Genel Olarak Mirasta Denkleştirme Davası
Mirasta denkleştirme davası, tespit ve edayı amaçlayan, kanuni mirasçının mirasbırakanın sağlığında mirasbırakandan karşılıksız olarak aldığı mal ve değerlerin, kanunda düzenlenen koşulları oluşmuşsa, terekeye iadesini sağlayan bir kurumdur. Amaç kanuni mirasçılar arasında bozulan eşitliğin giderilmesi, dengenin sağlanması ve altsoy arasında eşitliğin sağlanmasıdır. Çünkü mirasbırakanın sağlığında yaptığı karşılıksız kazandırmaları ile terekenin aktifinin ve kanuni mirasçıların miras haklarının azalmasına neden olur.
Mirasçılar mirasbırakanın sağlığında haksız olarak edindiği kazandırma halen mevcutsa aynen, değilse karşılığını terekeye iadeye mecburdurlar. İadesi gereken mirasbırakanın sağlararası (ölüme bağlı olmayan) bağışlamaları, mirasbırakanın hayatta iken kanuni mirasçı lehine yaptığı bağışlamaları, yani bu şekilde terekeden çıkan mallarıdır. Örneğin, mirasbırakanın hayatta iken çocuğunun yeni bir iş kurması için çocuğuna verdiği para veya mallar şartları oluşmuşsa iade kapsamındadır.
Mirasta denkleştirme ancak mirasçılar hakkında uygulanır ve mirasta denkleştirmeyi isteme hakkı şahsi hak niteliğindedir, ayni hak olma özelliği yoktur.
TMK’nin 671/1. maddesine göre, denkleştirme, kanuni mirasçının kendisine yapılan kazandırmayı terekeye aynen iadesi (aynen denkleştirme) şeklinde olabileceği gibi, miras payından mahsubu (mahsuben denkleştirme) şeklinde de olabilir. Kısmen aynen ve kısmen mahsuben denkleştirme mümkün olmayıp, iade ile yükümlü kanuni mirasçının birini tercih zorunluluğu vardır.
Mirasta denkleştirme Kanunda mirasın paylaşılması bölümünde düzenlenmiştir. Bu nedenle miras paylaşım işlemlerinden biridir. Bu nedenle kural olarak mirasın paylaşılması esnasında ileri sürülmelidir.
Mirasta denkleştirme davasında gözetilmesi gereken hususlara gelince;
Öncelikle mirasta denkleştirmenin konusu mirasbırakanın sağlararası karşılıksız tasarruflarıdır. Ancak her sağlararası karşılıksız tasarruf denkleştirmeye tabi tutulmaz. Denkleştirmeye tabi tutulabilmesi için bu karşılıksız tasarrufun mirasbırakanın malvarlığından ve yasal mirasçıların miras paylarına mahsuben yapılmış olması gerekir. Bu nedenle, bir kazandırmanın iadeye tabi tutulabilmesi için mirasbırakanın bu kazandırmayı iade dışında tutmamış olması gerekir. Mirasbırakanın bu yönde bir irade açıklaması yoksa bu durumda TMK’nin 669. ve sonraki maddelerinde düzenlenmiş olan mirasta iade yükümlülüğü kanuni mirasçılar arasında karşılıklı olarak vardır ve kazandırma iadeye tabi tutulabilir.
Ayrıca mirasbırakan tarafından mirasçı olmayan kişilere yapılan bağışlamaların iadesi talep edilemez.
Yine geri verme borcu ile geri vermeyi isteme hakkı mirasçılıktan kaynaklanır. Bu nedenle geri verme borcu ile yükümlü mirasçı, mirasçılıktan çıkarma, mirastan yoksunluk ve mirastan feragat sözleşmesi gibi nedenlerle mirasçılık sıfatını kaybederse geri verme borcu ortadan kalkar.
Son olarak hangi kazandırmaların denkleştirmeye tabi sayılacağı hususunda kanun, altsoya yapılan kazandırmaları diğer kanuni mirasçılara yapılan kazandırmalardan farklı esaslara tabi tutmuştur. Altsoy mirasçılar arasındaki iadeye “kanuni iade”, diğer mirasçılar arasındaki iadeye “iradi iade” denmektedir.
“…Dava, mirasta denkleştirme isteğine ilişkindir.
