GİRİŞ
Feragat ifadesi daha çok hukuki bir ifade olmakla birlikte vazgeçme anlamında kullanılmaktadır. Bir kimsenin yaşamında hangi alanda olursa olsun düşünceli hareket etmesi beklenir. Çünkü vazgeçilen şeylerden yeniden sahip olmak söz konusu olmaz. Bu durumlarda kişilerin yaşamında herhangi bir şeyden vazgeçmesi dikkatli davranması gerekir. Bu bakımından medeni usul hukukunda da davadan vazgeçme daha çok hukuki terim ile davadan feragat önemli bir konudur.
Davadan feragat, mahkemenin ya da karşı tarafın iznine bağlı olmaksızın hüküm kesinleşinceye dek yapılması mümkündür. Davanın temyiz veya karar düzeltme aşamalarda yapılması halinde de davadan feragat edilmesi mümkündür. Bu aşamalarda feragatin yapılması halinde davanın reddine karar verilir. Yargıtay aşamasında ise dosyada esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın bozma kararı verilir. Böylece dosya ilk derece mahkemesine iade edilir. Rücu edilmeyen davacının bu beyanından sadece iradesinin fesada uğradığını ispat ederek kurtulması mümkündür. Kesin hüküm gibi etki ve sonuçlarını doğuran davadan feragatte geri dönülmesi son derece zor olması nedeniyle sebep ve sonuçlarının iyice değerlendirilmesi gerekir. Çünkü davadan feragat edilmesi halinde davacının feragat beyanından geri dönmesi mümkün olmamakla birlikte yargılama giderlerinin yanı sıra vekalet ücreti ödemeye mahkum edilir.
I. DAVADAN FERAGATİN ANLAMI, HUKUKİ NİTELİĞİ VE ÖZELLİKLERİ
1. Davadan Feragat Anlamı
Medeni Usul Kanunun 307. maddesinde davadan feragat edilmesi; "Davacı talep sonucundan kısmen veya tamamen feragat eder" şeklinde düzenlenmiştir. 1. Diğer bir deyişle kanun koyucu davadan feragat tanımında "feragat" kelimesini kullanmaktadır. Nitekim feragat, kelimenin tam anlamıyla "feragat" anlamına gelir. Ancak davadan çekilme, Medeni Usul Hukukunda farklı anlamlar taşımaktadır. Medeni Usul Kanununda kullanılan davadan çekilme kavramı HMK. 123. maddede düzenlenen davanın geri çekilmesi anlamına gelir. Bu nedenle, karışıklığa neden olmamak için, "davadan feragat etme" hukuki terimini her zaman aynı anlamda, açık ve net olması için kullanmak zorunludur[1].
Feragat terimi, Maddi Hukuk ve Medeni Usul Hukukunda kullanılmaktadır. Miras hukukundaki kullanım şekillerine örnek olarak veraset feragat sözleşmesi ve mirastan vazgeçme verilebilir. Medeni Kanun'da Borçlar Kanununda yerleşimden feragat terimi ve yasal önalım hakkından vazgeçen terimler kullanılmaktadır. Bu, feragat etmenin birçok alanda kullanılan yasal bir terim olduğunu göstermektedir[2].
Yargıtay Genel Kurulu'nun kararlarında ise davadan vazgeçilmesine ilişkin düzenleme 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlendiği şekildedir. Bu düzenleme uyarınca, davacı talep sonucundan kısmen veya tamamen feragat etmektedir. Davayı sonlandıran taraf işlemlerinden biri olan feragat tek taraflı beyan ile yapılmaktadır. Feragatnamenin geçerli olması için davalı ve mahkeme tarafından kabul edilmesine gerek yoktur. Davacının davasından feragat etmesi ile davaya konu olan uyuşmazlık sona erer. Bu nedenle, mahkeme feragat davasının reddine henüz karar vermemiş olsa bile davacı feragattan cayamaz; feragat edilebilir şeklinde tanımlanır[3].
Hukuk Muhakemeleri Kanununda doktrin ve Yargıtay kararları dikkate alınarak yapılabilecek en kapsamlı tanım şu şekildedir: Davadan feragat şu şekildedir: istisnalar dışında temel haklardan feragat ile nihai bir karara bağlı olarak sonuçlanır.
2. Davadan Feragatin Dayanakları
Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan ilkelerin tasarruf ilkesi ve Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hukuk yollarına başvurma özgürlüğü davadan vazgeçme hakkının temelini oluşturmaktadır. Bu iki temel ilkenin bir sonucu olarak davacıya davadan çekilme yetkisi verilmiştir. Tasarruf ilkesi gereği hiç kimse lehine dava açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK. m. 24/2). Dolayısıyla tasarruf ilkesi tarafların konuya etki etme gücünü ifade etmekte ve davadan vazgeçilmesi bu ilkenin somut olumlu bir görünümüdür. Nitekim davacı, tamamen kendi iradesiyle açmış olduğu bir davadan vazgeçerek davayı sona erdirebilir. Böylece davacı, dava konusunda tasarruf hakkını kullanır[4].
Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hakkını kullanıp kullanmamak kendi iradeleriyle olup, insanlar dava açma ve dava açma özgürlüğüne sahiptir. Bu maddenin doğal sonucu davadan çekilme hakkının davacıya tanınmasıdır. Bu iki temel düzenlemeden feragat edilmesinin asıl amacının davacı tarafından başlatılan bir davayı sonuna kadar takip etmek zorunda kalmadan sonlandırma yetkisi olduğu anlaşılmaktadır[5]
3. Davadan Feragatin Hukuki Niteliği
Doktrinde davadan feragat edilmesinin hukuki niteliği konusunda ileri sürülen üç görüş vardır. Bu görüşlerden birincisi, feragatin sadece maddi hukuk davası olduğu görüşü, ikincisi feragatın sadece usul hukuku işlemi olduğu görüşü, üçüncüsü ise feragatın karışık bir işlem olduğu görüşüdür. Bu görüşleri detaylı olarak incelersek; bu görüşe göre, feragat eden tarafın amacı yalnızca asli hukuk sonuçları doğurmaktır. Başka bir deyişle, tarafların dava konusundaki tasarrufları (davadan feragat etme) maddi hukuktaki tasarruf yetkisi ile aynıdır ve taraflar bu yetkiyi kullandıklarında, aralarındaki maddi hukuk ilişkisini değiştirir veya sonlandırırlar. Bunun doğal bir sonucu olarak, esasa ilişkin hukuk kuralları feragat için de geçerli olacağından, bozulmuş irade varlığında feragat beyanının iptal edilmesi de mümkündür[6].
Bu teoriye göre, davadan feragat edilmesi kesinlikle usule ilişkin bir işlem değildir. Belirtmek gerekir ki, bu anlamda tarafların yalnızca yargılama sırasında dava açmış olması, bunun bir usule ilişkin bir eylem olduğunu göstermez. Buna göre feragatnamenin davayı feshetme özelliği, feragat beyanı içeriğinde yer alan davanın takibinden vazgeçme iradesinden kaynaklanmaktadır. Feragatın sadece asli bir hukuk kanunu olduğu görüşü, feragatten kaynaklanan usuli sonuçları göz ardı ettiği için bugün geçerli değildir. Aslında maddi hukuk anlamında bir hakka sahip olunması gerekmediğinden, davacının davayı açarken maddi hukuk açısından haksız olduğunu bilmesi veya daha sonra adaletsizliğini ispat etmesi, davanın hukuki niteliğini belirleyen bir faktör değildir.
Davacı feragat ederse davanın görüldüğü mahkeme, davacı tarafından ileri sürülen iddianın gerçekten doğru olup olmadığını inceleme yükümlülüğünden kurtulur ve feragat uyarınca feragat kararı verir. Feragat durumunda mahkeme feragat iradesini dikkate almalıdır. Bu iradenin beyan edilmesinden sonra mahkeme, davacının adaletini veya adaletsizliğini artık yargılamaya ve incelemeye devam edemez. Feragat, tamamen usule ilişkin bir hukuk kanunu olduğu için, doğrudan davayı sonlandırma işlevine sahip değildir; Davanın sona ermesi için mahkemenin bu konuda karar vermesi gerekiyor. Bu nedenle feragat, mahkeme kararının dayanağını ve gerekçesini oluşturur[7].
Feragat durumunda mahkeme esasa ilişkin inceleme yapmayacak, ancak mahkeme kararının feragat neticesinde esasa ilişkin karar vermesi; Bunun sonucunda mahkeme, davanın şartlarını da inceleyecek, mevcut değilse, feragat nedeniyle davanın reddine değil, dava maddesinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verecektir. Son olarak, bu görüşe göre, esasa ilişkin feragatnamenin sonuçları her zaman gerçekleştirilecek bir sonuç olmayıp tesadüfi bir sonuç olabilir. Davacı feragat ederken, maddi hukuki durumu değiştirmeyi amaçlamaz; davacının amacı davayı bitirmektir[8]
4. Davadan Feragatin Özellikleri
Davacı, kural olarak feragat beyanını “açık ve kesin” olarak yapmalıdır. HMK'da feragatnamenin bu özelliğine ilişkin herhangi bir madde bulunmamaktadır. Ancak HMK. maddesinde, kısmi feragat durumunda feragat edilen kısmın dilekçede veya raporda açıkça belirtilmesi şart koşulmuştur. Bu nedenle bu maddede kısmi feragatin “açık ve kesin olarak” yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bu kuralın iki ana nedeni vardır. Davacı açısından birincisi iken; ikincisi, davalı açısından olanıdır. Davadan vazgeçilmesi davacı açısından önemlidir, çünkü davadan feragat edilmesi aynı zamanda temel haktan da feragat olarak kabul edilir ve aynı hak bir daha dava konusu olamaz. Davadan feragat halinde davacının yargılama masraflarından sorumlu tutulması da davacı açısından önemli bir sonuçtur[9].
Davadan feragat edilmesi yenilik yaratan bir hak olarak görüldüğünden, sanığın hukuki menfaatini korumak için sanığın ortaya konulmak istenen hukuki durumu yenilik yaratan hak ile karşılaması, tereddüt ve şüphe olmaması gerekir. Bu nedenlerle özellikle davacı açısından ciddi sonuçları olan feragat beyanı, mahkemede herhangi bir tereddüt yaratmayacak şekilde açık ve kesin olmalıdır. Davacının beyanının davadan feragat ettiği açıkça anlaşılamıyorsa, mahkeme davacıya asıl amacının ne olduğunu açıklamalı ve ardından davacının talebi doğrultusunda gerekli işlemleri yapmalıdır[10].
