Genel Açıklama: Aşağıda; Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin güvencesi altında olan kişi hak ve hürriyetlerinin kamu kudreti ve yargı kararı ile ihlal edildiğini iddia eden bireylerin yaptığı başvurular sonucu Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iki hak ihlali kararının özeti yer almaktadır. Yüksek Mahkeme bu kararlarında; gerekçeli karar hakkının kişinin dürüst yargılanma hakkının kapsamında olduğunu, yargı kararlarının soyut sözler yerine somut gerekçeler içermesi gerektiğini net bir şekilde ifade etmiştir.
Ancak Yüksek Mahkeme, bir yargılama sırasında ileri sürülen her türlü iddia veya savunma ile ilgili taleplerin kabulü veya reddi yönünde kararların somut gerekçelerle donatılmasının da beklenemeyeceğini, özellikle itiraz veya temyiz mercii tarafından benimsenen, yani itiraz veya temyiz talebi reddedilmek suretiyle hukuka uygun bulunan kararlarla ilgili ayrı gerekçeye yer vermesine gerek olmadığı, bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddia ve savunmalarının cevapsız bırakılmasının hak ihlaline neden olacağını kabul etmiştir.
Belirtmeliyiz ki Yüksek Mahkeme, hangi iddia veya savunmanın mahkeme tarafından ayrı ve açık cevaplandırılması, yani hangi talep konusunda somut gerekçelere yer verilmesi gerektiği konusunda kesin ölçütlerin ne olması gerektiğini açıklamamış, bu hususu somut olayın özelliklerine bırakmış, fakat bu takdir ve değerlendirmenin de keyfi olamayacağını “ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia ve savunma” ibaresi ile ortaya koymuştur.
Yüksek Mahkeme; gerek yerel mahkeme ve gerekse kanun yolu aşamasında ısrarla ileri sürülen, reddedilen, dikkate alınması veya dosyadan çıkarılması veya cevaplandırılması gerekçeli olarak talep edilen iddia ve savunmaların bir kelime veya cümle ile soyut olarak reddi ile uygulamada “formül karar” veya “formül onama” olarak bilinen kararların, kişinin gerekçeli karar hakkını ve dolayısıyla dürüst yargılanma hakkını ihlal edeceğine işaret etmiştir.
I- Anayasa Mahkemesi’nin 25.03.2015 gün, 2013/6419 başvuru numaralı ve dürüst yargılanma hakkı (İHAS m.6 ve Anayasa m.36) ve gerekçeli karar hakkı (Anayasa m.141) konulu kararı.
Başvurucunun cinsel istismar ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediği konusunda yeterli şüpheye ulaşan Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun cezalandırılması talebiyle iddianame düzenlemiş, Ağır Ceza Mahkemesi de başvurucuyu, cinsel istismar suçundan 6 yıl 8 ay hapis ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum etmiştir.
Başvurucu, cinsel istismar ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından yargılandığı davada, mağdureyi suç tarihi itibariyle görünüm olarak 15 yaşından büyük zannettiğini belirtmesine ve beyanını doğrulayan adli rapor olmasına rağmen mahkumiyetine karar verilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Ağır Ceza Mahkemesi kararında; Devlet Hastanesi Baştabipliği’nce düzenlenen raporda, mağdurenin klinik ve radyolojik olarak 17-18 yaş civarında olduğu belirtilmişse de mağdurenin doğum tarihi ve yerinin belli olduğuna, hastanede doğan bir kişinin yaşının tıbben belirli olması karşısında artık düzeltilmesinin olanaksız olması ve sözkonusu belge ve kayıtların da aksi ve sahteliğinin iddia edilmemesi karşısında hukuken geçerli bu belgelere itibar edilerek mağdurenin 26.10.1994 doğumlu olduğuna, böylece olay tarihi itibariyle mağdurenin 15 yaşından küçük olduğuna, mağdurenin suç tarihinde 15 yaşından küçük olması nedeniyle rızasının varlığının, eylemi 5237 sayılı TCK m.26/2 anlamında hukuka uygun hale getirmeyeceğine, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, sanığın üzerine atılı organ sokmak suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediğine kanaat getirmiştir.
Başvurucunun temyizi üzerine hüküm, Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nce onanmış ve ardından başvurucu, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.
İlgili Hukuk Kuralları
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun “Çocukların cinsel istismarı” alt başlıklı m.103/2-3 ve aynı Kanunun “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” alt başlıklı m.109/1-3-5.
