Hukuk, ahlakın pıhtılaşmış halidir. Hukuk ve ahlakın tesisinde iktisadın-ekonominin ne denli önemli olduğu izahtan varestedir. Ülkemizin içine düştüğü hemen her yozlaşmanın temelinde ekonomik temelli sorunlar başat bir neden olarak kendini göstermektedir. Nitekim felsefi olarak da “iktisadi özgürlüğün ahlaki davranışın ortaya çıkmasındaki rolü” geleneksel yahut modern tüm ekollerin üzerinde durduğu bir husustur. Ancak bu yazı daha farklı bir soruşturmanın konusudur.

Düşünce dünyamızın eskimez simalarından biri olan Nurettin Topçu, ahlak felsefesi üzerine çalışmış ve tüm gayretiyle Anadolu’ya bir aşk ve ruh kazandırma uğrunda çaba sarfetmiştir. Sağ yahut sol hangi ideolojik zaviyeden bakarsa baksın hemen herkesin takdir edebileceği kıymetli meziyetlere sahip bir isyan, ahlak ve hareket insanıdır Topçu. Doktora tezi Sorbonne Üniversitesi’nde yılın en başarılı felsefe çalışması kabul edilen merhum Topçu’nun ortaya koyduğu fikir örgüsü çerçevesinde hukuk ve eğitim ilişkisini bu yazıda özet olarak ele almaya çalışacağım.

Eğitim ve Hukuk İlişkisi : Nurettin Topçu Örneği

Eğitim, toplumların medeniyet yolculuğunda en temel yapı taşlarından biridir. Nurettin Topçu, başta "Maarif Davamız" adlı kitabı olmak üzere tüm eserlerinde eğitimi yalnızca bir bilgi aktarım süreci olarak değil, aynı zamanda bireyin ahlaki ve manevi gelişimini hedefleyen bir süreç olarak ele alır.

Nurettin Topçu’nun bu yaklaşımı, hukuk gibi toplumsal düzenin temeli olan bir alanda çalışanlar için de derin anlamlar taşır. Çünkü eğitim, adaletin kök saldığı ve yeşerdiği zemindir.

Topçu’ya göre “mektep, mâbed;  öğretmen ise ruhların sanatkarıdır”.  Topçu hep kendi üslubu ile “muallim” hakkında konuşmaktaysa da biz bunu akademisyenler de dahil olmak üzere tüm eğitimciler için de söylenmiş kabul edebiliriz.

Bu hepimiz için temel bir hak ve hatta vazifedir. “Bir devrin vicdan hatalarını, o devir neslini yetiştirmiş muallimlerin ruh düşkünlüğünde aramak hakkımızdır. Ve nesli, içine düştüğü uçurumdan ancak muallim kurtarabilir.” 

Topçu için “Muallim meselesi, maarif dâvamızın ana meselesidir. Maarifi yapacak olan muallimdir. Şayet değerlendirilmezse, maarifi yıkan da o olur.” 

Bu bakış açısıyla hukuk fakültelerinde görev yapan akademisyenlerin ve hatta baroda staj döneminde eğitim vazifesi üstlenen avukatların da tahlil ve tenkit edilmesi gerekmektedir. Nice bıyığı yeni terlemiş genç öğrenciler, nice mesleğin başında genç stajyer avukatlar vardır ki daha hayatlarının bu erken dönemlerinde hocalarının hatalı ve eksik tavırları sebebiyle ruhlarında ve akıllarında derin yaralar açılmış, açılmaya devam edilmektedir. “Muallim sadece bir memur değildir; belki genç ruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir”

Eğitimin ruhundan yoksun hale geldiğini belirten Topçu, günümüzdeki sistemin "mekanik insan" yetiştirdiğini söyler. Bu eleştiri, adaletin sadece yasanın harfine yahut sermayenin ahengine bağlı olarak şekillendiği bir hukuk düzenine de ışık tutar. John Dewey, “Eğitim, yaşam için bir hazırlık değil; yaşamın kendisidir” derken, eğitimin bireyin hayatında ne kadar köklü ve kapsayıcı bir yer tuttuğunu vurgular.

