Haciz veya iflas riskiyle karşılaşan bazı borçlular alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla olumlu ya da olumsuz tarzda bir takım fiiller işlemektedirler. Bu durumu öngören kanun koyucu alacaklıları bu tip fiillere karşı korumak için tasarrufun iptali davası (İİK m. 277-284) ihdas etmiştir. Uygulamada borçlular söz konusu fiilleri genellikle mal varlığının aktifinin azalmasına yol açacak şekilde icra etmekle birlikte bazı hallerde aktifin artmasına mani olmak ya da pasifin artmasını sağlamak suretiyle de aynı amaca ulaşmaya çalıştıkları görülmektedir.[1] Bu tip fiiller maddi hukuka, takip hukukuna yahut medeni usul hukukuna ilişkin olabilmektedir.
Maddi hukuk kapsamında bu tip fillere; borçlunun iradesi fesada uğramasına rağmen sözleşmeyi iptal etmemesi, zamanaşımının durması, kesilmesi veya hak düşürücü sürenin korunması için üzerine düşeni yapmaması, ayıp ihbarında bulunmaması örnek gösterilebilir.[2]
Yargıtay kararlarına yansıyan bir hadisede borçlu kadastro tespiti sırasında taşınmazı kendi adına değil, oğlu adına tescil ettirmiştir. Yargıtay haklı olarak böyle bir fiilin dahi tasarrufun iptali davasına konu teşkil edebileceğini belirtmiştir.[3] Yargıtay başka bir hadisede ise borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla mirası reddetmesinin tasarrufun iptali davasına dayanak teşkil edebileceğini içtihat etmiştir. Karara göre “Mirasın reddine dair işlem ile, terekenin açılmasıyla borçlunun aktifine geçecek olan mal, para vs. değerler karşılıksız olarak diğer mirasçılara geçeceğinden borçlunun mirasın reddine ilişkin tasarrufu diğer iptal koşullarının oluşması halinde İİK’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca iptale konu olabilecek tasarruflardandır.”.[4] Benzer şekilde borçlunun mirasın tenkisi davası açmaması da tasarrufun iptali davasına vücut veren bir içtinap olarak mütalaa edilebilecektir: “Tasarrufun iptali davalarında borçlunun malvarlığını eksilten tasarruflara karşı dava açılabileceği gibi borçlunun malvarlığını artıracak ancak borçlu tarafından kullanılmamış haklara ilişkin olarak da dava açılabilir. Somut olayda borçlunun mamelekini artıracak olan tenkis davasının açılmaması ya da vasiyetin tenfizine ilişkin davaya karşı çıkılmaması da iptale konu tasarruf olduğundan…”.[5]
Benzer şekilde, borçlunun muvazaalı olarak borç ikrarında bulunması da tasarrufun iptali davasına konu teşkil edebilecek başka bir fiildir. Yargıtay da aynı görüştedir: “…Tasarruf kavramı borçlunun malvarlığını azaltıcı nitelikte hukuki işlemleri ve hukuki fiillerini de içerdiğinden davalılar arasındaki senet düzeleme fiilinin tasarruf kavramı içinde olduğu; davacının bu tasarrufu iptal ettirmekte hukuki yararının bulunduğunun kabulü gerektiğinden…”.[6]
Borçlunun tasarrufun iptali davasının açılmasına yol açan aktifin artmamasına yahut pasifin artmasına yol açan fiillerine takip hukukundan da örnekler verilebilir. Söz gelimi, borçlunun kendisine karşı başlatılan takip kapsamında gönderilen ödeme emrine itiraz etmemesi[7], borcu kabul etmesi[8], itiraz hakkından feragat etmesi, iflasın kapanmasından sonra kendisine karşı başlatılan takibe karşı yeni mal iktisap etmediği itirazında bulunmaması gibi hallerde alacaklı tasarrufun iptali davası açabilecektir.[9] Nitekim Yargıtay kararına yansıyan bir hadisede, aleyhine başlatılan takibe dayanak olarak sunulan çekler zamanaşımına uğramış olmasına rağmen borçlunun bunlara karşı süresi içinde icranın geri bırakılması isteminde (İİK m. 71) bulunmamasının tasarrufun iptali davasına vücut verebileceği kabul edilmiştir.[10]
Borçlunun aktifin artmamasına yahut pasifin artmasına yönelik fiillerine medeni usul hukuku alanında da rastlamak mümkündür. Bu cümleden olarak borçlunun kendisine karşı açılan davada kasten savunma yapmaması, açmış olduğu davadan feragat etmesi, davayı geri alması[11], sulh olması[12], kendisine karşı açılan davayı kabul etmesi[13], borcu ikrar etmesi, duruşmada bulunması, kanun yoluna başvurmaması[14] somut olayın koşullarına göre tasarrufun iptali davasının açılmasına dayanak teşkil edebilecektir.
Maddi hukuk bakımından alacaklıya uğramış olduğu zararın tazmini için başvuru yollarının tanınmış olması alacaklının tasarrufun iptali davası açmasına engel teşkil etmeyecektir.
Öte yandan alacaklının HMK m. 376 uyarınca yargılamanın yenilenmesi davası açma imkânının bulunması onun (şartları gerçekleşmişse) tasarrufun iptali davası açmanasına mani değildir.[15]
Av. Dr. Cenk AKİL
----------------
[1] Karş. Bilge Umar, Türk İcra ve İflâs Hukukunda İptal Davası, İstanbul 1963, s. 55; Kamil Yıldırım, İcra ve İflâs Hukukunda İptal Davaları, İstanbul 1995, s. 144; Saim Üstündağ, İflâs Hukuku, 8. B., İstanbul 2009, s. 295.
[2] Güray Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, 2. B., İstanbul 2019, s. 144-145.
[3] Bkz. Yarg. 17. HD, 04.05.2009, 148/2805.
[4] Yarg. 17. HD, 08.11.2016, 2014/19558, 2016/10239. Aynı şekilde: Yarg. 13. HD, 28.02.2013, 2012/4777, 2013/2421.
[5] Yarg. 17. HD, 02.03.2015, 2013/17841, 2015/3683.
[6] Yarg. 17. HD, 28.01.2020, 2018/1405, 2020/120.
[7] Yarg. 15. HD, 21.11.2006, 4991/6698.
[8] “(T)akibe konu borcun, borçlu tarafından aynı gün kabul edilerek kesinleştirilmiş olması nedeni ile davanın kabulüne karar verilmiş.. hükmün ONANMASINA…” Yarg. 17. HD, 19.04.2016, 2014/11699, 2016/4946.
[9] Erdönmez, s. 149.
[10] Yarg. 17. HD, 24.06.2014, 2013/17392, 2014/9848.
[11] Yıldırım, s. 142.
[12] Üstündağ, s. 295.
[13] Erdönmez, s. 145-146.
[14] Üstündağ, s. 295.
[15] Bilge Umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2. B., Ankara 2014, s. 1101.