A. Mevzuat Düzenlemesi

TCK m.158/1-b hükmünde düzenlenen bu halde, bir kimsenin içerisinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan faydalanılarak yarar elde edilmesi ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenmiştir. Nitekim bir kimse hayat akışında bir tehlike ile karşılaştığında veya zor bir durum içerisine düştüğünde bir başkasına güvenme ihtiyacı duymaktadır. İşte mağdurun bu müşkül durumundan istifade edilerek menfaat temin edilmesinin daha ağır bir yaptırıma tabi tutulması amaçlanmıştır.

B. Tehlikeli Durum Veya Zor Şartların Mahiyeti

Türk Ceza Kanunu m.158/1-b hükmünün uygulama alanı bulabilmesi bakımından mağdurun gerçekten tehlikeli ve zor bir durumda bulunması gerekmektedir[1]. Yargıtay 15. CD. 2013/1489 E. Ve 2014/16308 K. Sayılı ilamında belirttiği üzere ‘’gerçek ve yakın anlamda’’ kabul edilecek bir tehlike veya zor şarttan bahsedilemiyorsa, anılan nitelikli hal uygulanmayacaktır[2].

Mağdurun yaşadığı tehlikeli veya zor durumun gerçek olması önem arz etmektedir. Zira bir kimseyi etkileyecek tehlikeli veya zor bir durumun bulunmamasına karşın iradesi tesir altına alınarak kişinin kendisinin veya bir yakınının zor durum içerisinde olduğu düşüncesi oluşturulsa dahi, böyle bir durumda elde edilecek menfaat TCK m.158/1-b hükmüne vücut vermeyecektir.

C. Tipiklik Hareketi

Burada dolandırıcılık suçundaki genel eylemlere ek olarak nitelikli aracın uygulanabilmesi için anılan nitelikli hal kapsamındaki unsurun hilede araç olarak kullanılması gerekmektedir. Dolayısıyla TCK m.158/1-b hükmünün de vuku bulabilmesi için hileli hareketlerin sergilenmesi mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlar altında gerçekleşmelidir. Örneğin; bir kimsenin yakını trafik kazası geçirerek hayati tehlike ile hastaneye kaldırıldığında kişinin bu durumundan yararlanarak yakınının iyileşmesini sağlayacağı vaadiyle menfaat temin eden fail, TCK m.158/1-b hükmü kapsamında eylem sergilemiş olacaktır.

Bu kapsamda son olarak tartışılması gereken husus; genel nitelikli olarak tehlike arz eden durumlarda TCK m.158/1-b hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı sorunudur. Zira deprem, sel, çığ gibi doğal afetler genel nitelik arz eden tehlikeli durumlardır. Burada hemen hemen olaya maruz kalan herkes tehlikenin muhatabı olmakta veya zor durumda kalmaktadır. Bu minvalde bu tarz genel nitelikli tehlikeli durumlarda şahısların iradelerini sakatlamak suretiyle dolandırıcılık fiilini icra eden failin sorumluluğu tartışma konusu olmuştur. Nitekim doktrindeki bazı yazarlar genel nitelikteki tehlikeli durum veya zor şartların anılan nitelikli halin uygulanmasına vücut vermeyeceğini savunmaktadır. Ancak Kanun, ‘’kişi’’den söz ettiği için, tehlikeli veya zor durumdan mağdurun bizzat etkilenmesi gerektiği anlaşılmaktadır[3]. Bu minvalde genel nitelikli durumdan mağdur da bizzat etkilenerek müşkül duruma pek tabii düşebilecektir. Dolayısıyla her olay kendi içerisinde değerlendirilerek genel veya özel nitelik fark etmeksizin vuku bulan tehlikeli durum veya zor şartların mağdur bakımından yarattığı etkinin boyutu saptanarak sonuca varılmalıdır.

 

(Bu köşe yazısı, Avukat Maşallah MARAL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------

[1] EKİCİ ŞAHİN, Meral, Dolandırıcılık Suçu, Adalet Yayınevi, Ekim 2019, s.356

[2] ‘’Sanık …’ın, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin duruşma salonu önünde amcası olan ..’nın duruşmasını izlemek üzere orda bekleyen, önceden tanıdığı tanık …’ın yanına gelip tutuklu olan amcasının tahliyesini sağlayacak tanıdıkları olduğunu, mahkeme başkanı …’ın memleketi olan Kalecik Belediyesi’ne iş makinesi almak üzere para vermek gerektiğini söyleyerek  diğer sanık …’in bürosuna görüşmeye davet ettiği, … sanık …’in mahkeme başkanı …’ın Kalecikli olup memleketini çok sevdiğini, belediyeye iş makinesi almak üzere 1.000.000 TL para talep ederek, bu parayı vermesi halinde mahkeme başkanı ile temas sağlayarak bir ay içinde tahliye işlemi sağlayacağını söylediği, … olayda eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir… Somut olayda müştekinin içinde bulunduğu durumun, gerçek ve yakın anlamda ‘’tehlikeli ve zor şartlar’’ kapsamında kabul edilebilecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından…’’

[3] EKİCİ ŞAHİN, Meral, a.g.e, s.357