GİRİŞ
Hukuk düzeni, emirleri ve yasakları içeren normlardan oluşmaktadır. Hukuk düzeninde izin verilen eylemler, emredici normlar, izin vermediği eylemler ise yasaklayıcı normlardır. Bir eylemin suç olarak nitelendirmek için ceza kanunda yer alması gerekir. Bir fiilin suç olarak değerlendirilmesi için tipik olmasının yanı sıra hukuka aykırılık, kusurluluk unsurlarını da kapsaması gerekir. Hukuka aykırılık teşkil etmeyen eylemler suç oluşturmaz. Hukuka aykırılık, maddi ve şekli olarak iki anlamda kullanılır. Şekli hukuka aykırılıkta fiilin hukuk normu ile çelişir. Maddi hukuk bakımından aykırılık normla korunan hukuki yararın gerçekten ihlal edilmesi değildir. Hangi eylemlerin suç olarak belirlenmesi gerektiği konusunda kanun koyucuya yol göstermektedir.
Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran nedenler, hukuka uygunluk nedenlerdiri. Hukuka uygunluk nedenleri, fiilin hukuka uygun şekilde doğmasına sebebiyet verir. Türk Ceza Kanunu’unun ilk kitabının ikinci bölümünde yer verilen başlıkta ceza sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan nedenler başlığı altında hukuka uygunluk sebepleri düzenlenmiştir. Kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler ve kusurluluğa etki eden nedenlerle aynı başlıkta toplanmıştır. Bunlardan meşru savunma, hukuka uygunluk nedenleri için en eski tarihe sahiptir ve tüm hukuk sistemlerinde kabul görmüştür. Toplumdaki bireylerin bir arada refah içinde yaşayabilmesi ve korunmasına ilişkin görev her ne kadar devlete ait de olsa kişilerin günlük yaşamında karşılaşmış olduğu tehlikelerden kendini koruma hakkı bulunmaktadır.
Bireylerin mal ve can güvenliğine karşı yer yer haksız saldırılar gerçekleştmektedir. Bu haksız saldırılara karşı her zaman devletin korumasını bekleme imkanı olmayabilir ya da o anda savunma yapılmaması halinde telafisi imkansız zararlar ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda devletin bireylere kendini koruma imkanı tanıyarak yasal savunma imkanı sunmuştur. Meşru savunmaya ilişkin haksız saldırının oluşması ve hal ve koşullar uyarınca saldırıyla orantılı şekilde defetmek zorunluluğuyla işlenen eylemler nedeniyle faile ceza verilmemektedir. Savunmanın meşru olması için saldırı ve savunmaya yönelik birtakım şartların bir arada olması gerekir.
I. MEŞRU SAVUNMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ VE ŞARTLARI
1. Meşru Savunmanın Hukuki Niteliği
Saldırıya maruz kalan kimsenin tepkisi hukuk düzenince haklı görülmektedir. Saldırının hukuk düzeninin korumak istediği hakka yönelmektedir. Bu saldırının defedilmesi amacıyla bir kimsenin eyleminin de hukukun amacı ile örtüşür. Meşru savunmanın olması halinde hali hazırda mevcut olan saldırıyı defetme amacı ile işlenen eylemin dış görünüşü itibariyle tipik bir eylemi oluşturmaktadır[1]. Fakat eylemin gerçekleşmek olan ya da gerçekleşme ihtimali kuvvetli olan saldırının defedilmesi amacıyla gerçekleştirilmesi nedeniyle hukuka aykırı sayılmaz. İşte bu eylemin işleniş amacı, meşru savunmanın hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmesine sebep olur. Meşru savunma halinde bir kimseye ceza verilmediğine ilişkin çeşitli teoriler benimsenmiştir. Bu teorilerin, failin niyetinden veya eyleminden hareket edilmiştir. Failin niyetinden hareket eden teorilerin subjektif, failin eyleminden hareket eden teorilerinse objektif teoriler olarak sınıflandırılır[2].
Meşru savunma esasında hukuk düzeninde meydana gelen haksızlıklara, hakkın tecavüzüne izin vermemesidir. Hukukun üstünlüğü ve devamlılığı bakımından adaletsizliğin önüne geçilerek saldırıların yasaklanmasıdır. Bu nedenle hukukun yaşanması amacıyla haksız saldırılarla savaşılması gerekir. Hukuk, haksızlıklar karşısında yaşaması amacıyla haksız saldırılarla savaşması gerekir. Hukukun boyun eğmez ve hakkın korunması amacıyla meşru savunmanın varlığı şarttır[3].
2. Meşru Savunmanın Şartları
İnsanın doğası gereği savunma refleksinin sonucu olan meşru savunma, her insanın kendine yönelik saldırıyı defetmek için kuvvet kullanma yoluna başvurması mümkündür. Bu durumun temel gerekçesi ise öğretide saldırıya uğrayan hukuksal değerlerin korunması ve bununla birlikte hukuk düzeninin muhafazası şeklinde isimlendirilmiştir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu md. 25/1’de yer verilen düzenleme uyarınca meşru savunmanın gerek kendisine gerek başkasına ait olan hakka yönelik gerçekleşen, gerçekleşmesi ya da tekrarının muhakkak olan haksız saldırıyı o esnada hal ve koşullara göre saldırıyla orantılı şekilde defetme zorunluluğuyla o anda hal ve koşullar uyarınca saldırıyla orantılı şekilde defetme zorunluluğuyla gerçekleşen eylemler nedeniyle faile ceza verilmemektedir. 765 Saylı Türk Ceza Kanununda meşru müdafaya ilişkin düzenlemeye yer verilmiş olup, md. 49/2’de yer verilmiştir[4].
Saldırı ve savunmaya yönelik koşullar ve oran koşuluyla net şekilde 5237 sayılı TCK’da da ver verilmiştir. Meşru savunmanın koşullarını incelenirken kanundaki lafza uygun şekilde öğretide saldırıya yönelik koşullar ve avunmaya yönelik koşullar olmak üzere ikili ayrımdan bahsedilebilir. Yargıtay tarafından verilen kararlarda da bu savunmanın meşru sayılması için gerekli şartlardan bahsedilmiştir: “Bir savunmanın yasal olabilmesi için aşağıda belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir; saldırıya ilişkin koşullar; A) bir saldırı bulunmalıdır; TCK'nun 49. Maddesinde ;"... bir taarruzu fil hal def'i zaruretinin bahis olduğu mecburiyetle..." denilmek suretiyle, saldırının somut olarak var olması gerektiği belirtilmektedir. ... B) Saldırı haksız olmalıdır. C) Saldırı nefis ya da ırza yönelik olmalıdır. D) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır. B-Savunmaya ilişkin koşullar; A) Savunma zorunlu olmalıdır; savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı ise her olayın özelliğine göre saptanmalıdır. B) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır...”[5]
2.1. Saldırıya Yönelik Şartlar
2.1.1. Saldırının Varlığı Gerekir
Meşru savunmada bulunmak için herhangi bir kişi tarafından hukuk düzenince korunan hakka karşı saldırının gerçekleşmesi gerekir. Saldırıdan kastedilen, hukuk tarafından korunan haklara ve menfaatlere ilişkin zarar veren ve tehlikenin oluşmasına sebebiyet verecek hareketlerdir. Saldırı niteliğindeki eylemlerin ayrıca suç teşkil etmesi gerekmemektedir. Saldırının haksız olması yeterlidir. Söz konusu saldırının aktif ya da pasif hareketler ile yapılması mümkündür. Diğer bir ifadeyle saldırının icrai olması mümkün olabileceği gibi ihmali olması da mümkündür. Söz konusu saldırının aktif ya da pasif hareketlerle yapılması mümkündür. Diğer bir ifadeyle saldırının icrai olması mümkün olabileceği gibi ihmali olması da mümkündür[6].
