I. Genel Olarak Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmeleri

Maddi imkânlara sahip olmalarına karşın, kimsesiz veya sıcak bir aile ortamından yoksun olmaları nedeniyle kendilerini tam olarak güvende hissetmeyen bakıma muhtaç kimselerin, özellikle hastalık, yaşlılık dönemlerinde kendilerine bakıp gözetecek, yakın ilgi gösterecek kimselerle yaptıkları sözleşmedir.

Kanundaki tanımı TBK'nın 611/1. maddesinde yapılmış olup, düzenlemeye göre ölünceye kadar bakma sözleşmesi, iki yana borç yükleyen bir sözleşmedir. Bakım borçlusunun borcu, bakım alacaklısına yaşadığı süre içinde bakma ve özen gösterme; bakım alacaklısının borcu ise, malvarlığı veya malvarlığı değerini devretmektir. Bu şekli ile bakım alacaklısının alacağı bakım karşılığı edimi sözleşmenin yapıldığı anda belirlenmekte ise de, bakım borçlusunun edimi bakım alacaklısının ölümüne kadar devam eden, niteliği ve kapsamı değişen özelliktedir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde, bakım alacaklısının öleceği zaman önceden belli değildir. Bu nedenle sonuçları tesadüfe bağlıdır. Ancak bu durum bu sözleşmeden kaynaklanan borcun, kumar ve bahis oyunlarından farklı olarak, eksik bir borç olma özelliği vermez. Aksine her iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.

Sözleşmede bakım borçlusunun kişiliği oldukça önemlidir. Çünkü bakım alacaklısı yaşlılığında veya yalnızlığında kendisine bakacağına, kendisi ile ilgileneceğine inandığı kimse ile bu sözleşmeyi yapar. Bu nedenle bakım borcu bakım borçlusunun kişiliğine sıkı sıkıya bağlı bir borç olup, bakıp gözetme ediminin bizzat sözleşmenin diğer tarafı olan bakım borçlusu tarafından yerine getirilmelidir. Bakım alacaklısının kişiliği ise özellikle aile içerisine alınıp bakılması yükümlüğü halinde önem taşır ve bu halde bakım alacağı başka bir kimseye devredilemez.

II. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmelerinin Hukuki Niteliği

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi her iki tarafa borç yükleyen, bakım borçlusunun edimi yönünden sürekli nitelik taşıyan, şans ve rastlantıya bağlı rızai bir sözleşme türüdür.

...Ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibariyle talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir...[1]

Edimler arasında karşılıklılık ve bağımlılık ilişkisi mevcut olup, iki taraflı bir sözleşmedir. Bu nedenle tarafların sözleşmeden doğan bir takım şahsi hakları olduğu gibi, karşılıklı borçlar da yüklenmektedirler. Bakım alacaklısının borcu, malvarlığının tamamını veya bir kısmını, bir alacağını, malvarlığındaki bir değeri veyahut kullanma hakkını devretme;  buna karşılık olarak bakım borçlusu ise, bakım alacaklısına sağlığında bakmayı borçlanmaktadır. Bu nedenle ivazlı sözleşmelerdendir.

...Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi şahsi hak doğurur. Bu hak âkide veya mirasçılarına karşı ileri sürülebilir. Tapu Sicil Muhafızlığına husumet yöneltmek suretiyle mülkiyetin devri istenemez...[2]

Bakım borçlusunun edimi bakım alacaklısının hayatı boyunca devam ettiğinden sürekli nitelik taşır. Ancak bakım alacaklısının hayatı boyunca değil de hayatının belirli bir dönemi için bakılma konusunda yapılan sözleşme ölünceye kadar bakma sözleşmesi niteliğinde bir sözleşme olarak kabul edilemez.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin bakım alacaklısının ölümüne kadar devam etmesi zorunlu olup, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin belirli süreli yapılma olasılığı yoktur.

