Çocukların velayeti, yalnızca biyolojik ebeveynlerine değil, onların gelişimsel ihtiyaçlarına, duygusal sağlığına ve psikolojik güvenliğine en uygun olan kişiye verilmelidir. Her yaş dönemi, çocuğun duygusal, psikolojik ve fiziksel gelişimindeki farklı gereksinimleri göz önünde bulundurularak, farklı bir yaklaşım gerektirir. Bu yazıda, çocuğun gelişimsel evrelerine göre velayet kararlarında dikkate alınması gereken hususlara odaklanarak, Yargıtay kararlarını örnek alarak her yaş grubunu inceleyeceğiz.
1. Bebeklik Dönemi (0-3 Yaş): Temel Bağlanma ve Güven Arayışı
0-3 yaş arasındaki çocuklar, dünyayı anneleriyle birlikte keşfederler ve bu dönemde en önemli ihtiyaçları güvenli bir bağlanma sağlamaktır. Bebekler, anne ile kurdukları bağ sayesinde duygusal gelişimlerini başlatır ve temel güven duygusunu edinirler. Bu bağ, çocuğun gelecekteki tüm ilişkilerinin temellerini atar.
Bu dönemde çocuğun bakımında ve onunla geçireceği zamanın kalitesinde en büyük rolü anne üstlenir. Annenin fiziksel yakınlığı, çocuğun hayatta kalabilmesi ve sağlıklı gelişimi için gereklidir. Bu bağlamda, 0-3 yaş arasındaki çocukların velayetinin genellikle anneye verilmesi, çocuğun gelişimi açısından en sağlıklı seçenektir. Ancak annenin bakıma yönelik psikolojik ve fizyolojik zorluklar yaşadığı durumlarda, çocuğun güvenliğine ve bakımına uygun alternatif düzenlemeler yapılabilir.
2. Erken Çocukluk Dönemi (3-6 Yaş): Sosyalleşme ve Kimlik Gelişimi
Çocuklar 3 yaşından sonra, çevreleriyle etkileşimde daha aktif hale gelirler. Dil gelişiminin hızlandığı, çevresel uyaranlara daha duyarlı oldukları bu dönemde çocuklar, anne ve babalarını model alarak kimliklerini inşa etmeye başlarlar. Bu yaş grubunda çocuğun bakımında her iki ebeveynin de katkısı büyük önem taşır. Ancak hala anne ile duygusal bağ daha baskındır ve çocuğun güven duygusunun temelini oluşturan bağlanma ihtiyaçları nedeniyle, ebeveynler arasında denge sağlanmalı ve her iki ebeveyn de çocuğa eşit oranda zaman ayırmalıdır.
Bu dönemde çocuk, sosyal kurallar ve toplumsal cinsiyet gibi temel konularda ebeveynlerinden aldıkları bilgileri özümseyerek kişiliğini şekillendirir. Bu dönemdeki velayet kararlarında, her iki ebeveynin de çocuğun eğitim ve gelişim süreçlerine nasıl katkı sundukları göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer bir ebeveynin çocuğun gelişimine engel olabilecek tutumları söz konusuysa, mahkeme karar verirken bu durumu dikkate almalıdır.
3. Orta Çocukluk Dönemi (6-13 Yaş): Duygusal Bağımsızlık ve Ebeveyn Modeli
Bu yaş dönemi, çocuğun duygusal ve sosyal gelişiminde önemli bir aşamadır. 6-13 yaş arasındaki çocuklar, artık sadece anne ve babalarına değil, çevrelerindeki diğer bireylere de duyarlı hale gelirler. Bu dönemde çocuklar, aile içindeki ilişkilerden etkilendikleri kadar, okul ve arkadaşlık ilişkilerinden de ciddi şekilde etkilenirler. Anne ve baba arasındaki ilişkinin bu dönemdeki yansıması, çocuğun ruhsal ve psikolojik gelişimi üzerinde uzun vadeli etkiler yaratabilir.
