ediyor. Bu müracaat sonucunda yüklü miktarda eş söyleyişle nispi olarak hesaplanan harçları ödemek zorunda kalıyordu. Bu yüzden Anayasa Mahkemesi, 2022/61 Esas, 2022/101 Karar,8/9/2022 Karar Tarihli Kararı ile Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Açılan Tazminat Davalarının Görülebilmesini Nisbi Karar ve İlam Harcının Ödenmesi Şartına Bağlayan Kuralların bireylere aşı bir yük veya külfet yüklemesi gibi sebeplerle İptaline karar vermiştir[3]. Anayasa mahkemesinin bu iptal kararı sonrasında bu şekilde bir fıkra hükmü getirilmiştir. O yüzden bu fıkra hükmü özü itibariyle doğru bir fıkra hükmüdür.
7421 sayılı kanun ile kamulaştırma kanuna eklenen geçici 19. Maddenin değerlendirilmesi:
Bu hüküm ile 4/11/1983 ve 28/7/2021 tarihleri arasında kamulaştırma işlemi hiç yapılmamış veya yapılmış olmakla birlikte henüz tamamlanmamış olmakla birlikte idareler tarafından özel hukuk gerçek veya tüzelkişilerin maliki bulunduğu taşınmaz mallara fiili veya hukuki olarak el atılmış olması durumunda, ihtiyaç olması halinde merkezi bütçeye dahil idareler ile mahalli idarelerin gelirlerinin bir kısmının kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz maliklerine ödenecek ve mahkeme tarafından hüküm altına alınan tazminatların ödenmesi hususunda pay ayrılmasını, Tazminat alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde, ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten ve taksitlerle gerçekleştirilebileceğini, taksit tutarları için 3095 sayılı kanun uyarınca kanuni faiz ödenmesini öngören, kamulaştırma kanununun geçici madde 6 da yer alan düzenlemeye benzer düzenlemeler getirilmiştir.
Bu düzenleme anayasal anlamda ciddi sorunlar bünyesinde barındırmaktadır. Şöyle ki; Anayasamızın 46. Maddesinde, kamulaştırma bedelinin nakden ve peşin ödenmesi kuralı öngörülmektedir. Bunu haricinde, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesinde taksitler halinde ödenmesini öngörmüştür. Ancak bu gibi sayılan hallerde kamulaştırma bedeli taksitle ödenebileceği belirtilmiştir. Bunun haricinde kamulaştırma bedeli peşin ve nakden ödenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Oysa ki, kamulaştırma kanununa eklenen geçici 19. Madde herhangi bir sınırlama yapmaksızın kamulaştırmasız el atma tazminatının ihtimal dahilinde taksitle ve garameten ödenebileceğini içermektedir. Eklenen bu hükümde anayasal sınırı aşarak taksitle ödemenin kapsamını genişletilmiştir. Daha doğru bir ifade ile bu konuda herhangi bir sınır çizilmemiştir. Akıllara hemen şu husus gelebilir; Anayasamızın 46. Maddesinde yer alan taksitlendirmeye ilişkin kurallar ancak kamulaştırma bedelleri için geçerli olduğu, kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarında uygulanamayacağı. Her ne kadar akıllara bu husus gelebilecek ise de kamulaştırma bedelinin tespiti ile taşınmazın idare adına tesciline dair açılan davalara uygulanacak hükümler kıyas yoluyla kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davalarına uygulanmaktadır[4]. Aksine durumda, aynı yargılama usulü uygulanan davalarda anayasal taksitlendirme kuralının biri hakkında uygulanıp diğeri hakkında uygulanmaması hukuka ve hakkaniyete aykırılık teşkil edecektir.