Sözleşmenin süresi ve kapsamı bakım borçlusu için şans ve rastlantıya bağlıdır. Çünkü edimi bakım alacaklısına yaşamı boyunca bakıp gözetmek olup, bu edimin süresi bakım alacaklısının ölümü tarihine kadardır. Bakım borcunun kapsamı ise, bakım alacaklısının bu süre içerisindeki gereksinimleridir. Bakım alacaklısının uzun mu yoksa kısa mı yaşayacağı önceden bilinemeyeceğinden sözleşmenin süresi çok kısa olabileceği gibi, çok uzun da olabilir. Yine bakım alacaklısının bu süre içerisinde gereksinimleri de değişebilir. Örneğin uzun ve meşakkatli bir tedavi gerektirebileceği gibi, bu gereksinimi hiç olmayabilir de. Bu nedenle bakım borçlusunun yapacağı bakım masrafları, tedavi masraflarının ne olduğu önceden bilinemez. Yukarıda belirtildiği gibi, her ne kadar bakım borcu şans ve rastlantıya tabi bir borç ise de, bu niteliği bakım borçlusunun borcuna eksik borç niteliği vermez. Çünkü yukarıda da açıklandığı üzere, iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme türü olup, edimlerin yerine getirilmemesi halinde her iki taraf da sözleşmenin feshi ile edimin mahkeme ilamı ile yerine getirilmesini dava ve icra takibi yolu ile isteme hakkına sahiptir.

Son olarak, ölünceye kadar bakma sözleşmeleri resmi şekle bağlı sözleşme tiplerindendir. Sözleşmenin kurulması için tarafların karşılıklı irade beyanları yeterli olmayıp, ayrıca kanunun tayin ettiği şekilde yapılmaları zorunludur.

III. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmelerinin Çeşitleri

A. Borçlar Hukuku Nitelikli Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

TBK'nın 611/1. maddesinde, borçlar hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenlenmiştir. Bu sözleşmede, bakım borçlusu diğer tarafa bakmayı borçlanırken, bakım alacaklısı ise sağlığında buna karşılık olarak malvarlığının tamamını veya bir kısmını, bir alacağını, malvarlığındaki bir değeri veyahut kullanma hakkını devretmeyi borçlanır. Borç sağlararası bir tasarrufla yerine getirilir. Yani bakım alacaklısının edimi sözleşme ile kendiliğinden bakım borçlusunun malvarlığına geçmemektedir. Borç bir alacak ise alacağın temliki, bir taşınır ise malın teslimi ve bir taşınmazın devri ise taşınmazın tescili gerekir. Borçlar hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısının hukuki durumu zayıf olup, sözleşmenin kurulması ile bakım alacaklısı bakım edimi karşılığı malvarlığını bakım borçlusuna devretmek zorundadır. Edimini yerine getiren bakım alacaklısının bundan sonraki alacağı şahsi hak niteliğindeki ömür boyu bakım alacağıdır.

B. Miras Hukuku Nitelikli Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

TBK'nın 611/2. maddesinde ise, miras hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenlenmiştir. Bu sözleşmeye TMK'nın 527-529. maddelerinde düzenlenen miras sözleşmesi hükümleri uygulanır. Bu sözleşme, bakım borçlusunun bakım alacaklısı tarafından bir miras sözleşmesi ile mirasçı olarak atanması[3] veya bakım borçlusuna belirli mal vasiyet[4] edilmesiyle kurulur. Bakım alacaklısının edimi, bakım borçlusunu terekesinin tamamı veya bir kısmı için mirasçı atamak veyahut bakım borçlusu lehine belirli mal vasiyeti yapmaktır. TBK’nın 611/2. maddesine göre, "Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır." İkinci fıkradaki düzenleme ile bakım alacaklısı borçluyu mirasçı atamak karşılığında hem bakım alacağını elde eder, hem de mallarını ölünceye kadar elinde bulundurma ve malları ölünceye kadar kullanma, istediği gibi tasarruf etme imkânına sahip olur. Bu şekli ile miras hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısının hukuki durumu daha kuvvetli, buna karşılık bakım borçlusunun hukuki durumu ise daha zayıf durumdadır. Yani risk altındadır.  Çünkü bu sözleşme türünde bakım borçlusu edimini sağlararası bir tasarrufla, buna karşılık bakım alacaklısı ise edimini ölüme bağlı bir tasarrufla yerine getirmektedir. Bakım alacaklısının ölümü ile edimini oluşturan mal varlığı değerleri başka bir işlem yapılmasına gerek olmaksızın kendiliğinden bakım borçlusunun mal varlığına geçer. Bakım borçlusunun bu sözleşme gereği malın sahibi olması için bakım alacaklısının ölümü şarttır.

IV. Sözleşmenin Şekli

Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin geçerliliği de şekil koşuluna bağlı olup, TBK'nın 612/1. maddesine göre, "Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz."

