İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 89. maddesi, bir alacaklının borçlunun üçüncü kişilerden alacaklarını haczettirmesi için başvurabileceği yolları düzenler. Bu madde, alacaklıya, borçlunun üçüncü kişilerdeki alacaklarına haciz ihbarnamesi göndererek bu alacakları kendi lehine tahsil etme imkanı tanır. Ancak, bu süreçte, haciz ihbarnamesine muhatap olan üçüncü kişi, kendisinin borçlu olmadığını ileri sürebilir ve bu durumu tespit ettirmek amacıyla borçlu olmadığının tespiti davası açabilir. Bu makalede, borçlu olmadığının tespiti davalarında tarafların tacir olması, temel ilişkinin ticari nitelikte bulunması veya borcun kambiyo senedinden kaynaklanması durumlarında, görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi mi yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu konusu ele alınacaktır. Bu davalarda görevli mahkemenin belirlenmesi, taraflar arasında doğrudan bir ticari ilişkinin olup olmaması, alacağın dayanağının ticari nitelikte olup olmaması gibi hususlar dikkate alınarak değerlendirilir. Bu konudaki Yargıtay kararları, davanın hangi mahkemede görülmesi gerektiği konusunda yol gösterici niteliktedir. Aşağıda, bu tür davalara ilişkin bazı Yargıtay kararları özetlenmiştir:

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, E. 2016/3568 K. 2016/6425 T. 12.04.2016: "Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, 6102 Sayılı TTK' nın 3. maddesi, 4. maddesi ve 5. maddesi uyarınca aksine hüküm bulunmadıkça dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi' nin tüm ticari davalara bakmakla görevli olduğu, Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olup, mahkemece re' sen dikkate alınacağı, davacının çek dayanak gösterilerek icra dosyasından kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takip dosyasında borçlu olmadığının tespitini talep etmiş olduğu, somut olayın TTK' da düzenlenen işlerden olduğu ve Asliye Ticaret Mahkemesinin görevine girdiği, Körfez İlçesinde müstakil bir Asliye Ticaret Mahkemesi olmadığı gerekçeleriyle, işbu mahkemenin görevsizliğine, dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine, karar kesinleştikten sonra süresi içerisinde istem halinde dosyanın görevli ve yetkili Kocaeli Asliye Ticaret Mahkemesi' ne gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İİK 89. maddesindeki haciz ihbarnamesi üzerine açılan menfi tespit davalarında görevli mahkeme genel mahkemelerdir. Mahkemece, bu husus gözetilerek, işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde Asliye Ticaret Mahkemesi' ne görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir."

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, E. 2015/15365 K. 2016/3253 T. 26.02.2016: "Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın mahkemenin görevsizliği nedeniyle reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-KARAR-

Dava İİK'nın 89. maddesine göre açılan menfi tespit davasıdır. Davacı ile davalı arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmamaktadır. Uyuşmazlık takip hukukundan kaynaklanmakta olup görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Mahkemece bu yön gözetilmeden yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir."

İSTANBUL BAM 8. HD 24.04.2019 tarihli ve E. 2017/1863, K. 2019/814

İlk derece mahkemesi, asıl alacaklı ve borçlu arasındaki ilişkinin çeke dayanması nedeni ile davanın TTK m. 4 gereğince ticari dava olduğuna hükmederek görevsizlik kararı vermiş; İstanbul BAM 8. HD ise, İİK m. 89 gereği açılmış menfi tespit davasında görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğuna, tarafların tacir olmasının veya temel ilişkinin ticari nitelikte bulunmasının veya borcun temelini oluşturan senedin kambiyo senedi olmasının görev yönünün belirlenmesinde bir etkisinin bulunmadığına (19. HD, 12.04.2016, E.3568, K. 6425) sayılı kararına atıf yaparak belirtmiştir.