Altsoy dışındaki yasal mirasçılara yapılan kazandırmalarda, miras payına mahsup edilmek üzere hareket edilmediği yönünde bir karine vardır. Bu karinenin aksinin davacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir.
Mirasta iadenin konusu bakımından, genel olarak üç şart aranır. Birincisi, karşılıksız bir kazandırıcı işlem bulunmasıdır. İkincisi, bu işlemin mirasbırakan tarafından ve mirasbırakanın malvarlığından yapılmış olması ve sonuçlarının mirasbırakanın sağlığında meydana gelmiş olmasıdır. Üçüncüsü ise, karşılıksız kazandırıcı işlemin mirasçının miras hakkına mahsuben yapılmış olmasıdır…
Somut olayda, davalı, mirasbırakanın 30.000 Euro'yu kendisine sağlararası işlemle verdiğini ikrar etmiş, ancak paranın verilme nedenini hibe olarak belirtmiş ise de mirasbırakandan aldığı 30.000 Euro'nun kayıtsız şartsız hibe olduğunu kanıtlayamamıştır.
Bir diğer deyişle, murisin davalıya bir miktar para verdiği davalının da kabulündedir. Davalı gönderilen paranın miras payına mahsuben olmadığını savunmaktadır. Tüm dosya kapsamı özellikle tanık beyanlarından murisin davalının da kabulünde olan 30.000 Euro'yu davalıya verdiği, miras payına mahsuben olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında, davalı kendisine verilen para ile muris yararına ve hayrına bir kısım harcamalar yaptığı tanık beyanları ile anlaşılmaktadır. Mahkemece yapılması gereken; miktar olarak davalının da kabulünde olan 30.000 Euro'dan tanık beyanlarında belirtilen imalatların yapım bedeli uzman bilirkişiye hesaplattırılarak bu miktarın muris tarafından verilen paradan mahsubu ile kalan kısmın denkleştirilmesine karar verilmesi gerekirken…”[1]
“…Mirasçı lehine yapılan karşılıksız kazandırıcı işlem miras bırakan tarafından yapılmalı ve onun malvarlığından çıkmış olmalıdır, yani kazandırma doğrudan yapılmalıdır. Başka bir anlatımla, mirasbırakan tarafından üçüncü kişiye yapılan kazandırma sonucunda üçüncü kişi miras bırakanın yasal mirasçısına sağlararası karşılıksız kazandırma yapsa bile o yasal mirasçı denkleştirmeyi sağlamak için aldığını terekeye geri vermekle yükümlü değildir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 27.09.1979 tarih, 1979/4565 E-6668 K) Bu ilke doğrultusunda, davalılar... ve davalı...'un 1974 yılında murisin kardeşleri... ve...'dan devraldıkları şirket hisseleri muris tarafından davalılara devredilmediğinden denkleştirmeye tabi olmadığı halde, bu hisselerin değerinin denkleştirmeye tabi kılınması doğru olmamıştır…”[2]
“...HMK’nın 33. maddesi gereğince bir davada olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirme görevi hâkime aittir. Dava dilekçesi ve yargılama sırasında davacı vekili tarafından yapılan açıklamalara ve dosya kapsamına göre davacı murisin verdiği para ile yapılan 5 katlı binanın bulunduğu ve davalı adına kayıtlı olduğu iddia edilen 90 parsel sayılı taşınmaz tapusunun iptali ile mirasçılar adına tescili istemine ilişkin ise de anlatılan olaylardan davanın hukuki sebebinin mirasta denkleştirme olduğu ve bu nedenle mirasta denkleştirme hükümleri içinde değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Bu nedenle bu kapsamda taraf delilleri toplanarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir…”[3]
Genel Olarak Tenkis Davası
Tenkis davası ise, saklı pay sahibi mirasçıların saklı paylarına mirasbırakanca dokunulduğunda, mirasbırakanın ölümünden sonra gündeme gelir ki, bu halde mirasbırakanın tasarruf edebileceği sınırı aşmış olduğu anlaşılır. Çünkü bazı kanuni mirasçıların miras paylarının kanunen belirlenmiş bir kısmına ki bu kısma saklı pay denir, mirasbırakanca dokunulmasını kanun yasaklamıştır. Kanunen getirilmiş olan bu yasaklama kendiliğinden bir korumaya yol açmamaktadır. Mirasbırakanca yapılan sağlararası veya ölüme bağlı tasarruflar ile mirasçıların saklı paylarına dokunulmuşsa, bu tecavüzün giderilmesi ancak tenkis davası açılması veya tenkis def’inin ileri sürülmesi yolları ile olur.