...Kaynağını Borçlar Kanununun 511. ve devamı maddelerinden alan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan kanunun 512. ve Türk Medeni Kanununun 545. maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir. Resmi şekilde düzenlenmeyen ölünceye kadar bakım sözleşmelerine değer verilerek tapu iptali ve tescil hükmü kurulması mümkün değildir.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 6.2.2008 tarihli ve 2008/14-70 2008/104 sayılı kararı)...[5]

TMK'nın 545. maddesinde düzenlenen miras sözleşmesi şekli bu sözleşme için de aranır. TMK'nın 545. maddesi gereğince, miras sözleşmesinin resmi vasiyetname şeklinde yapılması geçerlilik şartıdır.

Resmi vasiyetname ise, TMK'nın 532. maddesine göre, vasiyetçinin iki tanık huzurunda sulh hâkimine, notere veya bunu yapmakla yetkili resmi memura[6] düzenlettirdiği vasiyetnamedir.

Uygulamada genellikle noterler tarafından düzenlenmektedir.

Kimlerin resmi vasiyetnamede yetkili memur veya tanık olamayacakları TMK'nın 536/1. maddesinde düzenlenmiş olup, düzenlemeye göre; fiil ehliyeti bulunmayanlar, bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetinden yasaklılar, okuryazar olmayanlar, mirasbırakanın eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamazlar.

Ancak TBK’nın 612/2. maddesine göre, bakım borçlusu Devletçe tanınmış bir kurum ise adi yazılı şekil yeterlidir. Bunun için sözleşmede bakım borçlusu konumunda olan tüzel kişinin devlet tarafından tanınmış ve bu konuda yetkilendirilmiş bir kurum olması ve yetkili merci tarafından onaylanmış şartlara taraflarca uyulmuş olması gerekir.

Yine TBK'nın 611/2. maddesine göre, miras hukukuna tabi olan ölünceye kadar bakma sözleşmesi Devletçe tanınmış bir bakım kurumu ile yapılmış olsa da resmi şekilde düzenlenmesi geçerlilik şartıdır.

Ayrıca ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile taşınmazların devri veya taşınmaz üzerinde ayni hak kurulması halinde sözleşmenin diğer tarafı Devletçe tanınmış bir bakım kurumu olsa dahi Tapu Kanununun 26. maddesi gereği resmi şekilde yapılması geçerlilik şartıdır.

TBK'nın 12/2. maddesine göre, ölünceye kadar bakma sözleşmesinin geçerliliği de kanun tarafından şekle bağlanmış olup, bu şekle uyulmadan yapılacak olan sözleşme geçerli bir sözleşme olarak kabul edilemez.

...Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin Borçlar Yasasının 512. maddesi hükmünce geçerli ve var sayılması için 28.3.1962 günlü İçtihadı Birleştirme Kararının metninde açıklandığı üzere Medeni Yasa'nın 480, 481, 482. maddesine uygun biçimde yapılması gerekir. Bu biçime uygun olmayan sözleşmeler hukukça geçerli değildir, var sayılamazlar. O halde uyuşmazlık konusu 30.5.1967 günlü sözleşmenin bu biçimde düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılması gerekir...[7]

Tarafların, sözleşmeden doğan edimleri ifa edildikten sonra veya edimler tam olarak ifa edilmese bile tama yakın olacak şekilde uzun süreli olarak yerine getirildikten sonra sözleşmenin şekle aykırı olduğunun ileri sürülmesi TMK'nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. Yine sözleşme taraflarının bakım alacaklısının sağlığında ileri sürmedikleri şekle aykırılığı mirasçılarının ileri sürmeleri de dürüstlük kuralına aykırı olacak ve sözleşmenin bu nedenle geçersiz olduğuna karar verilmeyecektir. Bu durum gerek taraflarca sözleşme kurulurken yaptıkları işlemlerdeki şekle aykırılık ve gerekse resmi memur tarafından sözleşmenin düzenlenmesi aşamasında yaptığı şekle aykırılık hallerinde de aynıdır.