İstanbul  BAM 9. HD 13.02.2023, E. 2023/273, 2023/212

9. HD, somut uyuşmazlıkta davacı tacir olmakla birlikte, davaya dayanak takipte alacaklı ve borçlunun gerçek kişi olduğunu, davacı ve davalı arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmadığını, uyuşmazlığın takip hukukundan kaynaklanması nedeni ile görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu gerekçesi ile ilk derece mahkemesinin davanın usulden reddine dair kararı doğru bulunarak istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

İstanbul BAM 16.HD, 03.02.2022, E. 2021/2171. K. 2022/168

İlk derece mahkemesi kararına yansıyan olayda iki şirket arasında çeke dayalı icra takibinde, takip alacaklısı, üçüncü kişiye (olayda üçüncü kişi borçlu şirketin yetkisidir) İİK 89 gereği haciz ihbarnamesi göndermiş, muhatap bunlara itiraz etmemiş, 3. haciz ihbarnamesinden sona menfi tespit davası açarak ekin altındaki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiştir. Derece mahkemesi; borçlu şirketin davada taraf olmadığı  ve tacir olanın borçlu şirket olduğu, şirket ortaklığının  kendiliğinden ortağa tacir sıfatı  kazandırmadığı, gerçek kişi olarak davacıya gönderilen haciz ihbarnameleri nedeniyle 3. kişi tarafından açılan menfi tespit davasında ticaret mahkemesinin görevli olmadığı, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı vermiş; kararın istinaf edilmesi üzerine İSTANBUL BAM 16. HD, somut olayda açıkça belirtilmese de davanın icra takibinin tarafı olmayıp İİK 89 uyarınca gönderilen haciz ihbarnameleri sonucunda sorumlu hale geldiğinin anlaşıldığı, bu davanın da asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekeceğinden görevsizlik kararının yerinde olduğuna hükmetmiştir.

İstanbul BAM 44. HD 06.01.2022, E. 2022/35,K. 2022/16

İlk derece mahkemesi (Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahk.); ihbarname gönderilen takip dosyası dayanağının davalı alacaklı şirket ile dava dışı borçlu şirket arasında ticaret mahkemesinde görülen ticari nitelikte dava sonucu verilen karara dayandığı, takip dosyasının taraflarının ticaret şirketi ve tacir olduklarını, bu nedenle (ticari is niteliğindeki) takip dosyasından gönderilen ihbarnameye karşı açılan menfi tespit davasının ticaret mahkemesinde görülmesi istemine ilişkin olduğu anlaşılmakla yargılamanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesi ile görevsizlik kararı vermiştir.

İstanbul BAM 37.HD, 22.05.2023, Е. 2022/3002, К. 2023/1433

İstanbul 27. AHM ile 20. ATM tarafından ayrı ayrı  görevsizlik kararı verilmesi üzerine, yargı yeri belirlemesi yapılmıştır. İST. 20 ATM, İİK m 89 gereği açılan menfi tespit davalarında görevli mahkemenin genel mahkemeler olduğu, tarafların tacir olması veya temel ilişkinin ticari nitelikte bulunmasının veya borcun temelinin
kambiyo senedine dayanmasının görev açısından önem arz etmediğini belirtmiş, bu yüzden ticaret mahkemesinin görevli olmadığına karar vermiştir. 27. AHM ise ihbarnamenin gönderildiği takibin, davalı alacaklı şirket tarafından dava dışı borçlu şirket ile ticari ilişki çerçevesinde ödenmeyen borçtan dolayı başlatıldığı ve her iki tarafın da tacir olduğunu, bu itibarla ticari iş niteliğindeki takip dosyasından gönderilen ihbarnameye karşı, açılan menfi tespit davasının ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine karar vermiştir.

Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2023/5228 K. 2023/6468 T. 06.11.2023 sayılı kararında: "2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan 3. kişi tarafından açılan borçlu olmadığının tespiti davasında, tarafların tacir ve temel ilişkinin ticari nitelikte bulunduğu ya da borcun kambiyo senedinden kaynaklandığı durumlarda görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi mi yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi mi olduğu hususuna ilişkindir. 2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında "...Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü şahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği takdirde, hakkında yürütülen cebri icra işlemleri menfi tespit davası sonunda verilen kararın kesinleşmesine kadar durur. Bu süre içinde 106 ncı maddede belirtilen süreler işlemez. Bu davada üçüncü şahıs, takip borçlusuna borçlu olmadığını veya malın takip borçlusuna ait olmadığını ispat etmeye mecburdur. Üçüncü şahıs açtığı bu davayı kaybederse, mahkemece, dava konusu şeyin yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere bir tazminata mahkûm edilir. Bu fıkraya göre açılacak menfi tespit davaları maktu harca tabidir..." hükmüne yer verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 1 inci maddesinde; Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir hükmü, Asliye hukuk mahkemelerinin görevi başlıklı 2 nci maddesinde Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir" hükmü düzenlenmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) "Ticari davalar, çekişmesiz yargı işleri ve delilleri" başlıklı 4 üncü maddesinde her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın; 6102 sayılı Kanun'da, sayılan diğer Kanun ve düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı öngörülmüştür. Ticari davalar ve çekişmesiz yargı işlerinin görüleceği mahkemeler başlıklı 5 inci maddesinde ise "Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir. Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır." hükmü düzenlenmiştir.Takip hukukunda, borçlunun kendi elindeki alacakları yanında üçüncü kişilerde bulunan mal ve alacakları da haczedilebilir. Borçlunun üçüncü kişilerdeki bir kıymetli evraka bağlı olmayan maaş ve ücretler dışındaki alacakları 2004 sayılı Kanun'un 106 ncı maddesinin ikinci fıkrasına göre menkul hükmünde olduğundan menkul haczine ilişkin usule göre de haczedilebilir. Alacaklının, borçlunun üçüncü kişideki alacağının haczi talebi üzerine icra müdürü alacağı haczedip, icra tutanağına geçirip üçüncü kişiye bildirir. Böylece borçlunun üçüncü kişideki alacağı haczedilmiş olur. 2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinde öngörülen usule göre üçüncü kişiye haciz ihbarnamesi gönderilmesi üçüncü kişideki borçlunun alacağının borçluya ödenmesini önleyen bir muhafaza tedbiridir. Takibin kesinleşmesi üzerine ve alacaklının talebi ile icra müdürü borçlunun üçüncü kişideki alacağının haczine karar vererek haciz tutanağı düzenler. İcra müdürü 2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinde öngörülen süreci işleterek birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerini düzenler. Üçüncü kişi, ikinci haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu ihbarnameye itiraz edebilir. Tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci haciz ihbarnamesine itiraz etmez ise borcun üçüncü kişi zimmetinde sayılması kesinleşir. Üçüncü kişi yedi gün içinde ikinci haciz ihbarnamesine itiraz etmemesi nedeniyle zimmetinde sayılması kesinleşen borcu, icra dairesine ödemez ise icra dairesi alacaklının talebi ile üçüncü kişiye üçüncü haciz ihbarnamesi gönderir. Üçüncü haciz ihbarnamesi ile üçüncü kişiye ikinci haciz ihbarnamesine de yedi gün içinde itiraz etmediği için zimmetinde sayılması kesinleşen, borcu (parayı) (üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliğinden itibaren) onbeş gün içinde icra dairesinin banka hesabına ödemesi veya aynı onbeş gün içinde takip alacaklısı aleyhine menfî tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye zorlanacağı bildirilir.

Bu kapsamda üçüncü kişi tarafından açılacak menfi tespit davası, takip alacaklısına karşı açılır. Uygulamada söz konusu menfi tespit davasında, takip borçlusunun da davalı olarak gösterdiği de olmaktadır. Menfi tespit davası yalnızca takip alacaklısına karşı açılmışsa takip alacaklısı bu davayı takip borçlusuna ihbar edebilir. Takip borçlusunun menfi tespit davasına feri müdahalede bulunması da mümkündür.

Üçüncü kişi tarafından açılacak menfi tespit davasının konusu, takip borçlusunun kendisinde hiç ya da haczedilen miktarda alacağının bulunmadığı, yani takip borçlusuna borcunun olmadığı, malın yedinde bulunmadığı, haciz ihbarnamesi tebliğinden önce ödendiği veya borcun sona erdiğine ilişkin iddiadır. Takip alacaklısı, takip borçlusu ile üçüncü kişi arasındaki ilişkiye yabancı olduğu gibi üçüncü kişi de takip alacaklısı ile takip borçlusu arasındaki ilişkiye yabancıdır.