Davacı bir sorumluluk reddi beyanında bulunurken feragat kelimesini kullanmak önemli değildir; Önemli olan davacının ifadelerinden gerçek iradesinin davadan feragat etmek olduğunu anlamaktır. Dolayısıyla uygulamada çoğu zaman birbiriyle karıştırılan davadan çekilme kurumları bu açıdan ayrı bir önem arz etmektedir.
"Davamdan vazgeçiyorum" cümlesini kullanan bir davacının gerçek amacı, davayı geri almak olabilir. Mahkeme bu gerçek iradeye ulaştıktan sonra kullanılan kelime feragat kelimesi olsa dahi feragat nedeniyle dava sonuçlanamaz. Bu durumda davacının iradesi davayı geri çekmek olduğu için mahkeme buna göre işlem yapmalıdır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 2016/458 sayılı kararına göre; davacı tarafından mahkemece verilen dilekçe, davadan feragat olarak nitelendirilmiştir. Ancak dilekçenin ilk fıkrasında "dava açma hakkımıza ve talep hakkımıza halel getirmeksizin" şeklinde bir ifade yer almakta ve söz konusu dilekçeden şartlı feragat edilemeyeceğinden karar verilmelidir. Söz konusu dilekçenin karşı tarafın onayına tabi olduğu dikkate alınarak yapılmış, yazılı olarak hüküm konulması doğru görülmemiştir[11].
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere önemli olan davacının kullandığı terimler değil, gerçek iradesidir. Bu nedenle davacının feragat konusundaki gerçek iradesinin "açık ve kesin" olması gerekir. Mahkemede kullanılan terimlerden dolayı herhangi bir şüphe varsa, bu terimler açıklanmalı ve buna göre işlem yapılmalıdır. Bu konu, hâkimin HMK'nın 31. maddesi uyarınca davayı aydınlatma görevi çerçevesinde değerlendirilebilir[12].
5. Davadan Feragatin Konusu
Türk Medeni Kanunu'nun 307. maddesinde davadan feragat tanımlanırken davacının talep sonucundan feragat ettiğine dair ifadeler kullanılmıştır. Bu nedenle, açık ve anlaşılır olması için, davadan feragat etme konusu yalnızca "talebin sonucudur". Diğer bir deyişle, davadan feragat konusu sadece usule ilişkin bir taleptir. Usule ilişkin talep, mahkeme tarafından cezalandırılması talep edilen talebin sonucudur[13].
Davadan feragat konusunun maddi hukuk talebi olmadığı unutulmamalıdır. Diğer bir deyişle, davadan vazgeçilmesi durumunda, davacı, feragat konusunu belirleme bakımından, eğer gerçekten varsa, temel haktan feragat etmiş sayılır; Temel haktan feragat etmiş sayılmak, feragat etmenin sonuçlarından yalnızca biridir[14].
Davanın feragat konusu sadece talebin sonucu olduğundan, feragat edilen dava ile yeni açılan davanın aynı davalar olup olmadığının belirlenmesinde talebin sonucu belirleyicidir. Talebin sonuçları aynı olduktan sonra dava temelindeki hukuki sebeplerin farklı olması ve ikinci dava nihai kararın varlığı nedeniyle reddedilecek olması (ilk dava reddedildiği için) bir anlam ifade etmeyecektir. Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus, talep sonucu miktarına göre belirlenen vaka türlerinde davadan vazgeçilmesidir[15].
HMK'nın 109. maddesinde kısmi dava. Alacağın bir kısmının (fazlalık haklarının saklı tutulması) bir davaya konu olması halinde kısmi dava söz konusudur. Davacının dilekçede kısmi bir dava açtığı açıksa ve bu kısmi davadan davacı tarafından feragat edilmişse, hariç tutulan kısım için daha sonra yeni bir dava açılabilir; yani, kısmi işlemdeki sorumluluk reddi, davanın dışında bırakılan kısım için geçerli olmaz. Feragat edilen kısım için verilen ret kararı, nihai hükmün hukuki sonuçlarını da beraberinde getirmesine rağmen, maddi yönden kesin bir hüküm olmadığından kalan kısmın yeniden işlemine engel bulunmamaktadır[16].
Alacağın bir kısmının davacı tarafından dava konusu olduğu kısmi davada, davacı, iddia sonucunun bu kısmından bir kısmından vazgeçebilir. Tasarruf ilkesinin gerektirdiği bunu engelleyen bir düzenleme yoktur. Yani mesela; alacaklı tarafından toplam 5.000 TL tutarındaki 10.000 TL'lik bir talep için kısmi dava açılması halinde, alacaklı bu kısmi davada örneğin 2.000 TL'lik alacağından; mahkeme kalan 3 bin TL 146 ile yargılamaya devam edecektir[17].