Öğretide gerçek ihmali suçlarla ihmal nedeniyle icra suçları arasında fark vadır. Gerçek ihmali suçlar açısından meşru savunmanın mümkün olmadı ileri sürülse de sırf ihmal suçları bakımından meşru savunmanın kabul edilmesi gerekir. Aksi halde saldırıda bulunan hayvanın engellenmeyerek ihmali davranış sergileyen kimseye karşı meşru savunma da mümkün olacaktır. Bununla birlikte saldırının maddi nitelikte olması gerekir. Bu nedenle sözlü saldırıya karşı yapılan eylemler meşru savunma niteliğinde değildir. Bu söze karşı savunmada bulunan kimsenin meşru savunmadan yararlanması söz konusu değildir. Saldırının maddi nitelikte olması ve muhakkak cebir içermesi gerekmemektedir. Saldırının muhakkak suç teşkil etmesi de aranmaz. Fakat saldırının suç teşkil etmesi halinde icra hareketlerine başlanılması gerekir. Çünkü hazırlık hareketleri, saldırı niteliğinde değildir ve savunmada ortada gerçek saldırı olmaması nedeniyle meşru savunma kapsamında değerlendirilmesi de söz konusu olamaz[7].
Saldırıyı oluşturan eylemin kasten ya da taksirle işlenmesi mümkündür. Öğretide taksirli hareketin saldırı sayılıp sayılmaycağına ilişkin farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüş uyarınca saldırıda kötülük amacı ön plana çıkması nedeniyle saldırının kasten gerçekleşmesi gerekir. Taksirle işlenen fiilin saldırı niteliğinde olmayacağından dolayı buna karşı meşru savunmadan söz edilmesi mümkün değildir. Diğer görüş uyarınca saldırhanın taksirli eylemlerine karşı meşru savunma söz konusu olabilir. Taksirli eylemlerin somut olayın hareketlerine karşı meşru savunma söz konusu olabilir. Taksirli eylemlerin somut olayın özelliğine göre saldırı niteliği taşıması mümkündür. Bu bakımdan toplumda genel kabul gören fiziki şakalara karşı da meşru savunmadan bahsedilmesi söz konusu olmayacaktır[8].
Karşılıklı çatışmanın ve kavganın olduğu durumlarda ilk olarak haksız saldırıya uğrayan kimse, meşru savunmadan yararlanacaktır. Fakat saldırının kim tarafından başlatıldığı belirlenememesi halinde meşru savunmanın uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin tartışmalar söz konusudur. Bir görüş uyarınca karşılıklı saldırının olması halinde ve saldırının kim tarafından başlatıldığı bilinmemesi halinde haksız tahrik hükümleri uygulanacaktır[9]. Diğer görüş uyarınca yapılan tüm araştırmaya karşın ilk saldırganın eyleminin kim tarafından yapıldığının belirlenmemesi halinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca her iki taraf için de meşru savunma kabul edilmesi gerekir. Çünkü taraflardan birinin kesin meşru savunmada olması nedeniyle iki tarafa da haksız tahrik hükmnün uygulanması, meşru savunma halinde olan ve durumu tespit edilmeyen taraf açısından da adaletsiz bir yöntem olacaktır[10].
Yargıtay tarafından bu konuya ilişkin yapılan değerlendirme ise şu şekildedir: “suç tarihinde mağdur sanıklar arasında, mağdur sanık M..'İn mağdur sanık M..'E geç saatte olay yerinde neden beklediğini sorması üzerine başlayan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, kavgayı kimin başlattığının belli olmadığı ... olayda meşru müdafaa şartlarının gerçekleşmediği, ilk eylemin kim tarafından başlatıldığının belli olmaması nedeniyle her iki taraf için haksız tahrik hükümleri uygulanmalıdır...”[11]
2.1.2. Saldırının Haksız Olması Gerekir
Meşru savunmadan bahsedebilmek için saldırının haksız olması gerekir. Haksızlık eyleminin hukuka aykırı olduğu ve hukuka aykırılığın askine derecelendirmeye tabi tutulması mümkündür. Az ya da çok haksızlık tespitinin yapıldığı, az ya da çok hukuka aykırılık şeklinde bir durum söz konusu olamaz. Gerçekleşen eylem hukuka aykırıdır veya hukuka uygundur. Görünüş bakımından hukuka aykırı olan eylemin başka bir hukuk kuralınca hukuka uygun sayılsa da haksız olduğundan söz edilemez. Bu nedenle haksızlık, bütün hukuk düzeni dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir. Haksız saldırının hemen, halen gerçekleşmesi ya da tekrarının mutlaka olması gerekir. Geçmişteki saldırının sadece haksız tahrike konu olması mümkündür. Aksi durumda meşru savunma hakkı vermemektedir[12].
Saldırının haksızlığından anlaşılması gerekli olan, hukuk düzeninde gerçekleştirilen söz konusu harekete müsaade edilmemesidir. Bu sebeple hukuka uygunluk nedeni bulunarak gerçekleştirilen saldırı da haksız şekilde kabul edilmesi mümkün değildir ve bu eyleme karşı meşru savunmadan da bahsedilemez. Bu nedenle hakkın icrasında görevin yerine getirilmesi, yetkinin kullanılmasına ilişkin saldırılar bakımından kişinin hukuka uygunluk nedenin içinde hareket etmesi nedeniyle bu kimseye karşı meşru savunmadan da bahsedilemez[13]. Hakkında yakalama emri verilen kimsenin polise karşı göstereceği eylemi meşru savunma kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Çünkü polisin hareketinde haksızlık unsuru bulunmamaktadır. Saldırının haksız olup olmadığına ilişkin olayın oluş şeklinde göre ve bütün hukuk düzeni dikkate alınarak yapılması ve bu konuya ilişkin kuşkunun olması halinde şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanık lehine yorumlanması gerekmektedir[14].
Saldırının haksız olması, her durumda suç teşkil ettiği anlamına gelmemektedir. Bu anlamda saldırının hukuka aykırı olması yeterlidir. Örnek vermek gerekirse, intihar suç olmamasına karşın intihara teşebbüs eden kimseye karşı kuvvet kullanarak engelleyen kişinin durumu, kamusal menfaati koruması nedeniyle meşru savunma kapsamında değerlendirilir. Hakkın kötüye kullanılması kapsamındaki davranışlar da haksız saldırı olarak kabul edilmektedir. Örneğin, görevinin başındaki memurun görevini yapmak amacıyla harekette bulunurken görevinin sınırlarını aşarak cebir ve şiddete başvurması halinde hakkını kötüye kullanmış olması nedeniyle memura karşı yapılan savunma, meşru savunma olarak değerlendirilir[15].