Bu yaş grubundaki çocuklar, ebeveynlerinin tutumlarını gözlemler ve içselleştirir. Çocuk, anne ve babasını bir model olarak kabul eder. Bu nedenle, 6-13 yaş arası çocukların velayetinde, ebeveynlerin çocuklarıyla olan ilişkilerinin kalitesi, onların kişilik gelişimini önemli ölçüde etkileyecektir. Eğer bir ebeveynin tutumları çocuk için olumsuzsa (örneğin duygusal istismar, ilgisizlik gibi) bu durum çocuğun ruhsal sağlığını etkileyebilir. Yargıtay kararları, bu yaş grubundaki çocukların hem anne hem de babayla sağlıklı bağlar kurabileceğini göstermekte, dolayısıyla her iki ebeveynin de çocuklarının hayatında yer alması gerektiğini vurgulamaktadır.
4. Gençlik Dönemi (13-17 Yaş): Kimlik Arayışı ve Bağımsızlık
Ergenlik dönemi, çocuğun en hızlı değişim yaşadığı, kimlik arayışına girdiği ve ebeveynlerinden duygusal olarak daha bağımsızlaşmaya başladığı bir süreçtir. Bu dönemde çocuklar, kendi kimliklerini oluşturmak için dışarıya dönük güçlü bir arayış içine girerler ve ebeveynlerinin yanı sıra, akranları ve diğer sosyal çevrelerinden de etkilenirler. Ebeveynlerin bu dönemdeki tutumları, çocukların kimlik gelişiminde büyük bir rol oynar.
Bu yaş grubundaki çocuklar artık anne-baba ilişkilerinden çok, kendi dünyalarını kurmaya çalışırlar. Yargıtay kararları, 13-17 yaş arasındaki çocukların, ebeveynlerinin sağlıklı bir ilişki kurabildiği, onları anlayabilen ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilen bir ebeveyne daha yakın olduklarını belirtmektedir. Ancak bu dönemde, çocuğun tercihlerine de büyük önem verilmelidir. Çünkü ergenlik dönemindeki bir çocuk, artık kendi kimliğini inşa etme noktasında daha fazla söz hakkına sahiptir ve bu dönemdeki bir çocuğun görüşleri, velayet kararlarını etkileyecek derecede önemli hale gelir.
Çocuğun Tercihinin Belirlenmesi ve Yargıtay’ın Görüşleri
Çocuğun velayet kararında öncelikli olarak dikkate alınması gereken hususlardan biri, çocuğun gelişim çağında olup olmadığı ve bu çağdaki çocuğun fikirlerini açıklama yeteneğidir. Yargıtay, özellikle 8 yaş ve üzeri çocukların kendilerini ifade edebileceğine ve görüşlerinin alınması gerektiğine karar vermiştir. Bu yaş grubu, çocuğun duygusal gelişiminin yanı sıra, kendi düşüncelerini özgürce ifade edebilecek düzeyde olduğu bir evredir. Yargıtay, çocuğun velayet kararında söz hakkı verilmesinin önemini vurgulamıştır ve çocuğun istekleri doğrultusunda karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Emsal Yargıtay Kararları:
Sadakatsizlik Nedeniyle Velayet Değişikliği:
Yargıtay, kadının sadakatsizliği nedeniyle boşanan çiftin çocuklarının velayetini, annenin yaşam tarzının çocuklar için risk teşkil ettiğini belirterek babaya veren yerel mahkeme kararını bozdu.
