I. GENEL OLARAK

Ötanazi (euthanasia) kavramı etimolojik olarak Yunanca dilinde “eu: iyi, güzel – thanatos: ölüm” kelimelerinin bir araya gelmesi ile oluşmuş ve anlam itibariyle iyi ölüm veya güzel ölüm anlamlarını taşımaktadır. Türkçe de ise, karşılık olarak Türk Dil Kurumu tarafından ölüm hakkı şeklinde tanımlanmıştır.

Ötanazinin tarihçesine bakıldığında, ilk defa Bacon tarafından kullanıldığı ileri sürülmektedir ve ötanaziye ilişkin yaklaşımlar her dönemin taleplerine ve inanış biçimlerine göre farklılık göstermiştir. Kronolojik olarak inceleme yapıldığında, ilkel anlayışa göre öldürülen insanın ruhunun kendi celladına kötülük yaptığına; intihar edenin ruhunsa bütün topluluğa zarar verdiğine inanıldığı ve bu nedenle ötanaziye olumlu yaklaşılmadığı görülmektedir. Ötanazi ile gerçekleşen ölümden tüm toplumun sorumlu olacağına inanılmıştır. Ötanaziye olumsuz yaklaşan bu anlayış zamanla değişiklik göstermiştir.

Babil ve Asurlularda iyileşemeyeceği ve öleceği kesinleşen hastalara hekim müdahalesi yasaklanmış yani pasif ötanazi kabul edilmiştir. Mezopotamya'da ise aktif ötanazi uygulanmış iyileşme ihtimali bulunmayan hastalar Ganj Nehri'ne atılarak boğulmuşlardır. Atina'da hekimler ölmek isteyenler için baldıran zehri bulundurmuşlardır. Ancak bu uygulama bugünkü kazai ötanazi uygulamalarına benzer şekilde senatoya geçerli neden gösterilmesi ve senatodan izin alınması koşuluna bağlanmıştır. Roma'da ötanazi genel olarak uygulanmamakla beraber Romülüs Zaman'ında o dönemde hilkat garibesi olarak nitelenen çocukların kendi hallerine bırakılarak öldürülmesi söz konusu olmuştur.

Antikçağ da Pitagoras, Platon, Aristoteles, Stoa ve Epikuros felsefelerinde tartışılmaya açılmış ve bu düşünürler tarafından kişinin kendi yaşamına son verme hakkının olup olmadığı veya başkası tarafından kişinin yaşamının sona erdirilip erdirilemeyeceği tartışılmıştır.  Pitagoras’a göre kişinin ilahi ölümsüzlüğü vardır Tanrı’ya karşı görevleri olduğunu için yaşamak zorundadır. Kişinin intiharını olumlu görmemektedir ve ölme hakkını reddetmektedir.1

Platon ise, Phaedo adlı eserinde intihara karşı olduğunu, yaşamın kutsal ve ruhun ölümsüz olduğundan bahsederken, Devlet ve Kanunlar adlı eserlerinde ise daha yumuşak bir yaklaşımla kişinin ölümünün kişinin kendisi için daha iyi olması durumunda intiharın söz konusu olabileceğini savunarak kendi içinde çelişmektedir.2 Platon’da toplumsallığın ön plana çıktığını, bireyselliğin ise arka planda kaldığını görmekteyiz. Daha çok faydacı bir yaklaşım vardır. Dini temeller daha az görülmektedir.

Aristoteles intihara, daha çok devletçi yaklaşım sergileyerek devletin birey üzerindeki egemenliğini yitireceğini ve bunu bir güç kaybı olduğunu belirtmiştir. Nitekim  Nikomakheia’nın Ahlakı adlı eserinde, intiharın devlete karşı bir saldırı olduğunu ve intihara karşı ceza verilmesi gerektiğini çünkü bireyin devlete karşı görevlerinin olduğu bunlardan birinin de üretkenlik olduğu ve intihar durumunda bu göreve karşı gelindiğini ifade etmiştir. 3