Anayasanın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı m.36’ya göre "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir".
Anayasanın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı m.141/3’e göre "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır”.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin "Dürüst yargılanma hakkı" kenar başlıklı m.6’nın ilgili kısmına göre, "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir".
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin 19.09.2013 tarihli ve 2013/7082 E., 2013/9381 K. sayılı kararına göre; “…mağdurenin suç tarihi itibarıyla 15 yaşından büyük gösterip göstermediği, sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığı mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit ederek ve gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle belirlendikten sonra TCK m.30 gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması..." bozmayı gerektirir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.06.2014 tarih ve 2014/14-88 E., 2014/334 K. sayılı kararına göre; “Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail 5237 sayılı TCK m.30/1 uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurun yaşına ilişkin bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 5271 sayılı CMK m.223/2-c gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir”.
İnceleme ve Gerekçe
1- Başvurucunun İddiaları
Başvurucu, mağdurenin suç tarihi itibariyle görünüm olarak 15 yaşından büyük olduğunu zannettiğini ifade etmesine ve bu hususta adli rapor olmasına rağmen, bu savunmasının neden kabul edilmediğine ilişkin olarak gerekçeli kararda bir ibareye yer verilmediğini ve mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığının araştırılmadığını belirterek, Anayasa m.17’de (Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı) ve m.36’da (Hak arama hürriyeti) belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2- Mahkemenin Esas Hakkında İncelemesi
Başvurucu; her ne kadar Anayasa m.17’nin de ihlal edildiğini ileri sürmüşse de, iddialarının özünün, mağdureyi suç tarihi itibariyle görünüm olarak 15 yaşından büyük zannettiğini belirtmesine ve beyanını doğrulayan adli rapor olmasına rağmen, gerekçeli kararda bunların değerlendirilmemesi hususu ile ilgili olduğundan Mahkeme, başvurucunun iddialarını dürüst yargılanma hakkının bir unsuru olan "gerekçeli karar hakkı" çerçevesinde değerlendirmiştir.
Anayasa Mahkemesi Anayasa m.36 uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü İHAS m.6 ve İHAM içtihadı ışığında yorumlamakta, Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve İHAM içtihadıyla dürüst yargılanma hakkının kapsamına dahil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa m.36 kapsamında yer vermektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne göre, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden Anayasa m.141’in de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi, mahkeme kararlarının gerekçeli olmasını dürüst yargılama hakkının unsurlarından birisi olarak görmekle birlikte, bunun ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı yanıt verilmesini gerektirmeyeceğini, ancak başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddia ve savunmalarının cevapsız bırakılmasının hak ihlaline neden olacağını söylemektedir.
Başvurucu, mağdurenin yaşı konusunda düştüğünü savunduğu esaslı hatanın kastı kaldıracağı yönünde itiraz ettiği halde, Yerel Mahkemenin gerekçeli kararında bu hususa ilişkin bir gerekçeye yer verilmemiş ve temyiz aşamasında da bu konuda değerlendirme yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan mağdureyi suç tarihi itibariyle görünüm olarak 15 yaşından büyük zannettiği ve bu beyanının adli raporla doğrulandığı iddiasının tartışılmamasını, yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde gerekçeli karar hakkının, dolayısıyla Anayasa m.36’da güvence altına alınan dürüst yargılanma hakkının ihlali niteliği taşıdığı sonucuna varmıştır.
Hüküm
Mahkeme Anayasa m.36’da güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine, yeniden yargılama yapılmasına, harç tutarının başvurucuya ödenmesine, 23.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar vermiştir.
II- Anayasa Mahkemesi’nin 30.12.2014 gün, 2013/3672 başvuru numaralı ve dürüst yargılanma hakkı (İHAS m.6 ve Anayasa m.36) ve gerekçeli karar hakkı (Anayasa m.141) konulu kararı.
Alkol alarak araç kullanmaktan dolayı İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından hakkında tutanak tutulan başvurucu aleyhine Sulh Ceza Mahkemesi’ne dava açılmış, Mahkeme başvurucunun ehliyetinin 5 yıl süre ile geri alınmasına, ayrıca başvurucu hakkında Kaymakamlık tarafından alkol veya uyuşturucunun etkisi altında iken araç kullandığı gerekçesiyle 9.000,00 TL idari para cezası kararları verilmiştir.