ÖZET: Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; annenin çocuklara yönelik olumsuz bir tutum ve davranışının bulunmadığı, velayet görevini yerine getirebileceği, görüşlerini açıklama olgunluğuna erişen çocukların da anne ile yaşamak istediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre ortak çocukların velayetlerinin anneye bırakılmasına karar vermek gerekirken, annenin boşanmaya sebep olan kusurlu davranışı dikkate alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. (Çocuk Hakları Sözleşmesi m. 3, 12) (Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1, 3, 6) (4721 S. K. m. 339, 343, 346) (4787 S. K. m. 5) (5395 S. K. m. 4) (YHGK. 16.03.2012 T. 2011/2-884 E. 2012/197 K.) (YHGK. 22.01.2014 T. 2013/2-2085 E. 2014/30 K.) Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı kadın tarafından; velayet düzenlemesi yönünden, davalı davacı erkek tarafından ise katılma yoluyla kişisel ilişki düzenlemesine yönelik olarak temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece, velayet konusunda görüşlerine başvurulan tarafların ortak çocukları 15.10.2006 doğumlu ... ile 13.09.2009 doğumlu ... anneleri ile kalmak istediklerini beyan ettikleri halde, "annenin evli olduğu halde eşine karşı sadakate aykırı davranışlar sergilediği, müstehcen fotoğraflarını 3. bir kişiye telefon yoluyla gönderdiği, bu şekilde ki yaşam tarzı ve davranışları ile çocukların anne ile kalmalarının bedeni, fikri ve ahlaki gelişmeleri bakımından ciddi risk teşkil edeceği" gerekçesiyle ortak çocukların velayetlerinin davalı-davacı babaya bırakılmasına karar verilmiştir. Velayet düzenlemesi yapılırken; göz önünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "Üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m, 3; Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi m, 1; TMK m. 339/1. 343/1. 346/1; Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken; onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir. Ana ve babanın yararları; boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumlan gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde gözönünde tutulur. Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 / 2 kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Dava 27.11.2015 tarihinde açılmış, tarafların fiili ayrılık tarihinden mahkemece 28.01.2016 tarihli ara kararla ortak çocukların tedbiren velayetlerinin davalı-davacı babaya bırakılmasına kadar çocuklar fiilen anne ile birlikte yaşamışlardır. Mahkemece velayetleri konusunda görüşlerine başvurulan ortak çocuklar 26.04.2016 tarihli duruşmada anne ile birlikte yaşamak islediklerini beyan etmişlerdir. Mahkemece alınan sosyal inceleme raporlarında; annenin kendi ailesi ile birlikte yaşadığı ve düzenli gelir getiren bir işte çalıştığı, velayet görevini yerine getirebilecek sosyal ve ekonomik şartlara sahip olduğu, babanın ise kendi ailesi ile altlı-üstlü oturduğu, mahkemenin tedbiren velayet düzenlemesi sonrasında çocukların fiilen büyükbaba ve babaanne ile birlikte yaşadıkları, bulundukları evde çocukların odalarının bulunmadığı ve anneyi özlediklerini ifade ettikleri rapor edilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı-davalı annenin çocuklara yönelik olumsuz bir tutum ve davranışının bulunmadığı, velayet görevini yerine getirebileceği, görüşlerini açıklama olgunluğuna erişen çocukların da anne ile yaşamak istediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre ortak çocukların velayetlerinin davacı-davalı anneye bırakılmasına karar vermek gerekirken, annenin boşanmaya sebep olan kusurlu davranışı dikkate alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı-davacının kişisel ilişki düzenlemesine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 21.05.2018
Çocuğun Tercihinin Sorulması:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, çocuğun görüşünün alınması gerektiği ve çocuğun ifadelerinin karar sürecinde belirleyici olabileceği yönünde karar verdi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği emsal kararla velayet davalarını yeni bir boyuta taşıdı. Kurul, idrak gücüne sahip 8 yaş ve üstü çocukların kendisini ifade edebileceğini, velayet davasında çocuğa fikri sorulması gerektiğine hükmetti. Kararla birlikte; mahkemeler velayet davalarında karar vermeden önce çocuğa "Anneni mi, babanı mı istiyorsun" sorusunu yöneltecek. İstanbul'da, şiddetli geçimsizlik yaşayan çift boşanmak için mahkemeye başvurdu. Tarafları boşayan Aile Mahkemesi, çiftin 8 yaşındaki Efe'nin velayetini babasına verdi. 6. Aile Mahkemesi'ne velayet davası açan anne boşanma davası sırasında davalı babanın, annenin çocuğu dövdüğü yönünde gerçeğe ve hayatın olağan akışına aykırı iftiraları nedeniyle müşterek çocuğun velayetinin babaya verildiğini öne sürdü.