Belirtmek gerekir ki haksız saldırının insandan kaynaklanmalıdır. İnsan kaynaklı olmayan, doğa olayları ya da hayvan hareketlerine karşı meşru savunmadan bahsedilemez. Şartların var olması halinde zorunluluk halinden bahsedilebilir. Fakat hayvan, suçun işlenmesinde araç olarak kullanılması halinde bu durumda kayvanı kullanan kimseye karşı meşru savunmadan bahsedilebilir. Saldırıyı gerçekleştiren kimse bakımından cezasızlık nedeni ya da cezayı kaldıran şahsi nedenin varlığı halinde de meşru savunmadan bahsedilebilir. Çünkü bu durumda eylemin haksızlık vasfını etkilememektedir. Yine de saldırıda bulunan kimsenin kusur yeteneğine sahip olup olmaması da önem arz etmez. Akıl hastası ya da küçülerin saldırılarına karşı da davranışların haksızlık oluşturması sebebiyle meşru müdafadan bahsedilebilir[16].
2.1.3. Saldırı Hakka Yönelik Gerçekleşmelidir
5237 sayılı TCK’da yer verilen düzenleme uyarınca, meşru savunmanın kapsamını “hakka yönelmiş” şeklinde ifade edilerek uygulama alanını genişletmiştir. Böylelikle vücut bütünlüğüne, hayata, şerefe, mülkiyete, konuta ve bunun gibi diğer haklara yapılan saldırıların tamamı, meşru savunma kapsamında değerlendirilmektedir. Bu anlamda hakkın kapsamını Anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler şeklinde değerlendirmek mümkündür. Saldırıya uğrayan hakkın hukuk düzeni tarafından güvence altına alınmış hak olması gerekir. Kanunda haklar arasında ayrım yapılmaması, tüm hakları aynı değerde kabul görmektedir[17].
Hak, bir kimsenin üzerinde özgür şekilde tasarruf edebileceği bir değer olması nedeniyle şahsına ya da malına yönelik olabilir. Meşru savunmanın konusu ve kapsamı bakımından Anayasada koruma altındaki haklar olarak geniş bir kapsamda değerlendirmek mümkündür. Bu açıdan kişinin şerefine ilişkin saldırılar da meşru savunma kapsamında değerlendirilmesi gereken haklardandır. Bunun yanı sıra şerefe karşı suçlar bakımından meşru savunmada bulunulması, suçun niteliği gereğince mümkün değildir. Çünkü saldırının güncelliği şartının oluşmadığı görülmektedir. Şartların olması halinde haksız tahrik hükümleri uygulanır. Fakat hareketin tekrarında ya da gerçekleşmesinde mutlaka olması halinde meşru savunmada bulunulabileceği kabul edilmesi gerekir[18].
Hürriyete karşı suçlar bakımından düzenlenen hakaret ve sövme eylemleri gibi sözlü saldırı niteliğindeki tehdit suçu da esas itibariyle cebir ve şiddet içermese dahi ilerde gerçekleşmesi muhtemel olan bir saldırıya işaret etmesi nedeniyle söz konusu suça karşı meşru savunma bulunulabileceğini söylemek, somut olayın özelliklerine göre değişiklik gösterir. Çünkü meşru savunmada saldırının gerçekleşmesi muhtemel olan saldırıya karşı değil, gerçekleşen, gerçekleşmesi ya da tekrarı muhakkak olan haksız saldırıya karşı kabul edilir. Saldırının başlayıp başlamadığı, bitip bitmediği ve devamının gelip gelmeyeceğine ilişkin hususların belirlenmesi somut olayın koşulları uyarınca hakim tarafından belirlenmesi gerekir. Hakaret ya da tehdit suçuna muhatap olan ve o andaki konuşmaları kayıt altına alan mağdurun, elde etmiş olduğu delilin hukuka uygun sayılması gerekir. Çünkü kişinin kendisine karşı işlenen tehdit suçuna ilişkin olarak bir daha kanıt elde etme imkanının olmaması ve yetkili makamlar tarafından başvurma imkanının olmaması nedeniyle hukuka uygunluğunun kabulü gerekir[19].
2.1.4. Saldırının Devam Etmesi Gerekir
Saldırının hala devam etmesinden anlaşılması gereken, henüz sona ermemiş olmasıdır. Saldırıyla savunmanın aynı zamanda gerçekleşmesi gerekir. Saldırının tamamlanması halinde meşru müdafadan söz edilmesi mümkün değildir. TCK’da saldırının güncelliğine ilişkin olarak gerçekleşen, gerçekleşmesi ya da tekrarının muhakkak olan saldırı şeklinde ifade edilmektedir[20]. Yargıtay tarafından verilen kararda ise saldıyıla savunmanın eş zamanlı olması gerektiği ifade edilmiştir: “…işyeri çalışanları N. Ve S.'la tartışma yaşadığı, hatta güvenlik görevlisi olan s.'ı tehdit edip, darp ettiği, maktulün arkadaşı katılan l’nin araya girmesi sonrasında olay sona erip, maktulün kamptan ayrıldığı göz önüne alındığında bu olay sebebiyle sanık hakkında meşru savunma şartlarının oluştuğundan söz edilemeyecektir. Zira haksız olduğu düşünülen saldırı sona erdiğinden, savunmanın saldırı ile eş zamanlı olması şartı gerçekleşmemiştir…”[21]
Ani suçlar bakımından da hareketin gerçekleştirilmesiyle suç tamamlanacağı için savunma, saldırı hareketleriyle eş zamanlı olması gerekir. Bunun yanı sıra neticesi hareketine bitişik olan bazı suç tipleri ise mahiyeti nedeniyle meşru savunma için elverişli değildir. Sövme ve hakaret suçuna yönelik karşı meşru savunmada bulunma imkanı yoktur. Kesintisiz suçlarda, fiilin bittiği zamana dek hukuka aykırılık devam etmesi nedeniyle o süre boyunca saldırı bulunmaktadır ve meşru savunmada bulunulması mümkündür. Saldırı henüz gerçekleşmemiş olsa da somut olay değerlendirildiğinde gerçekleşeceğine yönelik kesin kanaat bulunmaktadır. Bu bakımdan saldırının hukuksal değeri ihlal tehlikesi oluşturduğu sürece güncel olduğu söylenebilir[22].