Başvurucu; Kaymakamlığının idari yaptırım kararının iptali için Sulh Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunmuş, Mahkeme, “…itiraz edenin olay tarihinde sürücünün kullandığı motosiklette yolcu olarak bulunduğu…” gerekçesiyle Kaymakamlığın idari yaptırım kararının iptaline karar vermiştir.
Başvurucu, Sulh Ceza Mahkemesi’nin ehliyetinin 5 yıl süre ile geri alınması kararına karşı, başta bir diğer Sulh Ceza Mahkemesi’nin idari para cezasının iptalini konu alan kararı olmak üzere delillerini itiraz dilekçesi ile sunarak itiraz etmiş, Asliye Ceza Mahkemesi bu itirazı “…itiraza konu kararda gösterilen gerekçeye göre usul ve Yasaya aykırı bulunmadığı…” gerekçesiyle kesin olarak reddetmiştir.
Karar başvurucuya tebliğ edilmiş ve ardından başvurucu Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur.
İlgili Hukuk Kuralları
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” kenar başlıklı m.48/5’e göre “Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması halinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar”.
Anayasanın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı m.36/1’e göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”.
Anayasanın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" kenar başlıklı m.141/1’e göre “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır”.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Dürüst yargılanma hakkı” kenar başlıklı m.6’nın ilgili kısmına göre, "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir".
İnceleme ve Gerekçe
1- Başvurucunun İddiaları
Başvurucu, Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararı ile Kaymakamlığın idari yaptırım kararının iptaline karar verildiği halde, aynı olay nedeniyle bir diğer Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği 5 yıl süre ile ehliyetinin geri alınması kararına yaptığı itirazın Asliye Ceza Mahkemesi’nce dosya yeterince incelenmeden reddedilmesi nedeniyle dürüst yargılanma hakkının ve seyahat özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Bir başka ifadeyle başvurucu, esasen mahkemeler arasında çelişki ortaya çıktığını ileri sürmek suretiyle şikayetini gerekçelendirmiştir.
2- Mahkemenin Esas Hakkında İncelemesi
Mahkeme, başvurucununşikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığından başvurucunun şikayetlerinin kabul edilebilir olduğuna karar vermiş; başvurucu, dürüst yargılanma hakkı ve seyahat özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş olmasına rağmen, bu iddiaların özünün dürüst yargılanma hakkına müdahale hususu ile ilgili olduğunu ve olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmadığını ifade ederek, başvurucunun iddialarını dürüst yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmiştir.
Anayasa Mahkemesi’ne göre; başvurucu tarafından ileri sürülen iddia esasen, itiraz merciince başvurucunun iddialarının ve sunduğu delillerin dikkate alınmadığıdır.
Anayasa Mahkemesi, kararların gerekçeli olmasının dürüst yargılanma hakkının unsurlarından olduğunu, fakat bunun yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verileceği anlamını taşımayacağını, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamının kararın niteliğine göre değişebileceğini vurgulamış, ancak başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmalarının da olabileceğini, bunların cevapsız bırakılmasının hak ihlallerine yol açabileceğini belirtmiştir.
Mahkeme; itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesinin kural olarak dürüst yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmeyeceğini söylemiş, fakat yukarıda da değinildiği üzere bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddia ve savunmaların cevapsız bırakılmasının hak ihlaline neden olabileceğini özellikle vurgulamıştır.
Anayasa Mahkemesi; bu kapsamda Sulh Ceza Mahkemesi’nin ehliyetin 5 yıl süreyle geri alınmasına dair kararının gerekçesini benimseyen itiraz merciinin, kararında ayrıca bir gerekçeye yer vermemiş olmasını; dahası itiraz merciinin, kararın sonucunu etkileyecek nitelikte olan ve dosyaya sunulan, başvurucunun alkollü araç kullanmadığına dair bir diğer Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararını değerlendirmemiş ve başvurucunun buna ilişkin iddia ve savunmaları hakkında ayrı ve açık bir yanıt vermemiş olmasını, Anayasa m.36’da güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlali niteliğinde olduğu sonucuna varmıştır.
Hüküm
Mahkeme, Anayasa m.36’da güvence altına alınan dürüst yargılanma hakkının bir unsuru olan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine, derece mahkemesince yeniden yargılama yapılmasına, harç ve vekalet ücretinden oluşan miktarın başvurucuya ödenmesine oybirliğiyle karar vermiştir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)