5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler kısmında Adliyeye Karşı Suçlar başlığı altında madde 267’de iftira suçu düzenlenmiştir. TCK m.267’ye göre: (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.
(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.
(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (…) hükmolunur.
(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.
(7) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 17/11/2011 tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)
(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.
(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.
765 sayılı Eski Türk Ceza Kanunu’nun 285. maddesindesine baktığımızda İftira suçu: ‘’Her kim Adliyeye veya keyfiyeti Adliyeye tevdie mecbur olan bir makama veya kanuni takib yapacak veya yaptırabilecek bir mercie ihbar veya şikâyette bulunarak suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye bir suç isnad eder yahut o kimse aleyhinde böyle bir suçun maddi eser ve delillerini uydurursa isnad eylediği suçun nevi ve mahiyetine ve uydurduğu delillerin kuvvetine göre üç aydan üç seneye kadar hapsolunur. Bu isnad kendine iftira olunan kimsenin tevkifi gibi şahsi hürriyeti bağlıyan bir halin hudusuna sebep olmuşsa müfteri hakkında bir seneden beş seneye kadar hapis cezası hükmolunur. Kendine iftira olunan kimse hakkında üç seneden fazla şahsi hürriyeti bağlıyan bir ceza ile mahkümiyeti mutazammın bir hüküm sadır olmuşsa müfteri hakkında on beş seneyi geçmemek üzere aynı ceza hükmolunur. Eğer mağdurun mahkûmiyeti müebbet ağır hapis ise müfteri on beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapisle cezalandırılır. Eğer mağdurun mahkûmiyeti ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ise, müfteri müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılır.[1]’’ şeklinde düzenlenmekteydi.
TCK madde 267’de üç temel unsur vardır: Asılsız İddia; İftira, gerçek olmayan bir durumun beyan edilmesi ile gerçekleşir. Bu, kişinin bir suçu işlediğini, bir haksızlık yaptığını veya benzeri bir durumu ifade edebilir. Hedef Kişi: İftira edilen kişinin gerçek bir kişi olması gerekmektedir. Kötü Niyet: İftira, başkasını kötü bir duruma sokma niyetiyle yapılmalıdır. Hukuki tanımına göre iftira, bir kişiye yapmadığı hukuka aykırı fiilin isnat edilmesidir. Fail burada kişinin bu suçu işlemediğini bildiği halde bu suçu isnat etmektedir. Fail, suçsuz kişiler için adalet mekanizmasını harekete geçirme kastıyla eylemlerini gerçekleştirmektedir. İftira suçunda failin hedefi, bir kişi hakkında ceza adalet sistemini harekete geçirmek olunca, bu kişi ile ilgili soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle failin seçtiği yol, bu kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmektir.[2]
KORUNAN HUKUKİ DEĞER
İftira suçu ile birden fazla hukuki yarar korunmaktadır. Bu suç, ‘’Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler’’ başlıklı dördüncü kısmın ‘’Adliyeye Karşı Suçlar’’ başlıklı bölümde düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nda suçlar korudukları değerler esas alınarak tasnif edilmiştir. Bu suç öncelikle devletin adli teşkilatı ve faaliyetlerini korumaktadır. Şöyle ki adli mekanizma bu kişinin suç işleyip işlemediğini araştırmak için gereksiz masraflar yapmakta ve bu masraf dışında da emek ve zaman da harcamaktadır. Bu nedenle de adli mekanizmaya ve adliyeye zarar verilmektedir. Her ne kadar suç adliye aleyhine işlenen suçlar arasında düzenlenmiş ve adli mekanizmanın fonksiyonun korunması amaçlanmış ise de suç tanımında idari bir yaptırımın uygulanması için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnadı da iftira kapsamında görülmüş ve böylece idari mekanizma da korunmuştur.[3]
Ayrıca bu suçta korunan hukuki yarar, kişinin kişilik hakları korunaktadır, yani korunan yarar kişinin onur ve şerefidir. İftira, bir kişinin onuruna, şerefine veya haysiyetine zarar verecek şekilde, o kişi hakkında gerçeğe aykırı bir iddia ortaya atmaktır. Bu nedenle, iftira suçu, bireylerin toplum içinde saygınlıklarını koruma hakkını ihlal eder. Kısacası, iftira suçu, bireylerin itibarını ve kişilik haklarını koruma amacını gütmektedir. İftira suçu masum birinin koruma tedbirlerine maruz kalarak özgürlüğünün kısıtlanmasına ve mallarına el konulmasına neden olabilmektedir. Dolayısıyla iftira suçunda kişinin kişilik haklarının yanında malvarlığına ilişkin hakları da korunmaktadır.
MADDİ UNSURLAR
SUÇUN KONUSU
İftira suçunun maddi konusu, fiilin üzerinde etki gösterdiği yöneldiği kişi veya şeydir. Bu suçta bir kişiye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmektedir. İftira suçu işlemediği bilinen hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi şeklinde tanımlandığında yani iftira suçunun seçimlik hareketleri esas alınarak bir belirleme yapılmadığında, isnadın üzerinde etki doğurduğu şeyin hukuka aykırı fiil işlediği iddia edilen kişi olduğu da söylenebilmektedir.[4] Zira iftirada, gerçekle bağdaşmayan bir isnat olduğundan gerçeğe ilişkin bir varlık ya da menfaat, kendisine isnat edilen suçu işlemediğinden bireye ait bir varlık veya menfaat ve başlatılmaması gereken soruşturma veya kovuşturma başlayacağından adliyenin idaresine ait bir varlık veya menfaat ihlal edilmektedir. İftira suçunun hukuki konusunu belirlemeye yönelik çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Suçta korunan hukuki menfaatin tespitine ilişkin bu görüş farklılıklarının temel nedeni iftira teşkil eden eylemin üç grup varlık veya menfaat ile çatışma halinde olmasıdır.[5] Nitekim iftirada, gerçekle bağdaşmayan bir isnat olduğundan gerçeğe ilişkin bir varlık ya da menfaat, kendisine isnat edilen suçu işlemediğinden bireye ait bir varlık veya menfaat ve başlatılmaması gereken soruşturma veya kovuşturma başlayacağından adliyenin idaresine ait bir varlık veya menfaat ihlal edilmektedir.[6]
Doktrindeki görüşlerin çoğunluğuna göre iftira suçunun hukuki konusunun birden fazla olduğu savunulmaktadır.