...Davalıların dayandığı 7.5.1931 tarihli senet içeriği itibariyle ölünceye kadar bakma sözleşmesi niteliğindedir. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin kural olarak resmi şekilde düzenlenmesi zorunlu ise de, taraflar edimlerini yerine getirdikten sonra mirasçıları bu nedenle sözleşmenin geçersizliğini öne süremezler. Davalıların ölünceye kadar Sefer'e baktıkları dosya kapsamı ile sabittir. Öte yandan, davalıların taşınmazı çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla kullanması da açıkça bilirkişi ve tanık sözlerini doğrulamaktadır. Bu olgular karşısında taşınmazın tespit gibi davalılar adına tesciline karar verilmesi gerekirken...[8]

V. Sözleşmeden Kaynaklı Tapu İptali İle Tescil Davaları

A. Sözleşmenin İfa Edilmesinden Kaynaklı Tapu İptali İle Tescil Davaları

Bakım alacaklısı ile bakım borçlusu arasında yapılan borçlar hukuku nitelikli ölünceye kadar bakma sözleşmesinin akdi sınasında, bakım karşılığı taşınmazın tapusu bakım borçlusuna devredilmemişse yani bakım edimi gerçekleştikten sonra taşınmazın tapusunun devri kararlaştırılmışsa sözleşmenin ifası sonrası bakım borçlusu tapu iptali ile tescil davası açarak sözleşme gereği tapu kaydının iptali ile adına tescilini talep edebilir. Davanın dayanağı TMK’nin 716/1. maddesi olup, düzenlemeye göre, “Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.”

Uygulamada taşınmaz mülkiyetinin bu şekilde alıcıya geçişini sağlamak amacıyla açılan davalara “cebri tescil davası” denmektedir. Bu dava her ne kadar bir eda davası niteliğindeyse de verilen hüküm bir eda kararı olmayıp yenilik doğuran bir karar niteliğindedir. Hâkimin kararı inşai bir hüküm niteliği taşıdığından davacı bu hükmün kesinleşmesiyle mülkiyeti kazanır. Taşınmaz hakkında mahkeme kararının yerini tutan mahkeme önünde sulh, kabul ve hakem kararlarının da mülkiyeti tescilden önce kazandırıcı bir etkiye sahip oldukları kabul edilmektedir.

Bu dava sözleşmenin ifa edilmesi nedenine dayalı olduğundan ancak bakım alacaklısının ölümünden sonra ve bakım alacaklısının külli haleflerine yani mirasçılarına karşı açılabilir. Dava açıldığı tarih itibarıyla malik olmayan bir kişiye karşı açılan davanın sıfat yokluğu nedeniyle usulden reddi gerekir.

Davada tapunun iptali ile tescilinin birlikte istenilmesi gerekmekte olup, tescili istenilmiş olmasına rağmen iptali istenilmemişse yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereği tapunun iptaline de karar verilmesi gerekir. Ancak aynı durum iptali istenilmiş olmasına rağmen tescilinin istenilmemiş olması hali için geçerli olmayıp yine yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına göre bu durumda davacıya tescil için ayrı dava açarak iptali istenilen dava ile birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerekir.

TMK’nın 716. maddesine dayalı açılan dava 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabidir. Zamanaşımı süresi alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren başlar.

Tapu iptali ile tescili davası nisbi harca tabi olup, harç miktarı ise davaya konu taşınmazın keşfen tespit edilen dava tarihindeki değeridir.

Görevli mahkeme, taşınmazın aynına ilişkin bir dava olması nedeniyle HMK’nin 2. maddesi gereği miktar ve değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemesidir.

Yetkili mahkeme ise, HMK’nin 12. maddesi taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Bu yetki kuralı kesin olup, HMK’nin 19. maddesine göre, “Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir.” Taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemece kendiliğinden dikkate alınır. Taraflar bu yetki kuralının aksine bir yetki sözleşmesi yapamayacakları gibi, yanında ilave yetki kuralı da koyamazlar. Tapu iptali ile tescil davasının birden fazla taşınmaza yönelik olarak açılması halinde, HMK’nin 12/3. maddesi gereği taşınmazlardan birinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili olduğundan seçim yetkisi davacının olup, hangi taşınmazın bulunduğu yerde dava açılmışsa yetkili mahkeme de o taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.

B. Sözleşmenin Feshinden Kaynaklı Tapu İptali İle Tescil Davaları

TBK'nın 616. maddesinde “önel verilerek fesih” ve TBK'nın 617. maddesinde “Önel verilmeksizin fesih” düzenlenmiş olup, TBK'nın 616. maddesindeki fesih, sözleşmenin kurulması aşamasındaki bir eksiklikten dolayı fesih iken; TBK'nın 617. maddesindeki fesih ise, sözleşmenin davamı esnasında oluşan bir nedenle fesihtir. Her iki durumda da sözleşme geçmişe etkili olarak sona erer.