Konumuz için HMK'nın 109. maddesinin üçüncü fıkrası. Buna göre; "Kısmi dava açmak, davanın konunun geri kalanından açıkça feragat edildiği durumlar dışında, iddia konusunun geri kalanından feragat edildiği anlamına gelmez." Bu nedenle, dilekçede açıkça feragat edilmediği sürece, kısmi dava açan davacının ileride ek dava açmasına engel yoktur. İsteğe bağlı durum HMK'nın 112. maddesindedir. "İsteğe bağlı borçlarda, borçlu veya seçimi kendisine ait olan üçüncü kişi bu hakkını kullanmaktan imtina ederse, alacaklı isteğe bağlı dava açabilir." şeklinde düzenlenmiştir. İsteğe bağlı davalar, iki veya daha fazla şeyin bir borca konu olduğu ve borcun bunlardan birinin ifasıyla kapatılabildiği davalardır[18].
Borçlarda ve seçme hakkının sadece borçluya ait olduğu davalarda seçmeli davalar tercih edilir. Nitekim, seçme hakkı borçluya aitse, alacaklının borca konu olan şeylerden sadece biri için dava açması mümkün değildir; Seçim hakkı alacaklı olsa dahi, alacaklı bu hakkını dava açmadan ve tek bir şey için dava açmadan kullanabileceği için seçmeli dava açmak mümkün değildir. Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere isteğe bağlı bir davada seçme hakkı borçluya ait olacağından, alacaklı (davacı) isteğe bağlı borç sorunlarından sadece birinden feragat edemez. Feragat edebileceği kabul edilirse, hâkim borçluyu zorunlu olarak sadece feragat edilmeyen borcu ödemeye mahkum edecektir; Bu durumda, isteğe bağlı davanın doğası ile örtüşmez. Çünkü bu durumlarda seçme hakkı davacının alacaklısına değil, borçlu sanığa aittir. Bu dava feragat yoluyla anlamını yitireceğinden, davacı (alacaklı) isteğe bağlı borç sorunlarından birinden feragat etme hakkına sahip olamaz[19].
II. DAVADAN FERAGATİN ŞEKLİ VE ZAMANI VE UYGULAMADA DAVADAN FERAGAT
1. Davadan Feragatin Şekli
HMK. 309/1. maddesine bakıldığında, davadan feragat beyanı yazılı veya sözlü olarak yapılabilir. Bu maddede öngörülen form şartı, feragat beyanı açısından bir geçerlilik koşulu olarak yer almaktadır. Nitekim davadan feragat edilmesi, derdest bir davanın feshi ve temel haktan vazgeçilmesi gibi sonuçları olan önemli bir taraf irade beyanıdır. Feragat beyanının form şartına tabi tutulmasının esası, davacının sağlıklı düşünmesini sağlamak ve bu konuda acele karar vermesini engellemektir. Ayrıca, böylesine önemli bir parti prosedürünün açık ve tartışmasız bir şekilde belirlenmesi ve bu nedenle Şekle uygun olarak yapılması da çok yaygın bir sonuçtur[20].
HMK. 309/1. maddesi uyarınca, aykırı beyan edilen feragatnamenin maddedeki şartı bir geçerlilik koşulu olduğundan herhangi bir etkisi veya sonucu yoktur. Bu form gerekliliğinin ihlali aynı zamanda kamu düzenine de aykırıdır. Feragatnamenin mahkeme nezdinde sözlü ve yazılı olarak yapılabileceği hususların detaylı incelenmesi gerekirse: Davacı, devam eden bir davanın duruşma gününde veya mahkemeye başvurarak -veya keşif sırasında duruşmanın dışında- sözlü feragat beyanında bulunabilir. İkinci durumda, mahkeme davacının ifadesini almak için yeni bir duruşma açacak ve davacının sözlü feragat beyanını yazılı hale çevirecektir[21].
Bu nedenle davacının mahkemeye hitaben yaptığı sözlü feragat beyanı duruşma tutanaklarına mahkeme hakimi tarafından yazılmalı, rapor davacıya sesli olarak okunmalı ve davacının imzası tutanağa işlenmelidir. Bunların tümü, yukarıda belirtildiği gibi sorumluluk reddi beyanı için geçerlilik koşullarıdır. Bu form koşullarından herhangi biri eksikse, sorumluluk reddi geçersiz olacaktır. Sözlü feragat beyanının geçerliliği sanığın veya mahkemenin kabulüne bağlı olmadığından, davalının duruşma sırasında bulunmaması feragatnamenin geçerliliğini etkilemez[22].
2. Davadan Feragatin Zamanı
HMK 310. maddeye göre. Feragat, hüküm kesinleşene kadar her zaman yapılabilir. Bu madde ile feragat etme süresi Kanunda açıkça düzenlenmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 2016/16911 sayılı kararında davadan feragat süresi, "Kararın kesinleşmesinden önce her aşamada davadan vazgeçilebilir" ibareleri ile açık bir şekilde tespit edilmiştir. Feragat, davaya son veren bir taraf davası olduğu için öncelikle bir dava açılması gerekir[23].