FAİL VE MAĞDUR
Yeni Türk Ceza Kanunu’nun iftira suçunu düzenleyen 267. maddesine göre bu suç özgü bir suç değildir ve herkes tarafından işlenebilen bir suçtur. Bazı kişilere kanunlarda getirilen ihbar mükellefiyeti (örneğin 3628 sayılı kanun m. 18) bu kimseler bakımından iftirayı suç olmaktan çıkaramaz. [7] Kamu görevlileri, görevi gereği elinde bulundurduğu bir araç ve gereçle bu suçu işlerse verilecek ceza üçte biri oranında artırılır. Suçun failinin çocuk olması halinde 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’ndaki özel muhakeme kurallarına uyulmalıdır. Failin iftira suçunu işlerken, ismini tam olarak veya hiç belirtmemesi veya müstear ad kullanması durumunda, soruşturma yapılabilmesi için failin isminin bilinmesi zorunlu olmadığından iftira suçunun oluşmasını engellemez.[8] Tüzel kişiler iftira suçunun faili olamazlar.[9]
İftira suçunun mağdurunu ele almadan önce, bu suçun koruduğu hukuksal değerler üzerinde uzlaşmazlık bulunduğu için doktrinde farklı görüşlerin mevcut olduğu belirtilmelidir.[10] Bazı görüşlere göre, iftira suçunun mağduru yalnızca gerçek kişilerdir. Bu yaklaşımı benimseyen yazarlara göre, tüzel kişiler ve adli makamlar bu suçtan zarar gören taraflar olarak kabul edilir, fakat mağdur statüsünde değildir. Diğer bir görüş ise, bu suçun mağdurlarının adli merciler, yani yargı organları olduğunu savunur. Bu bağlamda, iftiraya uğrayan kişinin, suçun mağduru değil, suçun konusunu oluşturduğunu ifade eder.
Mağdur tanımındaki başka bir görüş ise, isnadın niteliğine göre mağdurun ayrı ayrı belirlenmesi gerektiğini öne sürer. Bu anlayışa göre, yapılan isnat bir suç niteliği taşıyorsa, o durumda mağdurun yalnızca gerçek kişiler olabileceği belirtilir. Genel olarak, iftira suçunun mağduru olarak, asılsız isnada maruz kalan gerçek kişiler ve toplumun bir parçası olan bireylerin kabul edilmesi gerektiği, doktrinde yaygın bir görüş olarak öne çıkmaktadır.
FİİL NETİCE VE NEDENSELLİK BAĞI
TCK 267. maddede düzenlenen iftira suçunu meydana getiren tipik fiil seçimlik hareketli bir fiildir. Türk Ceza Kanunu’nun 267. maddesinde düzenlenen iftira suçu, bir kişinin, başka birine ait olmayan bir suçun gerçekmiş gibi isnat edilmesiyle oluşur. Bu suçun fiil unsuru, üç temel hareket üzerinden seçimlik olarak gerçekleşir. Birincisi, yetkili makamlara yapılan ihbar veya şikâyet yoluyla gerçek dışı bir suç isnadında bulunmaktır. İkincisi, basın ve yayın araçları kullanılarak iftirada bulunmak, yani bir kişinin aleyhine asılsız iddialarda bulunmaktır. Üçüncüsü ise, isnat edilen suçun maddi eser ve delillerinin uydurulmasıdır; bu, bir suçlamayı desteklemek amacıyla sahte belgeler veya deliller oluşturmak anlamına gelmektedir.
İftira suçunun oluşması için isnat edilen fiilin hukuka aykırı olması ve isnadın açık ve belirli bir şekilde yapılması gerekir. Kapsamı belirsiz veya genel ifadelerle yapılan isnatlar, iftira değil, hakaret suçuna vücut verebilir. Ayrıca, iftira suçunun tamamlanması için isnat edilen fiilin icra edilmesi şart değildir; en az teşebbüs aşamasında kalması bile yeterlidir. İftira suçu, icrai hareketlerle işlenebileceği gibi, ihmali hareketlerle de gerçekleştirilebilir. Örneğin, bir kişi suçsuz olduğunu öğrendikten sonra, daha önce yaptığı asılsız şikâyetini geri çekmiyorsa, bu durum iftira suçunun ihmali bir fiille işlendiği anlamına gelir. Dolayısıyla, iftira suçu, hem bireylerin onurunu zedelemesi hem de hukuki süreçlerin gereksiz yere kullanılmasına yol açması nedeniyle ciddiyetle ele alınan bir suç tipidir.
İftira suçunun ceza hukuku açısından önemi, yalnızca bireylerin itibarını zedelemekle kalmayıp, aynı zamanda adalet sisteminin işleyişini de olumsuz etkilemesinden kaynaklanmaktadır. Suçlamaların asılsız olması, hem mağdurun psikolojik durumunu olumsuz yönde etkiler hem de adli mercilerin zaman ve kaynak israfına yol açar. Bu nedenle, Türk Ceza Kanunu'nda iftira suçuna ilişkin hükümler, hukukun üstünlüğünü ve bireylerin korunmasını sağlamak amacıyla dikkatlice düzenlenmiştir. Ayrıca, 5237 sayılı TCK, önceki 765 sayılı TCK'dan farklı olarak, iftira suçunu daha geniş bir çerçevede ele almakta, disiplin yaptırımlarını gerektiren fiillerin de bu kapsamda değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. Bu değişiklikler, iftira suçunun tanımını genişleterek, hem hukuki güvenliği artırmayı hem de toplumda adaletin sağlanmasına katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla, iftira suçunun oluşumunda dikkat edilmesi gereken unsurlar, sadece hukuki değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk olarak da değerlendirilmelidir. Türk Ceza Kanunu'nun 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun netice unsuru, isnat edilen suçun, mağdurun onurunu zedelemesi ve itibarını sarsmasıdır. İftira, bir kişinin aleyhine gerçek dışı bir suç isnat edilmesiyle gerçekleştiği için, bu eylem sonucunda mağdurun toplum içindeki itibarı ve kişisel durumu üzerinde olumsuz etkiler meydana gelir.