TMK’nin 561. maddesine göre, “Saklı pay sahibi mirasçılara ölüme bağlı tasarrufla yapılan ve tasarruf edilebilir kısmı aşan kazandırmaların onların saklı paylarını aşan kısmı orantılı olarak tenkise tabi olur. Tenkise tabi birden fazla ölüme bağlı tasarrufun bulunması halinde, saklı pay sahibi mirasçıya yapılan kazandırmanın saklı payı aşan kısmı ile saklı pay sahibi olmayan kimselere yapılan kazandırmalar orantılı olarak tenkis edilir.”
TMK’nin 560/1. maddesine göre, “Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler.” Bu fıkradan da anlaşılacağı üzere tenkis, niteliği itibarıyla saklı payın bir yaptırımıdır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında, “Yasal mirasçıların paylarına ilişkin olarak tasarrufta yer alan kurallar, mirasbırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, sadece paylaştırma kuralları sayılır.” şeklindeki düzenleme saklı payı ortadan kaldırma amacıyla yapıldığı açık olan tasarrufların tenkisine engel değildir.
Tenkis talebinde bulunabilmek için iki koşulun gerçekleşmesi gerekir.
Bunlar;
a) Mirasbırakanın ölüme bağlı veya sağlararası bir tasarrufla tasarruf sınırını aşmış olması,
b) Mirasbırakanın tasarruf nisabını aşmasından dolayı mirasçının saklı pay hakkını alamamış olması gerekir.
İki koşul arasında nedensellik (illiyet) bağının bulunması zorunludur. Mirasçının saklı payını başka nedenlerle (örneğin üçüncü kişinin tereke malına el koymuş olması gibi nedenle) alamamış olması halinde tenkis yoluna gidilemez.
Saklı payı zedeleyip zedelemediği mirasın açılması anındaki tereke durumuna göre tespit edilir.
Mirasbırakanın sağlararası işlemi yaparken saklı payı ihlal kastı ile hareket ettiğinin iddia edilebilmesi için işlem tarihinde mutlaka saklı paylı mirasçısının bulunması gerekir. Eğer sağlararası işlem tarihinde mirasbırakanın saklı paylı mirasçısı değilse, mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla hareket ettiği ileri sürülemez.
Öte yandan tasarruf nisabının aşılmış olması mutlaka saklı payın zedelendiği anlamına gelmez. Mirasbırakanca tasarruf oranı aşılmış olsa dahi, mirasbırakanın temlik dışı terekesinden davacı mirasçıya düşen miras payı ile saklı payı karşılanıyorsa artık tenkis istenemez, dava yolu ile istenilmişse reddedilir.
Ancak bu iki koşulun yani tasarruf oranının aşılması ve saklı payın da ihlali şartları birlikte gerçekleşse de, tasarruf oranının aşılması ile saklı payın ihlali arasında bir nedensellik bağı yoksa yine tenkis davasının reddi yoluna gidilir. Yani saklı payın ihlali mirasbırakanın tasarruf oranını aşmasından kaynaklanmıyorsa tenkis davası reddedilir.
Tenkis talebi, saklı payı zedeleyen ölüme bağlı tasarrufların tümü ile bazı şartlar gerçekleştiğinde sağlararası tasarruflar hakkında ileri sürülebilir. Ölüme bağlı tasarrufların tenkise tabi tutulmaları için tek şart saklı payı zedelemeleridir. Buna karşılık, saklı payı zedelese dahi her sağlararası tasarruf tenkise tabi tutulmaz. Sağlararası tasarrufların tenkise tabi tutulmaları için kanunda sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerekir.