2.2. Savunmaya Yönelik Koşullar
2.2.1. Savunmada Zorunluluk Olmalıdır
Meşru savunmayı hukuka uygun kılan koşullardan ilki, savunmada zorunluluk bulunmasıdır. Objektif ve subjektif bakımından savunmada zaruret olması, başkaca çarenin bulunmaması gerekir. Bu koşul, savunmada olan kimsenin savunmada olmaktan başka çaresinin olmaması, başka şekilde hareketin imkansız olmasıdır. Savunma, eylemin gerçekleştirilirken aynı etkiye sahip olan birden fazla savunma eyleminden, saldırıda olan kimseye en az zarar veren hareketin tercih edilmesi gerekir. Aksi durumda gerçekleştirilen savunma açısından sınırın aşılmasından bahsedilecektir[23]. Yargıtay 1. C.D., E. 2013/1712, K. 2014/4539, T. 16.10.2014, E. T. 26.10.2021 kararına bakıldığında da zorunluluktan bahsedilmektedir: “…Sanığın bu şekilde doğrudan vücut bütünlüğüne yönelik olan saldırıya henüz saldırı devam ederken karşılık vermesi, saldırı anında vücut bütünlüğünün ağır bir zarara uğramasının söz konusu olması, bu saldırıdan başka türlü kurtulma imkanının bulunmaması sebebiyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 25. maddesindeki meşru müdafaa hükümlerinin uygulanması yoluna gidilmiştir...”[24]
Saldırının ağırlığı ve biçimine göre meşru savunmanın belirlenmesi somut olayın özelliklerine göre saldırının niteliğine bakılır. Saldırının ağırlığı, saldırıda kullanılan araca, aracın ne şekilde kullanıldığı, saldırının yeri ve zamanı gibi ölçülerden de yararlanılır. Savunma yapmaksızın mevcut saldırıdan kaçınmak ya da saldırıyı uzaklaştırmanın mümkün olması halinde savunmada zorunluluk olduğundan bahsetmek söz konusu değildir. Kaçarak saldırıdan kurtulmanın mümkün olması halinde failden kaçması, beklenip beklenemeyeceğine ilişkin durumun koşullarına göre değerlendirmede bulunmak gerekir. Bu bakımdan değerlendirilecek husus, sınırın aşılıp aşılmadığıdır[25]. YCGK., E. 1995/1-263, K. 1995/306, T. 24.10.1995 kararına bakıldığında ise “…Saldırıdan kurtulmak için savunma zorunlu olmalıdır. bu zorunluluk, her olayın somut özelliklerine göre değerlendirilmelidir. savunma zorunluluğu bulunan kimsenin kaçması olanaklı iken kaçmadığı ve savunma zorunluluğunun gereğini yaptığı için yasal savunmadan yararlandırılmaması düşünülemez. bir başka anlatımla kaçma yükümlülüğü yüklenemez…”[26]
2.2.2. Savunma Saldırana Karşı Yapılmalı
Savunma sadece saldırıya karşı ve bertaraf edilmesi için değil, aynı zamanda da saldırgana karşı da yapılması zorunlu bir eylemdir. TCK md. 25’de yer verilen ifade uyarınca[27], saldırının def edilmesi ve savunmanın orantılı olmasından söz edilmiş fakat savunmanın saldırıyı gerçekleştirene karşı yapılmasına ilişkin herhangi bir belirlilik söz konusu değildir. Elbette savunmanın saldırgana karşı yapılması gerekir. Üçüncü şahıslara karşı gösterilen eylemin meşru savunma kapsamında değerlendirilmesi söz konusu olamaz. Saldırıyı gerçekleştiren kimsenin belli olmaması ya da tespit edilememesi halinde gerçekleştirilen savunmanın meşru savunma kapsamında değerlendirilmesi söz konusu değildir. Saldırgana karşı gerçekleştirilmeyen savunma eylemi, savunmayı hukuka uygun hale getirmemektedir[28].
Savunma hareketinin yanılma ya da sapma gibi sebeplerle saldırgandan başka bir kimseye yöneltilen ve olay ile ilgisi olmayan üçüncü kimselerin zarar görmemesi halinde failin söz konusu durumda meşru savunma hükümlerinden yararlanıp yararlanmayacağı tartışmalıdır. Savunmada bulunan kimsenin gerçekleşecek sonucu öngörebilmesi halinde fiili gerçekleştirmesi halinde bu kimsenin meşru savunmadan yararlanması söz konusu olmayacaktır. Fakat savunmayı gerçekleştiren kimsenin oluşacak tehlikeli sonucu öngörmemesi halinde basit taksirden söz edilecek ve bu kimsenin meşru savunmadan faydalanabilmesi söz konusu olacaktır[29].
2.2.3. Savunmayla Saldırı Orantılı Olmalıdır
Savunmanın zorunluluğunun yanı sıra oran şartlarının da somut olayın koşulları uyarınca değerlendirilmesi gerekir. Kanunda saldırı ve savunma eylemleri arasında oran olması zorunluluğu, o anda mevcut olan hal ve koşullar uyarınca belirlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu bakımdan meşru savunmanın, saldırıyı durduracak ölçüde olması, tecavüz edilen ya da edilmek istenen hakla, savunmanın vermiş olduğu zararın arasında dengenin olması gerekir. Savunmanın saldırıyı bertaraf edecek ölçüde olması gerekir. Saldırıya uğrayan kimsenin yalnızca bu saldırıyı etkisiz kılmak için kendini savunması halinde yapmış olduğu eylemin meşru savunmayla örtüşmesi mümkün olacaktır[30].
Saldırıda kullanılan araçla savunmada kullanılan aracın arasında oranın bulunması gerekir. Failin amacının saldırıyı defetmek olması gerekir. Araçların saldırıyı defedecek ölçüde kullanılması gerekir. Bu halde saldırıda kullanılan araçlarla savunmada kullanılan araçların saldırıyı defedece ölçüde kullanılması gerekir. Bu bakımdan saldırıda kullanılan araçlarla savunmada kullanılan araçların arasında oran incelirken araçların ikisinin de aynı nitelikte olması değil, somut olay bakımından etkisinden bahsetmek gerekir[31].
Meşru savunmada kullanılan aracın niteliğinin değil, ne şekilde kullanıldığı da önemlidir. Bir vasıtanın değişik zarar potansitelleri barındırması mümkündür. Bu sebeple bir kimsenin aracı savunmaya yetecek düzeyde kullanılıp kullanılmadığı değerlendirilir. Bu durumda bir kimsenin bıçakla saldırıya karşı savunma aracı olarak silahı kullanması yalnızca havaya ateş etmesi ya da karşısındaki kişiyi korkutmak amacıyla kullanılması halinde meşru savunmadan yararlanan kimsenin savunmayı gerçekleştirirken silahı ateşli silah olarak kullanış ve saldırganın hayati bölgelerine gelecek şekilde ateş etmesi halinde meşru müdafadan söz edilemeyecektir[32].
Saldırıya uğrayan hakla zarar verilen hak arasındaki oran bakımından yapılan değerlendirmede her türlü hak ve malvarılığına ilişkin saldırılara karşı meşru savunma kabul edilmiştir. TCK, meşru savunmaya konu olan hakkın niteliği açısından herhangi bir ayrıma gidilmemiş, yaşam hakkı, beden bütünlüğü, özgürlük, şeref, özel yaşam gibi ceza hukuku korumasından faydalanan hukuksal yararın yanı sıra genel kişilik hakkının ve genel davranış özgürlüğü gibi münferit niteliği olan bütün hukuksal yararlara ilişkin saldırılar açısından savunmayı mümkün hale getirmektedir. Bu anlamda savunmanın meşruluğundan bahsedebilmek için saldırıya uğrayan hakla savunma esnasında zarara uğratılan hakkın arasında oranın olması gerekir. Söz konusu oranın araçtaki oran gibi mutlak şekilde anlaışmaması gerekir. Saldırıya uğrayan kimsenin hakkın savunma yolu ile zarara uğratılan haktan önemli olması şart olmamaktadır. Bu nedenle zarara uğrayan kimseye ilişkin hakkın daha üstün olma şartı da bulunmamaktadır[33].
Zarara uğrayanın hakları aynı mahiyette olması nedeniyle iki ihlalin ağırlığını karşılaştırmak yeterli olacaktır. Farklı nitelikteki hakların söz konusu olması halinde bu menfaatlerin dengelenmesinden meydana gelir. Bu durumu belirleyebilmekse somut olayın oluşumuna ve koşullarına göre belirlemek mahkeme tarafından gerçekleştirilecektir. Meşru savunmanın konusu, hakkın korunması bakımından değerli hakkın zarara uğraması nedeniyle haklar arasında dengesizlik olduğunu göstermez. Malı zarara uğrayan kimsenin meşru savunmada bulunmak için karşısındaki kimsenin malına zarar vererek karşılık vermesi gerekmez[34].