Yetersiz bir eğitim sistemi, bireyleri yalnızca mesleki bilgiyle donatır ancak onları birer "hak arayıcısı" ve "adalet savunucusu" haline getiremez. Bu durum, hukuk sistemimizde sıkça karşılaşılan formalizmin ve adaletten sapmaların temelinde yatan sorunlardan biridir.

Eğitimin Ahlaki Temeli ve Hukukun Rotası

Topçu’nun eğitimde ahlak ve maneviyat vurgusu, hukuk sistemimiz açısından da bir rehber niteliğindedir. Hukuk, yalnızca prosedürleri takip etmek değil, adaleti tesis etmektir. Albert Einstein’a izafe edilen “Eğitim, okulda öğrendiğiniz her şeyi unuttuğunuzda geriye kalandır” sözü, bireyde bırakılan ahlaki izlerin ve değerlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır. Nurettin Topçu’nun eserlerinde dile getirdiği gibi, bir eğitim sistemi bireyde yalnızca bilgi birikimi değil, aynı zamanda vicdan, sorumluluk ve erdem inşa etmelidir.

Bir avukat olarak bu meseleye baktığımda şu soruları sormadan edemiyorum:

-Toplumumuzda eğitimin ana gayesi, bireyin adil bir insan olması mı yoksa sadece meslek sahibi olması mı?

-Hukuk uygulayıcılarının ve vatandaşların eğitim süreçlerinde manevi ve ahlaki boyut yeterince vurgulanıyor mu?

-Ahlak ve vicdan temeli zayıf bir neslin oluşturduğu toplumda adalet nasıl sağlanabilir?

Bugün hukuk sistemimizde sıklıkla karşılaşılan yozlaşma, eğitimin ruhundan uzaklaşmasının bir yansımasıdır. Eğitim yoluyla bireylerin vicdan ve ahlak bilinci gelişmezse, yasalar ne kadar detaylı olursa olsun adaletin tecellisi sağlanamaz.

Hukuk ve eğitim arasındaki bu derin bağı kavramak isteyen her hukukçu için Nurettin Topçu’nun  eserleri ve bir yekun olarak temsil ettiği “Maarif Davası“  önemli bir yere sahiptir.

Nurettin Topçu’nun Eğitim Anlayışının Hukuktaki Karşılığı

Topçu, eğitimi başlı başına bir dava olarak görür. Ona göre, eğitim bir ruh ve ideal meselesidir. Topçu’nun dünyasında maarif, öğretmen-öğrenci-mektep sac ayağında hayatın tüm yönlerini kuşatan bir aşk ve ahlak ocağıdır. Bu çerçevede eğer eğitim, bireylerde hak bilinci ve vicdan geliştirmezse, o bireylerden adil bir toplum yaratmak mümkün olmaz. Bu durum, doğrudan hukuk sistemine de yansır. Hukukun sadece ceza veren bir mekanizma değil, toplumu ahlaken yükselten bir araç olması gerekir.

“Çocuklarımıza, basınımıza, radyomuza, sahnemize ve mektebimize; milletin, dinin, sanatın, ahlâkın konularına bağlı derin bir iç terbiyesi vermek lâzımdır.” 

“En aşağı üç asırdan beri sarp kayalara çarpa çarpa harap olan maarif gemimiz, bugün artık kırık dökük tekne gibidir. Ancak büroya memur, eski tâbiriyle kalem efendisi yetiştiriyor. Bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır.”

Biz bir millet sahnesi, millet üniversitesi lâzım. Sahne ve üniversite halkı ileri bir seviyeye doğru yükseltirken aynı zamanda onunla kader ve “hikmet=sagesse” beraberliği yapılmalıdır

Bize teknik okuldan daha çok idealist insan yetiştirici mektepler lâzımdır.

Disiplin, cemiyetin şuurudur. Gençlerin mektep duvarları arasında bir esaret hayatı geçirir gibi bunalmada oluşları, mektebin havasına serpilen sevginin azlığından olduğu kadar, gencin hareketlerine huzur ve emniyet verici kaidelerin yokluğundandır.

Kısa alıntılarla Topçu’nun eserlerinde çok daha geniş bir biçimde ele aldığı, gerek pratik gerek teorik alt yapısını oluşturduğu Maarif Davamızın özetini vermeye çalıştım.