“...Tenkis davası, TMK’nin 560-562. maddelerinde düzenlenen, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen gerek ölüme bağlı ve gerekse sağlararası kazandırmalarının kural olarak saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar tarafından mirasbırakanın tasarruf edebileceği sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu davalardandır. Bu yönüyle, tenkis davası Miras Hukukuna özgü bir iptal davası olarak kabul edilmelidir. Tenkis, saklı payın yaptırımıdır ve saklı pay tamamlanıncaya kadar, önce ölüme bağlı tasarruflardan, bu yetmezse, en yeni tarihlisinden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlararası kazandırmalardan yapılır...”[4]
“… Eldeki davada da, mirasbırakan M.’e ait taşınmazın temliki söz konusu olmayıp, üçüncü kişi C.’den edinilen taşınmazların satış bedelinin muris M. tarafından ödendiği iddia edilmektedir. Öyle ise, muris tarafından yapılan işlem, elden bağış (gizli bağış) niteliğini taşır. Böylesi bir olguda ise, 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunduğu söylenemez... Miras bırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır... Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür...”[5]
“...Mahkemece; murisin vasiyetname ile yaptığı tasarrufun, sağlararası bir tasarruf olmayıp, ölüme bağlı bir tasarruf olduğu ve mutlak tenkise tabi olduğu gözetilmemiştir... mahkemece; öncelikle tereke mal varlığı tespit edilmeli, uzman bilirkişi heyetine tenkisle ilgili ayrıntılı bir hesap yaptırılmalı; davacılara, belirlenen değer üzerinden noksan harcı yatırmaları için süre verilerek, harç tamamlattırılmalı; bundan sonra tenkis hükümleri doğrultusunda bir inceleme ve araştırma yapılarak, oluşacak sonuç dairesinde tenkis talebiyle ilgili bir hüküm kurulmalıdır...”[6]
Her İki Davanın Farkları
Mirasta denkleştirme davası, tenkis davasından daha geniş kapsamlı olup, kanuni mirasçının mirasbırakanın sağlığında mirasbırakandan karşılıksız olarak aldığı mal ve değerlerin, kanunda düzenlenen koşulları oluşmuşsa, terekeye iadesini sağlar. Amaç, kanuni mirasçılar arasındaki eşitsizliğin giderilmesi, payların denkleştirilmesidir. Buna karşılık tenkis davası ise, saklı payın müeyyidesi olup, miras bırakanın saklı payı ihlal eden sağlararası veya ölüme bağlı tasarruflarının kanuni sınıra indirilmesini sağlayan ve kanunda gösterilen kimseler tarafından açılan yenilik doğuran bir davadır.
Mirasta denkleştirme davası sadece mirasbırakanın sağlararası tasarrufları için açılabilir. Kazandırmanın mirasçıya miras payına mahsuben yapılması gerekir. Buna karşılık tenkis davası ise, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufları ile şartları varsa sağlararası tasarrufları için açılabilir. Ayrıca tenkis talebi defi olarak ileri sürülebilirken, mirasta denkleştirme ancak dava yoluyla istenebilir.
Tenkis davasını ancak saklı paylı mirasçılar, mirasçının alacaklıları veya iflası halinde iflas masası açabilecekken; mirasta denkleştirme davasını saklı paylı olsun veya olmasın tüm kanuni mirasçılar açabilirler. Benzer şekilde, tenkis davası diğer mirasçıya karşı veya saklı payı ihlal eden bağışlamayı almış üçüncü kişiye karşı açılabilecekken; buna karşılık mirasta denkleştirme davası ancak diğer mirasçıya karşı açılabilir.
Tenkis hükümleri emredici nitelikte hükümler olup, mirasbırakanın iradesine bağlı değildirler. Saklı payların ihlali halinde şartları varsa tenkis istenebilir ve bu istek kanundan kaynaklanan bir hakka dayanır. Buna karşılık mirasbırakanın sağlığında altsoyuna yaptığı karşılıksız kazandırmalar, aksine açık bir beyan mevcut değilse, kanun gereği denkleştirmeye tabidir. Yani mirasta denkleştirme mirasbırakanın iradesine bağlı olup, mirasbırakan dilerse kazandırma yaptığı mirasçısını geri verme yükümlülüğünden kurtarabilir. Aksi yönde mirasbırakanın geri verme yükümlülüğü bulunmayan mirasçısını bu yükümlülük altına sokabilir.