Netice ise iftira suçunun oluşabilmesi için kritik bir unsurdur, çünkü suçun amacı, mağdur üzerinde bir zarara veya etkileyici bir olumsuzluğa yol açmaktır. Yani, isnadın, mağdurun itibarını zedeleyici bir etki yaratması, iftira suçunun oluşması için gereklidir. Bu nedenle, iftira suçu, yalnızca yalan bir iddiada bulunmakla kalmayıp, aynı zamanda bu iddianın etkilerinin de değerlendirilmesi gereken bir suç türüdür.
Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen iftira suçunda nedensellik bağı unsuru, yapılan asılsız suç isnadının, mağdur üzerinde ortaya çıkan zarar veya olumsuz etki ile doğrudan bir bağlantı kurmasıdır. Yani, iftirada bulunulması ile mağdurun onurunun zedelenmesi veya itibarının sarsılması arasında bir neden-sonuç ilişkisi bulunmalıdır.
Bu bağlamda, iftira eylemi sonucunda mağdurun toplumsal veya kişisel yaşamında bir zarar görmesi, örneğin itibar kaybı, psikolojik etkiler veya sosyal ilişkilerdeki bozulma gibi durumlar, nedensellik bağının varlığını gösterir. Eğer isnat edilen suç, mağdurun onurunu etkilemiş ve bu nedenle somut bir zarar doğurmuşsa, nedensellik bağı kurulmuş olur. Dolayısıyla, nedensellik bağı unsuru, iftira suçunun oluşumunda önemli bir rol oynamakta ve suçun sonuçlarını değerlendirmek için gereklidir. Suçun bu boyutunun incelenmesi, hem hukuki sorumluluğun belirlenmesi hem de mağdurun uğradığı zararın tazmini açısından önem taşır.
MANEVİ UNSURLAR
İftira suçu kasten işlenebilen bir suç tipidir.[11] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda "işlemediğini bildiği halde" ifadesi kullanılarak, failin suçsuz bir kişi hakkında yalan bir suç isnadında bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Bu durum, iftira suçunun taksirle işlenemeyeceğini göstermektedir; yani, bir kişinin masumiyetine dair gerekli özeni göstermeden, düşünmeden yapılan asılsız suçlamalar iftira olarak değerlendirilmez. Kanun koyucu, suç ihbarlarının önemini dikkate alarak, taksirli davranışların cezalandırılmasının, toplumun suçların bildirilmesi konusundaki motivasyonunu zayıflatabileceği endişesini taşımaktadır. Ancak, masum kişiler, ceza hukukuna göre iftira suçunun oluşmadığı durumlarda bile, hukuk mahkemelerinde tazminat talep etme hakkına sahiptirler. Bu nedenle, iftira suçunda manevi unsur, failin bilerek ve isteyerek suçsuz bir kimseye suç isnadında bulunmasını gerektirirken, mağdurların hukuk mahkemelerine başvurarak haklarını aramaları da mümkündür.
İftira suçunun manevi unsuru, özel kastın varlığını gerektirir. Türk Ceza Kanunu'nun 267. maddesinde "işlemediğini bildiği halde" ifadesi ile, failin suçsuz bir kişi hakkında kasıtlı olarak suç isnadında bulunması gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda, failin, mağdurun isnat edilen fiili kesin olarak işlemediğini bilmesi, iftira suçunun oluşumu için zorunludur; dolayısıyla, failin bu fiilin işlenmiş olabileceğine dair muhtemel düşünceleri veya şüpheleri varsa, iftira suçu oluşmaz.
Bu durum, özel kastın ispatını zorlaştırmakta ve dolayısıyla cezalandırılabilir olay sayısını azaltmaktadır. Ayrıca, iftira suçunun meydana gelmesi için failin, hukuka aykırı bir fiilin soruşturma veya kovuşturma başlatılmasını sağlamak amacıyla isnatta bulunması gerekmektedir. TCK'nun 30. maddesi, failin suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmemesi durumunda, kastın ortadan kalkacağına işaret etmektedir; bu da, suçsuz bir kişi hakkında isnatta bulunma sırasında oluşan hataların taksirli suç olarak değerlendirilmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak, iftira suçunun oluşabilmesi için, failin kesin bir şekilde suçsuz olduğunu bildiği bir kişi hakkında yalan bir suç isnadında bulunması gerektiği kabul edilmektedir.
HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
İftira suçu açısından, failin TCK 267. maddede belirtilen tipik eylemi yapması ile karine olarak, eylemi hukuka aykırı kabul edilecektir. Ancak failin eylemi bakımından herhangi bir hukuka uygunluk sebebinin varlığı durumunda hukuka aykırılıktan bahsedilemeyecek ve eylem iftira suçuna vücut vermeyecektir. Tipik fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırıp onu hukukun meşru saydığı bir hareket haline getiren “hukuka uygunluk sebepleri” TCK’nun genel hükümler kısmında 24. 25. ve 26.maddelerinde düzenlenmiştir. TCK’nun da hukuka uygunluk nedenleri “görevin ifası, meşru savunma, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.