Sözleşme geçmişe etkili sona ereceğinden tarafların sözleşmeyi sürdürme yükümlülükleri ortadan kalkar. Ayrıca TBK'nın 616/2. maddesine göre, “Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.” Yani taraflar o güne kadar yerine getirdikleri edimleri TBK'nın 77. ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde geri isteyebilirler. Çünkü sözleşme kurulduğu an itibarıyla ortadan kalkacağından tarafların sözleşme gereği yerine getirdikleri yükümlülüklerin hukuki dayanakları kalmaz.

Bu durumda tapu iptali ile tescil davası ancak taşınmazın tapusunun sözleşmenin kurulması esnasında bakım alacaklısına devrinin yapılmış olması halinde açılabilir. Çünkü yukarıda bahsedilen halde sözleşme kurulurken tapu bakım borçlusuna devredilmemişken bu halde tapu bakım alacaklısı yükümlülüklerine yerine getirmeden kendisine devredilmiştir.

Ancak ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin akde aykırılık nedeni ile iptali ile bu sözleşme gereği bakım alacaklısı tarafından devredilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile bakım alacaklısının mirasçıları adına tescilini isteme hakkı münhasıran sözleşmenin tarafı olan bakım alacaklısına ait olup, bakım alacaklısının ölümünden sonra mirasçıları tarafından ileri sürülmesine yasal imkân yoktur. İleri sürülmesi halinde dinlenilmez.

Öte yandan bakım alacaklısının geri isteme hakkı şahsi(nispi) hak niteliğinde ise de, iadesi gereken mallar halen bakım borçlusunda mevcutsa malların aynen iadesini isteme hakkı da vardır. Ancak malların iyiniyetli üçüncü kişilere devri halinde bakım alacaklısı ancak bedelin iadesini isteyebilir. Çünkü bu halde TMK’nın 1023 maddesi devreye girer ve tapu kaydına güvenerek edinen iyiniyetli üçüncü kişinin hakları korunur.

“...Dava, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir... Kaynağını BK’nın 511. vd. maddelerinden alan ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan kanunun 512. ve Türk Medeni Kanununun 545. maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir. Resmi şekilde düzenlenmeyen ölünceye kadar bakım sözleşmelerine değer verilerek tapu iptali ve tescil hükmü kurulması mümkün değildir... Açılan davada bakım alacaklısı mirasçılarının, bakım borçlusunun edimini yerine getirmediği savunması, sözleşmenin bakım borcu yerine getirilmediği iddiasıyla feshini isteme hakkı bakım alacaklısının sağlığında kullanması gereken bir hak olduğundan dinlenmez. Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı resmi şekilde yapılmış bir sözleşmenin varlığını iddia ve ispat edemediğinden tescil isteminin reddine karar verilerek...[9]

"…Dava, ölünceye kadar bakma sözleşmesine aykırılık hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Somut olayda... davacının, dava dilekçesinde davalının kendisine bakmadığını ileri sürmediği, davacının henüz bakıma muhtaç olmadığını, davalının gelecekte kendisine karşı bakım sorumluluğunu yerine getirmeyeceğine inandığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı; dosya içeriği ve dinlenen tanık beyanlarından da davalının, davacıya karşı bakım borcunu yerine getirdiğinin anlaşıldığı, davacı yanın taşınmazı temlik ettikten sonra, kendisine ilerde bakılmayacağı endişesiyle dava açmasının kabul edilemeyeceği, kaldı ki, bakım borcu yerine getirilmediğinde dava açılmasının her zaman olanaklı bulunduğu gözetildiğinde davanın reddinin isabetli olduğu kanaatine varılmıştır."[10]

...Dava, ölünceye kadar bakım akdine aykırılık nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir... bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasının ancak bakım alacaklısı tarafından ileri sürüleceği, mirasçıları tarafından ileri sürülen bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasının dinlenemeyeceği...[11]

“...Davacı, taşınmazlarını üvey kardeşi olan davalıya, ölünceye kadar bakma akdiyle temlik ettiğini, davalının akdin koşullarını yerine getirmediğini, halen huzurevinde kaldığını ileri sürmüş, iptal, tescil isteğinde bulunmuştur...