"Baba sorumsuz"
Davacı anne, babasından çekinen ve korkan çocuğun 'annem beni dövdü' şeklinde beyanda bulunduğunu, bu hususun aksinin okulda tutulan 'tutanaktır' adlı belge ile ispatlandığını dile getirdi. Babanın çocukla ilgilenmediğini, çocuğun okul dışındaki zamanını internet kafede geçirdiğini anlatan anne, çocuğun tüm sorunları ile ilgilendiğini, çocuğun da kendisinin yanında kalmak istediğini ileri sürerek, babada olan velayetin kaldırılarak müşterek çocuğun velayetinin tarafına verilmesini talep etti. Mahkemede savunma yapan davalı baba ise davacının çocuğu olumsuz etkileyecek bir yaşam tarzı olduğunu, başka erkeklerle görüştüğünü, çocuğa şiddet uyguladığını iddia etti. Davacının sabit bir ikametahının olmadığını, çocuğa sigara içirerek bu şekilde fotoğrafını çektiğini, oje, far gibi şeyler sürdüğünü, boşanma davasında alınan raporlarda da velayetin babaya verilmesi yönünde görüş bildirildiğini anlattı. Ayrıca, çocuğun eğitimiyle yeterli derecede ilgilendiğini belirterek, davanın reddini savundu. Mahkeme, davalının velayet görevini yerine getirmediği veya kötüye kullandığı hususlarının kanıtlanamadığı gibi velayetin değiştirilmesini haklı kılacak nedenler de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi.
Karar temyiz edildi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Kararda, "Velayet düzenlemesinde asıl olan çocukların yararıdır ve bu düzenlemede ana ve babanın yararı ile çocuğun yararı çatıştığı takdirde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gerekir. Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi de mümkündür. Bu nedenle, müşterek çocuğun velayeti konusunda mahkemece görüşünün alınması, bu görüşün değerlendirilmesi ve gerçekleşecek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu konuda eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir" denildi.
Çocuğun idrak çağında olduğu hatırlatıldı
Yeniden yapılan yargılamada 6. Aile Mahkemesi ilk kararında direndi. Bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. Efe'nin davanın tüm aşamalarında idrak çağında olduğunu hatırlatan Genel Kurul, emsal bir karara imza attı. Mahkemenin velayet davalarında çocukla istişare etmesi gerektiğinin vurgulandığı kararda şu ifadelere yer verildi: " İdrak çağında olan müşterek çocuğun uzmanlar tarafından alınan beyanında hem annesi hem de babası ile olmak istediğini ifade ettiği, herhangi bir tercihte bulunmadığı belirtilmiştir. Küçüğün kendi arzu ve isteklerini belirleyebilecek, bunları ifade edebilecek olgunlukta olduğu, bu nedenle çocuğun beyanlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Kaldı ki, dava tarihinden itibaren küçüğün yaşadığı veya yaşamak istediği ortamı değerlendirmesine imkan verecek, dolayısıyla velayeti konusunda görüşünün alınmasını gerektirecek ölçüde uzun süre geçtiği de görülmektedir. Açıklanan nedenlerle mahkemece yapılacak iş; yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanması; ifade edeceği bu görüşün, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır. O halde, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır."