Stoacılara göre ise, ölüm önlenemeyen bir intihardan kaçıştır ve insanın aciz görünerek yaşaması düşünülemez çünkü aciz görünmenin insan onuru ile bağdaşmadığını bu nedenle intiharın olabileceğini savunurlar. Stoacılığın kurucusu Zenon, doksansekiz yaşındayken ayağındaki yaranın şiddetini arttırması sonucu intihar etmiştir. Yine ilk ölüm orucu olarak kabul edebileceğimiz eski bir stoa temsilcisi Kleantes, diş eti iltihabından sonra kensinini aç bırakarak ölümü beklemiştir.4

Epikurosculuk akımında dini yaklaşımdan daha çok akılcı bir yaklaşım söz konusudur. İntihar suç olarak görülmez fakat akla aykırı bir eylem olarak görüldüğü için karşı bir duruş vardır ve yaşamın ne olursa olsun değerli olduğunu bu sebeple mezarın hiçliği için yaşamın fırlatıp atılarak sona erdirilmesi akılcı bir eylem olarak görülmemektedir.5

Buraya kadar olan dönemde ötanazinin ilk örneklerinde yatan düşünce, soylu insanın kendini hastalıklı bir beden içinde görmekten ve görülmekten kaçınma ya da yaşlılığın getirdiği titreklik ve bunaklığın hakimiyetine girmekten kurtulma isteğidir, soylu insan için bu durumda yaşamak onuru ile bağdaşmamaktadır. Darwinizimin ortaya çıkışı ile birlikte "kutsal yaşam" kavramı büyük bir darbe aldığından ötanazi daha da fazla kabul görmeye başlamıştır. Her ne kadar yirminci yüzyılın ilk yarısında ötanaziye izin verilen çeşitli kanun çıkarma girişimleri başarısızlığa uğrasa da, aynı yüzyılın ikinci yarısında sonra kimi devletler bazen içtihat yoluyla bazense kanun yapma yoluyla ötanaziye onay vermişlerdir.

İkinci Dünya Savaşı dönemine gelindiğinde ise ötanazinin ilk defa kitlesel olarak uygulandığı görülmüştür. İkinci Dünya Savaşı'nın başında Naziler zihinsel ve fiziksel özürlü kişiler ile akıl hastaları için "T-4" ya da "ötanazi" olarak adlandırdıkları bir program oluşturmuşlardır. Program kapsamındaki hastalar Almanya ve Avusturya'daki altı kuruma gönderilerek, özel olarak inşa edilmiş gaz odalarında öldürülmüşlerdir. Özürlü bebekler ve küçük çocuklar da iğne ile ölümcül dozda ilaç verilerek ya da aç bırakılarak öldürülmüştür. Öldürme eylemleri doktorların gözetiminde gerçekleştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan bugüne tekrar kitlesel bir ötanazi uygulaması görülmemiştir. Ancak sonraki başlıklarda incelenecek olduğu üzere Hollanda, Belçika gibi ülkelerde ötanazinin kabul edilmesi ile bireysel uygulamalar görülmeye devam etmiştir.

II. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Genel olarak ötanazinin tanımı ise, “ölümün kaçınılmaz olduğu ve tıp ilminin verilerine göre iyileştirilme olanağı olmayan veya dayanılmaz acılar içinde olan kişinin tıbbi yollarla öldürülmesi veya tıbbi yardımın kesilerek ölüme terk edilmesi” şeklindedir.6

Ötanazi uygulanan yöntemlere göre veya kişinin iradesine bağlı olup olmaması bakımından çeşitli sınıflara ayrılır. Bunlar aktif-pasif, istemli-istemsiz ve kazai-medikal ötanazi olarak incelenecektir.

İlk olarak aktif ötanazi – pasif ötanazi ayrımına baktığımızda, aktif ötanazi, ölümü sağlayan tıbbi yöntemlerin doğrudan doğruya kullanılması aktif ötanazidir. Örneğin, ölüm sonucunu doğuracak ilacın hastaya zerk edilmesi, hastanın acı ve ıstıraplarını yok etmek için bilerek kullanılmasıdır.7 Aktif ötanazi de önemli nokta tıbbi müdahalenin bizzat hekim tarafından ve dışarıdan müdahale yoluyla gerçekleştirilmesidir. Bu genellikle aşırı dozda bir potasyum klorür ya da barbitürat gibi maddelerin damardan hastaya enjekte edilmesiyle olur.8 Pasif ötanazi ise, hareketsiz kalarak ölüm sonucunu meydana getirmektir. Olumsuz bir fiille yapılan ötanazidir.9 Pasif ötanazi genel anlamda, hastanın bir müddet daha yaşamasını sağlayan yaşam destekleyici tedaviyi sunmayarak veya yaşam destekleyici tedaviyi sona erdirerek ölümü hızlandırmak olarak kabul edilmektedir.10 Örneğin gastronomi tüpünün çekilmesi, respiratörün çekilmesi gibi.

