Türkiye Barolar Birliği'nden yapılan açıklamada "Dava konusu Yönetmelik maddesiyle, Kentsel Dönüşüm Danışmanlık ve Müzakere Kuruluşlarına, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’a aykırı olarak “Danışmanlık ve Uyuşmazlıkların Çözümü Alanlarında Faaliyet Gösterme” yetkisi verilmiştir.

ANAYASA VE AVUKATLIK KANUNU'NA AYKIRI

Dava konusu düzenlemede kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşlarının ticaret şirketi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ticaret şirketleri üzerinden hukuki danışmanlık hizmeti verilemeyeceği dikkate alındığında değişikliğin Anayasa’ya ve Avukatlık Kanunu’nun 35. ve 63. maddelerine aykırı olduğu açıktır.

Düzenlemeyle münhasıran avukatlara ait hak ve yetkiler Kentsel Dönüşüm ve Müzakere Kuruluşlarına verilerek, Kuruluşların hukuki danışmanlık hizmeti verebilmelerinin ve yargılama faaliyeti gerektiren konularda bir nevi alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi gibi faaliyet göstermelerinin önü açılmıştır.

Söz konusu nedenlerle TBB tarafından Anayasa’ya ve Avukatlık Kanunu’na aykırı düzenlemenin iptali, ayrıca yürütmenin durdurulması talep edilmiştir." denildi.

Dilekçe şöyle;

DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA

Yürütmenin Durdurulması Taleplidir.

DAVACI : Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı
Oğuzlar Mahallesi Barış Manço Cd. Avukat Özdemir Özok Sokak No: 8 Balgat/ ANKARA

VEKİLİ : Aynı adreste

DAVALI : Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
Mustafa Kemal Mahallesi 2082. Cadde No:52 Çankaya / Ankara

KONU : 21 Mayıs 2024 tarihli 32552 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 12. maddesi ile 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15/A maddesinden sonra gelmek üzere eklenen “Kentsel Dönüşüm Danışmanlık ve Müzakere Kuruluşları” başlıklı 15/B maddesinin öncelikle dava sonuna kadar YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI ve sonrasında İPTALİ talebinden ibarettir.

YAYIM TARİHİ : 21.05.2024

I-USULE İLİŞKİN AÇIKLAMALARIMIZ:

Türkiye Barolar Birliğinin Dava Açmaktaki Menfaat ve Ehliyeti

Bilindiği üzere, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Birliğin Görevleri” başlıklı 110. maddesinin 19. bendinde bütün baroların katılımı ile oluşan kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliğine “avukatların meslekte gelişmelerini teşvik edecek ve sağlıyacak her türlü tedbiri almak”, “Yönetim Kurulunun görevleri” başlıklı 121. maddesinin 18 bendinde “..mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı avukatlık mesleğini ve meslektaşları savunmak ve bu konularda her türlü yasal ve idari girişimde bulunmak” görevleri verilmiştir.

Avukatlık Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca; avukatlığın amacı, hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.

Aşağıda açıklanacağı üzere dava konusu Yönetmelik maddesiyle, yalnız avukatların yapabileceği işler Kanunda öngörülmeyen biçimde yetkileri genişletilen ticari şirketler tarafından da yapılabilir hale getiren, yargılama faaliyeti kapsamına giren konularda hukuki danışmanlık hizmeti verilmesinin önünün açıldığına ilişkin düzenlemeler içermektedir. Bu sebeplerle adaletin sağlıklı işlemesi, adil yargılanma ilkesinin tam olarak uygulanabilmesi ile avukatlık mesleğini ve meslektaşları savunmak görevi kapsamında Türkiye Barolar Birliğinin işbu davayı açmakta hak ve menfaati bulunmaktadır.

II- ESASA İLİŞKİN AÇIKLAMALARIMIZ ve İPTAL NEDENLERİ:

21 Mayıs 2024 tarihli 32552 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin iptal istemimize konu maddesi başta Anayasa olmak üzere 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na açıkça aykırılık teşkil ettiğinden; sözü edilen maddenin öncelikle yargılama sonuçlanıp hüküm verilinceye kadar yürütülmesinin durdurulması ve sonrasında iptali gerekmektedir. Şöyle ki;

A-Kanuni Dayanağı Bulunmayan “Danışmanlık ve Uyuşmazlıkların Çözümü Alanlarında Faaliyet Gösterme” Yetkisinin Kentsel Dönüşüm ve Müzakere Kuruluşlarına Verilmesi İdarenin Kanuniliği İlkesine ve Hukuka Aykırıdır.