Somut olayda davacının ev ve zeytinlik niteliğini taşıyan üç parça taşınmazını 4.12.1991 tarihinde davalıya ölünceye kadar bakma akdiyle devir ve temlik ettiği, davalının davacıya bir süre baktıktan sonra yükümlülüğünü yerine getirmede akde aykırı davranış içine girdiği, bunun üzerine davacının huzurevinde bakıma alındığı dosya içeriğinden ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken...[12]

VI. Muris Muvazaasından Kaynaklı Tapu İptali İle Tescil Davası

Bilindiği üzere muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı malın temliki hususunda anlaşmakta, ancak görünüşteki sözleşmenin niteliği değiştirilmektedir. Mirasbırakanın gerçek amacı bağış iken, genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaparak gizli sözleşmeyi gizler. Buradaki gizli sözleşme bağış, görünürdeki sözleşme ise satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesidir. Muvazaalı olan görünürdeki sözleşme olan satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesidir. Muris tarafından muvazaalı temlik gerçekleştikten sonra bu iradenin devamını sağlayacak şekilde yapılan satışların ne şekilde gerçekleştiğinin bir önemi yoktur. Bir gizli sözleşme bulunduğundan muris muvazaası, TBK’nin 19. maddesinde düzenlenen bir nisbi (tam) muvazaa niteliğindedir. Hem gizli sözleşmede ve hem de görünürdeki sözleşmelerin amacı temlik olup, taraflar temlik konusunda anlaşmışlardır. Ancak görünürdeki sözleşme yasal kurallarına uygun yapılsa dahi, gizli sözleşme eğer yasal şekil kurallarına uygun yapılmazsa, gizli sözleşme yasal şekil kurallarına uygun olmadığından ve görünürdeki sözleşme ise muvazaalı olduğundan her ikisi de geçersizdir. Yani, taşınmazın devrine ilişkin görünüşteki ölünceye kadar bakım sözleşmesi tarafların gerçek iradesine uygun olmadığından ve gizli bağış sözleşmesi ise kanunun öngördüğü şekilde düzenlenmediğinden geçerli kabul edilemezler. Çünkü TBK’nin 612/1. maddesine göre, “Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz.” TMK’nin 545. maddesinde düzenlenen miras sözleşmesi şekli bu sözleşme için de aranır. TMK’nin 545. maddesi gereğince, miras sözleşmesinin resmi vasiyetname şeklinde yapılması geçerlilik şartıdır. Resmi vasiyetname ise, TMK’nin 532. maddesine göre, iki tanık önünde sulh hukuk hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş memur tarafından düzenlenir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı (bedelli karşılığı yapılan) sözleşmelerdendir. Güvence sağlar ve ölünceye kadar bakma borcunun kapsamını bakım alacaklısının yaşayacağı hayat belirler. Eğer bakım alacaklısının (mirasbırakanın) temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılardan mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez. Bu durumda, ölünceye kadar bakım sözleşmesinde bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur, yani tapu devri yapılmışsa muris muvazaasına dayalı tapu iptali ile tescili istenebilir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun içtihadında aşağıdaki içtihadında belirtildiği üzere, mirasbırakanın tek taşınmazını bakım borçlusuna devretmesi tek başına muvazaayı ispatlamaz. Nitekim herkes gibi mirasbırakanın da malvarlığı ile ilgili sözleşme yapma hakkı vardır. Ancak, bakım karşılığını çok aşan bir temlik halinde, örneğin aşağıdaki özel dairenin kararına göre temlik edilen taşınmaz lehine %85 gibi bir fark varsa, diğer delillerin de desteklemesi şartıyla, mirasbırakanın amacının muvazaa olduğunun kabulünü gerektirir.