Bu ayrımın hukuk alanına yansımasına bakarsak aktif ötanazinin yasal olduğu ülkelerden biri olan Hollanda’da aktif ötanaziyi uygulayan doktor hastanın ölümünü ötanazi uygulaması olarak özel bir bildirimle savcılığa bildirmek zorundadır. Ancak pasif ötanazi uygulayan doktorun yaptığı normal bir tıbbi uygulama olarak karşılanmakta ve doğal ölüm olarak kayda geçmektedir. Bunun yanında ötanazinin yasal olmadığı diğer ülkelerde ise ötanazinin yasallaşmasıyla ilgili süreçlere baktığımızda bunların pasif ötanazi üzerinden sürdüğünü görmekteyiz. Bu noktada üzerinde durmamız gereken diğer bir durum ise doktorların hastalarını korumak için tıbbi imkânlar dâhilinde ellerinden gelen her şeyi yapmak yükümlülüğünde olmalarıdır.

Bir diğer ayrım ise istemli, iradeye bağlı (volonter) – istemsiz, irade dışı (non volonter) ötanazidir.  İradeye bağlı (Volonter) ve irade dışı (Non Volonter) ötanazi ayrımındaki temel husus, hastanın izninin olup olmamasına dayanmaktadır. İradeye bağlı ötanazi, hastanın isteği doğrultusunda yapılan ötanazidir ve iradeye bağlı ötanazinin hukuki sonuç doğurabilmesi için iradenin, temyiz kudretine sahip kişi tarafından, hata, hile ve tehdide maruz kalmadan açıklanmış olması gerekmektedir.11 İradi ötanazide doktor, ölümü meydana getiren eylemi bizzat kendisi doğrudan doğruya uygulamaktadır12 ve bilinci açık hasta tarafından açıklanan ötanazi taleplerinde kendisini bilinci kapalı hastalara oranla daha rahat hissetmektedir.13 Buna ilişkin yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, doktorlar ağır hastalık halinde bilinci açık hasta tarafından yapılan ötanazi taleplerinde kendilerini, bilincin kapalı olduğu nörolojik hastalıklara oranla daha rahat hissetmektedirler.14Hastanın ötanazi talebinin kendisi tarafından açıkça dile getirilebilmesi halinde ortaya çıkmaktadır. Burada hastanın iradesinin bu yönde olduğuna dair bir şüphe yoktur. Bunun gerçekleşmesi için hastanın ayırt etme gücüne sahip olması, kararını serbestçe ve hiçbir baskı altından kalmadan vermesi, iradenin sakatlanmamış olması bilgilendirilmiş, rızasının alınmış olması ve istemlilik gerekmektedir.

İrade dışı ötanazi ise bilinç kaybı olan bir hastada yakınlarının iradesi ile gerçekleşir. Bilinç kaybı kavramından hastanın iradesinin alınması olanağı bulunmayan ve psikolojik veya nörolojik nedenlerle meydana gelen zihinsel kapalılık anlaşılır.15 Non-volonter ötanazi hastanın yakınlarının veya onu kanunen temsile yetkili kimsenin bulunmadığı hallerde ise hastanın varsayılan iradesine uygun olarak gerçekleştirilebilen ötanazi türüdür.16 İstemsiz ötanazi hastanın bu konuda iradesini, hasta tarafından dile getirilmediği hastanın bilincini kapandığı koma veya bitkisel yaşam gibi durumlarda uygulanacak olan ötenazi türüdür.

Burada istemde bulunan kişiler temyiz kudretinden yoksun hastanın yakınları veya hekimlerdir. Temyiz kudreti iki farklı şekilde ortadan kalkar birincisi hasta temyiz gücüne sahipken hastalık kaza sonucu sürekli olarak kaybetmiştir. İkinci durumda ise hasta temyiz gücüne sahip değildir.