Bu çerçevede eğitimle şekillenen birey, hukuk sisteminin bir parçası haline gelirken yalnızca yasa maddelerini değil, adaletin ruhunu da anlamalıdır. Ünlü hukukçu ve filozof Montesquieu, “Bir ülkede ahlak yoksa, yasa da yoktur” diyerek bu gerçeği dile getirir (Montesquieu, 1748). Dolayısıyla eğitimdeki eksiklikler hukukun temel direklerini sarsar.

Adaletin Kökeni: Eğitim mi, Hukuk mu?

Adaletin tesisinde eğitimin mi hukukun mu daha önemli olduğu sorusu, felsefi bir tartışma konusudur. Ancak her iki alanın birbirinden ayrı düşünülemeyeceği açıktır. Eğitimsiz bir toplumda adalet, sadece zorlama ve yaptırımlarla sağlanır. Topçu, eğitimde idealin peşinden koşan bireyler yetiştirilmesi gerektiğini savunurken, aslında hukukun da bu ideale hizmet etmesi gerektiğini ima eder.

Topçu’nun eğitim sistemine yönelik eleştirileri, hukuk sisteminde de karşılık bulabilir. Eğer bireyler, eğitim süreçlerinde hak kavramını içselleştiremezse, hukuk da işlevsiz hale gelir. Bu durum, yalnızca eğitimle değiştirilebilecek bir toplumsal bilinç sorunudur.  

Bu noktada Topçu’nun “Toplum kuvvetleri ve kanunlar, insanların dışsal davranışlarını düzeltebilir, ruhlarına inemezler” ifadeleri bu soruya cevap mahiyetindedir.

Nitekim Aristoteles’in şu sözü bu durumu çok iyi özetler: "Erdem, eğitimle kazanılır ve ancak erdemli bireyler adil bir toplum oluşturabilir." (Nicomachean Ethics). Bu ifade, bireyin ahlaki bilinci ve adalet bilincini eğitim yoluyla kazanabileceğini, dolayısıyla hukukun işlevselliğinin eğitimdeki başarıya bağlı olduğunu vurgular. Eğitim yoluyla şekillenen erdemli bireyler, toplumsal düzeni sağlamlaştıran adaletin gerçek savunucuları ve münşileri olur.

Eğitim ve Hukukun Ortak Geleceği

Nurettin Topçu’nun temsil ettiği "Maarif Davamız", isyan ahlakı ve hareket felsefesi yalnızca eğitimciler için değil, hukukçular ve toplumun tüm bireyleri için önemli bir rehberdir. Eğitim, bir bireyi sadece bilgili kılmakla kalmaz, aynı zamanda adalet ve vicdan sahibi bir insan haline getirir. Topçu’nun ifade ettiği gibi, "Ruhsuz bir nesil, adaleti de kaybeder”

Eğitimin ahlaki ve manevi boyutunu ihmal eden bir sistemin, uzun vadede hukuku ve toplumsal düzeni ayakta tutması mümkün değildir. Eğitim; bilgiyle birlikte erdemi, ahlakı ve vicdanı da aşılamalıdır. Ancak o zaman adalet sistemimiz yasalardan daha fazlasını temsil edebilir.

Yazımı Nurettin Topçu’nun şu sözleriyle bitirmek isterim:

Millet ruhunu yapan maariftir. Maarifin düşmesi millet ruhunu yerlere serer. Maarife değer vermeyiş millet ruhunun yıkılışını hazırlar. Maarif hangi yönde yürürse millet ruhu da onun arkasından gider. Şu halde millet, maarifi demektir.... Talebe, hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır, gayesi mânevî olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır, mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir.

Bu bakış, "Marif Davamız"ın temel mesajını ve hukuk dünyası için sunduğu rehberliği özetler niteliktedir. Eğitim davamız, adalet davamızın temelidir. Eğitimde vicdan ve ahlak inşa edilmeden ne hukuk sistemimizin ne de toplumumuzun huzura kavuşması mümkün olacaktır.

-

Kaynaklar

Topçu, N. (2021). Maarif Davamız.

Dewey, J. (1916). Democracy and Education.

Aristoteles. (1999). Nicomachean Ethics. Trans. W. D. Ross. Harvard University Press.

Montesquieu, C. L. (1748). De l'esprit des lois.