Bunun haricinde, kamulaştırma kanununa eklenen geçici 19. Madde hükmünde kamulaştırmasız el atma tazminatına dair taksitler için kanuni faiz ödeneceği belirtilmiştir. Ancak Anayasamızın 46. Maddesini 4. Fıkrasına göre, …taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanacağını hüküm altına almıştır. Anayasamızın 46. Maddesinin 4. Fıkrasında her ne kadar sadece kamulaştırma bedelleri için kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanacağı belirtilmiş ise de bu kural kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan davalar sonucunda hükmedilen tazminatlar hakkında da uygulanması gerekir. Nitekim yargıtayın kararları da bu yöndedir; Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15/11/2011 tarih ve E.2011/5396, K.2011/22096 sayılı kararında şöyle denilmektedir: “…Kamulaştırmasız el atma davaları uygulamada sıklıkla karşılaşılan davalardan olmakla birlikte, yasa ile düzenlenmiş değildir. Bu konuya ilişkin tek yasal düzenleme olan 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesi de 10.04.2003 tarih ve 2002/112 E. 2003/33 K. sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir. Uygulamada kamulaştırmasız el atma davaları; İBK, HGK ve Hukuk Dairelerinin içtihatlarıyla yön bulmaktadır. Konunun Dairemizi ilgilendiren yönü ise, bu nevi davalarda hükmedilen tazminatların zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak faizin ne tür ve oranda olması gerektiği noktasındadır. Zira kamulaştırma yasası gecikme faizini öngörmemektedir. Bu cümleden olmak üzere, HGK kararları ve Dairemizin istikrar bulmuş içtihatlarında; “Kamulaştırma bedelinin arttırılması ilamlarında uygulanan T.C Anayasasının 4709 Sayılı Yasanın 18.maddesi ile değişik 46/son maddesinde yer alan kamulaştırma bedelleri ile mahkemece kesin hükme bağlanan arttırma bedellerine, son fıkraya göre kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanacağı” hükmünden farklı olarak, “Kamulaştırmasız el atmanın hukuksal niteliği itibariyle bir haksız eylem olduğu, haksız eylemden doğan borçların, tazmini nitelikte olmaları nedeniyle uygulanacak faizin 3095 Sayılı Yasada belirlenen yasal faiz olduğu belirtilerek, uygulama bu güne kadar yasal faizin uygulanması şeklinde sürdürüle gelmiştir. Ancak, Anayasa'nın 35. maddesi ile koruma altına alınmış olan mülkiyet hakkının, hak sahibinin rızasına bakılmaksızın kamulaştırmasız el atma nedeniyle ihlali halinde, toplumun genel menfaatleri ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, mülkün gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat ödenmediği sürece, bir mülkten mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal teşkil edeceği, yasal faiz oranında gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığı görüşü gerek öğretide gerekse uygulamada ağırlık kazanmaya başlamıştır. Bu bağlamda mülkiyete saygı hakkının ihlalinin, mahkemelerin, kamulaştırmasız el atmaya maruz kalan kişiler lehine hükmettikleri tazminat tutarının tayininde, yargılama süresi ile enflasyon arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan değer kaybını dikkate almalarına imkân sağlayan yasal bir düzenlemenin olmayışından da kaynaklandığı, bu nedenle adil tatmin taleplerinin karşılanması gerektiği hususu benimsenmeye başlanmıştır. Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama olmakla, Dairemizce içtihat değişikliğine gidilerek, özü ve vardığı hukuki sonuç itibariyle aynı nitelikler taşıyan kamulaştırmasız el atmaya ilişkin ilamlarda hüküm altına alınan tazminatlara da Anayasanın 46/son maddesinde düzenlenmiş olan kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır…” (Aynı yönde diğer bir karar için bkz. Yargıtay 12. HD., 26/10/2011, tarih, E.2011/5698,, K.2011/20397)”. “Ülkemizdeki kamulaştırmasız el atma davalarında devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizin uygulanmaması AİHM tarafından eleştirilmiştir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye, 11765/05, 27/5/2010, § 49 ve Ergen ve Diğerleri/Türkiye, no. 35364/05, 7/12/2010)”[5]Oysa eklenen madde hükmünde anayasamızın amir hükmüne aykırı olacak şekilde taksit tutarları için kanuni faiz öngörmüştür. Bu yüzden eklenen hüküm bu yönüyle de anayasamıza aykırılıklar teşkil etmektedir.
Son olarak ifade etmek gerekir ki, yasama organı kamulaştırma kanununda kamulaştırmasız el atma olgusu ile ilgili olarak yapmış olduğu her yasal düzenlemede veya değişikliğinde meşruiyet kazandırmak istemektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, kamulaştırmasız el atma olgusu hukuki niteliği itibariyle bir haksız fiil( fiili yol) niteliğinde olup; hiçbir surette meşru bir zemine oturtulamaz. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında kamulaştırmasız el atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436, 6/3/2014; Mustafa Asiler, B. No: 2013/3578, 25/2/2015; İbrahim Oğuz ve diğerleri, B. No: 2013/5926, 6/10/2015; Şevket Karataş). Aksine durumda, kamulaştırma işleminin anlamı kalmayacaktır.