Velayet Düzenlemesinde Çocuğun Yararı:
Yargıtay, çocuğun üstün yararını gözeten kararlarında, çocuğun kendi görüşlerinin alınması gerektiğine ve velayet düzenlemesinde ana ve babanın yararından önce çocuğun yararının öncelikli olduğuna karar verdi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/1567 K. 2018/1132 T. 23.05.2018:"Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava velayetin değiştirilmesi istemine ilişkindir.Davacı, davalı ile boşandıklarını, boşanma tarihinde müşterek çocuğun velayetinin anneye verildiğini, çocuğunun artık büyüdüğünü ve kendisi ile yaşamak istediğini, ekonomik yönden daha iyi durumda olduğunu, davalının ise çalışmadığını ve çocukla da ilgilenmediğini ileri sürerek velayetinin değiştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının eşine ve çocuğuna karşı ilgisiz davranması, maddi ve manevi katkısı olmaması sebebiyle tarafların boşandıklarını, o tarihten itibaren de babanın çocuğa karşı yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davacının sorumluluk sahibi olmadığını, çalışmadığını, müvekkilinin ise çalıştığını, müşterek çocuğun eğitimi ve yaşantısının gayet iyi olduğunu, on yıldır çocuğu ile ilgilenmeyen babanın dava açmasının iyi niyetli olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, sosyal inceleme raporunda müşterek çocuğun velayetinin annede kalması yönünde görüş bildirilmiş ise de dinlenen tanık beyanı, çocuğun duruşmada ve sosyal inceleme raporunda babası ile yaşamak istediği yönündeki tercihi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi dikkate alındığında, müşterek çocuk Abdulkadir'in idrak çağında olduğu, böylelikle beyanına itibar edilmesi gerektiği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.Davalı anne vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçe ile oy çokluğuyla bozulmuştur.Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş, karar davalı (anne) vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: velayeti davalı annede olan 01.01.2002 doğumlu müşterek çocuk hakkında velayetin değiştirilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı, burada varılacak sonuca göre velayetin değiştirilerek babaya verilmesinin doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 339-347. maddeleri uyarınca velâyet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklara bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile çocuğu istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlâk sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Buna göre, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır. Velayet, kamu düzenine ilişkin olup, bu hususta anne ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur. Velayetin anne ya da babaya verilmesi, daha çok çocuğu ilgilendiren, onun menfaatine ilişkin bir husus olduğuna göre, gerek Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3. ve 6.maddelerinde yer alan hükümler, gerekse velayete ilişkin yasal düzenlemeler karşısında, velayeti düzenlenen çocuğun, idrak çağında olması hâlinde, tercihi onun aleyhine bir sonuç doğurmayacaksa, kendisini yakından ilgilendiren bu konuda ona danışılması ve görüşünün alınması gerekir.
Nitekim, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesi:
“Taraf Devletler, görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkını bu görüşlere çocuğun yaşı ve olgunluk derecesine uygun olarak, gereken özen gösterilmek suretiyle tanırlar. Bu amaçla, çocuğu etkileyen herhangi bir adli veya idari kovuşturmada çocuğun ya doğrudan doğruya veya bir temsilci ya da uygun bir makam yoluyla dinlenilmesi fırsatı, ulusal yasanın usule ilişkin kurallarına uygun olarak çocuğa, özellikle sağlanacaktır.” hükmünü içermektedir. Diğer taraftan, Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin: Çocuğun usule ilişkin haklarından, davalarda bilgilendirilme ve dava sırasında görüşünü ifade etme hakkının düzenlendiği 3.maddesinde: “…Yeterli idrake sahip olduğu iç hukuk tarafından kabul edilen bir çocuğun, bir adli merci önündeki, kendisini ilgilendiren davalarda, yararlanmayı bizzat da talep edebileceği aşağıda sayılan haklar verilir:
a)İlgili tüm bilgileri almak;
b)Kendisine danışılmak ve kendi görüşünü ifade etmek;