HMK'nın 118. maddesine göre davanın açıldığı tarih dilekçenin kaydedildiği tarihtir. Yani davacının açtığı dava ana defterine kaydedildikten sonra, feragat beyanının yapılması için zorunlu bir ön koşul olan derdest bir dava bulunmaktadır. İlk dava açıldıktan sonra davadan feragat; En geç şekil bakımından kararın kesinleşmesine kadar yapılabilecek usule ilişkin bir süreçtir. Bekleyen bir davadan feragat geçerli değildir; Böyle bir durumda feragat, davadan feragat etmek değil, hakkın dayanağıdır[24].
Mahkemece verilen karara karşı uygulanabilecek bir hukuk yolu bulunmaması veya uygulanabilecek tüm hukuki yolların tükenmesi halinde hüküm şekil itibariyle kesinleşmiş bir hüküm teşkil eder. Diğer bir deyişle, mahkeme kararına karşı uygulanabilecek olağan hukuk yollarının mevcut olmaması veya tükenmesinden sonra davacı davasından vazgeçemez. Dava açıldıktan sonra davadan feragat etmek her zaman mümkündür. Yani karar verilmeden önce veya verildikten sonra davadan feragat etmek mümkündür[25].
İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sırasında davadan feragat edilebilir; Karar verildikten sonra hukuk yolu aşamasında da yapılabilir. Bu nedenle dava, vazgeçilebileceği süre açısından ikiye ayrılır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında davadan feragat beyanı yapılırsa bu durum oluşur. Kural olarak, davacı her zaman bekleyen bir davadan feragat edebilir. Bunun için sanığın veya mahkemenin kabulü gerekli olmadığından feragat dilekçesinin sanığa bildirilmesine gerek yoktur. Davacı, dilekçe davalıya tebliğ edilmemiş olsa bile davasından vazgeçebilir; Nitekim davadan feragat beyanı sanık aleyhine değil yargılamanın yapıldığı mahkemeye yapılmaktadır. Bu durumda yargılamanın yapıldığı mahkemenin dosya üzerinden davayı bitirmesi gerekmektedir[26].
Yargıtay tarafından karar bozulursa dosya ilk derece mahkemesine veya bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bu durumda ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi Yargıtay'ın bozma kararına uymaya karar verebilir veya direnmeye karar verebilir. Davacı, mahkeme bozma kararına uymaya veya direnmeye karar vermeden önce davasından feragat etmişse, mahkemenin yapacağı şey, feragat nedeniyle davanın reddine karar vermektir. Bu durumda, Mahkeme artık bozma kararına direnmeye karar veremez[27].
Bu nedenle, davacı, bozma kararına uyulduktan sonra yargılama devam edeceği için davasından her zaman feragat edebilir. Direniş kararı verildikten sonra davadan vazgeçilebilir. Ancak bu durumda mahkeme nihai kararla davadan çekildiği için bu karar da temyize konu olur. Davacı, direniş kararına karşı temyiz başvurusu yapılmadan önce davadan feragat ederse, usul ekonomisine uygun olarak, bu feragat ilk derece mahkemesine yapılmalıdır; Ancak, direniş kararına itiraz edilmişse, feragat Yargıtay'a yapılacaktır. Yargıtay Genel Kurulu'nun bu konudaki kararında; “Karar kesinleşmeden önce herhangi bir aşamada davadan feragat edilebilir. Bu durumda Yargıtay Genel Kurulunca bozulan direniş kararının kesinleşmediği aşamada davadan vazgeçilebilir.”[28]
Dava ancak kararın kesinleşmesine kadar beklemede kalacağından feragat ancak karar kesinleşene kadar yapılabilir. Bu, kural olarak bir feragatnamenin yapılabileceği son süredir. Resmi anlamda, kesin hüküm, taraflar arasındaki anlaşmazlık değil, yargılamanın sona ermesi anlamına gelir. Yargı yoluna konu olmayan kararlar alınır alınmaz şekli ile kesinleşirken; Hukuk yoluna konu olan davalar, hukuki yol başvurusunun feragat edilmesi ile hukuki yol talebinin reddedilmesi ile şekil itibariyle kesinleşir. Kısacası davacı, hüküm şekil bakımından kesinleştikten sonra davadan vazgeçemez[29].
3. Feragat Beyanına İlişkin Özel Haller
Davadan feragat etmenin temel dayanağı olan tasarruf ilkesi gereğince açılan bir davada davacı feragat beyanını mahkeme nezdinde yapabileceği mahkeme dışında yapabilir. Aksini düşünmek tasarruf ilkesiyle bağdaşmaz. Davacı, devam eden bir dava olmasına rağmen feragat beyanını mahkeme aleyhine değil mahkeme dışında yapabilir. Örneğin, davacıya davadan sözlü olarak feragat ettiğini söyleyebilir. Bu aslında geçerli bir sorumluluk reddi beyanıdır; Ancak davanın bu beyana dayanılarak sona erdirilebilmesi için davalının feragat ettiğinin davada ileri sürülmesi ve usulüne uygun olarak ispatlanması gerekir. Burada davalı, feragatnamenin varlığını genel ispat kuralları çerçevesinde ispat etmekle yükümlüdür. Başka bir deyişle, feragat edilen miktara göre, kesin veya ihtiyari delillerle kanıt olacaktır[30].
Sanığın feragat beyanının varlığı usulüne uygun olarak kanıtlanırsa, mahkeme feragat davasının reddine karar verecek ve davayı bu hükümle sona erdirecektir. Yani mahkeme nezdinde yapılan feragat beyanı ile dava kendiliğinden sona erer, bu durumda mahkeme kararı ile dava sona erer. Feragat beyanı tek taraflı bir hukuki işlem olduğu için davacı tarafından yapılması ile geçerlidir; Bu nedenle feragatnamenin geçerliliği için mahkemeye karşı yapılması gerekli değildir, feragat ile davanın sona ermesi için mahkeme aleyhine feragat edilmesi veya mahkeme dışında feragat söz konusu ise mahkeme aleyhine yapılması gerekir. usulüne uygun olarak kanıtlanmalıdır. Bu iki konu birbirine karıştırılmamalıdır[31].
Bu sorunun ilk cevabı, hâkimin davada tarafsızlığını sağlamaya yönelik gerekçeler varsa feragat beyanının da etkileneceğidir; Bu durumda hâkim, feragat beyanını dikkate almadan davaya devam edebilir veya davacı feragat beyanı vermiş olsa bile davayı geri çekmeye karar verebilir. Bu şekilde değerlendirildiğinde, kanunda sayılan nedenlerin varlığında yasaklanan veya reddedilen hâkimin tarafsızlığı kaybolacağı için davadan feragat etme özünün zarar görme tehlikesi olacaktır[32].
Bu soruya verilebilecek ikinci cevaba göre, hâkimin davadaki tarafsızlığını sağlamak için bu nedenlerin varlığında, feragat beyanı bundan etkilenmez; Çünkü feragat durumunda dava hakimin kararı ile değil, partinin süreci ile sona erer. Aynı durum söz konusu olacağından, bu görüş aynı zamanda usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Her iki durumda da yargıç davanın feragat nedeniyle sona erdiğine karar verecektir; çünkü dava, feragat beyannamesinin yapılmasıyla sona ermektedir. Davadan feragat beyanının özü ve Medeni Usul Hukukunda hakim olan ilkelerden biri olan usul ekonomisi ilkesi dikkate alındığında, ikinci görüş bizi daha doğru sonuçlara götürmektedir. Bir davada mahkemenin yetki alanı dışında bir işlem yapılması gerekiyorsa, bu işlemin yürütülmesi için başka bir mahkemeden yardım isteyen davaya bakan mahkemeye istinabe (mahkemeler arası adli yardım) denir[33].
Temyiz ile yakından ilgili bir başka terim olan vekil atanması, toplu mahkemenin kendi yetki alanı içinde değil mahkeme binası dışında bir işlem yapmaması, ancak üyelerden yalnızca birinin bu işlemi yapmak için görevlendirilmesidir. Davadan çekilme beyanı, temyiz edilen mahkeme veya vekil hâkim huzurunda yapılırsa, bu feragat beyanı sanki mahkeme önünde yapılmış gibi sonuçlanacaktır. Nitekim bu davalarda davadan feragat mahkeme önünde yapılmaktadır. Dolayısıyla bu durumda feragat nedeniyle dava sona erecektir[34].
Tahkim anlaşması ile taraflar, aralarındaki bir anlaşmazlığı çözmek için hakeme (tahkim) başvurmaya karar verirler. Taraflar tahkime, yani hakemler huzuruna başvururlarsa davadan vazgeçebilirler. Nitekim medeni usul hukukunda hakim olan tasarruf ilkesi sadece mahkemelerde açılan davalar için değil hakem önüne açılan davalar için de geçerlidir. Ayrıca hakemler tarafından verilen kararlar ile Devlet mahkemelerinin verdiği kararlar birebir aynı kabul edildiğinden, hakemler nezdinde yapılan feragat beyanı ve mahkemeler nezdinde yapılan davadan feragatname aynı hükümlere ve sonuçlar. Sonuç olarak davacı, tarafların tahkim için başvurduğu uyuşmazlıklarda davadan feragat etme yetkisine sahiptir. Ancak davadan feragat etmenin herhangi bir etkisi veya sonucunun olmayacağı haller tahkime konu ise tahkim yargılamasında davacının feragati geçerli olmayacaktır[35].
4. Uygulamada Davadan Feragat
Kural olarak, tasarruf ilkesinin tam olarak uygulanmadığı, yani resen soruşturma ilkesinin yürürlüğe girdiği hallerde dahi davadan feragat mümkündür. Vazgeçmeyi barıştan ve kabullenmekten ayıran en önemli özellik budur. Örneğin boşanma davası neticesinde verilen karar nihai kararın hukuki sonuçlarına yol açmasa da davacı davadan vazgeçebilir ve bu feragat beyanı sonuçla sonuçlanır. Burada odaklanacağımız ana konu, davadan feragat edilemeyen davalar ve feragat beyanı verilmesi veya sonuçları açısından özel olan davalardır. Feragat etmenin mümkün olmadığı durumlarda feragat davayı sona erdirmez. Nitekim bazı davalar sadece davanın taraflarını değil, üçüncü kişileri de ilgilendirirken; bazı vakalar ayrıca kamu düzenini veya kamu yararını ilgilendirir. Bu tür durumlarda tarafların iradesini ön planda tutan tasarruf ilkesinin tam olarak uygulanması mümkün değildir[36].