Son bir ayrım ise, kazai ötanazi ve medikal ötanazidir. Burada dikkat edilmesi gerekilen nokta ötanazi karanını veren makama göre bir belirlenme yapılmasındadır. Ötanazi uygulamasının bir mahkeme kararına bağlı olması durumunda kazai ötanazi söz konusu olmaktadır. Medikal ötanazide ise, hekim kararıyla ötanazi gerçekleştirilmektedir. Hollanda’da mahkeme kararına gerek olmaksızın doktorun başka bir meslektaşı ile yaptığı konsültasyon sonucunda alacağı karar ile ötanaziyi gerçekleştirmesi medikal ötanaziye örnek verilebilir.17

III. İNSAN HAKLARI VE ÖTANAZİ

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2’nci18 maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, diğer tüm hak ve özgürlüklerin temelini oluşturmaktadır. Bu, öyle bir temeldir ki yaşam hakkı olmaksızın diğer hakların hiçbiri kullanılabilir halde bulunmamaktadır. 19 İnsan haklarının ötenaziyle kesiştiği nokta genellikle yaşam hakkında kendisini gösterir. Bu konuda özellikler ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve bu maddelerin uygulanmasını denetleyen AİHM’in kararlarına göz atmak gerekir.

İşte bu maddeyle ilgili tartışma da, maddedeki yaşam hakkının ölüm hakkını kapsayıp kapsamadığıdır. AİHM’in ötanaziyle ilgili önüne gelen davalardan en önemlisi 2002 tarihli Diane Pretty davasıdır. Hastalığına bağlı olarak kaslarını kullanma yetisini kaybeden Diane Pretty, bir ölme hakkı olduğunu ileri sürerek İngiliz hükümetinden, kocasının kendisine intihar etmede yardımcı olmasına izin vermesini talep etmektedir. Fakat İngiliz otoriteleri, kocasının Pretty’yi öldürmesi durumunda yargılamadan kaçınamayacağını belirtince Pretty AİHM’’ne başvurur. Başvurunun temelini, AİHS madde 2’nin yaşam hakkı kadar ölüm hakkı konusunda yetki tanıdığı iddiası oluşturur. Zira iddiaya göre madde 2 ile devletin görevinin yaşamı korumak olduğunu ve güvence altına alınan yaşam hakkının olumsuz bir yönde yorumlanmasının mümkün olmadığını vurgulanmıştır. Yaşama hakkını düzenleyen 2. Maddede bu kadar kesin konuşan mahkeme özel yaşama saygıyı düzenleyen 8.maddede20 ise daha farklı bir yol izlenmiştir. 21

Pretty kararında 8.maddeyi inceleyen mahkeme, kişilerin yaşamları sürdürme konusunda otonomiye sahip olmalarının önemini vurgulayıp kişinin ne zaman ve nasıl öleceğini seçme hakkını haiz olduğunu delirtmiştir.

Kısacası İngiltere‘nin özel hayatına saygı duymadığını ve onu özel hayatına müdahale ettiğini ortaya koymuştur. Fakat hemen akabinde özel hayata yapılan bu müdahalenin madde 8’in 2.Fıkrasına dayanarak demokratik bir toplumda başkasının haklarını koruma amacıyla meşru olduğuna karar vermiştir. Avrupa’da ötanazi tartışmasına yön veren bu Pretty kararı kısaca, devletin ötanazi konusunda bir takdir hakkının bulunduğunu belirtmiştir. Yani devletin ötanaziyi yasaklaması gerektiğini değil, yasaklayabileceğini ortaya koymuştur.