...murisin gerçek irade ve amacının belirlenmesinde ölünceye kadar bakma akitleriyle temlik ettiği taşınmazların tüm mamelekine oranı ve bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekmektedir. Yerel mahkemece murisin temlik ettiği taşınmazların tüm mamelekine oranının makul karşılanabilecek sınırda kaldığı belirtilmiş ise de dosyada mevcut tapu kayıtları incelendiğinde murisin dört parça taşınmazda malik iken bunlardan en değerli olanlarını davalı eşine temlik ettiği, geride kalan taşınmazların değerine göre ölünceye kadar bakma akdine konu taşınmazların tüm malvarlığının dörtte üçüne yakın miktarda olduğu gibi geride kalan taşınmazlarda murisin tam malik olmayıp dava dışı şahıslarla paydaş olduğu görülmektedir. Murisin özellikle bir parça taşınmazını devretmek suretiyle bakımını sağlayabileceği yerde, ilk temlikten on gün sonra başka bir taşınmazdaki payını da davalıya temlik ettiği ve bunların sahip olduğu en değerli taşınmazları olduğu gözetildiğinde temlikteki asıl irade ve amacının bakım sağlamak değil mirasçıdan mal kaçırmak olduğu, böyle olunca da yapılan temlikin muvazaa ile illetli olup iptali gerektiği sonucuna varılmıştır...[13]

...Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. maddesine göre, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK 614 (BK) 514)).

Diğer yandan; bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde mirasbırakanın yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

Somut olaya gelince, mirasbırakanın çekişme konusu taşınmaz dışında başkaca taşınmazlarının bulunduğu açıktır.

 Ne var ki, mirasbırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmaktaki asıl amaç ve iradesinin belirlenebilmesi açısından temlik dışı taşınmazlarıyla ilgili yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığından söz etmek mümkün değildir.

Hal böyle olunca, mirasbırakanın temlik dışı taşınmazlarının değerlerinin keşfen saptanıp, çekişme konusu taşınmazın tüm mal varlığı içindeki oranı belirlenerek temlikin makul sınırlar içinde kalıp kalmadığının, muvazaanın bulunup bulunmadığının, yukarıda açıklanan ilkeler ve toplanan delillerle birlikte değerlendirilip hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken...[14]

Aydın Tekdoğan

Avukat

İstanbul BAM 2. Hukuk Dairesi Emekli Başkanı

---------------

* Ayrıntısı için Gayrımenkul Davaları, Güncellenmiş 3. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ocak 2024, Cilt 2’de 5. Bölümde yer alan Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

[1]Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2000/8865 K. 2000/9517 T. 6.7.2000(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[2]Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 1984/422 K. 1984/4932 T. 5.7.1984(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[3]Mirasçı atamasında, mirasbırakan malvarlığının tamamını veya bir kısmını bir kişiye bırakır ve o kişi mirasbırakanın külli halefi olur.

[4]Belirli mal vasiyeti, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufla bir malı (örneğin bir evi) bir kişiye bağışlaması olup, lehine vasiyet edilen (musaleh) külli halef olmayıp, mal kendiliğinden intikal etmez, yalnızca lehine mal vasiyet edilenin malı kendisine geçirme konusunda mirasçılardan bir talep hakkı doğar.

[5]Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E. 2011/3435 K. 2011/4733 T. 11.04.2011(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[6]Örneğin yabancı ülkedeki Türk konsoloslukları gibi. Ayrıca Yargıtay'ın 10.12.1952 tarih ve 4/5 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile tapulu taşınmazın devrine ilişkin borçlar hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tapu memuru tarafından da düzenlenebilmesi yolu açılmıştır. Ancak tapu memurlarının tapulu taşınmazın devrine ilişkin yükümlülük dışında yükümlülükler içeren borçlar hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile miras hukukuna tabi ölünceye kadar bakma sözleşmesi düzenleme yetkisi yoktur. Tapulu taşınmazların devrine ilişkin sözleşmeyi de mutlaka resmi vasiyetname şeklinde yapması gerekir.

[7]Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 1975/7535 K. 1976/4243 T. 22.4.1976(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[8]Yargıtay 16. Hukuk Dairesi E. 1997/1707 K. 1997/1583 T. 31.3.1997(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[9] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2012/14-766 K. 2013/297 T. 27.2.2013(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[10]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2013/1-2400 K. 2014/68 T. 5.2.2014(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[11] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2015/7388 K. 2018/997 T. 19.02.2018(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[12]Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2000/8865 K. 2000/9517 T. 6.7.2000(Kazancı İçtihat Bilgi Bankası'ndan alınmıştır.)

[13] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/1-1277 K. 2019/549 T. 09.05.2019(UYAP sisteminden alınmıştır.)

[14] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2019/2955 K. 2021/600 T. 04.02.2021(UYAP sisteminden alınmıştır.)