Mülkiyet hakkıyla yaşama hakkının arasında denge olduğundan bahsedilemez. Bu nedenle malın müdafaa edildiği iddia edilerek saldırganın yaşamına son veren kişinin meşru savunmadan yararlanması da söz konusu değildir. Ancak belirtmek gerekir ki malvarlığına ilişkin saldırılara karşı meşru savunma, hem karşılaştırmalı hukukta hem de kanunlarımızda düzenlenmesi yer alır[35].
II. MEŞRU MÜDAFADA SINIRIN AŞILMASI
1. Hukuka Uygunluk Nedenlerinde Sınırın Aşılması
Meşru savunmada hukuka uygunluk nedeni, gerçekleştirilen eylemin meşru savunma sınırları kapsamında olduğu müddetçe uygun hale getirmektedir. Söz konusu sınırların dışına çıkılması halinde sınırın aşıldığı eylemin hukuka aykırı kabul edilir. Bu bakımdan meşru savunma sınırlarında klaan kısmın hukuka uygun, aşılan kısım bakımından da hukuka aykırı şeklinde değerlendirilir. Ancak belirtmek gerekir ki sınırın aşılması sonucunda hukuka aykırı hale gelen eylemin en başından itibaren hukuka aykırı olan bir eylemle eş tutmak da söz konusu olamaz[36].
Hukuka uyunluk nedenlerinde, kast olmadan sınırın aşılması, hukuki niteliğini de ortaya koymak gerekmektedir. Fakat bu değerlendirme, sınırı aşan kısım açısından yapılması gerekir. Ancak sınırın aşılmasından önceki kısımda, bütün şartları ile hukuka uygun bir eylem söz konusudur. Bu bakımdan sınırın aşılmasından bahsedebilmek için ilk olarak meşru savunmanın bütün şartları ile gerçekleşmesi gerekir. Fakat bu bakımdan gerçekleşmeye şartın oran olduğu belirtilse de savunmada oranın olmaması, meşru savunmanın koşullarının gerçekleşmesine, bu nedenle de failin en başta hukuki zeminde bulunmasına engel olur. Meşru savunmanın sınırının aşılmayacağından dolayı sınırın aşılmasında başta söz konusu olan oranın sonradan aşıldığı kabul edilir[37].
Sınırın aşılması hallerindeki bir görüşe göre[38] bu halde fail, hukuka uygunluk nedeninin sınırlarını bilerek ve isteyerek kasten aşmamakta ancak sınırı aşması halinde kusurlu sayılmaktadır. Bu netice failin paniğe kapılarak ateş etmeye başlaması sonucunda meydana gelmesi halinde haklarında sınırın aşılması hükmü uygulama bulur. Diğer görüş[39]e göre somut olayın ortaya koymuş olduğu özellikler, öncelikle başkaca çarelere başvurma imkanının olduğunun kabulü halinde bu halde failin hukuka uygunluk nedeninin sınırını kusurunun derecesine göre kasten ya da taksirle aşmış olacağı düşünülür. Bu sebeple hukuka uygunluk nedeni içinde olan kimsenin somut durumdaki gereken dikkat ve özeni göstermeyerek daha ağır sonucun gerçekleşmesine sebebiyet vermişse icra ettiği eylemi hukuka uygunluk nedenini kaybeder. Fail hakkında sınırın aşılmasıyla ilgili maddede öngörülen indirimler uyarınca ceza uygulanır[40].
Diğer görüş[41]e göre, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması olarak ifade edilen durumda, meşru savunmanın şartları bakımından yanılgı bulunmaktadır. Sınır bakımından, heyecan, koruku ya da telaşla aşılsa dahi bunun mazur görülebilecek nitelikte olup olmadığı değerlendirilecektir. Çünkü heyecan, korku ya da telaş sonucunda sınırın yine taksirle aşılması söz konusudur. Ancak eğer ki kişinin saldırının mahiyeti ve şiddeti bakımından yanılgıya düşmemiş ve saldırı sebebiyle korku ve telaşa da kapılmamış olmasına karşın savunma ölçüsünde sınır aşılmasısa bu durumda meşru savunma meşru savunma için hareket edilmesinden söz edilmesi mümkün değildir[42].
5237 Sayılı TCK’nın “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Haller” başlıklı bölüme bakıldığında hukuka uygunluk nedenleriyle kusurluluğu etkileyen nedenler birlikte düzenlenmiş ve kanundaki bu sistematik, md. 27/1’de düzenlenen ceza sorumluluğunu kalıran nedenler ibaresi hem hukuka uygunlu nedenlerini hem de kusurluluğu etkileyen halleri kapsamaktadır. Bu düzenlemeyle birlikte hem hukuka uygunluk nedenlerinde hem de kusurluluğu etkileyen hallerde sınırın aşılmasının mümkün olduğu söylenebilir[43]. Fakat kusur yeneğiyle olan yaş küçüklülüğü ve akıl hastalığı kavramlarının yapıları bakımından sınırın aşılması olmayacağı için taksirle öldürme ya da taksirle yaralama suçu işlenmektedir. Bu gibi hallerde bir kimsenin işlemiş olduğu eylemle birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet verilmektedir. Bu bakımdan sınırın aşılması sadece hukuka uygunluk nedenler için kabul edilmesi gerekir[44].
Meşru savunmanın unsurlarına bakıldığında, saldırının haksız şekilde olması ve failin kendisine ya da üçüncü kimseye yönelmesinin yanı sıra savunmanın niteliğine yönelik iki unsura yer verildiği görülür. Bu durumda haksız saldırının zamansal açıdan gerçekleşen, gerçekleşmesi ya da tekrarı mümkün olan, saldırının mevcut olması gerekmektedir. Savunmanın o andaki durum ve koşullara göre orantılı ve saldırıyı defetmek için zorunlu olması gerekir. Bu bakımdan, hakim görüş uyarınca sınırın aşılması halinde savunma hareketlerinin yapılması halinde uygulanmamaktadır. Fakat saldırının bitmesiyle sınırın aşılması arasında çok az zaman geçmesi halinde düzenlemenin uygulanmaması yetersiz olur. Bu gibi hallerde eğer ki saldırının halihazırda mevcut olması halinde failin gereklilik ve elverişlilik açısından sınırın aşılması olacağı söylenebilmesi halinde gereklilik kriterine göre değerlendirme yapılması gerekir[45].
Kusurluluğu etkileyen hallerden olan haksız tahrik ve zaruret halinde ise bir kimsenin davranışlarını yönlendirme yeteneği etkinlese dahi bir kimsenin kasten hareket etmesi gerekir. Bununla birlikte kusurluluğu etkileyen hallerden olan haksız tahrik ve zaruret halinde ise bir kimsenin davranışlarını yönlendirme yeteneği etkilense dahi kişinin kasten hareket etmesi gerekir. Bu olay bakımından kişinin hem zaruret halinde hem de taksirli davranışından söz edilmesi mümkün değildir[46]. Bu anlamda iki fiilden birinin gerçekleşmesi gerekir. Hukuka uygunluk nedenlerinin tamamında geçerli olan ilke, orantılılıktır. Eylemin kendisini hukuka uygun olmasını sağlayan gerekçeler ile orantılı olması gerekir, aksinin olması halinde hukuka uygun sayılmaz. Sınırın aşılması, hukuka uygun olan fiilin ölçülü olmaması nedeniyle hukuka uygun sayılmayacaktır.