Bir diğer kararda ise, Haas/İsviçre (2011) kararında ise 57 yaşındaki Hass psikolojik bir hastalıktan muzdarip olup, sadece reçeteyle elde edinilebilen bir maddeyle intihar etmek istemiştir. Fakat bu isteği İsviçre tarafından reddedilince AİHM’ne başvurmuştur. Mahkeme yine Pretty kararında olduğu gibi madde 8’deki özel yaşama saygı hakkında dayanarak olaya bakıp bir bireysel otonomi, yani kişinin kendi kaderini belirleme hakkı olduğunu ortaya koymuştur. Bu da bir nevi kişinin intihar hakkı olduğunu kabul etmektir. Fakat yine bu konuyu düzenlemeyi devletin takdir yetkisine bırakmıştır, zira Avrupa’da intihar, ötanazi gibi haklar konusunda bir görüş birliği yoktur. Mahkeme de intihar hakkının varlığını kabule etmekle birlikte somut olayda, Haas’ın hakkının oluşmadığı kararına varmıştır.22

Bütün bunların dışında 1999 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi öncelikle pek çok mahkeme kararında da atfı yapılan 1418 sayılı bir tavsiye yayınlanmış ve ölümcül hastaların kasıtlı öldürmelerine karşı bir yasak olduğunda ısrar etmiştir. Ayrı meclis 25 Ocak 2012’de de ötanaziye adeta son noktayı koyan bir karar almıştır. 1859 sayılı bu karara göre kasıtlı olarak öldürme formatında olan ötanazi her daim yasaklanmalıdır. Meclis, bu kararın üye devletlerce de dikkate alınmasını ve uygulamaya konulmasını talep etmiştir.

DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE ÖTANAZİ

Ötanazi, ilk çağlardan bu yana dünyanın birçok ülkesinde tartışılmış ve çeşitli yasal düzenlemelere konu olmuştur. Buna rağmen bugün ötanazi ile ilgili yasal düzenlemeler araştırıldığında halen dünya üzerindeki büyük çoğunluğun ötenazi hakkında hiçbir yasal düzenlenmesi bulunmayan ülkelerden oluştuğu görülmektedir. Ancak ötanazi ile ilgili yasal düzenlenmesi bulunmayan bu ülkeler de, ötanaziye tolerans gösteren ve göstermeyen ülkeler olarak uygulamada ayrılmaktadır. Çünkü yasal düzenlenmesi bulunmamakla birlikte bu ülkelerin bir kısmında pasif ötanazi uygulamasına karşı yasal yaptırım uygulanmamakta; yani pasif ötanazinin tölere edilmektedir.

Bununla beraber Hollanda, Belçika ve Lüksemberg’dan oluşan küçük bir azınlıkta ötanazi yasal hale getirilmiş bulunmaktadır. Avusturalya’da da ötanazi bir dönem yasal kabul edilmiştir. Ancak daha sonra bu düzenleme kaldırılmıştır. Yasal olduğu süreçte yalnızca 4 kişi bu haktan faydalanmıştır. İsviçre ise ötanaziyi yasal olarak düzenlememekle beraber, bireylerin ölüm hakkı olduğunu kabul etmekte ve yardımlı intiharı yasal kabul etmektedir. Bu da uygulamada ötanaziye oldukça benzer şekilde yapılmaktadır.

Hollanda’da 1984 yılından beri mahkemelerin yaklaşımı aktif ötanazi eylemlerinin cezalandırılmaması gerektiği yönünde olmuş, 1994 yılında bunun bir prosedüre bağlanması ve 2001 yılında ise doktor destekli intihar da dâhil olmak üzere ötanazinin kanunlaştırılarak hukuka uygun sayılması söz konusu olmuştur.23 Hollanda aktif ötenazinin yasal olarak kabul edildiği ilk ülkedir. Halen de ötenazinin en yüksek sayıda uygulandığı ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Son dönemlerde Hollanda’daki ötenazi sayısının günde 4 belirlendiği bu ülke kanunlarına göre, koşulları oluştuğunda hastanın yaşamının sonlandırılmasını talep etmesi mümkündür.

Belçika’da 1996 yılından beri otoriteler ötanazinin yasalaşmasına ilişkin tartışmalar yapmaktadır. 2002 yılında Belçika, Hollanda’dan sonra ötanaziyi meşru kabul eden ikinci devlet olmuştur. Hollanda’dan farklı olarak Belçika, yasanın kabulünden önce ötanazi ve ölüme yardımla ilgili bir içtihat hukuku geliştirmemiştir ve istem üzerine adam öldürme de ayrı bir suç tipi olarak düzenlenmemiştir.24 Belçika’da da 2002 yılında kabul edilen bir kanunla ötenazi uygulamasının önü açılmıştır. Hollanda uygulamasına benzer bir biçimde tanımlanan ötenazi, hastanın isteği üzerine yaşamına son verilmesi olarak tanımlanmış ancak bu uygulamaların gerçekleşmesi, Hollanda uygulamasından farklı olarak hastanın iyileşemez bir hastalığa yakalanması gereği ile sınırlandırılmıştır.