Dava konusu Yönetmeliğin 12. maddesi ile Yönetmeliğin 15/A maddesinden sonra gelmek üzere hüküm eklenmiş, eklenen MADDE 15/B’nin 1. fıkrasında;

“Kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşları, Kanunun 6 ncı maddesinin on beşinci fıkrası kapsamında faaliyet göstermek için Başkanlık tarafından lisanslandırılan ticaret şirketleridir. Bu kuruluşlar, Kanun kapsamındaki uygulamalar ile bu uygulamalar için karar alınması ve uygulamaların yürütülmesi süreçlerinde danışmanlık ve uyuşmazlıkların çözümü alanlarında faaliyet gösterir.” hükmüyle,

Kentsel Dönüşüm Danışmanlık ve Müzakere Kuruluşlarına; danışmanlık ve uyuşmazlıkların çözümü alanlarında faaliyet gösterme yetkisi verilmiştir.

Oysa, dava konusu Yönetmeliğin dayanağı olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un “Uygulama İşlemleri” başlıklı 6. maddesinin 15. fıkrasında;

“(Ek:7/11/2023-7471/10 md.) Bu Kanun kapsamındaki uygulamalar ile bu uygulamalar için karar alınması ve uygulamaların yürütülmesi konularında Başkanlıkça lisanslandırılacak kuruluşlar faaliyet gösterebilir. Lisanslandırılacak kuruluşlarda, inşaat mühendisi, harita mühendisi, mimar, şehir plancısı, değerleme uzmanı ve hukukçu istihdam edilmesi mecburidir. Lisanslandırılacak kuruluşların haiz olması gereken şartlar, bu kuruluşlarda görev alacak personelin sayısı, niteliği, çalışma usul ve esasları ve diğer hususlar Başkanlıkça hazırlanacak yönetmelik ile belirlenir. Başkanlık bu kuruluşların faaliyetlerini denetlemeye yetkilidir.” şeklindedir.

Görüldüğü üzere kanun kapsamındaki uygulamalar ile bu uygulamalar için karar alınması ve uygulamaların yürütülmesi konularında Başkanlıkça lisanslandırılacak kuruluşların faaliyet gösterebileceği açıkça belirtilmiş, kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşlarına Kanunda yer almayan danışmanlık ve uyuşmazlıkların çözümü alanlarında faaliyet gösterme yetkisi verilmiştir.

Diğer bir ifadeyle Yönetmeliğin dayanağı olan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da; danışmanlık ve uyuşmazlıkların çözüm yetkisinin anılan Kuruluşlara verileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa’nın 123. maddesinde “İdare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” denmektedir.

İdarenin kanuniliği ilkesi uyarınca idarenin teşkilatını ve faaliyetlerini kanunlara göre kurması ve yürütmesi gerekmekte ayrıca idarenin tüm eylem ve işlemleri kanuna dayanmalıdır. İdare, kanuna uygun olarak teşkilatlanmak ve görevlerini kanunun verdiği yetkiler çerçevesinde yerine getirmek zorundadır.

Kanuni dayanağı olmayan bir yetkinin kullanımının hukuka aykırılık oluşturacağı açıktır.

Ayrıca Anayasa’nın 124. maddesi ancak kanunun uygulanmasını göstermek ve kanuna aykırı olmamak şartıyla yönetmelik çıkarılabileceğini düzenlemektedir. Bu çerçevede kanunda yer almayan bir hususun/kurumun/oluşumun/organın yönetmelik ile düzenlenmesi Anayasa’ya aykırılık teşkil edecektir.

Anayasanın çeşitli maddelerinde yer alan kanunla düzenlemeden neyin anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesinin birçok kararında açıklanmıştır. Yerleşik yargı kararlarında da yer bulduğu şekilde; yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, idareye genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasa’nın 7. maddesine aykırılık teşkil edecektir.