c)Görüşlerinin uygulanmasının olası sonuçlarından ve her tür kararın olası sonuçlarından bilgilendirilmek.”;
Adli mercilerin rolünden, karar sürecinin düzenlendiği 6. maddenin (b) ve (c ) bentlerinde ise:
“b)…Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,…çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa danışmalıdır, çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
c)Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.” hükümleri yer almaktadır.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Çocuğun "üstün yararı" gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Bu kapsamda, velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar ile ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır. Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği ve maddi durumun iyiliğinin tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmeyeceği hususu da mutlaka değerlendirilmelidir. Nitekim açıklanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 gün ve 2010/2-501 E. 2010/492 K.; 23.11.2011 gün ve 2011/2-547 E., 2011/695 K.; 16.03.2012 gün ve 2011/2-884 E. 2012/197 K. ile 06.03.2013 gün ve 2012/2-794 E. 2013/310 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir. Somut olayda, boşanma kararı ile velayeti anneye verilen erkek çocuk, 01.01.2002 doğumludur. Boşanma kararı 25.11.2005 tarihinde kesinleşmiş, eldeki dava ise 22.05.2015 tarihinde açılmıştır. Dosyada dinlenen davalı ... beyanında; çocuğun anne yanında kaldığını, bu süreçte babanın yardım etmediğini, annenin yeniden evlendiğini, annenin yeni eşinin de çocuğa kötü bir davranışının olmadığını ifade etmiştir. Öte yandan, müşterek çocuk duruşmada ve uzman tarafından alınan beyanlarında; babasının yanında çok az kaldığını, ayda bir babasına gittiğini, ihtiyaçlarının annesi tarafından karşılandığını, üvey babasının da kendisine iyi davrandığını, babası evlenmediği için onunla kalmak istediğini ifade etmiştir.
Yapılan açıklamaların ışığında, boşanma kararının kesinleştiği tarihten bu davanın açılmasına kadar geçen sürede küçüğün davalı anne yanında kurulu bir düzeninin bulunduğu, velayetin değiştirilmesine (TMK.md.349) neden olacak şekilde davalı annenin bir kusurunun ya da ihmalinin olmadığı anlaşıldığı gibi sosyal inceleme raporunda da müşterek çocuğun velayetinin davalı annede kalmasının çocuğun yüksek yararına olacağı bildirilmiştir. O hâlde, aynı hususlara işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır."
Sonuç
Çocukların velayet kararları, yalnızca hukuki bir mesele olmanın ötesinde, onların duygusal, psikolojik ve fiziksel gelişimlerinin en iyi şekilde desteklenebilmesi adına kritik bir öneme sahiptir. Her yaş dönemi, çocuğun ihtiyaçları doğrultusunda farklı yaklaşımlar gerektirir. Bebeklikten ergenliğe kadar her aşamada, çocuğun güvenliği, duygusal sağlığı ve gelişimi birinci öncelik olmalıdır. Yargıtay’ın kararları, özellikle çocukların gelişim çağlarına göre belirlenen velayet düzenlemelerinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Çocukların, yaşlarına ve gelişim düzeylerine uygun şekilde ebeveynleriyle bağ kurması ve sağlıklı ilişkiler geliştirmesi sağlanmalıdır. Yargıtay, çocukların görüşlerinin alınmasının önemine vurgu yaparak, özellikle 8 yaş ve üstü çocuklar için kendilerini ifade etme hakkı tanımaktadır. Bu da demektir ki, mahkemeler velayet kararlarını verirken, çocuğun görüşlerini almak ve bu görüşleri dikkate alarak karar oluşturmakla yükümlüdür. Velayet davalarında, çocuğun üstün yararının korunması esastır. Anne ve babanın davranışları, duygusal bağları ve çocuğa karşı tutumları, çocuğun gelişim sürecinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, çocukların sadece biyolojik ebeveynlerine değil, onların sağlıklı gelişimini destekleyebilecek kişilere verilmesi, en doğru yaklaşım olacaktır. Sonuç olarak, velayet kararlarının verilmesinde ebeveynlerin sadece biyolojik bağlantısı değil, çocuklarıyla sağlıklı bir ilişki kurabilme becerisi ve çocuğun gelişimine katkı sağlama potansiyeli de göz önünde bulundurulmalıdır. Yargıtay’ın kararları, çocuğun üstün yararını esas alarak, çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun bir yaklaşımla, ebeveynler arasında dengeyi sağlayarak, çocuğun en sağlıklı şekilde yetişmesine olanak tanıyan bir düzenleme yapmaktadır.