İsviçre, birçok ülkenin aksine doktor olmayan kişilerin de ölüme yardım etmelerine imkân tanımıştır. Üçüncü kişi ve özellikle de ölüme yardım amaçlı kurulan ve ülke genelinde hizmet veren kurumlar aracılığıyla yapılan yardımlarla bireyin intiharını sağlamak biçimindeki ölüme yardım eylemleri, özel kanuni düzenlemelerle serbest bırakılmıştır.25 İsviçre ve yardımlı intihar uygulamasına baktığımızda, İsviçre kanunlarında ötanazi yasal kabul edilmemiştir. Ancak İsviçre’de, 1940’lı yıllardan bu yana hastanın yaşamını sonlandırmasına yardım eden kişilere karşı bir yaptırım uygulanmamaktadır.

Bugün İsviçre Ceza Kanunun 115. maddesinde yer almakta olan yasal kabul edilen yardımlı intihar için aslında hastanın ölümüne yardım edebilecek kişiler hekimlerle de sınırlı tutulmamıştır. Ancak uygulamada yardımlı intihar da tıpkı ötanazide olduğu gibi hekim gözetiminde yapılmaktadır. Yardımlı intihar hakkından yalnız İsviçre vatandaşları değil, öngörülen koşulları taşıdığı takdirde yabancılar da yararlanabilmektedir.

Türkiye’de ise durum, çalışmamızın önceki bölümlerinde belirtmiş olduğumuz üzere ülkemizde henüz Ötanaziye ilişkin özel bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Öte yandan bu durum ülkemizde henüz hiçbir Ötanazi vakıasının yaşanmadığı anlamına da gelmemektedir. Ötanazi konusunda akademik düzeyde yapılan birçok çalışma ötanazinin yasak da olsa gizlice uygulandığına ilişkin yaygın bir inanç bulunduğunu ortaya koymuştur. Zaman zaman gazete ve televizyonlarda da bu görüşü destekler nitelikte ötanazi şüphesi bulunan bazı hasta ölümleri ve bunlara ilişkin tutuklamalar yer almaktadır.

Türk ceza mevzuatında bu konu ile ilgili bir düzenlemenin olmaması ile beraber, eylem suç olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle, Türk Ceza Hukukunda ötanazi hukuka aykırılığı ortadan aldıran bir neden değildir.26 Türk Hukukunda söz konusu eylemi yapmanın diğer bir deyişle ötanazi yapanın, kasten öldürme suçundan sorumlu olacağı yönünde bir genel eğilim oluşmuştur.

SONUÇ

Ötanazi bazı ülkelerde ayrı bir suç türü olarak düzenlemesine karşın, birçok ülkede sanıklar genel hükümler uyarınca, kasten adam öldürme suçu ile aynı şekilde cezalandırılmaktadır. Türk Ceza Kanunundaki duruma bakarsak, bu konuda açık bir hüküm yoktur. Mevzuat açısından, tedavisi mümkün olmayan bir hastanın acılarına son vermek amacıyla, hastanın istemi üzerine öldürülmesi halinde, mağdur yaşam hakkı üzerinde tasarrufta bulunamayacağından fail kasten adam öldürülme hükümlerine göre sorumlu olur. Bu durumda pasif ya da aktif ötanazi açısından bir fark yoktur, zira eylemin icrai ya da ihmali alarak yapılmış olması aynı sonucu meydana getirir. Yine doktrinde de ötanaziye kasten adam öldürme şeklinde cezalandırmak, fakat failin amacını "takdiri hafifletici neden " olarak kabul etmek eğilimi vardır. Bu görüşü savunan yazarlara göre, kasten adam öldürme suçu ile ötanazi arasında hiçbir fark yoktur, herkesin hayatı eşit derecede öneme sahiptir ve mağdurun rızası bir hukuka uygunluk nedeni sayılmaz. Fakat ötanazinin ayrı bir suç sayılması gerektiğini, hatta suç sayılmaması gerektiğini savunan yazarlar da mevcuttur.