İcra edilen eylemin sınırını aşan kısım hukuka aykırı olarak değerlendirilecektir. PVSK md. 16 uyarınca düzenlenen kolluğun silah kullanma yetkisi bakımından polisin söz konusu yetkiyi kullanmasından önce bir kimseye önce duyacağı şekilde gerekli ihtarı yapması, somut olayda ölçüçülüğe uygun şekilde davranılmasını gerektirir. Ardından silahla müdahale edilecekse de kişinin yakalanmasını sağlayacak şekilde silah ile müdahale edilmesi gerekir. Yakalamanın amacını aşan şekilde silah kullanımı hukuka aykırı olacak ve sınırın aşılmasından bahsedilecektir. Yine kolluğun kaçan şüpheliyi yakalamak için silah kullanması şartının oluştuğu somut olayda kolluk görevlisinin yerden aldığı taşı şüpheliye atması halinde aracın niteliğinin hukuka aykırılık halinde olması nedeniyle hukuka aykırılık nedeni olan görevin icrasından bahsedilmeyecektir. Bununla birlikte kolluğun kullanabileceği silahların arasında taş yer almaz[47]. Bu bakımdan sınırın aşılıp aşılmadığına ilişkin değerlendirme, her somut olaya göre ayrıca değerlendirilmesi gerelir.
Maddenin uygulanmasına ilişkin koşullara bakıldığında, somut olayda hukuka uygunluk nedenlerinden birinin tüm koşullarıyla mevcudiyeti gerekir. Hukukta uygunluk nedenlerinin şartlarının gerçekleşmemesi halinde failin hukuka uygunluk nedenlerinin şartlarının gerçekleştiğini düşünerek hareket etmesi halinde hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hataya düşecek, olmayan hukuka nedenine sınırın aşılması söz konusu olmaz. Somut olayda, hukuka uygunluk nedenlerinde failin sınırı aşması gerekir. Bu bakımdan failin ölçü bakımından aşması, araçla sınırın aşılması gerekir. Her somut olay bakımından mevcut hukuka uygunluk nedeninin sınırının aşılıp aşılmadığı, ilgili hukuka uygunluk nedeninin şartları ve olayın gerçekleşen şeklinin de dikkate alınarak değerlendirmede bulunulması gerekir. Söz konusu sınırın kasten değil, taksirle aşılması gerekir. Zaten, sınırın kasten asılması halinde işlenen suçun cezasıyla cezalandırılır[48].
2. Hukuka Uygunluk Nedenlerinde Sınırın Kast Olmadan Aşılması
Sınırın kast olmadan aşılmasında, sınırın kasten aşılması halinin göz önünde bulundurulması gerekir. Sınırın kasten aşılmasında, failin hukuka uygunluk nedeninin sınırlarını bilerek ve isteyerek aşması söz konusudur. Sınırın aşılması kasten olması halinde olayda hukuka uygunluk nedeninin varlığı önem taşımamaktadır. Bir kimsenin kasten işlemiş olduğu suçtan sorumlu olacağını belirtmek gerekir. Böylelikle faile işlemiş olduğu eyleminin varlığı önem taşımamaktadır. Bir kimsenin kasten işlemiş olduğu suçtan sorumluluğu söz konusu olur[49].
TCK md. 27’de ifade edildiği üzere sınırın kasten aşılması halinde meşru savunmada bulunan kimsenin saldırıyı defetmek amacıyla saldırganı öldürmenin şart olmadığı, saldırganın ölmesi halinde hukuka aykırılığın ortadan kalkmayacağı ve falin söz konusu maddedeki ceza indiriminden yararlanamayacağı görülmektedir. Sınırın kasten aşılmasında sorumluluk olacaktır. Hukuka uygunluk nedeninin olmadığını bile bile hareket eden failin genel hükümler uyarınca kastından sorumlu olacağı bilinmektedir. Sınırın kast olmadan aşılması söz konusudur. Failin sınırı aşmada bunu bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiştir. Sınırın aşıldığı eylem bakımından taksirle cezalandırma mümkün olması halinde failin taksirden sorumluluğu doğacaktır[50].
TCK md. 27/1 uyarınca hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmadan sadece taksirle aşılabileceği açık bir şekilde düzenlenmiştir. Sınırın taksir ile aşılması durumunda failin dikkatsizlik, tedbirsizlik sonucunda sınırını aşılması ve gereken dikkat ve özeni göstermemektedir. Failin meşru savunma durumunda kendisine yönelik saldırıyı defedecek şekilde kuvvet kullanıldığını düşünerek failin taksirle sınırı aştığı görülmektedir. Failin buradaki bilgisizliği, savunmanın saldırıyı def edecek şekilde olup olmadığına yöneliktir. Failin daha dikkatli ve özenli davranması halinde savunmanın saldırıyı defetmesi, ölçünün ötesinde olması gerekir. Taksirle sınırın aşılması halinde faile işlenen suçun cezası verilecektir ancak TCK md. 27/1’de ifade edildiği üzere indirilecektir[51].
Sınırın taksirle aşılması halinde suçun taksirle işlenebilen suç değil de yalnızca kasten işlenebiliyorsa faile ceza verilmez. Taksirle sınırın aşılması, amaçta değil, araça aşma olarak gerçekleşmesi gerekir. Sınırın aşılması, aracın rastgele ya da ölçüsüz kullanılmından kaynaklanması gerekir. Eğer ki amaçta aşmanın söz konusu olması halinde sınırın kasten aşılması söz konusu olur[52].
3. Meşru Müdafada Sınırın Aşılması
Sınırın aşılmasının somut olaya uygunlanması için ilk olarak meşru savunmanın şartlarının olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Meşru savunmanın en önemli koşulu, saldırı ve savunmanın arasında belli bir oranın olması koşuluyla meşru savunmada sınırın aşılması konusu bakımından önem arz eder. Oran koşulunun incelenirken saldırıyla savunmada kullanılan araçlarla saldırının yönetildiği hakla savunmadaki kişinin yöneldiği hak arasında değer ölçüsü, o anda hal ve koşullara uygun şekilde dikkate alınması gerekir. Oran koşulunun incelenirken saldırıyla savunmada kullanılan araçlarla saldırının yöneldiği hakla savunmayı yapan kimsenin yöneldiği hak arasında değer ölçüsü, o anda hal ve koşullara göre dikkate alınır. Failin meşru savunmada sınırın aşılmasında eğer ki failin davranışının meşru savunma kapsamında olması halinde meydana gelen neticelerden cezalandırılması söz konusu olamaz[53].