TCK 278, 279 ve 280. maddeleri, kamu görevlileri ve sağlık personelinin işledikleri veya işlenmekte olan suçları yetkili makamlara bildirme yükümlülüğünü düzenlemektedir. Bu yükümlülüğün ihlali suç teşkil eder. Bu bağlamda, bir kamu görevlisi veya sağlık personelinin, suç isnadıyla bir kişiye iftira atması durumunda, "görevin ifası" hukuka uygunluk sebebi olarak ileri sürülemez. Çünkü bu durumda, kişi gerçekten işlenmiş bir suçu bildirmediği gibi, suç işlemediğini bildiği bir kişiye suç isnadında bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu kişiler, ihbar yükümlülüğünü yerine getirmedikleri için, iftira suçundan sorumlu tutulmaktan kaçamazlar. Bu nedenle, görevin ifası açısından hukuka uygunluk olarak, iftira suçunda uygulanabilirliği bulunmamaktadır. Kişi ihbar ve şikâyet hakkına bağlı olarak suçlu olarak bildiği, suçlu olduğuna inandığı bir kimseyi yetkili mercilere bildirdiğinde eylemi hukuka uygun olacak ve iftira suçuna vücut vermeyecektir. Bu açıklamanın sonucu olarak ihbar ve şikâyette bulunan kişinin ihbarı yanılma nedeni ile gerçeklere uygun değilse, gerçek ile zıt düşüyorsa kişi hakkını icra ettiği için eylemi iftira suçuna vücut vermeyecektir.[12]
İftira suçu bakımından tartışılması gereken bir diğer hukuka uygunluk sebebi "meşru müdafaa"dır. TCK m. 25/1'e göre, kendisine veya başkasına yönelik haksız bir saldırıyı, saldırı ile orantılı olarak defetmek amacıyla yapılan fiiller hukuka uygun kabul edilir. Meşru müdafaa için saldırı fiilinin maddi nitelikte olması gerekir; dolayısıyla iftira suçu, maddi nitelik taşımadığı için meşru müdafaa ile savunulamaz. TCK 267'de düzenlenen iftira suçunda, saldırı teşkil eden fiilin iftira niteliği taşıması durumunda bile meşru müdafaa mümkün değildir. Yiğitbaş, iftiranın meşru müdafaa olarak kabul edilebileceği bir örnek verse de, örneğin koşullarının meşru müdafaayı oluşturmadığı açıktır. Örneğin, bir baba kızının ırzına geçilmesini savunmak amacıyla iftirada bulunuyorsa, ortada bir saldırı bulunmadığı ve savunmanın saldırıya karşı yöneltilmediği için meşru müdafaa hukuka uygunluk sebebi gerçekleşmez. Bu durumda, iftira suçunun meydana gelip gelmediği değerlendirilmelidir.
İftira suçu açısından uygulanamayacak bir diğer hukuka uygunluk sebebi ise "ilgilinin rızası"dır. TCK m. 26/2’ye göre, bir kişinin, üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olarak açıkladığı rıza, işlenen fiili hukuka uygun hale getirebilir. Ancak iftira suçunda, korunan hukuki yarar sadece mağdurun değil, aynı zamanda kamu düzeninin de bir parçasıdır. Bu nedenle, bireyin gösterdiği rıza, iftira suçunun hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaz ve failin cezalandırılmasını engellemez. Ayrıca, iftira suçunun re’sen kovuşturulan bir suç olarak düzenlenmiş olması, kanun koyucunun bu suçta rızaya yer vermediğini açıkça ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, iftira suçu bakımından rıza hukuka uygunluk sebebi olarak geçerli değildir. Failin isnat edilen hukuka aykırı fiilin mağdur tarafından işlenmediğini kesin olarak bildiği durumlarda hakkın kullanıldığı ileri sürülemeyecek ve bu hukuka uygunluk sebebi uygulanamayacaktır.[13]
KUSURLULUK
Ceza sorumluluğunun doğabilmesi için failin işlediği fiilin tipik (maddi ve manevi) unsurlarının yanı sıra hukuka aykırılık unsurunu da gerçekleştirmesi yeterli değildir. Ayrıca, failin bu fiilinden dolayı kınama yargısına tabi tutulabilmesi gerekir ki, bu kınama yargısı ceza hukukunda "kusurluluk" olarak tanımlanır. Kusurluluğun varlığı için failin, fiili işlediği anda hukuka uygun hareket etme imkânına sahip olmasına rağmen, bilinçli olarak hukuka aykırı davranışta bulunmuş olması gerekir. Fiilden sonra kusur yeteneğinin kalkması, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Kusurluluk, bazı sebeplerle etkilenebilir; örneğin, bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi, zorunluluk hali, meşru müdafaanın sınırlarının aşılması, cebir ve tehdit, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı gibi durumlar failin sorumluluğunu ortadan kaldırabilir veya azaltabilir. Bu sebeplerin varlığı, failin iftira suçundan sorumluluğunu etkileyebilir. Bu yazıda, iftira suçu bağlamında kusurluluğu etkileyen sebepler detaylı şekilde incelenecektir.
Kusurluluğu etkileyen sebeplerden bahsedilmelidir: ‘’Hukuka Aykırı ve Fakat Bağlayıcı Bir Emrin Yerine Getirilmesi, Zorunluluk Hali, Cebir veya Tehdit Dolayısıyla Kişinin İrade Yeteneğinin Etkilenmesi, Haksız Tahrik, Yaş Küçüklüğü, . Sağır ve Dilsizlik, Akıl Hastalığı, Geçici Nedenler, Alkol veya Uyuşturucu Madde Etkisi Altında Olma’’ halleri olduğu durumlarda kusurdan bahsedilemeyecektir.
SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ
TEŞEBBÜS
Sırf hareket suçu niteliğindeki iftira suçu ihbar ve şikâyete konu eylemi yetkili makamların öğrenmesiyle, basın yayın yoluyla iftirada ise iftira konusu eylemin yayımı anında oluşur.[14] Bu suç soyut tehlike suçu olması sebebiyle iftira neticesinde soruşturmaya ve kovuşturmaya yetkili makamların harekete geçmiş olmaları suçun tamamlanması için şart olmadığı gibi bu iftira neticesinde masum kimsenin bir adli veya idari yaptırımla cezalandırılması da şart değildir.[15] İftira suçu, sırf hareket suçu olmasına rağmen, belirli durumlarda teşebbüse elverişli olabilir. İcra hareketlerinin bölünebilir olduğu durumlarda, suç tamamlanmadan önce kesilirse, suç teşebbüs aşamasında kalır. Örneğin, müfterinin iftira niteliğindeki mektubunun arkadaşına verilmesi ancak arkadaşının mektubu teslim etmemesi durumunda suç teşebbüs aşamasında kalır. Aynı şekilde, bir kişi uyuşturucu maddeyi hasmının aracına yerleştirse, ancak arama yapılmadan önce hasım uyuşturucuyu fark edip yok ederse, suç teşebbüs aşamasında kalır.
