Barış Pınarı Harekatı ile başlayan süreçte önümüze önemli bir hukuki sorun çıkmıştır. Bu sorun Suriye topraklarında yakalanan yabancı menşeili teröristlerin yargılanma sorunudur. Gerek iç hukukumuzda gerekse uluslararası sözleşmelerde bu konu işlenmiştir. Bu makalemizde bu teröristlerinin hangi hukuk kuralları çerçevesinde yargılanmaları gerektiği sorgulanacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 13. maddesi Türk ve yabancı kişiler tarafında yabancı bir ülkede işlenmesi halinde bile yargılama yetkisi vermiştir.

“(1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde, Türk kanunları uygulanır:

a) İkinci Kitap, Birinci Kısım altında yer alan suçlar.

b) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar.

c) İşkence (madde 94, 95).

d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181).

e) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190).

f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202).

g) Fuhuş (madde 227).

h) (Mülga : 26/6/2009 – 5918/1 md.)

i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (madde 223, fıkra 2, 3) ya da bu araçlara karşı işlenen zarar verme (madde 152) suçları.

(2) (Ek ikinci fıkra: 29/6/2005 – 5377/3 md.) İkinci Kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılması, Adalet Bakanının talebine bağlıdır

(3) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkûmiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de yargılama yapılır.”

5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulünün madde 13 – “(1) Suçun işlendiği yer belli değilse, şüpheli veya sanığın yakalandığı yer, yakalanmamışsa yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

(2) Şüpheli veya sanığın Türkiye'de yerleşim yeri yoksa Türkiye'de en son adresinin bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.

(3) Mahkemenin bu suretle de belirlenmesi olanağı yoksa, ilk usul işleminin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir.”

Aynı kanunun 14. Maddesinde  “(1) Yabancı ülkede işlenen ve kanun hükümleri uyarınca Türkiye'de soruşturulması ve kovuşturulması gereken suçlarda yetki, 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarına göre belirlenir.

(2) Bununla birlikte Cumhuriyet savcısının, şüphelinin veya sanığın istemi üzerine Yargıtay, suçun işlendiği yere daha yakın olan yer mahkemesine yetki verebilir.

(3) Bu gibi suçlarda şüpheli veya sanık Türkiye'de yakalanmamış, yerleşmemiş veya adresi yoksa; yetkili mahkeme, Adalet Bakanının istemi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının başvurusu üzerine Yargıtay tarafından belirlenir.

(4) Yabancı ülkelerde bulunup da diplomatik bağışıklıktan yararlanan Türk kamu görevlilerinin işledikleri suçlardan dolayı yetkili mahkeme Ankara mahkemesidir.”

12 Ağustos 1949 tarihinde imzalanan ve 21 Ekim 1950 tarihinde yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 10 Şubat 1954 tarihinde onaylayarak taraf olmuştur. 1977 yılında imzalanan ek protokolleri Türkiye taraf olmamış ve 8 Aralık 2005 yılında imzalanan ve 14 Ocak 2007 yılında yürürlüğe giren III. Protokolü onaylamaktadır. Fakat I. ve II. Protokollere taraf olmadığını belirten bir bildiriyi 7 Aralık 2006 yılında imzalamıştır. Sözleşmenin 3. maddesi silahlı iç çatışmaları ve silahlı çatışmaları düzenlemiştir. Madde; 

 “Milletlerarası mahiyette olmayan bir silahlı anlaşmazlığın Yüksek Akit Taraflardan birinin toprakları üzerinde çıkması halinde, anlaşmazlığa taraf teşkil edenlerden her biri, en az olarak, aşağıdaki hükümleri uygulamakla mükellef olacaktır:

l. Muhasamata doğrudan doğruya iştirak etmeyen kimseler, silahlarını terk edenler ve hastalık, yaralılık, mevkufluk veya herhangi bir sebeple muharebe dışı kalanlar, ırk, renk, din ve akide, cinsiyet, doğum ve servet veya buna benzer herhangi bir kıstasa dayanan ve aleyhte görülen hiç bir tefrik yapılmadan insanî surette muamele göreceklerdir.

Bu sebeple, yukarıda bahis konusu kimselere; aşağıdaki muamelelerin yapılması, nerede ve ne zaman olursa olsun, memnudur ve memnu kalacaktır:

a) Hayata, vücut bütünlüğüne ve şahsa tecavüz her nevi katil, sakatlanma, vahşice muamele, işkence ve eziyet,

b) Rehine almak,

c) Şahısların izzeti nefislerine tecavüz, bilhassa hakaretamiz ve haysiyet kırıcı muameleler,

d) Medenî milletlerce elzem olarak tanınan adli teminatı haiz nizami bir mahkeme tarafından önceden bir yargılama olmaksızın verilen mahkûmiyet kararları ile idam cezalarının infazı.

2. Yaralı ve hastalar toplanacak ve tedavi edilecektir.

Milletlerarası Kızılhaç Komitesi gibi tarafsız insani bir teşkilât, anlaşmazlık halinde taraflara hizmetlerini arz edebilecektir.

Anlaşmazlık halindeki taraflar, bundan başka; hususî anlaşmalar yolu ile işbu Sözleşmenin diğer hükümlerinin tamamı veya bir kısmın› yürürlüğe getirmeye çalışacaklardır.

Yukardaki hükümlerin uygulanması anlaşmazlık halinde bulunan tarafların hukukî durumları üzerinde bir tesir icra etmeyecektir.”