--------------------
[1]7421 sayılı VERGİ USUL KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN,RG, 26.11.2022,Sayı:32025; (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/11/20221126-1.htm) , Erişim Tarihi: 26.11.2022
[2] TBMM, (https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem27/yil01/ss364.pdf) Erişim Tarihi: 26.11.2022
[3] Anayasa Mahkemesi Kararlar Bilgi Bankası, (https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2022/101) Erişim Tarihi: 26.11.2022
[4] Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, 2019/2615 E., 2020/2986 K., 20.02.2020 K. T; Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, uyulan bozma ilamı gereğince inceleme ve işlem yapılarak hüküm kurulmuş; karar, davacılar ve davalı ... vekillerince temyiz edilmiştir. Bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de alınan rapor hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki; 1) Kamulaştırma Kanunu’nun değer biçmeye ilişkin hükümleri kıyasen kamulaştırmasız el atmaya dayanan tazminat istemine ilişkin davalarda da uygulanır. 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kanunun 10. maddesi gereğince açılan tespit ve tescil davalarında değerlendirmenin; aynı Kanunun 15/son maddesi uyarınca dava tarihi itibariyle yapılması gerekir.
Dava konusu Şemikler Mahallesi 474 parsel sayılı taşınmaz ile hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda emsal olarak kabul edilen taşınmazın değerlendirme tarihi olan 2012 yılı Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonunca belirlenen emlak vergisine esas m² değerleri karşılaştırıldığında, dava konusu taşınmazın emsal taşınmazdan daha değerli olduğu anlaşılmasına rağmen, bilirkişi kurulunca yasal olmayan değerlendirme şekli ile 2012 yılı vergi değerleri esas alınarak karşılaştırma yapıldığı gibi, şirkete yapılan özel amaçlı satış emsal olarak kabul edildiğinden, bu rapora göre hüküm kurulması mümkün değildir. Bu itibarla dosya içerisinde bulunan; hüküm kurmaya elverişli ve inandırıcı bulunan 05.03.2013 havale tarihli bilirkişi kurulu raporu hükme esas alınarak karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması, 2) Dava konusu taşınmazın davalı idare tarafından el atılan alanlarının ölçekli kroki üzerinde gösterilmesi için fen bilirkişisinden ek rapor alınmaması,
Doğru görülmemiştir. Davacılar ve davalı ... vekillerinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz edenlerden peşin alınan temyiz harçlarının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harçlarının Hazineye irad kaydedilmesine, 20/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, 2017/30432 E. ,2019/5586 K. 26.03.2019 K. T; Dava kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Alınan rapor ve yapılan inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki; 1)Kamulaştırmasız el atma davalarında Kamulaştırma Kanunu’nun değer biçmeye ilişkin hükümleri kıyasen uygulanır. Dava konusu taşınmaz arsa niteliğindedir. Kamulaştırma Kanunu’nun 11/1-g maddesi uyarınca arsalara kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan satışlara göre değer biçilmesi gerekir. Dava kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda kıyasi emsal olarak incelenen taşınmaz limitet şirkete satılmış olup, özel amaçlı bu satışın somut emsal olarak değerlendirilmesi doğru olmadığı gibi, emsal taşınmaz satış tarihinde parselasyon işlemi görmüş imar parseli, dava konusu taşınmaz ise değerlendirme tarihi itibariyle kadastro parseli olduğu halde, taşınmazın tespit edilen metrekare birim fiyatından düzenleme ortaklık payı düşülmeden hesap yapıldığından bilirkişi raporu geçersizdir. Bu nedenle; taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için yeniden imkan tanınması, lüzumu halinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi, dava konusu taşınmazın, değerlendirme tarihi itibariyle, emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibariyle imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili ...... Başkanlığı ve ...... Müdürlüğünden sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi doğru olmadığı gibi; 2)7139 sayılı Kanunla değişik Kamulaştırma Kanunu’nun 10/8 fıkrası gereğince, bozma sonrası bankaya hak sahibi adına yatırılacak bedelde artış olması halinde bu kısım için; 7139 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik hükümlerine göre işlem yapılması gerektiğinden, Hükmün yukarıda açıklanan gerekçelerle taraf vekillerinin temyiz isteminin kabulü ile BOZULMASINA, davacıdan peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irat kaydedilmesine, 26/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
[5] Anayasa Mahkemesi Kararlar Bilgi Bankası, (Cavit Bağyapan, B. No: 2013/1444, 4/11/2014, §…) (https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/1444) Erişim Tarihi: 28.11.2022