Meşru savunmada kullanılan araçların ölçüsüz kullanılması nedeniyle sınırın aşılmasında değerlendirmenin, somut olayın koşulları uyarınca yapılacaktır. Bu durumda kullanılan aletlerin birbiri ile uyum içinde olması gerekir. Bunun yanı sıra her ne kadar araçta oran koşulunda eşdeğerlik aranmasa dahi ateşli silahlara ilişkin uygulamada sorunlar meydana gelmektedir. Bu bakımdan saldırının defedilmesi için kullanılan birden fazla araçtan karşıdakine en az zarar verecek aracın seçilmesi gerekir. Fakat somut olay bakımından meşru savunmada bir kimsenin söz konusu seçimi yapması, beklenmeyen halin ve koşulların etkisiyle korku ya da panikle hareket ederek kendini savunmak zorunda kalması halinde araçta orantısız davranıldığı isnat edilemez. Araçta oran koşulunun somut olayda var olması halinde aracın ölçüsüz kullanılması da söz konusu olabilrmektedir. Bir kimsenin ölmesi ya da ağır yaralanmasında aracın ölçüsüz şekilde kullanılması halinde sınırın taksirle aşıldığı söylenebilecektir[54].
Saldırının ve savunmanın yöneldiği haklar arasında oranın olması halinde hakların ya da değelerin derecelendirmeye tabi olması halinde birçok halde meşru savunma halinin uygulanması söz konusu olamaz. Meşru savunmada sınırın aşılması, somut olaya uygulanması için ilk olarak meşru savunmanın şartlarının olması gerekir. Haksız bir saldırı olmasına karşın söz konusu saldırı meydana gelen ya da meydana gelme ihtimalinin veya tekrarının mutlaka olacak bir saldırı olması gerekir. Buna karşın, bir saldırının olmaması halinde sınırın mazur görülen korku, telaş ya da heyecan nedeniyle zaman bakımından aşılması halinde saldırının ve savunmanın eş zamanlı olmalıdır[55].
Failin bu gibi durumlarda saldırının başlaması ya da bitmediğine ilişkin hataya düşmesi, ortada başlayan saldırının ya da devam eden saldırının olmamasına karşın failin olduğu düşüncesiyle savunmada bulunması halinde sınırı aşan eyleminin olduğunu gösterir. Ancak sınırın aşımında devam eden korku ya da heyecan nedeniyle savunmada sınırı aşan eylemi gerektirir. Bu durumda kişinin aslında mevcut olmayan şartın gerçekleştiğini düşünerek hareket etmesi nedeniyle TCK md. 30/1 çerçevesinde değerlendirmede bulunmak gerekir[56].
Meşru savunmada sınırın aşılmasında sınırın ölçü, araç ve zaman bakımından aşılması halinde söz konusu durumda failin sınırı mazur görülecek korku, telaş ya da heyecanından ileri gelmesi mümkündür. TCK md. 27/2’de yer verilen bu durumda faile ceza verilmemekle birlikte düzenlemeyle failin meşru savunmada sınırın aşılması halinde cezasızlık nedeninin belirtilmesi gerekir[57]. TCK md. 27/’de yer verilen düzenleme yalnızca meşru savunma haliyle sınırlandırılmıştır. Maddenin gereköesnde ise kanun koyucunun korku ya da telaşın, yalnızca meşru savunma durumunda söz konusu olabileceğini ifade etmektedir[58].
Failin gerçekleştirdiği eylemin bilinçli ya da bilinçsiz şekilde gerçekleştirmesinin önemi bulunmamaktadır. Failin şaşkınlık, panik ya da korku nedeniyle sınırı bilinçli ya da bilinçsiz aşması halinde kendini savunan failin hükümler uyarınca kusursuz kabul edilmesi gerekir. Bu bakımdan failin heyecan durumunun altında kalması gerekir. Böyle bir ruh halinde iken failin hareketinin bilinçli ya da bilinçsiz olması önem taşımamaktadır. Savunma halinde olan failin, salgırgana karşı kendini yumrukla savunma imkanının olmasına rağmen içinde bulunduğu korku ve heyecanla saldırganı makasla yaralaması halinde failin heyecanlı olmasına karşın makasın kullanılması bilinçlidir. Failin korku ve heyecan nedeniyle saldırgana karşı aşırı şekilde tepkili olduğunun farkındadır. Fakat içinde olduğu ruhsal durum nedeniyle davnışlarını hukuki icaplara göre yönlendirmez[59].
Sınırın taksirle aşılmasında göz önünde bulundurulması gereken unsurlardan biri de sınırın kasten aşılabileceğidir. Fakat sınırın kasten aşılması durumunda failin kendini savunmanın ötesine geçen yeni bir suç işlemiştir. Sınırın kasten aşılmasında failin araçta ve amaçta orantısız şekilde davranarak sınırı bilerek ve isteyerek aşar. Oluşan neticeyi öngörmenin ötesinde failin neticeyi istediği görülür. Saldıranın etkisiz hale getirilmesi amacıyla kollarından tutmak yerine ya da kaçma imkanının olmasına karşın sırf zarar vermek amacıyla saldırana vurulması, yumruk atılması gibi hareketlerde bulunulması yararlama suçunu oluşturmaktadır. Bu durumda failin meşru savunma hükümlerinden yararlanması söz konusu olmayacak, şartların olması halinde haksız tahrik hükümlerinden bahsedilecektir[60].
SONUÇ
Hukuka uygunluk nedenleri arasından en eskilerinden biri de meşru savunmadır. Bireyin doğuştan gelen, kendini koruma içgüdüsünden kaynaklanmaktadır. Kendini saldırıya karşı savunmak isteyen kimsenin bu savunma hakkı, kanunlar tarafından verilen hak olması nedeniyle belli şartlara tabidir. Çalışmamızın konusu ve kapsamı olan meşru savunmada, meydana gelen haksız saldırıya karşı gösterilen tepkinin hukuki açıdan haklı görüldüğü ve meşru savunmadan kullanılan kuvetin ortaya çıkardığı sonuçlar bakımından herhangi bir cezai sorumluluk oluşturmayacağı söylenmektedir.
Hukuka uygunluk nedeni olan meşru savunmanın, hukuk düzenindeki kişilerin tarife uygun, iradi veya kusurlu şekilde işlenen eylemi hukuka aykırıdır. Hukuka aykırılığın ortadan kaldırılması ve böylece eylemi hukuka uygun hale getiren nedenlere hukuka uygunluk nedenleri denilmektedir. Hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı kapsamında esas olarak suç teşkil eden eylemlerin hukuka uygun şekilde doğmaktadır. Meşru müdafa bakımından saldırıyı defetmeye ilişkin eylemin dış görünüşü bakımından tipik bir eylem oluşmakta fakat hukuka uygun sayılmaktadır. TCK md. 25’te meşru savunma düzenlenmiştir.
Savunmanın meşru olması için saldırının ve savunmaya yönelik bazı şartların bir arada olmalıdır. Saldırıya yönelik şartların ele alınması halinde ilk olarak saldırının varlığı gerekir. Söz konusu saldırının hukuken korunan yararı ihlal etme tehlikesi bulunduran ve insandan kaynaklı iradi saldırı olması gerektiğini söylemek mümkündür. Yapılan saldırı haksız olması gerekir, bu sebeple hakın kötüye kullanılması kapsamındaki davranışlar da haksız saldırı olarak kabul edilmesi gerekir. Saldırının cezai ehliyete sahip olmayan kimse tarafından yapılması halinde cezalandırılması söz konusu olmamakla birlikte meşru savunma söz konusu olacaktır.
KAYNAKÇA
Apaydın, Cengiz: Meşru Savunma, Acar Matbaacılık, İstanbul, 2016.
Apaydın, Cengiz: Meşru Savunma, Seçkin Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2020.
Artuk, Gökcen, Yenidünya: Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınları, 15. Baskı, Ankara, 2016.
