Giriş

Türk İcra ve İflas Hukuku, alacaklının tatminini sağlama zorunluluğu ile borçlunun malvarlığı değerlerinin korunması ve ekonomik mahvının önlenmesi arasındaki hassas dengeyi tesis etmeyi amaçlayan bir hukuk dalıdır. Cebri icra yoluyla paraya çevirme (satış) aşaması, bu dengenin en somut uygulama alanını teşkil etmektedir. Geleneksel açık artırma usulünün, hacizli malların çoğu zaman gerçek değerinin altında satılmasına yol açabilmesi ve sürecin hantallığı, kanun koyucuyu alternatif satış yöntemleri geliştirmeye sevk etmiştir. Bu arayışın bir sonucu olarak, 7343 sayılı Kanun ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na (İİK) eklenen 111/a maddesi, borçluya, belirli asgari şartlar altında, haczedilen malını kendi bulacağı bir alıcıya "rızaen" satma yetkisi tanımıştır [1] [2]. Bu düzenleme, icra hukukumuzda bir paradigma değişikliği olarak kabul edilmekte ve "cebri icra içinde rızai satış" şeklinde hibrit bir hukuki karakter arz etmektedir.

Ancak, her yeni hukuki müessese gibi, İİK m. 111/a da uygulamaya girdiği andan itibaren usul ve esas yönünden tartışmaları beraberinde getirmiştir. Özellikle bu madde kapsamında İcra Müdürlükleri tarafından verilen "yetki talebinin reddi" veya "satışın reddi" kararlarına karşı başvurulacak kanun yollarının açık olup olmadığı meselesi, Yargıtay daireleri arasında ve doktrinde ciddi görüş ayrılıklarına neden olmuştur. Bu tartışmaların odağında, İİK’nın 363. ve 365. maddeleri çerçevesinde İcra Mahkemesi kararlarının "kesinlik" sınırları yer almaktadır [3].

Bu çalışmanın temel amacı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun (HGK) 2025/12-42 Esas ve 2025/592 Karar sayılı, içtihatları birleştirici nitelikteki güncel kararını merkeze alarak, İİK 111/a uygulamasının hukuki niteliğini ve bu kapsamda verilen kararların kanun yolu denetimine açıklığını teorik ve eleştirel bir perspektifle değerlendirmektir. İnceleme, bir icra iflas hukuku uygulayıcısının bakış açısıyla, mevcut uygulamanın doğurduğu hukuki sonuçlar ve olması gereken hukuk açısından değerlendirmeler içerecektir.

I. İİK 111/a Hükmünün Hukuki Çerçevesi ve Niteliği

A. Yasal Düzenlemenin Amacı ve Kapsamı

30 Kasım 2021 tarihinde yürürlüğe giren 7343 sayılı Kanun ile İİK’ya eklenen 111/a maddesi, icra satış sisteminde köklü bir yenilik getirmiştir. Düzenlemenin temel amacı, hacizli malın daha yüksek bedelle satılmasını sağlayarak hem alacaklının alacağına daha hızlı ve tam kavuşmasını temin etmek hem de borçlunun malının değerinden satılmasını sağlayarak mülkiyet hakkını korumaktır [2].

İİK 111/a uyarınca, borçlu kıymet takdirinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine başvurarak malın satışı için kendisine yetki verilmesini talep edebilir. İcra müdürü, kıymet takdiri kesinleşmişse borçluya 15 günlük bir süre tanır. Borçlunun bu yetkiyi kullanabilmesi için, anlaştığı bedelin; malın muhammen bedelinin %90'ı ile o mal üzerindeki rüçhanlı alacaklar toplamından (hangisi fazla ise) ve takip masraflarından az olmaması gerekmektedir [2].

B. Rızai Satışın Hibrit Karakteri

Doktrinde "rızaen satış" olarak adlandırılan bu kurum, hukuki niteliği itibarıyla ne tam bir özel hukuk sözleşmesi ne de klasik anlamda bir cebri icra ihalesidir. Borçlunun alıcıyı bulması ve bedelde anlaşması yönüyle Borçlar Hukuku prensiplerine yaklaşırken; satışın icra müdürünün gözetiminde yapılması, bedelin icra dosyasına yatırılması ve nihai olarak İcra Mahkemesi'nin "onay" kararı ile mülkiyetin geçmesi yönüyle Kamu Hukuku karakteri taşır [2]. Bu ikili yapı, özellikle sürecin herhangi bir aşamasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların hangi kanun yoluna tabi olacağı sorusunu gündeme getirmektedir.

II. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararının (2025/12-42 E.) Analizi

HGK önüne gelen uyuşmazlık, iflas etmiş bir şirketin (müflis) vekili tarafından yapılan rızai satış yetkisi talebinin İcra Müdürü tarafından reddedilmesi ve bu ret kararına karşı başvurulan kanun yollarının açıklığı üzerinedir [1].