TCK m. 35’e göre, bir fiilin teşebbüs aşamasında kaldığını söyleyebilmek için, fiilin doğrudan icrasına başlanmış olması gerekir. İftira suçunun icra hareketleri, şikayet ve ihbar olduğundan, bunlar tamamlanmadan önce kesildiğinde suç teşebbüs aşamasında kalır. Basın yoluyla işlenen iftira suçunda ise suç, yayım anında tamamlanır ve yayım yapılmadan önceki aşamalarda teşebbüs söz konusu olabilir.
5237 sayılı TCK’da tam teşebbüs ve eksik teşebbüs ayrımı kaldırıldığından, iftira suçu tamamlanmadan önce kesilirse, suç teşebbüs aşamasında kalacaktır. Gönüllü vazgeçme hükümleri ise, failin suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini kendi isteğiyle engellemesi durumunda uygulanır. Eğer suç tamamlandıktan sonra fail vazgeçerse, gönüllü vazgeçme değil, etkin pişmanlık hükümleri devreye girmektedir.[16]
SUÇA İŞTİRAK
Türk Ceza Kanunu’na göre, iştirak suçlarında faillik ve şeriklik arasında bir ayrım yapılır. Suçu birden fazla kişi işlese de, bu kişiler ayrı ayrı sorumlu tutulur, ancak tek bir suç işlenmiş olur. İftira suçunda da iştirak söz konusu olabilir. Suçu birlikte işleyen kişiler, müşterek fail olarak cezalandırılır (TCK 37). Suçu işlemek için henüz karar vermemiş birine başkası tarafından karar verdirilmesi durumunda, suçun kararını veren kişi azmettiren olarak sorumlu tutulur (TCK 38). Suç işleme kararını kuvvetlendiren veya suçun işlenmesine yardımcı olan kişiler ise yardım eden olarak cezalandırılır (TCK 39).
Özellikle, iftira suçunda maddi eser ve delil uydurma durumunda, uydurulan delilleri temin eden kişi, yardım eden sıfatıyla cezalandırılır. Ancak bu delilleri kolluk tarafından suç mahalline yerleştiren kişi müşterek fail olarak sorumlu tutulur. Yargıtay içtihatlarına göre, eğer bir kişi iftira suçunun hazırlığında fikir ve eylem birliği içinde hareket ederse, bu kişinin suçu işleme kararını kuvvetlendirdiği kabul edilir ve sorumluluğu buna göre belirlenir.
Ayrıca, iftira suçunun dolaylı faillik ile ilgili özel bir düzenlemesi vardır. Eğer iftiraya uğrayan kişi, suçun işlenmediği bir olay nedeniyle gözaltına alınır veya tutuklanırsa, iftira eden kişi dolaylı fail olarak kişi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sorumlu tutulur (TCK 267/4). Ancak, koruma tedbirlerinden yakalama uygulanması durumunda, dolaylı fail olarak sorumluluk doğmaz.
SUÇUN İÇTİMAI
İçtima, ceza hukukunda bir kişinin birden fazla suç işlemesine rağmen her suçtan ayrı ayrı sorumlu tutulmayıp, yalnızca bir suç üzerinden ceza verilmesi durumudur. Türk Ceza Kanunu'na göre, suçların içtimaı kuralı şu şekildedir: "Kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza vardır." Yani, failin işlediği her fiil için ayrı suç oluşur ve her suç için ceza uygulanır. Gerçek içtima kuralı, bir kişinin birden fazla suç işlemesi durumunda, her suç için ayrı ayrı ceza verilmesi gerektiğini belirler. TCK 267/4’te iftira suçunun işlenmesi durumunda, mağdurun suçsuz bulunmasına rağmen gözaltına alınması veya tutuklanması halinde iftira eden kişi dolaylı fail olarak sorumlu tutulur. Ancak, bu kuralın bazı istisnaları da vardır. Birleşik suç (TCK 42): Birden fazla suçun birleşmesiyle tek suç sayılması. Zincirleme suç (TCK 43/1): Aynı amaçla işlenen suçlarda tek ceza uygulanması. Aynı neviden fikri içtima (TCK 43/2): Aynı türdeki suçlar için içtima yapılması. Farklı neviden fikri içtima (TCK 44): Farklı türdeki suçların bir arada değerlendirilmesi. Bu istisnalar, failin birden fazla suç işlemesine rağmen tek bir ceza ile sonuçlanmasını sağlamaktadır.
Tek Bir İhbar ya da Şikâyet Beyanı ile Masum Bir Şahsa Birden Fazla Suç İsnat Edilmesi Durumu
Bir kişi, tek bir ihbar veya şikâyetle masum bir kişiye birden fazla suç isnat ettiğinde, tek bir iftira suçu işlenmiş olur. Fail, birden fazla suç isnat etmiş olsa da, her bir suç için ayrı ayrı cezalandırılamaz. Bu durum, iftira suçunun tek fiil ile işlendiği kabul edildiği için, zincirleme suç hükümleri de uygulanmaz. Yargıtay da benzer şekilde, "tek bir dilekçe ile bir kişiye iki suç yüklemek tek bir suç oluşturur" şeklinde kararlar vermiştir.
Ancak bazı görüşler, birden fazla suç isnadı durumunda her suç için ayrı iftira suçu oluştuğunu ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini savunmaktadır. Buna karşılık, başka bir görüş, birden fazla suç isnadı olsa bile, tek bir başvuruda bulunulduğunda zincirleme suç hükümleri uygulanmadan tek bir ceza verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu görüşe göre, zincirleme suç için farklı zamanlarda veya birden fazla kişiye karşı suç işlenmesi gerekir, ancak aynı kişiye tek bir ihbarla birden fazla suç isnat edilmesi bu koşulu sağlamaz. Sonuç olarak, tek bir ihbarla bir kişiye birden fazla suç isnat edilmesi durumunda, tek bir iftira suçu işlenmiş sayılır ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz.