Bunun dışında Türk ceza hukukunda ötanaziye ilişkin özel düzenleme yapılması yönünde çalışmalar da olmuştur. 2001 Türk Ceza Kanunu Tasarısı madde 138'e göre: "İyileşme olanağı bulunmaya ve ileri derecede ızdırap verici bir hastalığa tutulmuş olan bir kimsenin, bilincinin ve hareketlerinin serbestliğine tam olarak sahip iken yaptığı ısrarlı talepleri üzerine ve sadece hastanın ızdıraplarına son vermek maksadıyla öldürme fiilini işlediği sabit olan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir." Madde gerekçesinde ötanazinin bazı ülkelerin yasalarında suç olarak değerlendirilmediği ve bir ceza yatırımına da bağlanmadığı açıklanmıştır. Ayrıca maddede "fiili işleyen kişinin " cezalandırılacağı belirtilmektedir. "Kişi " kavramının maddede yer almasıyla, eylemin sanığının doktor dışında kimseler de olabileceği kabuk edilmektedir. Bu durumda ise yasak olduğu ülkelerde çok sıkı denetim koşulları altında kurul kararları ile uygulanabilen, yasalarında bu yönde değişiklik yapmak isteyen ülkelerde ise aynı şekilde denetim görevini üstlenecek kurullar oluşturulması düşünülen ötanazinin; ülkemizde herhangi bir kimse tarafında yapılabilmesine olanak sağlanmış olacaktır.

Fakat belirtilmelidir ki bu madde tasarıda kalmış olup, mevcut 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer almamaktadır. Bu durumda da hukukumuzda ötanaziye ilişkin somut bir hüküm hala bulunmamaktadır.

Zaman zaman başında ötanazi şüphesi bulunan hasta ölümleri ülkemizde de yaşanmaktadır.   Bu konuda bir örnek verecek olursak; Meryem Topçu'nun şüpheli ölümüne de bu iddia sebebi ile çeşitli gazetelerde yer verilmiştir. İlgili haberlerde solunum cihazına bağlı yaşam mücadelesi veren lösemi hastası 22 yaşındaki Meryem Topçu'nun bağlı olduğu yaşam ünitesinin fişinin bir hasta yakını tarafından çekildiği ve Topçu'nun hayatını kaybettiği iddia edilmiştir. Hastanın ölümü üzerine hastaneye gelen Cinayet Masası Büro Amirliği ekiplerinin çok sayıda hasta yakınını savcının talimatıyla gözaltına aldığı yazılmıştır.

Ötanazi açısından bazı ülkelerdeki uygulamaları ve AİHM’nin içtihatları ışığında bir değerlendirme yapmak gerekirse söz konusu ötanazinin ülkemizde de yasal bir ortama kavuşturulması gerektiği aşikardır. Gerek bu konuda yapılan akademik araştırmalar, gerekse başında yer alan ötanaziye ilişkin haberler Türkiye'de bu konuda en kısa zamanda yasal düzenlemeler yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Var olan yasal düzenlemeler uyarınca ülkemizde yasak olan ötanazi uygulamasının yasağa rağmen pasif ötanazi şeklinde zaman zaman uygulanması doktorları ve diğer sağlık personelini olduğu kadar hukukçuları ve kolluk görevlilerini de ilgilendirmektedir. Bu sebeple olası hukuk ihlallerinin önüne geçebilmek için Türk Hukukunda bir düzenleme ile bu olası ihlallerin önüne geçilebilecektir.

   

----------------------------------------------

1 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.18.

2 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.19-21.

3 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.22-23.   4 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.24-25.

5 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.26.

6 ARTUK, GÖKÇEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Makaleleri, Güven Kitabevi, İstanbul, 2002, s. 3.   

7 ARTUK, GÖKÇEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Makaleleri, Güven Kitabevi, İstanbul, 2002, s.9.

8 BAĞCI, Olcay, “Ötanazi Konusunda Hukukçular Üzerinde Bir Anket Çalışması”, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No:1, İstanbul, 2002/1, s.20.