Anayasa'nın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinin olup bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir. Bu madde ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmeyecektir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca, bir konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme organına da bırakabilir. Dolayısıyla Kanun ile düzenlenmeyen bir şekilde verilen kanun koyucunun verdiği yetki aşılarak bu kuruluşlara danışmanlık ve uyuşmazlık çözüm yetkisi verilmesi yasama yetkisinin genelliği kuralına da aykırılık teşkil etmektedir.

Keza Anayasa’nın 8. maddesi ile de yürütme yetkisi ve görevinin Anayasa’ya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır. Konuya ilişkin Anayasa Mahkemesinin 10.03.2011 tarih 2008/54 E., 2011/45 K. sayılı kararında;

“Anayasa’nın 7. maddesinde, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır.

Kurallaştırma ise düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder. Ancak bu koşulla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların belirlenmesi yürütme organının takdirine bırakılabilir.

Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun hükmünün Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine bırakmaması gerekir.” belirlemelerine,

Yine Anayasa Mahkemesi’nin 26.05.2016 tarih 2015/7 E. 2016/47 K. sayılı kararında;

“Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve bu yetkinin devredilememesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir. Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun hükmünün Anayasa’nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması, çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerekir.” şeklinde yer verilmiştir.

B- Kentsel Dönüşüm Danışmanlık ve Müzakere Kuruluşlarına “Danışmanlık ve Uyuşmazlıkların Çözümü Alanlarında Faaliyet Gösterme” Yetkisi Hukuki Belirlilik İlkesine Aykırıdır.

Türk Hukuk sisteminde uyuşmazlıkların çözümünde; kısa sürede, daha az giderle ve tarafların daha yüksek bir memnuniyeti ile çözümlenmesi amacı ile alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri olan arabuluculuk, uzlaştırma, sulh, tahkim, hakem heyetleri gibi yöntemler yasal olarak geliştirilmiştir.

Yönetmeliğin Kanuna aykırı şekilde verdiği bu yetkiyle uyuşmazlıkların çözüm alanında nasıl bir faaliyet göstereceği ile uyuşmazlıkların çözüm merkezi mi yahut uyuşmazlık çözümünde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak yeni bir sistem mi getirildiği anlaşılamamaktadır.

Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Zira hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Bu nedenle düzenleme bu yönüyle de Anayasaya açıkça aykırıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında da değinildiği üzere: Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Anayasa Mahkemesi’nin 05.11.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 17.04.2008 günlü, E.2005/5, K.2008/93 sayılı kararında: “Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.” şeklinde düzenlenmiştir.

C- Kentsel Dönüşüm Danışmanlık ve Müzakere Kuruluşlarında Hukukçu İstihdamının Zorunlu Olması 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na Aykırıdır.

6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile eklenen 15/B maddesinin 1. fıkrası; Kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşları, Kanunun 6 ncı maddesinin on beşinci fıkrası kapsamında faaliyet göstermek için Başkanlık tarafından lisanslandırılan ticaret şirketleridir.

Düzenleme ile görüldüğü üzere kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşlarının ticaret şirketi olduğu açıkça belirtilmiştir.

6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik 15/B maddesinin 2. fıkrasında ise; Kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşlarında inşaat mühendisi, harita mühendisi, mimar, şehir plancısı, değerleme uzmanı ve hukukçu istihdam edilmesi zorunlu olup çalışanların mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış olmaları, Başkanlıkça veya Başkanlıkça uygun görülen kurum ve kuruluşlarca düzenlenecek eğitim programlarına katılmaları gereklidir.

Anılan düzenleme ile kentsel dönüşüm danışmanlık ve müzakere kuruluşlarında hukukçu istihdamı zorunlu kılınmıştır. Ancak hukuk sistemimizde “hukukçu” diye kavram veya meslek bulunmamaktadır. Kişiler hukuk fakültesi mezunu olabilir ancak hukuk fakültesi mezunu olmak bir meslek değildir. Yani bir kimsenin hukuk fakültesi mezunu olması onun hukukçuluk diye bir mesleği icra ettiğini göstermemektedir.

Bununla birlikte aynı maddenin devamında “çalışanların mesleklerinde en az beş yıl çalışmış olmaları” kriteri getirilmiştir. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi hukukçuluk diye bir meslek olmadığından meslekte çalışma süresinin belirlenebilmesi de olanaklı değildir.