Mirasta denkleştirme talep edilen dava kapsamına ayrıca tenkis girmez. Çünkü TMK’nın 565/1.b.1 maddesine göre bir kazandırma denkleştirmeden muafsa ancak o zaman tenkise tabi olabilir. Zaten denkleştirme mümkünse bu durumda mirasçı saklı payından fazlasını elde edeceğinden ayrıca tenkisi istemesinde hukuki yararının bulunmadığı kabul edilir. Bu nedenle mirasta denkleştirme davası tenkis davası ile birlikte terditli açılabilir. Ancak bazı hallerde hem denkleştirme hem de tenkis hükümleri birlikte devreye girebilir. Nedeni ise söz konusu hallerde mirasta denkleştirme yapılması imkânsız olabilir veya denkleştirmeye rağmen mirasçı yasal miras payını elde edemeyebilir. Ancak bu hallerde dahi iki talebin birlikte ileri sürülmesi söz konusu olmayıp, kazandırmanın bir kısmı için denkleştirme ve bir kısmı içinse tenkis hükümlerinin uygulanması söz konusudur. Söz konusu hallerden ilki TMK’nın 672. maddesindeki düzenlemedir. Düzenlemeye göre, “Yapılan kazandırma miras payını aştığı takdirde mirasçı, mirasbırakanın bunu kendisine bırakmak istediğini ispat ederse, bu fazlalık denkleştirmeye tabi olmaz. Diğer mirasçıların tenkise ilişkin hakları saklıdır.” Böyle halde mirasçı denkleştirmeden kurtulacağı için diğer mirasçılar saklı paylarını ancak tenkis davası yoluyla alabilirler. İkinci hal ise, sağ kalan eşin altsoyla birlikte mirasçı olması halidir. Bu halde genel görüş sağ kalan eşin denkleştirme alacaklısı olamayacağı yönünde olduğundan saklı payını ancak tenkis davası yoluyla alabilecektir.
Ayrıca kapsam yönünden mirasta denkleştirme davası, tenkis davasından daha geniş kapsamlı olduğundan ıslah suretiyle tenkis davasına dönüştürülebilir. Buna karşılık tenkis davasının mirasta denkleştirme davasına dönüştürülmesi için davanın tümüyle ıslahı gerekir.
Son olarak, tenkis için hak düşürücü süre mevcut iken, iade davası paylaştırmanın icrasına kadar zamanaşımına uğramaz. TMK’nin 571. maddesine göre, tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten itibaren başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamenin açılma tarihinden diğer tasarruflarda ise mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.
“…Saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilirler (TMK 560). Türk Medeni Kanununun 565. maddesinin (4) bendinde yer alan hüküm gereğince, miras bırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar tenkise tabidir. Islah olmadıkça ya da terditli dava açılmamışsa, mirasta denkleştirme davası kendiliğinden tenkis davasına dönüşmez…”[7]
“...Davacı, mirasbırakanın altsoyuna yaptığı sağlararası karşılıksız kazandırma nedeniyle öncelikle denkleştirme, bunun kabul edilmemesi halinde, davalıya yapılan karşılıksız kazandırmanın saklı payını etkisiz kılmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek tenkis talep etmiştir. Tarafların gösterdikleri delillerin öncelikli talep olan mirasta denkleştirme (TMK. 669) çerçevesinde değerlendirilmesi, bu talebin kabul edilmemesi halinde tenkis isteğinin incelenmesi gerekirken, denkleştirme isteği değerlendirilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır...”[8]
“…Dava mirasta iade olmaması halinde tenkise karar verilmesi isteğini kapsamaktadır. Mahkeme mirasta iade yönünden bir hüküm kurmamıştır.
Öncelikle daha çoğu ifade eden mirasta iade davası hakkında bir hüküm kurulması gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru bulunmamıştır…”[9]
Aydın Tekdoğan
Avukat
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı
---------------------
* Ayrıntısı için Tekdoğan A., Mirasta Denkleştirme ve Tenkis Davaları, Güncellenmiş 7. Baskı, Seçkin Yayınevi, Şubat 2024, 672 Sayfa
[1] Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E. 2022/3829 K. 2022/5988 T. 17.10.2022
[2] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2019/3104 K. 2021/3838 T. 8.6.2021
[3] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2016/15535 K. 2020/3990 T. 24.06.2020
[4] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2014/15265 K. 2015/9073 T. 20.5.2015
[5] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2013/19828 K. 2014/9074 T. 30.4.2014
[6] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2011/14754 K. 2011/20454 T. 13.12.2011
[7] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2016/15900 K. 2019/5589 T. 23.09.2019
[8] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2008/16104 K. 2009/20161 T. 19.11.2009
[9] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2001/5008 K. 2001/9227 T. 12.6.2001