Diyelim ki bir devletiniz var ve halkınıza yeni iş alanları yaratmak istiyorsunuz.
Ne yaparsınız?
Hiç düşünmeyin, kolayı var. Avukatlık mesleğini alıyoruz, kırpıyoruz, biçiyoruz içinden yüzlerce farklı iş alanı çıkartıyoruz.
Artık siz de halkınıza yeni iş alanları, yeni sektörler yarattınız.
Tebrikler!
Genci, yaşlısı, kıdemlisi kıdemsizi. Bu aralar herkes aynı şeyi söylüyor sanki: ‘Avukatlık bitmiş’.
Nerede o eski avukatlık, nerede o eski işler…
Ben sonlarına yetiştim.
Eskiden veraset ilamı almak avukatlar için bir ‘‘iş’’ti.
Ne oldu peki? Elimizden aldılar Noterlere verdiler.
Tanıma/Tenfiz bir ‘‘iş’’ti. Onu da elimizden aldılar. Bürokrasiye devrettiler.
2005 yılında Ceza Muhakemeleri Kanunu ile uzlaştırma diye bir kurum geldi.
Barolar çalışmadı, umursamadı, proje üretmedi. Ne oldu?
Kalem personeli dahi uzlaştırmacı oldu. Onu da elimizden aldılar.
SGK’ya karşı dava/icra takibi açmadan başvuru zorunluluğu getirildi.
Kayıp kaçak bedeli davaları, 30 yıl üstünde çalışıp emekli olan kamu personelinin kıdem davaları… Kanunları geriye yürütüp vekalet ücretimizi elimizden aldılar.
Tüketici Kanunu değişti. Hakem heyetlerinde avukatlara vekalet ücreti verilmeyecek dendi.
Hangi barodan şöyle ‘gür’ bir ses çıktı?
Hepsini tek tek elimizden aldılar.
En çok zoruma gideni de arabuluculuk kurumu. Bu konuya kısa da olsa değinmek lazım.
Şu sıralar meşhur olan Avukatlık Kanunu 35/A, 2001 yılında Kanun’a ekleniyor.
Arabuluculuk Kanunu’nun tasarısı ise altı yıl sonra, 2007 yılında hazırlanıyor.
O dönem ki komisyon Başkanı Hakan Pekcanıtez şunu söylüyor; ‘‘Avukatların bu hakkı var ama bu olanak gereği gibi bugüne kadar uygulanmadı. Barolar Birliğinin kayıtlarına göre bugüne kadar 30-50 arasında böyle bir uzlaşma sağlanabilmiş. Her yıl 2.5 milyon dava açıldığını düşünürsek bu çok komik bir rakam. Bu uygulansaydı zaten Arabuluculuk Kanunu'na gerek kalmazdı. Bu da bir eğitim gerektiriyor.’’
Tehlike geliyorum diyor. Bağırıyor!
Çok değil 4-5 sene önce çıkıp, ‘bakın biz Birlik olarak Kanun’dan aldığımız yetki ile şu yönetmeliği yaptık, madde metnini açıkladık, bunu halka anlatmak için şu iletişim vasıtalarını kullandık, meslektaşların iş alanını genişletmeye çalıştık, arabuluculuk kurumunu ülkeye biz getirdik’ demiyorsun, diyemiyorsun.
Bir Birlik, 79 baro, hepsinde onlarca yönetici. Bir proje sunup Bakanlığa kabul ettiremiyorsun.
Şimdi ya aklına yeni gelmiş ya da bizi salak sanıyorsun. Her gün SMS, ofisimize broşürler, elektronik postalar…
Bu saatten sonra Birlik yönetimi olarak kendinizi ateşe verseniz, olmaz bu iş.
Daha bir iki sene önce Ankara Balgat’ta, güya Barolar Birliği’ne ait olan Litai Otel’de Adalet Bakanlığı’nın hazırlattığı; ‘Arabuluculuk çok güzeldir, çok hızlıdır, masrafsızdır’ temalı afişleri asılıydı.
Üstelik öyle vasat bir bakış açıları var ki sadece avukatların arabulucu olabilmesini ‘kazanım elde etmek’ zannediyorlar.
Avukatların vakıf üniversitelerine para kazandırarak arabulucu olması mı yoksa zaten yaptığımız bu mesleği arabulucu karşısında devam ettirmek yani ‘tarafların arabulucu görüşmesine avukatla katılma zorunluluğu’ mu daha büyük kazanımdır?
Bu işte bir gariplik yok mu? Sadece biz yapacaksak neden 35/A halen yürürlükte? 35/A’nın nesi eksikti? ‘Duruşmalar başlamadan önce’ demiş de ön inceleme aşaması sayılır mıymış? Bırakın goygoyu.
Torba’ya eklet bir hüküm, sen de Birlik olarak üstüne düşeni yap bize yeni iş alanları yarat.