Söz konusu düzenleme de her ne kadar hukukçu istihdamı olumlu bir gelişme gibi gözükse de baro levhasına kaydı olmayan kişilerin de hukuk fakültesi mezunu olabileceği, kaldı ki baro levhasına kayıtlı avukatların da ticaret şirketleri üzerinden hukuki danışmanlık hizmeti veremeyeceği dikkate alındığında düzenleme Avukatlık Kanunu’nun aşağıda yazılı maddelerine açıkça aykırıdır.

Avukatlık Kanunu’nun “Yalnız avukatların yapabileceği işler başlıklı” 35. maddesine göre; “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir.”

Yine Avukatlık Kanunu’nun “Avukatlık yetkilerinin başkaları tarafından kullanılmaması” başlıklı 63. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Baro levhasında yazılı bulunmıyanlar ve işten yasaklanmış olan avukatlar, şahıslarına ait olmıyan dava evrakını düzenliyemez, icra işlemlerini takip edemez ve avukatlara ait diğer yetkileri kullanamazlar. Baro levhasında yazılı bulunmıyanlar avukatlık unvanını da taşıyamazlar. (Ek cümle: 2/5/2001 - 4667/40 md.) Şu kadar ki, baro levhasındaki kaydı yirmi yılı dolanlardan, bürosunu kapatarak vergi kaydını sildiren avukatlar durumları hakkında bilgi vermek ve baroya karşı görev ve yükümlülüklerini yerine getirmek koşuluyla sadece avukat unvanını kullanabilirler.”

Sonuç olarak yapılan düzenlemeyle münhasıran avukatlara ait hak ve yetkiler Kanuna aykırı şekilde Yönetmelikle Kentsel Dönüşüm ve Müzakere Kuruluşlarına verilerek, Kuruluşların hukuki danışmanlık hizmeti verebilecekleri ve yargılama faaliyeti gerektiren konularda bir nevi alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi gibi faaliyet gösterebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Böylece yalnız avukatların yapabileceği işler Yönetmelikle Kanunda öngörülmeyen biçimde yetkileri genişletilen ticari şirketler tarafından da yapılabilir hale getirilmiş, yargılama faaliyeti kapsamına giren konularda hukuki danışmanlık hizmeti verilmesinin önü açılmıştır.

Yukarıda yer verilen sebepler uyarınca söz konusu düzenleme başta Anayasa, 6306 Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na aykırı olduğundan Yönetmeliğin anılan maddesinin iptalini talep etme zorunluluğumuz hasıl olmuştur.

III -YÜRÜTMENİN DURDURULMASI NEDENLERİ

İdari Yargılama Usul Kanunu 27/2 maddesi uyarınca “Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.”

Davacının “yürütmenin durdurulması” talebinin kabul edilebilmesi için kanunda yer alan “idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi” gerekmektedir.

Yukarıda ayrıntılarına yer verildiği üzere; Yönetmelikle, Kanuni dayanağı olmaksızın yetkileri genişletilen ticari şirketler tarafından hukuki danışmanlık ve uyuşmazlıkların çözüm yetkisinin verilmesi ile Avukatlık Kanunu’na göre yalnız avukatların yapabileceği işlerin ticari şirketler tarafından yapılmasının önü açılacağından dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması muhtemeldir. Bu sebeplerle, uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararlar doğacağından yürütmenin durdurulması talebimizin kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.

HUKUKİ NEDENLER : Anayasa, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ile ilgili mevzuatlar.

HUKUKİ DELİLLER : Yasal mevzuat ve gerekli her türlü kanıt.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve re’sen dikkate alınacak diğer nedenlerle; 21 Mayıs 2024 tarihli 32552 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 12. maddesi ile 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinin 15/A maddesinden sonra gelmek üzere eklenen “Kentsel Dönüşüm Danışmanlık ve Müzakere Kuruluşları” başlıklı 15/B maddesinin öncelikle dava sonuna kadar YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI ve sonrasında İPTALİNE karar verilerek yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasını saygılarımızla talep ederiz.

Davacı Türkiye Barolar Birliği
Vekili

Eki:
1. Onanmış vekâletname örneği,
2. Dava konusu “21 Mayıs 2024 tarih 32552 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6306 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” örneği