Masum Şahıs Hakkında ve Aynı Fiilden Ötürü Çeşitli Makamlar Nezdinde Birden Fazla Suç İsnadında Bulunulması Durumu
Eğer fail, aynı şahıs hakkında ve aynı fiil nedeniyle farklı makamlar nezdinde birden fazla suç isnadında bulunursa, tek bir iftira suçu kabul edilir. Failin amacı, mağdur hakkında sadece tek bir cezai veya idari soruşturma başlatmaktır. Ancak bazı görüşler, değişik makamlar nezdinde yapılan başvuruların farklı soruşturma mekanizmaları oluşturduğuna ve mağdurun birden fazla saldırıya uğramış sayılacağına dikkat çekerek, birden fazla suç meydana geldiğini savunmaktadır.
Yargıtay’ın uygulamasına göre ise, aynı fiilden ötürü birden fazla makama yapılan bildirimler tek bir iftira suçu oluşturur. Yargıtay bir kararında, aynı konuda yapılan birkaç başvuruyu tek bir iftira suçuna dâhil ederek, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağına karar vermiştir. Son yıllarda internet erişiminin artmasıyla vatandaşlar, BİMER ve CİMER gibi sistemleri kullanarak aynı içerikle birden fazla başvuru yapmaktadır. Bu tür başvuruların aynı amaca matuf ve aynı saikle yapılması durumunda, gerçek içtima kuralının uygulanması gerektiği düşünülmektedir.
Masum Şahıs Hakkında ve Çeşitli Suç İsnatlarının Farklı Makamlar Nezdinde Gerçekleştirilmesi Durumu
Eğer fail, suçsuz bir kişi hakkında birden fazla cezai takibat yapılmasını amaçlıyor ve aynı suç isnadını farklı makamlar nezdinde tekrarlıyorsa, bu durumda TCK 43/1'deki zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır. Aksi takdirde, her bir suç için ayrı ayrı ceza tayini yapılması gerekecektir. Bununla birlikte, doktrinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması gerektiği yönünde görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşe göre, iftira suçunun koruduğu yarar adliyedir ve birden fazla ihbar olsa bile bu sadece tek bir ceza soruşturması riski yaratır. Dolayısıyla, suç tek kabul edilerek, zincirleme suç hükümleri uygulanmamalıdır.
Masum Şahıs Hakkında Gerçekleştirilen Asılsız İhbarın Aynı Makam Nezdinde Tekrar Edilmesi Durumu
Eğer fail, aynı makam nezdinde haksız isnatlarını tekrarlıyorsa, bu durumda zincirleme suç hükümleri uygulanır çünkü fail, suç işlemediğini bile bile haksız isnatlarına devam etmektedir. Burada failin suç işleme kararı doğrultusunda eylemlerinde ısrar ettiği kabul edilir. Ancak, zincirleme suç için gerekli şartlar ve unsurlar yoksa her ihbar bağımsız bir iftira suçu oluşturur. Bu durumda, her bir ihbar için gerçek içtima kuralına göre cezalandırma yapılır ve fail, her suçtan ayrı ayrı sorumlu tutulur.
Aynı neviden fikri içtima
Eğer fail, aynı ihbar ve şikâyetle birden fazla kişiye suç isnadında bulunuyorsa, TCK 43/2'ye göre aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanır. Bu durumda, failin isnat ettiği suçlar aynı olabileceği gibi, her mağdur hakkında farklı suçlar isnat edilmiş olabilir. Örneğin, A, B'nin cep telefonunu izinsiz aldığını, C'nin hakaret ettiğini ve D'nin evinin camını kırarak malına zarar verdiğini bildirirse, A'nın bu beyanları iftira suçu oluşturur.
Yargıtay içtihatlarında, aynı ihbarla birden fazla kişiye iftira edilmesi durumunda, tek bir suç kabul edilip zincirleme suç hükümleri uygulanarak cezaya artırım yapılması gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay, aynı fiil ile birden fazla kişiye iftira edilmesi durumunda TCK 43/2 gereği artırım yapılması gerektiğine karar vermiştir. Örneğin, bir içtihatta, hukuksal anlamda tek bir fiil ile iki mağdura iftira edilmesi durumunda zincirleme suç hükümleri uygulanması gerektiği vurgulanmıştır.
Bazı doktrin görüşlerinde ise, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmadan tek bir iftira suçu oluşturulacağı savunulmaktadır. Bu görüşe göre, iftira suçunun oluştuğu an, iftiraya maruz kalanlar hakkında soruşturma başlama tarihi değil, ihbarın yapıldığı an olarak kabul edilmelidir. Bu durumda, tek bir fiil söz konusu olduğundan, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz.
Farklı neviden fikri içtima
Farklı neviden fikri içtima, gerçek içtima kuralının son istisnasıdır. Bir kişi, işlediği tek bir fiil ile birden fazla suçun oluşmasına sebep oluyorsa, bu kişi en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır (TCK m. 44). İftira suçu, masum kişilere işlemedikleri suçları isnat etmek amacıyla sıkça işlenir. Bu tür iftiralar, yalan tanıklık, hakaret, sahtecilik, suç uydurma ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarıyla birlikte gerçekleşebilir. Özellikle, mahkemede tanık olarak ifade veren kişi, masum kişilere haksız isnatlarda bulunarak iftira suçunu işleyebilir. Ayrıca, iftira suçunun nitelikli halleri arasında maddi eser ve delil uydurma ve bu delillerin taşınması ya da kullanılması da yer alabilir. Bu tür durumlarda, failin iftira beyanı, kişinin şerefini ve onurunu zedeleyebilir ve ceza hukuku açısından ağır sonuçlar doğurabilir.