2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca açılan menfi tespit davasında görevli mahkeme belirlenirken 6100 sayılı Kanun'un göreve ilişkin hükümlerine bakmak gerekir. 2004 sayılı Kanun'unda söz konusu dava bakımından görev yönünden özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu nedenle genel kurallara göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir. 6100 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkemenin, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi olduğu, bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesinin diğer dava ve işler bakımından da görevli olduğu kabul edilmiştir. 6102 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinde ticari davalar ve çekişmesiz yargı işleri düzenlenmiş, 5 inci maddesinde de ticari davalar ve ticari nitelikteki çekişmesiz işlerin aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesinde görüleceği hükme bağlanmıştır.Uyuşmazlıkların çözümünde asıl olan bir davanın genel mahkemelerde görülmesidir. Özel mahkemede görüleceğine dair açık bir kanuni düzenleme bulunmayan her davanın, genel mahkemelerde görülmesi esastır. 2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan üçüncü kişi tarafından açılan menfi tespit davasında görevli mahkeme konusunda Kanun'da özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Buna göre davanın tarafları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaması ve uyuşmazlığın takip hukukundan kaynaklanması nedeniyle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu, tarafların tacir olmasının veya temel ilişkinin ticari nitelikte bulunmasının veyahut borcun temelini oluşturan senedin kambiyo senedi niteliğinde olmasının mahkemenin görevinin belirlenmesinde bir etkisinin bulunmadığının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemeleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar vermek gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle; 2004 sayılı Kanun'un 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan üçüncü kişi tarafından açılan menfi tespit davasında görevli mahkemenin; davanın tarafları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaması ve uyuşmazlığın takip hukukundan kaynaklanması nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna, tarafların tacir olmasının veya temel ilişkinin ticari nitelikte bulunmasının veyahut borcun temelini oluşturan senedin kambiyo senedi niteliğinde olmasının mahkemenin görevinin belirlenmesinde bir etkisinin bulunmadığına, yukarıda belirtilen Bölge Adliye Mahkemeleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine, 06.11.2023 tarihinde 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince oybirliğiyle kesin olarak karar verildi."

Yargıtay kararlarında, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89. maddesinin üçüncü fıkrasına dayalı olarak açılan menfi tespit davalarında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin önemli bir değerlendirme yapmıştır. Kararda, üçüncü kişiye gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle açılan menfi tespit davalarında görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi mi yoksa Asliye Ticaret Mahkemesi mi olduğuna ilişkin tartışmalar ele alınmıştır.

Yargıtay, menfi tespit davalarında genel görevli mahkemenin belirlenmesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesine atıfta bulunmuştur. Bu maddeye göre, malvarlığı haklarına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça, Asliye Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiştir. Yargıtay ayrıca, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. ve 5. maddelerini de değerlendirerek, ticari davaların ve ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerinin, aksine bir düzenleme bulunmadıkça, Asliye Ticaret Mahkemesi'nde görüleceğini belirtmiştir. Ancak, menfi tespit davası söz konusu olduğunda, Yargıtay, bu davanın tarafları arasında doğrudan bir ticari ilişkinin bulunmadığını, bu nedenle de davanın ticaret mahkemesinde değil, Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Sonuç

Yargıtay kararlarında, menfi tespit davalarında görevli mahkemenin belirlenmesi konusunda önemli bir içtihat teşkil etmektedir. Karar, menfi tespit davasının taraflar arasında doğrudan bir ticari ilişki bulunmadığı durumlarda ve uyuşmazlığın takip hukukundan kaynaklandığı hallerde Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğu yönünde bir netlik sağlamaktadır. Tarafların tacir olmasının veya temel ilişkinin ticari nitelikte bulunmasının bu görev belirlemesinde bir etkisinin bulunmadığı vurgulanmıştır. Bu kararla birlikte, menfi tespit davalarında görevli mahkemenin belirlenmesinde yaşanan belirsizliklerin bir nebze de olsa giderildiği söylenebilir.