Bozbayındır, Ali Emrah: Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, Ceza Hukuku Dergisi, Y. 7, S. 18, 2012.
Centel, Nur, Zafer, Hamide, Çakmut, Özlem: Türk Ceza Hukuku’na Giriş, Beta Yayınları, İstanbul, 2010.
Demirbaş, Timur: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.
Dönmezer, Sulhi, Genel Ceza Hukuku Dersleri, Bahçeşehir Ünviversitesi Yayınları, İstanbul, 2003.
Düzenli, Hilal: Türk Ceza Hukukunda Meşru Savunma, Turhan Kitapevi, Ankara, 2020.
Ermeydan, İdris: Yargıtay Kararları Işığında Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, Fatih Sultan Mehmet İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, S. 3, 2014.
Güler, Dilek: Meşru Savunma, Çankaya Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2017.
Erdem, Mustafa Ruhan: Malvarlığına Yönelik Saldırılara Karşı Meşru Savunma İçin İnsan Öldürme ve Yaşam Hakkı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, Özel S., İzmir, 2007.
Ersan, Aykut: Ceza Hukukunda Meşru Savunma ve Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, On İki Levha Yayınları, İstanbul, 2013.
Hakeri, Hakan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 19. Baskı, Ankara, 2016.
Koca, Mahmut, Üzülmez, İlhan: Hukuka Uygunluk Sebeplerinde Sınırın Aşılması, EÜHFD, C. 11, S. 1–2, 2007.
Koca, Mahmut, Üzülmez, İlhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.
Soyaslan, Doğan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016.
Şen, Ersan: Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, C. 1, İstanbul, 2006.
Şen, Ersan: Türk Hukuku’nda Telefon Dinleme, Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, 5. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2011.
Özbek, Kanbur, Bacaksız, Doğan, Tepe: Ceza Genel Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.
Özen, İnci: 5237 Sayılı TCK’ya Göre Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenlerde Sınırın Aşılması, Terazi Hukuk Dergisi, Seçkin Yayınları, S. 37, Y. 4, Ankara, Eylül, 2009.
Özen, Mustafa: 5237 Sayılı Ceza Kanununa İlişkin Eleştiriler, TBB Dergisi, S. 65, 2006.
Ünver, Yener: Ceza Hukukuyla Korunması Amaçlanan Hukuksal Değer, Seçkin Yayınları, Ankara, 2003.
-----------------
[1] Ersan, Aykut: Ceza Hukukunda Meşru Savunma Ve Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, On İki Levha Yayaınları, İstanbul, 2013, s. 5.
[2] Centel, Nur, Zafer, Hamide, Çakmut, Özlem: Türk Ceza Hukuku’na Giriş, Beta Yayınları, İstanbul, 2010, s. 302.
[3] Dönmezer, Sulhi, Genel Ceza Hukuku Dersleri, Bahçeşehir Ünviversitesi Yayınları,
İstanbul, 2003, s. 116.
[4] Ünver, Yener: Ceza Hukukuyla Korunması Amaçlanan Hukuksal Değer, Seçkin Yayınları, Ankara, 2003, s. 990.
[5] YCGK E. 2001/1-224, K. 2001/236 T. 6.11.2001, E. T. 25.10.2021
[6] Koca, Mahmut, Üzülmez, İlhan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016, s. 270.
[7] Şen, Ersan: Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, Cilt I, İstanbul, 2006, s. 11.
[8] Özbek, Kanbur, Bacaksız, Doğan, Tepe: Ceza Genel Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016, s. 279.
[9] Apaydın, Cengiz: Meşru Savunma, Acar Matbaacılık, İstanbul, 2016, s. 68.
[10] Şen, s. 16.
[11] Yargıtay, 1. C. D., E. 2009/3862, K., 2013/3489, T. 30.4.2013, Erişim T. 25.10.2021
[12] Güler, Dilek: Meşru Savunma, Çankaya Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2017, s. 59.
[13] Güler, s. 60.
[14] Hakeri, Hakan: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınları, 19. Baskı, Ankara, 2016, s. 328.
[15] Hakeri, s. 322.
[16] Hakeri, s. 322.
[17] Apaydın, s. 79.
[18] Şen, s. 14.
[19] Şen, Ersan: Türk Hukuku’nda Telefon Dinleme, Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, 5. Baskı, Seçkin
Yayınları, Ankara, 2011, s. 111.
[20] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf
[21] YCGK, E. 2013/1-295, K. 2013/29, T. 11.6.2013, E. T. 27.10.2021
[22] Centel, Zafer, Çakmut, s. 303.
[23] Dönmezer, s. 173.
[24] www.kazanci.com
[25] Özen, İnci: 5237 Sayılı TCK’ya Göre Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenlerde Sınırın Aşılması, Terazi Hukuk Dergisi, Seçkin Yayınları, S. 37, Y. 4, Ankara, Eylül, 2009, s. 115.
[26] www.kazanci.com, E. T. 26.10.2021.
[27] “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf E.T. 26.10.2021
[28] Soyaslan, Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2016, s 373.
[29] Demirbaş, Timur: Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, Ankara, 2016, s. 292.
[30] Özen, s. 117.
[31] Hakeri, s. 335.
[32] Şen, s. 45.
[33] Erdem, Mustafa Ruhan: Malvarlığına Yönelik Saldırılara Karşı Meşru Savunma
İçin İnsan Öldürme ve Yaşam Hakkı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergis, C. 9, Özel S., İzmir, 2007, s. 989.
[34] Erdem, s. 990.
[35] Şen, s. 46.
[36] Düzenli, Hilal: Türk Ceza Hukukunda Meşru Savunma, Turhan Kitapevi, Ankara, 2020, s. 152.
[37] Düzenli, s. 154-156.
[38] Dönmezer/Erman.
[39] Şen.
[40] Parlar, Ali: Ceza Hukukunda Meşru Savunma ve Haksız Tahrik, Bilge Yayınevi, Ankara, 2015, s. 105.
[41] Özgenç, Şahin.
[42] Parlar, s. 106.
[43] Koca, Mahmut, Üzülmez, İlhan: Hukuka Uygunluk Sebeplerinde Sınırın Aşılması,
EÜHFD, C. 11, S. 1–2, 2007, s. 40.
[44] Şen, s. 66.
[45] Apaydın, Cengiz: Meşru Savunma, Seçkin Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2020, s. 251.
[46] Artuk, Gökcen, Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınları, 15. Baskı, Ankara, 2016, s. 467.
[47] Güler, s. 100.
[48] Güler, s. 101.
[49] Soyaslan, s. 381.
[50] Demirbaş, s. 340.
[51] Özen, s.125.
[52] İnci, s. 127.
[53] Şen, s. 82.
[54] Bozbayındır, Ali Emrah: Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, Ceza Hukuku Dergisi, Y. 7, S. 18, 2012, s. 122.
[55] Özen, s. 107.
[56] Koca, Üzülmez, s. 51.
[57] Özen, Mustafa: 5237 Sayılı Ceza Kanununa İlişkin Eleştiriler, TBB Dergisi, S. 65, 2006, s. 207.
[58] Koca, Üzülmez, s. 41.
[59] Ermeydan, İdris: Yargıtay Kararları Işığında Meşru Savunmada Sınırın Aşılması, Fatih Sultan Mehmet İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, S. 3, 2014, s.157.
[60] Soyaslan, s. 373.