A. Uyuşmazlığın Gelişimi

Somut olayda, Eskişehir 8. İcra Müdürlüğü dosyasında, borçlu/müflis şirketin vekili, İİK 111/a uyarınca taşınmazın satışı için yetki talep etmiştir. İcra Müdürü, borçlu şirketin iflasına karar verildiğini, iflasın açılmasıyla birlikte vekalet görevinin sona erdiğini ve tasarruf yetkisinin İflas İdaresine geçtiğini gerekçe göstererek talebi reddetmiştir [1].

Borçlu vekilinin bu işleme karşı yaptığı şikâyet üzerine Eskişehir 3. İcra Hukuk Mahkemesi, talebi hem iflas hukuku (İİK m. 191 gereğince müflisin tasarruf yetkisinin sona ermesi) hem de zaman bakımından uygulama (kanunun geriye yürümezliği) gerekçeleriyle reddetmiştir [1].

Bu karara karşı istinaf yoluna başvuran borçlu vekilinin talebi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 32. Hukuk Dairesi tarafından, kararın İİK m. 363 uyarınca kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle usulden reddedilmiştir [1].

B. 12. Hukuk Dairesi'nin Bozma Kararı ve Direnme

BAM’ın temyiz talebini reddeden ek kararı üzerine dosya Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'ne intikal etmiştir. Daire, 28.03.2024 tarihli ilamıyla BAM’ın ek kararını kaldırmış ve asıl kararı bozmuştur. Dairenin bozma gerekçesi, İİK 111/a kapsamındaki "yetki reddi" kararlarının kesin olmadığı, esasa ilişkin olduğu ve İİK m. 365 gözetildiğinde temyizinin kabil olduğu yönündedir [4]. Bu karar, Daire’nin önceki içtihatlarından bir dönüşü işaret etmiştir (Bkz. Tablo 1).

Ancak Ankara BAM 32. Hukuk Dairesi, İİK 111/a maddesinde icra mahkemesince satış konusunda verilecek kararların kesin olduğunun açıkça düzenlendiği gerekçesiyle kararına direnmiştir [1].

C. Hukuk Genel Kurulu'nun Nihai Kararı

Direnme üzerine inceleme yapan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, direnme kararını yerinde bularak BAM kararını onamıştır [1]. Kurulun gerekçesi, İİK 111/a maddesinin 3. fıkrasındaki açık hükme dayanmaktadır:

"Mahkeme, en geç on gün içinde yapacağı inceleme sonucunda dosya üzerinden talebin kabulüne veya reddine kesin olarak karar verir." [2]

HGK, kanun koyucunun sürecin en sonunda verilen "satışın onayı veya reddi" kararına açıkça kesinlik atfettiğini vurgulamıştır. Evleviyet ilkesi (argumentum a fortiori) ve kanunun amacı olan hızlı tasfiye gereği, sürecin en başında "yetki verilmesi" talebinin reddi üzerine verilen İcra Mahkemesi kararlarının da kesin olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varmıştır [1].

Bu karar ile, İİK 111/a süreçlerinde İcra Mahkemesi'nin verdiği kararların (gerek yetki aşamasında gerek onay aşamasında) kesin olduğu ve üst kanun yollarına kapalı olduğu hususu, en üst yargı mercii tarafından tescillenmiştir.

III. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi İçtihatlarının Gelişimi

HGK kararının önemini daha iyi kavrayabilmek için, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin konu hakkındaki görüş değişimini incelemek faydalı olacaktır.

Tablo 1: Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin İİK 111/a Kararlarının Kesinliği Konusundaki İçtihat Gelişimi

Tarih

Esas/Karar No

Konu

Karar Yönü

Gerekçe

04.07.2022

2022/7193 E., 2022/8105 K.

Yetki talebinin reddi şikâyeti

Red (Kesin)

İİK 111/a ve 365/1-son uyarınca karar kesindir, temyiz kabiliyeti yoktur [5].

28.03.2024

2023/6241 E., 2024/3112 K.

Yetki talebinin reddi şikâyeti

Bozma (Temyizi Kabil)

Karar esasa ilişkindir, İİK 365 uyarınca temyizi kabildir. BAM'ın kesinlik kararı kaldırılmıştır [4].

25.06.2024

HGK 2025/592 K.

Direnme üzerine inceleme

Onama (Kesin)

İİK 111/a-3'teki kesinlik hükmü, yetki talebinin reddini de kapsar [1].

Görüldüğü üzere, 12. Hukuk Dairesi, başlangıçta (2022) kanunun lafzına bağlı kalarak "kesinlik" yönünde karar vermişken; 2024 yılında bu görüşünden dönerek hak arama hürriyetini ve denetimi önceleyen "temyiz edilebilirlik" görüşünü benimsemiştir. Bu görüş değişikliği, uygulamada yerel mahkemelerin ve icra dairelerinin İİK 111/a taleplerini hatalı gerekçelerle reddetmelerinin önüne geçme amacını taşımaktaydı. Ancak Hukuk Genel Kurulu, kanunilik ilkesini ve usul ekonomisini önceleyerek bu kapıyı tekrar kapatmıştır.