YAPTIRIM VE MUHAKEME USULÜ
İftira suçunun yaptırımı, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) detaylı olarak düzenlenmiştir. TCK m. 267/1'de şekli iftira için 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası öngörülürken, TCK m. 267/2'de maddi iftira için ceza, şekli iftira cezasının yarı oranında arttırılacaktır. Mahkeme, suçun somut koşullarına göre cezayı bireyselleştirir (TCK m. 61).
Eğer hapis cezası kısa süreli ise, TCK m. 50/1 gereği bu ceza adli para cezasına veya seçenek yaptırımlara çevrilebilir. Hapis cezasının ertelenmesi ise TCK m. 51/1 ile mümkündür. Cezanın ertelenmemesi durumunda ise mahkûm, TCK m. 53 gereğince bazı haklardan yoksun bırakılır.
Ayrıca, CMK m. 143/3 gereğince, iftira nedeniyle mağdurun gözaltına alınması veya tutuklanması durumunda Devlet, müfteriye ödediği tazminatları rücu eder.[17] CMK m. 329 ise suç uydurup iftira atan kişilerin yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmesini öngörür. Bu düzenlemelerle kanun koyucu, iftira nedeniyle yapılan yargılama giderleri ve tazminat ödemeleri için müfteriyi sorumlu tutmakta ve devlet hazinesine ödenen her kuruşu müfteriden tahsil edeceğini belirtmektedir.
İftira suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, şikâyete tabi olmayan bir suç olarak, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen başlatılabilir. Bu durum, mağdurun şikâyetçi olup olmamasına bağlı olmaksızın suçun soruşturulmasına olanak tanır. Ancak mağdur, CMK m. 237 uyarınca, kamu davasına katılabilir ve yargılama sürecinde verilen hükme karşı kanun yollarına başvurabilir. İftira suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi durumunda, suçun soruşturulması için 4483 sayılı Kanun gereğince izin alınması gerekebilir. Ayrıca, devlet memurlarına isnat edilen asılsız suçlar için yapılan idari soruşturma sonucu, suçun asılsız olduğu anlaşılırsa, mülki amirlerin savcılıklara kamu davası açılması talep etmesi gerekmektedir. Hakimler ve Savcılar Kanunu’na göre ise, disiplin soruşturmasında şikayetin haksız olduğunun anlaşılması halinde, iftira suçundan Adalet Bakanlığı izniyle kovuşturma başlatılabilir.
İftira suçunun görevli mahkemesi, 5235 sayılı Kanun’a göre Asliye Ceza Mahkemesi olup, suçun nitelikli halleri (örneğin, basın yoluyla işlenen iftira) durumunda ağır ceza mahkemesi devreye girebilir. Basın yoluyla işlenen iftira suçları, 5187 sayılı Basın Kanunu’na göre de ağır ceza mahkemesinde görülür. Eğer iftira suçunun işlendiği yerden farklı bir yer mahkemesi yetkili olursa, suçun işlendiği yer veya eserin yayımlandığı yer mahkemesi yetkili olacaktır. Ayrıca, zamanaşımı süresi, suçun mağdurun suçsuzluğunun sabit olduğu tarihten itibaren işlemeye başlar. TCK m. 66 uyarınca, iftira suçunda zamanaşımı süresi, mağdur hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı ya da beraat kararı verildikten sonra işlemeye başlar. Basılı eserle işlenen iftira suçlarında ise, 5187 sayılı Basın Kanunu gereğince, dava süresi günlük yayınlar için 4 ay, diğer basılı eserler için ise 6 ay olarak belirlenmiştir. Bu sürelerin başlangıcı, C. Başsavcılığına teslim edilme tarihi veya suçun öğrenildiği tarih olarak kabul edilir.
SONUÇ
Türk Ceza Kanunu’na göre iftira suçu, hem hukuki hem de toplumsal açıdan ciddi bir öneme sahiptir. İftira, bir kişiye ya da kuruma, gerçekte işlenmemiş bir suç isnat edilerek toplumda o kişinin ya da kurumun itibarını zedelemeye yönelik yapılan bir eylemdir. Ceza hukukunda iftira, yalnızca mağdurun şahsiyetine zarar vermekle kalmaz, aynı zamanda adaletin işlemesi ve toplum düzeni üzerinde de olumsuz etkiler yaratır. Suçun mağdurunun adli makamlar tarafından cezalandırılması ve suçsuz bir kişinin yanlış bir şekilde suçlanması, toplumun güven duygusunu ve adaletin işlerliğini zedeler.
Türk Ceza Kanunu’nda iftira suçuna ilişkin yapılan düzenlemeler, bu tür haksızlıkların önüne geçilmesine yönelik önemli bir adım atmaktadır. Ancak, iftira suçunun cezai yaptırımları yalnızca suçlunun cezalandırılması ile sınırlı kalmamaktadır. Aynı zamanda mağdurun zararlarının tazmini de göz önünde bulundurulmalıdır. İftira suçunun ceza yasalarındaki yeri, mağdurun itibarını ve haysiyetini koruma amacını taşır, ancak bu suçun gerçek anlamda işlenip işlenmediğinin belirlenmesi, güçlü deliller ve adil bir yargılama sürecini gerektirir. Hukuki süreçte, iftira suçunun belirli unsurlarının (öğreti, zaman aşımı, mağdurun beyanları, delil durumu vb.) doğru şekilde incelenmesi büyük önem taşır. Bu unsurlar, suçun mahiyeti hakkında bir çerçeve çizerken, aynı zamanda suçlunun cezalandırılması sürecinde hukukun evrensel ilkelerinin uygulanmasına olanak sağlar.