Aynı sözleşmenin 8 Haziran 1977 yılında imzalanan II. Ek protokol Sözleşmenin 3. Maddesinde belirtilen savaş suçlarına karşı insancıl hukuk kurallarını belirtmiştir.

Diğer önemli bir uluslararası sözleşme de 28 Eylül 1954 yılında imzalanan ve 6 Haziran 1960 yılında yürürlüğe giren Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin Sözleşmede 1. Maddesinde koruma altına alınamayacak vatansızları şu şekilde açıklamıştır:  

“(a) Barışa karşı bir suç, bir savaş suçu, ya da insanlığa karşı bir suçu bu tip suçlarla ilgili koşullar yaratmak amacıyla hazırlanan uluslararası belgelerde tanımlandığı biçimiyle işlemiş oldukları;

(b) İkamet ettikleri ülkeye kabul edilmelerinden önce, o ülke dışında siyasi olmayan ciddi bir suç işlemiş oldukları;

(c) Birleşmiş Milletler'in amaç ve ilkelerine aykırı eylemlerden dolayı suçlu sayılmış oldukları konusunda ciddi kuşkular bulunan kişiler için geçerli olmayacaktır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesinde suçluların yargılanabilmesi için Suçların Roma Statüsü'ne taraf bir devletin sınırları içinde veya suçun taraf bir devletin vatandaşı tarafından işlenmesi durumunda dava açılır. Bununla birlikte istisnai olarak, Roma Statüsü'nü onaylamayan bir devlet, suç karşısında mahkemenin yargı yetkisini kabul ettiğine dair bir bildirimde bulunması ya da suçlar uluslararası barış ve güvenliğin tehdit veya ihlal edildiği durumlarda işlendiğinde ve BM Güvenlik Konseyi durumu BM Şartı Bölüm 7'ye uygun şekilde mahkemeye gönderdiğinde dava açılır.

Suriye iç savaşının başlamasından beri farklı ülkelerden birçok terörist bu bölgede savaşmıştır. Bu çatışmalar sırasında savaş suçu sayılacak suçlar işlenmiştir. Bu işlenen suçlar gerek resmi kanallardan gerekse basın ve sosyal medya yoluyla kayıt altına alınmıştır. Bu suçları Cenevre Konvansiyonu çerçevesinde değerlendirildiğinde bu suçların insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle işlenen suçlar savaş suçu olup zanlıların Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmaları en uygun yöntem olacaktır. Bununla birlikte yargılamanın Uluslararası Ceza Mahkemesinde yapılabilmesi için suçun Roma Statüsüne taraf ülkede olması ya da suç işleyen kişinin taraf ülke vatandaşı olması şartı bulunmaktadır. Bununla birlikte suçlar uluslararası barış ve güvenliğin tehdit veya ihlal edildiği durumlarda işlendiğinde ve BM Güvenlik Konseyi durumu BM Şartı Bölüm 7'ye uygun şekilde mahkemeye gönderdiğinde dava açılır.

Hem Türkiye hem de Suriye Roma statüsüne taraf olmayıp yakalanan teröristlerin yargılamaları kendi iç hukuk yollarıyla yapılabilinecektir.  TCK 13. Madde kapsamında bu kişilerin Türkiye tarafından yargılanması mümkündür. Bununla birlikte suç işleyen kişilerin Roma Statüsüne taraf ülkelerden birinin vatandaşı olması durumunda Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmaları olasılığı ortaya çıkacaktır. Bu nedenle yakalanan teröristlerin Türkiye’ye dönük direkt bir saldırısının tespit edilmemesi durumunda bu kişiler eğer Roma Statüsüne taraf bir ülke vatandaşı olması durumunda bunların yargılanmasını Uluslararası Ceza Mahkemesinden talep etmesi en uygun yöntem olacaktır. Zira söz konusu kişilerin yargılanması ve cezai müeyyidenin uygulanma safhasında bu kişilerin sorumluluğunu almaması ülke menfaatleri açısından faydalı olacaktır. Dokuzuncu yılana giren Suriye iç savaşında bu süre zarfında birçok savaş suçu işlenmiştir. İşlenen bu suçların Uluslararası bir mahkeme tarafından yargılanması ve hüküm verilmesi suçun mahiyeti açısından önem arz etmektedir. Zira işlenen suçlar insanlığa karşı işlenen suçlar olup yargılanma ve hükümleri de bu boyutta olmalıdır.  

Sonuç olarak bu teröristlerin sorumluluğunu almaktansa uluslar arası toplumun sorumluluğuna bırakmak ülkemiz için daha faydalı olacaktır. Çünkü bu teröristlerin yargılanması aşamasında yakınlarının ülkemize yasal veya yasal olmayan yollardan gelme ihtimalleri ile propaganda ortamının doğması ihtimali çok yüksektir. Ayrıca yargılama aşamasında ülkemizin uluslar arası basın tarafından hedef altına alınma ihtimali de çok yüksektir. Ayrıca verilecek yargı kararları da ülkemizi olumsuz etkileme durumu da çok yüksektir. Zira her ne karar verilirse verilsin bir taraf bundan memnun olmayacaktır. Bu karar neticesinde uluslar arası toplumu karşımıza alabileceğiz gibi tersi bir durumda terör örgütlerinin açık hedefi haline gelme durumumuzda mümkündür.

Av. Maşallah MARAL
Necdet TİMUR

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)