Hâkimlerin hukuki sorumlulukları nedeniyle Devlet aleyhine açılacak davanın şartları maddelerde düzenlenmiştir. Kanunun açık hükümlerine göre, artık hakimler aleyhine tazminat davası açılamaz; Bu durumda Devlet aleyhine sadece tazminat davası açılabilir. Devlet ödediği tazminat nedeniyle ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde sorumlu hâkime başvurur (HMK. Md. 46/3). Devlete karşı tazminat davasının reddi halinde, davacı disiplin cezası ile cezalandırılır (HMK. Md. 49). Bu hükmün amacı, Devleti meşgul etmek için bu davaların gereksiz yere açılmasını önlemek, hâkimi görevden almak ve yargılamayı durdurmaktır. Bu davayı açan davacı, davayı kaybedeceğini anladığı anda, para cezasını önlemek için davadan vazgeçmek isteyecektir. Bunu önlemek için bu tür tazminat davasından vazgeçmek mümkün değildir; yani feragat edilmesine rağmen mahkeme davaya devam edecektir[37].
Yargıtay haklı olarak hâkimlerin hukuki sorumlulukları nedeniyle Devlete karşı açılan davadan vazgeçmenin mümkün olmadığına hükmetti. Sonuç olarak, hâkimlerin hukuki sorumlulukları çerçevesinde Devlet aleyhine açılan tazminat davalarından vazgeçmenin mümkün olmaması bu davaların amacı ve mahiyetinden kaynaklanmaktadır. Nitekim bu tür davalardan çekilmek mümkün olsaydı, davacı HMK'nın 49. maddesini (disiplin cezası öngören madde) etkisiz hale getirebilirdi. Bu kabul edilebilir bir sonuç olmadığı için bu durumda davacının feragat beyanına rağmen yargılama devam edecek; bu, her durumda bir feragatin mümkün olduğu kuralına bir istisna teşkil eder[38].
Davacı, kural olarak ortaklığın feshi davasından da feragat edebilir. Ancak bu durumda feragatnamenin etkisi ve etkisi açısından bazı farklılıklar vardır. Ortaklığın kaldırılması davası "ikili" bir davadır. Bu davaların niteliği gereği, davacı hem davalı hem de davacı iken; davalı hem davacı hem de davalıdır. Ortaklığın giderilmesi davası iki taraflı bir dava olduğu için davacının davayı feragat beyanı ile sonlandırabilmesi için davalının davanın çözümünü talep etmiş olması gerekir. Davacının feragat etmesi üzerine mahkeme, davalının davanın devamı talebi olmaksızın davaya otomatik olarak devam edemez. Bu durumda feragat nedeniyle dava sona erecektir. Ancak davalı, davacının feragatini kabul etmemesi, yani davanın devamını talep etmesi halinde davacının feragat beyanı bir sonuç doğurmayacak ve mahkeme yargılamaya devam edecektir[39].
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi kararında “Paydaşın (ortaklık) ortadan kaldırılması davaları, taraflar açısından benzer sonuçları olan ikili davalardır. Bu durumlarda davalı, davacı ile aynı haklara sahiptir. Bu nedenle davacının pay sahipliğini satış yoluyla ortadan kaldırma talebi, sanıkların aynen paylaşım talebinde bulunmalarına engel teşkil etmez. Davacı davasından vazgeçse bile, sanıklardan biri davaya devam etmek isterse, mahkemenin davaya devam etmesi ve davanın esasına karar vermesi gerekir. Bu nedenle hazır bulunanlara davadan feragat beyanına karşı davacının ne diyeceği sorulmalı ve davaya devam etmek istiyorlarsa yargılamaya devam edilmelidir. ifadeleri dahildir[40].
Kural olarak, davadan feragat edilmesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 311. maddesi uyarınca nihai hükmün hukuki sonuçlarını doğurduğundan, aynı talep tekrar dava konusu yapılamaz, çünkü maddi hukuk açısından feragat edilmiş sayılır. Ortaklıktan çıkarılacak işlem açısından da bu kural uygulanmaz. Zira çift taraflı bir dava olan ortaklığın kaldırılması davasının amacı ve konusu göz önünde bulundurularak yeniden feragat davası açılmalıdır; çünkü feragat beyanı veren davacılar, bölünmeye konu mal üzerindeki haklarından değil malın dağıtımına ilişkin haklarından vazgeçmişlerdir[41].
SONUÇ
Medeni usul hukukunda davadan feragat, davayı sonlandıran taraf işlemleridir ve davacı talep sonucundan kısmen veya tamamen feragat eder. Bu tanım tamamen HMK'nın 307. maddesine dayanmaktadır. Ancak bu tanım, davadan çekilme konusunda yapılabilecek en kısa tanımdır. Karar verildikten sonra ancak karara itiraz edilmeksizin davadan feragat edilirse, Yargıtay (bazı kararlarında) feragatnameyi temyiz dilekçesi olarak kabul eder. Ancak bu feragat beyanı, hem yargılamanın hızlandırma ilkesi hem de davacının davayı bir an önce sonlandırma iradesi açısından kabul edilebilir bir sonuç olmayan bir başka usul davası olan temyiz dilekçesine dönüştürülmüştür.