Sonuç olarak, iftira suçunun hukuki boyutları ve toplumsal etkileri, sadece bireyler arasında değil, aynı zamanda toplumun genelinde adaletin sağlanması açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, iftira suçunun cezai yaptırımları, suç mağdurunun haklarını koruma ve suçlunun cezalandırılması yoluyla toplumsal huzurun sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Ancak, iftira suçunun en etkin şekilde önlenebilmesi için, toplumda adaletin ve dürüstlüğün daha geniş bir çerçevede yerleşmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Örnek bir Yargıtay kararına baktığımızda: YARGITAY 9.CEZA DAİRESİ 27.09.2013 tarihli kararında: İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiğini özetlemiştir. Karara baktığımızda İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan ifadesinde uyuşturucuyu şikayetçi E...'den aldığını ifade eden sanığın bu beyanının savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, iddialarını ispat edememesinin iftira suçunun işlendiğinin kanıtı sayılamayacağı eyleminin suç işlemediğini bildiği kimselere suç atmak biçiminde olmayıp savunma hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu, bu nedenle sanığa atılı iftira suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi ile sonuç olarakta kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 27.09.2013 tarihinde oybirliği ile karar vermiştir.[18]
(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
KAYNAKÇA
Bayraktar, Köksal. "İftira". İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası. 1974, Cilt X.L, 1-4,
BAYRAKTAR Köksal/ KANGAL Zeynel T./ YILDIZ Ali Kemal/ EVİK Vesile Sonay/KESKİN KİZİROĞLU Serap/ ZAFER Hamide/ AKSOY RETORNAZ Eylem/ BOSTANCI BOZBAYINDIR Gülşah/ EVİK Ali Hakan/ MEMİŞ KARTAL Pınar/ ALTUNÇ Sinan/ AYTEKİN İNCEOĞLU Asuman/ ERMAN Barış/ EROĞLU Fulya, Özel Ceza Hukuku Cilt X Adliyeye Karşı Suçlar, Onikilevha Yayınları, İstanbul, Ekim 2021,
Erem, F. (1993). Türk Ceza Kanunu Şerhi Özel Hükümler Cilt 2. Seçkin Yayınevi, Ankara,
SERTTAŞ Alp Tolgahan, Türk Ceza Hukuku’nda İftira Suçu (Tck M. 267), Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Antalya, 2018,
SÖNMEZ, Ahmet Selçuk. Türk Ceza Kanunu'nda İftira Suçu. Ankara: Hakim Yayınları, 2016,
TOROSLU, N. (1980). “İftira Cürmünün Hukuki Konusu”. AÜHFD, 37(1-4): 107-128,
TOROSLU, N. (1987). Nasıl Bir Ceza Kanunu. V Yayınları, Ankara,
YAŞAR, Osman, Gökcan, Hasan Tahsin ve Artuç, Mustafa. Yorumlu - Uygulamalı Türk Ceza Kanunu 6. Cilt 2. Baskı. Ankara: Adalet Yayınevi, 2014,
YILDIRIM, Akif. İftira ve Suç Uydurma Suçları. Ankara: Adalet Yayınevi, 2010,
YURTCAN Erdener, Yargıtay Kararları Işığında İftira Suçu, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2015,
TEZCAN, Durmuş, Erdem, Mustafa Ruhan ve Önok, Murat. Teorik ve Pratik Ceza Özel Hükümler Genişletilmiş ve Güncellenmiş 8. Baskı. Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2012,
ÜNVER, Yener. Adliyeye Karşı Suçlar(TCK m. 267-298) 3. Bası. Ankara : Seçkin Yayıncılık, 2012.
ÇEVİRİMİÇİ KAYNAKLAR
www.legalbank.net
-------------------
[1] Bu fıkrada yer alan "idam" ibaresi, 14/7/2004 tarihli ve 5218 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle "ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis" olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
[2] YURTCAN Erdener, Yargıtay Kararları Işığında İftira Suçu, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2015,s.10
[3] Suçun korunduğu bu hukuki menfaat nedeniyle düzenlenme yerinin hatalı olduğu yönündeki tartışmalar için bkz. Yıldırım, s.186.
[4] BAYRAKTAR Köksal/ KANGAL Zeynel T./ YILDIZ Ali Kemal/ EVİK Vesile Sonay/KESKİN KİZİROĞLU Serap/ ZAFER Hamide/ AKSOY RETORNAZ Eylem/ BOSTANCI BOZBAYINDIR Gülşah/ EVİK Ali Hakan/ MEMİŞ KARTAL Pınar/ ALTUNÇ Sinan/ AYTEKİN İNCEOĞLU Asuman/ ERMAN Barış/ EROĞLU Fulya, Özel Ceza Hukuku Cilt X Adliyeye Karşı Suçlar, Onikilevha Yayınları, İstanbul, Ekim 2021, s.19
[5] TOROSLU, İftira, s. 107.
[6] TOROSLU, İftira, s. 107.
[7] YILDIRIM, Akif. İftira ve Suç Uydurma Suçları. Ankara: Adalet Yayınevi, 2010, s.187.
[8] EREM, 1993, TCK Şerhi Cilt 2: 1522; Sönmez, 2016:112; Yaşar vd., 2014: 8058.
[9] ÜNVER, 2016: 45; Sönmez, 2016: 111.
[10] SERTTAŞ Alp Tolgahan, Türk Ceza Hukuku’nda İftira Suçu (Tck M. 267), Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Antalya, 2018, s.54.
[11] TEZCAN, Durmuş, ERDEM, Mustafa Ruhan ve ÖNOK, Murat. Teorik ve Pratik Ceza Özel Hükümler Genişletilmiş ve Güncellenmiş 8. Baskı. Ankara : Seçkin Yayıncılık, 2012, s.1164.
[12] YAŞAR, Osman, GÖKCAN, Hasan Tahsin ve ARTUÇ, Mustafa. Yorumlu - Uygulamalı Türk Ceza Kanunu 6. Cilt 2. Baskı . Ankara : Adalet Yayınevi, 2014. S.8066 .
[13] YAŞAR vd., 2014a: 8065; Ünver, 2016: s.80.
[14] SERTTAŞ, s.125.
[15] BAYRAKTAR, Köksal. "İftira". İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası. 1974, Cilt X.L, 1-4, s. 200.
[16] TEZCAN vd. s. 1170.
[17] ÜNVER, Yener. Adliyeye Karşı Suçlar(TCK m. 267-298) 3. Bası. Ankara : Seçkin Yayıncılık, 2012, s. 588-589.
[18] Yargıtay 9. Ceza Dairesi E. 2013/6877 K. 2013/11962 T. 27.09.2013 www.legalbank.net