O dönemin Birlik Başkanı bunu yapmadı, hatta arabuluculuğu destekledi ama ne yazık ki gelenler de gideni arattı.
Barolar Birliği olarak bu saatten sonra 35/A’yı Avukatlara anlatsan ne olur? Sen onunla uğraşırken Bakanlık; Tüketici Hukukunda, Ticaret Hukukunda ve Aile Hukukunda zorunlu arabuluculuk sistemini getirmeyi planlıyor.
Sistemin oturması için bizi kullanacaklar sonra arabuluculuğu da elimizden alacaklar sevgili meslektaşlar.
Diğer bir mide bulandırıcı iş ise Marka-Patent vekilliği.
Ankara Yenimahalle’de, sebze meyve hâlinin karşısında iki bina var. Birisi fikri ve sınai haklar ile ilgili İhtisas Mahkemesi diğeri ise TPE’nin idari binası.
Arkadaki binada müvekkilinizi hapis cezasına karşı veya hapisten de ağır para cezalarına, ihlallere karşı savunabiliyorsunuz. Yani işinizi yapıyorsunuz.
Sonra o binadan çıkıp, ‘hazır gelmişken şu marka/patent başvurusunu da yapayım’ diyorsunuz.
Evrakları ibraz edip, vekaletinizi ve kimliğinizi uzatıyorsunuz.
Aldığınız cevap: siz marka/patent vekili değilsiniz, bu başvuruyu kabul edemeyiz.
Yanınızda ise postacı var. Posta yoluyla gönderilen başvuruları teslim ediyor.
Posta ile evrak kabul ediliyor, avukatın elden getirdiği başvurusu kabul edilmiyor.
Bundan daha büyük bir saçmalık olabilir mi?
Peki bunların hepsi Yasama organı yüzünden mi oldu sizce?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki vekilleri mesleklerine göre sıralarsak en yüksek çoğunluk hukukçularda ama biz bu haldeyiz.
Doktorlara uygulanan muayenehane yasağı vardı. Ne oldu?
Doktorlar kazandı.
Bir dönem ilaçların marketlerde satılması konuşuluyordu. Ne oldu?
Eczacılar kazandı.
Taksiciler korsanla savaştı hem de devletin polisiyle birlikte!
Neredeyse bitirdiler, UBER çıktı. Taksiciler günlerce tartışma programlarında bu sorunu konuştular, gündemimize zorla soktular.
Kazan kaldırdılar yahu.
Peki, Avukatlar neyi kazandı?
Yeşil Pasaport? Adliyede ücretsiz otopark? Mahkeme içtihatlarına sınırsız erişim? Ücretsiz silah ruhsatı? KDV indirimi?
Hangisini kazanabildik?
Avukatlar olarak kıyametimizin gelmesini bekliyoruz şu an mesleğimizin hali bu durumda.
Ve her yıl binlerce kişi de avukat olmak için Barolara kaydoluyor.
Ölüler de zannedermiş ki diriler her gün helva yiyor.
Gelin siz de gelin… Gelin de görün ...
Baroların iç işleyişinden bahsetmek dahi istemiyorum.
Midem bulanıyor düşündükçe.
Dünyanın en büyük Baro’sunun ihale yönetmeliği yok mesela. Baroya servis hizmeti getiriliyor, bunu özel bir şirket yapıyor, ihale yaptınız mı? Yanıt yok.
Bari yalandan da olsa bir kaç teklif aldınız mı? O da yok.
Kanunen zorunlu olan kurullara (tüketici/hal/… hakem heyetleri) atamaların nasıl yapıldığını ise sormayın. ‘Kurum içi düzenlemedir’ yanıtı alabilirsiniz.
Birlik tarafından çıkarılan, serisi numarası olmayan, sadece bir yönerge ile düzenlenen, denetlenmeyen, gelirinden milyonlarca lira elde edilen baro pulu mu dersiniz yoksa İstanbul Barosu’nun son genel kurulunda alınan ‘ücretsiz servis kararı’nı uygulamaması mı dersiniz, neler var neler.
Öyle bir meslek ki, kimse sevmiyor.
Siyaset Avukata düşman, halk saymıyor, hakim savcısı sevmiyor, kendi meslek kuruluşu Avukatı umursamıyor.
Meclis’in dörtte biri avukat ama mesleğin sorunuyla ilgilenen yok.
Bugün avukatlara sorsak büyük çoğunluğu, yaptığı işe nazaran Hakim/Savcı maaşlarının düşük olduğunu söyler. Her 10 yılda bir ise ‘karşı vekalet ücreti’ hakimlerimiz sayesinde bir kılıç gibi tepemizde sallanıyor.
İçi boşaltıldı, bir şey kalmadı belki. Hatta bitti bitirilecek ama hazır halen isim hakkı bizdeyken;
Avukatlar Günümüz Kutlu Olsun.
Av. Erdost BALCI
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdost BALCI tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)