Davadan feragat, davacının talebin sonucundan feragat etmesi, buradaki talebin sonucu ise maddi hukuk anlamında davacının temel hakkıdır. Yani feragat beyanı ile davacı hem davadan hem de dava ile ilgili haktan vazgeçer. Vazgeçme durumunda, dava, bir görüşe göre, doğrudan feragat ile değil, mahkemenin kararıyla sonuçlanır; Doktrindeki hâkimin bir başka görüşüne göre ise mahkeme emri ile değil, doğrudan feragat beyanı ile sona ermektedir.
Uyuşmazlık feragat beyanı ile sona erer ve bu aşamadan sonra mahkeme artık taraflar arasındaki ihtilafı inceleyemez. Mahkemenin yapabileceği tek işlem, davanın feragat nedeniyle sona erdiğini belirlemektir. Davadan feragat, maddi olarak nihai kararın yasal sonuçlarını oluşturur. Bu nedenle feragat nedeniyle reddine karar verilen aynı dava açılamaz.
KAYNAKÇA
Akipek, J. G., Akıntürk, T.: Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku”, Beta Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2004.
Alangoya, Y., Yıldırım, K., Deren Yıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, Beta Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2011.
Arslan, R., Yılmaz, E., Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2016.
Budak, A. C.: Karşılaştırmalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, On İki Levha Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul, 2011.
Ermenek, İ.: Medeni Usul Hukukunda Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması, Yetkin Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2014.
Karahacıoğlu, A. H., Parlar, A., 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Bilge Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2014.
Karslı, A., Medeni Muhakeme Hukuku, Alternatif Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2012.
Muğul, T.: Medeni Usul Hukuku, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2012.
Özbay, İ., Korucu, Y.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Tahkim, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2016.
Papakçı, A.: 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Uyarınca Yargılama Gideri Olan Vekalet Ücreti, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2016.
Pekcanıtez, H., Atalay, O., Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016.
Serozan, R., Medeni Hukuk Genel Bölüm, Vedat Kitapçılık, 1. Baskı, İstanbul, 2004.
Ulukapı, Ö., “Medeni Usul Hukuku Uygulamaları”, Mimoza Basım, 3. Baskı, Konya, 2008.
Yılmaz, Z., 6100 Sayılı Hmk ( Hukuk Muhakemeleri Kanunu) ve Getirdiği Yenilikler, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2012.
--------------------
[1] Alangoya, Y., Yıldırım, K., Deren Yıldırım, N.: Medeni Usul Hukuku Esasları, Beta Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2011.
[2] Budak, A. C.: Karşılaştırmalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, On İki Levha Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul, 2011.
[3] Karahacıoğlu, A. H., Parlar, A., 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Bilge Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2014.
[4] Özbay, İ., Korucu, Y.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Tahkim, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2016.
[5] Serozan, R., Medeni Hukuk Genel Bölüm, Vedat Kitapçılık, 1. Baskı, İstanbul, 2004.
[6] Serozan, 2004.
[7] Yılmaz, Z., 6100 Sayılı Hmk (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) ve Getirdiği Yenilikler, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2012.
[8] Yılmaz, 2012.
[9] Papakçı, A.: 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Uyarınca Yargılama Gideri Olan Vekalet Ücreti, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, 2016.
[10] Papakçı, 2016.
[11] Papakçı, 2016.
[12] Karslı, A., Medeni Muhakeme Hukuku, Alternatif Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2012.
[13] Akipek, J. G., Akıntürk, T.: Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri, Kişiler Hukuku”, Beta Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2004.
[14] Özbay, Korucu, 2016.
[15] Serozan, 2004.
[16] Budak, 2011.
[17] Arslan, R., Yılmaz, E., Taşpınar Ayvaz, S.: Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2016.
[18] Arslan, Yılmaz, Taşpınar, 2016.
[19] Budak, 2011.
[20] Karslı, 2012.
[21] Alangoya, Yıldırım, Yıldırım, 2011.
[22] Pekcanıtez, H., Atalay, O., Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 4. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016.
[23] Pekcanıtez, Atalay, Özekes, 2016.
[24] Ulukapı, Ö., “Medeni Usul Hukuku Uygulamaları”, Mimoza Basım, 3. Baskı, Konya, 2008.
[25] Yılmaz, 2012.
[26] Karahacıoğlu, Parlar, 2014.
[27] Karahacıoğlu, Parlar, 2014.
[28] Ermenek, İ.: Medeni Usul Hukukunda Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması, Yetkin Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2014.
[29] Pekcanıtez, Atalay, Özekes, 2016.
[30] Pekcanıtez, Atalay, Özekes, 2016.
[31] Alangoya, Yıldırım, Yıldırım, 2011.
[32] Alangoya, Yıldırım, Yıldırım, 2011.
[33] Muğul, T.: Medeni Usul Hukuku, Adalet Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 2012.
[34] Muğul, 2012.
[35] Ulukapı, 2008.
[36] Yılmaz, 2012.
[37] Yılmaz, 2012.
[38] Arslan, Yılmaz, Taşpınar, 2016.
[39] Ermenek, 2014.
[40] Ermenek, 2014.
[41] Karslı, 2012.