9 ARTUK, GÖKÇEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Makaleleri, Güven Kitabevi, İstanbul, 2002, s.10.

10 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.135.

11 Besiri, s. 191; AKTARAN; AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013, s.7.

12 Güven, s.14; AKTARAN; AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013, s.7.

13 Artuk, Mehmet Emin/Yenidünya, A. Caner, Ötenazi, Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce’ye Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 2001, s. 301; AKTARAN; AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013, s.7.

14 Shapiro araştırma sonucu. Ayrıntılı bilgi için bkz. Güven, s. 14; AKTARAN; AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013, s.8.

15 ARTUK, GÖKÇEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Makaleleri, Güven Kitabevi, İstanbul, 2002, s.9.

16 Güven, Kudret, Kişilik Hakları ve Ötanazi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000, s. 14; AKTARAN; BESİRİ, Arzu, “Ötanazi ve Yaşam Hakkı”, TBB Dergisi, Sayı 86, 2009, s.192.

17 GÜVEN, Kudret, Kişilik Hakları ve Ötanazi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000, s. 17.

18 AİHS md.2-1.Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen nbu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez.

2. Ölüm, aşağıdaki durumlardan birinde mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlaline neden olmuş sayılmaz:

a) Bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması;

b) Bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme;

c) Bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması

19 ATALAY, Özge Ayşe, “Öneryıldız/Türkiye Davasının Yaşam Hakkı Açısından Değerlendirilmesi”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Seçkin Yayıncılık, Yıl: 2015, Cilt:10, Sayı: 127-128, s.169.

20 AİHS md.8-1.Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

2.Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakına veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.   

21 Pretty / İngiltere, 29 Nisan 2002 tarihli karar (Kesinleşme Tarihi:29 Temmuz 2009), Başvuru no: 2346/02, www.echr.coe.int.  

22 Hass / İsviçre, 20 Ocak 2011 tarihli karar, Başvuru no. 31322/07, www.echr.coe.int.    

23 Ünver, s.34; AKTARAN; AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013, s.17.

24 İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, s.291.

25 Ünver, s.35; AKTARAN; AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013, s.20.

26 CENTEL, Nur/ ÇAKMUT, Özlem/ ZAFER, Hamide, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 5. Baskı, Ekim 2008, s.325.

KAYNAKÇA

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu

AKCAN, Esra, Alan, “Ötanazi”, İÜHFM C. LXXI, S. 1, s. 3-26, 2013.

ARTUK, GÖKÇEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Makaleleri, Güven Kitabevi, İstanbul, 2002.

Artuk, Mehmet Emin/Yenidünya, A. Caner, Ötenazi, Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce’ye Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 2001.

ATALAY, Özge Ayşe, “Öneryıldız/Türkiye Davasının Yaşam Hakkı Açısından Değerlendirilmesi”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Seçkin Yayıncılık, Yıl: 2015, Cilt:10, Sayı: 127-128.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,Pretty Birleşik Krallık'a Karşı (2002)

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,Haas İsviçre'ye Karşı (2011)

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi 1418 sayılı Tavsiye (1999)

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi 1859 sayılı Karar (20 Ocak 2012)

BAĞCI, Olcay, “Ötanazi Konusunda Hukukçular Üzerinde Bir Anket Çalışması”, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No:1, İstanbul, 2002/1.

BESİRİ, Arzu, “Ötanazi ve Yaşam Hakkı”, TBB Dergisi, Sayı 86, 2009.

CENTEL, Nur/ ÇAKMUT, Özlem/ ZAFER, Hamide, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 5. Baskı, Ekim 2008.

GÜVEN, Kudret, Kişilik Hakları ve Ötanazi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2000.

Hass / İsviçre, 20 Ocak 2011 tarihli karar, Başvuru no. 31322/07.

İNCEOĞLU, Sibel, Ölme Hakkı (Ötanazi), Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999.

Pretty / İngiltere, 29 Nisan 2002 tarihli karar (Kesinleşme Tarihi:29 Temmuz 2009), Başvuru no: 2346/02.

Çevirimiçi Kaynaklar

http://www.echr.coe.int

http://www.hudoc.echr.coe.int

http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuhfm/article/view/1023021269/1023020059