IV. Eleştirel Değerlendirme: Hukuki Güvenlik ve Maddi Adalet Çatışması

Bir icra iflas hukuku uygulayıcısı perspektifinden bakıldığında, Hukuk Genel Kurulu'nun bu kararı, usul hukukunun katı kurallarının maddi adaletin tecellisine engel olduğu bir durumu gözler önüne sermektedir.

A. Hak Arama Hürriyeti ve "Kesinlik" Paradoksu

Kanun koyucunun İİK 111/a-3 maddesinde öngördüğü "kesinlik", sürecin uzamasını engellemek amacıyla, satışın gerçekleştiği ve mülkiyetin geçişinin beklendiği "onay" aşamasına ilişkin olarak makul karşılanabilir. Ancak, sürecin en başında, borçlunun henüz yetki belgesi dahi alamadığı bir aşamada, İcra Müdürü'nün hatalı bir yorumla talebi reddetmesi ve İcra Mahkemesi'nin de bunu onaması halinde, borçlunun bu kararı üst mahkemeye taşıyamaması büyük bir hak kaybı potansiyeli taşımaktadır.

Kanaatimizce, HGK, kıyas yoluyla kapsamı genişleterek, kanunda açıkça yazılmayan bir "kesinlik" yaratmıştır. Oysa Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkı gereğince, kanun yolu kapalılığının dar yorumlanması ve kanunda açıkça belirtilmesi esastır. 2024 tarihli 12. Hukuk Dairesi kararında da belirtildiği gibi, "esasa ilişkin" bu tür kararların denetlenmesi, İİK 111/a’nın temel amacı olan "borçlunun malını değerinde satması" ilkesinin korunması açısından hayati önem taşımaktadır [4]. Aksi takdirde, İcra Mahkemesi'nin süre hesabı gibi tartışmalı bir konuda yapacağı hata, borçlunun milyonlarca liralık zarar etmesine yol açabilir ve "karar kesin" olduğu için bu zararın telafisi mümkün olmayabilir.

B. İflas Hukuku Bağlamında Rızai Satış Yetkisi

HGK kararı usul (kesinlik) üzerine bina edilmiş olsa da, karara konu olan somut olaydaki maddi hukuk sorunu olan "Müflis borçlu rızai satış isteyebilir mi?" sorusu da önem arz etmektedir.

İİK m. 191/1 hükmü emredicidir: "Borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüzdür." İflasın açılmasıyla birlikte, borçlunun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisi kanunen elinden alınır ve İflas Masasına (İflas İdaresine) geçer [2]. İİK 111/a maddesi, haciz yoluyla takip mantığı üzerine kurgulanmıştır. İflas tasfiyesi ise kendine özgü (sui generis), kolektif bir tasfiye usulüdür ve İİK 223 vd. maddelerinde düzenlenen satış usullerine tabidir. İflas idaresinin yetkisinde olan bir konuda, müflisin devreye girip rızai satış yetkisi talep etmesi, iflas hukukunun temel prensiplerine aykırıdır. Bu nedenle, HGK kararı usulden (kesinlikten) onasa da, sonucu itibarıyla maddi hukuka da uygundur.

Sonuç

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2025/592 K. sayılı kararı, İcra ve İflas Hukukunda İİK m. 111/a uyarınca borçluya tanınan rızai satış yetkisi talebinin reddi üzerine verilen İcra Mahkemesi kararlarının kesin nitelikte olduğunu ve istinaf/temyiz yoluna kapalı bulunduğunu kesinleştirmiştir. Bu içtihat, kanunun lafzına uygun bir yorumu temsil etmekle birlikte, özellikle sürecin başında verilen ve borçlunun malını değerinde satma imkanını ortadan kaldıran kararların denetimsiz kalması riskini beraberinde getirmektedir.

HGK’nın bu kararı, uygulayıcılar açısından hukuki güvenliği sağlamış olsa da, İİK 111/a’nın temel amacına ulaşmasını sağlamak adına, kanun koyucunun bu kesinlik hükmünü sadece "satışın onayı" aşamasıyla sınırlayacak şekilde netleştirmesi, hak arama hürriyeti ve maddi adalet ilkeleri açısından daha yerinde olacaktır. Aksi takdirde, borçlunun rızai satış yetkisi, İcra Müdürlüğü ve İcra Mahkemesi'nin hatalı kararları karşısında etkisiz bir hak olarak kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Kaynakça ve Atıflar

[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2025/12-42 E., 2025/592 K. (Direnme üzerine inceleme kararı).
[2] 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 111/a, m. 191. (7343 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme).
[3] 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) m. 363, m. 365. (Kanun yolları ve kesinlik hükümleri).

[4] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 28.03.2024 tarih ve 2023/6241 E., 2024/3112 K. (Bozma kararı).
[5] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 04.07.2022 tarih ve 2022/7193 E., 2022/8105 K. (İlk içtihat).
[6] Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 32. Hukuk Dairesi Kararları ve Eskişehir 3. İcra Hukuk Mahkemesi Kararı. (Somut olaya ilişkin yerel mahkeme kararları).
[7] Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 03.07.2023 tarih ve 2023/1620 E., 2023/4477 K. (İpotekli takipte yetki talebi kararı).
[8] 7343 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun.