Hatırlatma: İkincisini okuyacağınız bu yazı dizisinin konusu : “Dünyadaki yoksulluğu azaltmak amacıyla kurulan, İsveç parlamentosu ve hükümeti adına çalışan ‘İsveç Kalkınma Ajansı(SIDA)’nın bir milyon Avro vererek finanse ettiği, Türkiye Barolar Birliği’nin de projenin paydaşı olduğu Arabuluculuk kurumunun nasıl suistimal edileceği/edildiği” dir.
Bir önceki yazıda tipik bir muvazalı işlemi, arabulucu huzurunda nasıl daha ucuz ve güvenli yapabileceğinizi anlatmıştım.
Bir çok Av./Arb.’dan eleştiriler geldi. “Ücreti unutmuşsun! %0.5’den kaçarken, %6 arabulucu ücreti ne olacak? vs vs.”
Bu eleştiriyi getirmekte çok haklılardı. Çünkü onlara göre arabuluculuk sisteminin nasıl suistimal edileceği bir teferruat, ücret ise en önemli meseleydi.
Sonuçta herkes bu işi para için yapıyor.
Hepsinin gözden kaçırdığı nokta ise şuydu. Avukatlık Kanunu üzerinden örnek vererek açıklayayım: Kanun’un 164. maddesi; "Avukatlık asgarî ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz." hükmü ile avukatlık ücreti yönünden konuyu çok net bir şekilde açıklıyor. Alt sınır “Asgari Ücret Tarifesi”dir.
Arabuluculuk Kanununda ve yönetmeliğinde ise ücret konusu “Aksi kararlaştırılmadıkça arabulucunun ücreti, ... Tarifeye göre belirlenir” şeklinde geçiyor. Sadece, alt hukuk normu olan Tebliğ'de “tarifenin altında ücret kararlaştırılamayacağı” söyleniyor.
Yani, arabuluculuk ücret tarifesinin altında ücret kararlaştırılabilir, yüzde 6 kolayca bertaraf edilebilir.
Arabulucu kimliklerinizi bir kenara bırakıp, Avukat kimliğinizi elinize alırsanız normlar hiyerarşisini kolayca hatırlayacağınızdan eminim.
Diğer itiraz ise şu; “tutanakları Bakanlığa gönderiyoruz, öyle şey olur mu?” şeklindeydi.
Doğru, Kanuna göre tutanakları bir ay içinde göndermek zorundasınız. Peki Kanunda, göndermemenin yaptırımı var mı? Veya tutanak Bakanlığa gönderilmezse, bu durum ilamlı icra takibi yapmaya engel mi? Arabuluculuk asgari ücret tarifesinin altında ücret aldığı için hakkında disiplin soruşturması açılan veya meslekten atılan bir arabulucu var mı?
Neyse. Konumuza dönelim.
Diyelim ki bir ticari işletmeniz var yani patronsunuz. Türkiye’de patronların en çok dert yandığı konu nedir?
İşçi hakları. Özellikle de Ecevit döneminden kalma kıdem tazminatı hakkı, işletme maliyetlerini önemli ölçüde arttıyor.
İşçinin tazminatını kuruşu kuruşuna hesaplayıp, işçiden imzalı ibraname alıyorsunuz yine de yetmiyor. Çünkü Türk Borçlar Kanunu’na göre sözleşmenin sona ermesinden başlayarak bir ay süre geçmemişse veya eksik bir ödeme varsa ibranameniz hükümsüz sayılıyor. Yani önce parayı kuruşu kuruşuna hesaplayıp yatıracaksınız, bir ay sonra işçiyi çağırıp gel şunu imzala diyeceksiniz... Tabi bulabilirseniz.
Hatta işçinin ibraname imzalaması, işe iade davası açmasına da engel olmuyor!
Sanki Katolik Nikahı kıydınız! Bir türlü kurtulamıyorsunuz şu işçilerden.
Tam da bu noktada, muhteşem çözüm ayağınıza geldi.
ARABULUCULUK KURUMU ! Ekonomik, hızlı, gizli ve gönüllü!
Öncelikle bir arabulucuyu arıyoruz, işletmemize davet ediyoruz.
(Ben sizin yerinize bir fiyat araştırması da yaptım: Yazımı en sert şekilde eleştirenlerin sahibi olduğu bir kaç arabuluculuk bürosunu arayıp; bir şirketim olduğunu, 50’ye yakın işçiyle anlaşarak iş akitlerini feshedeceğimi, benden ne kadar ücret istediklerini sordum. Muhbir olmadığım için hiçbirisinin ismini vermeyeceğim ancak görüştüğüm ofisler anlaşma tutarı üzerinden yüzde istemediği gibi tarifenin de altında, tutanak başı 100-200 TL civarındaki ücretlere razı oldular.)
Kirli emellerimize arabuluculuk kurumunu alet etme nedenimiz; Türk Borçlar Kanunu’nda özel olarak düzenlenen işçi ibranamesine ilişkin hükümleri ve iş güvencesini ortadan kaldırmak. Sağlam bir ikale sözleşmesi de diyebilirsiniz buna. Çünkü ibraname veya ikale ile iş akdini feshetmek her zaman risklidir. Ne yaparsanız yapın işçi yararına yorum ilkesi oyununuzu bozar. Her şeyden evvel eksik ödeme yaptığınız işçiyi bir ay sonra çağırıp tekrardan imza attıramazsınız.
Oysa iş akdini feshederken aynı ibranameyi arabuluculuk anlaşma tutanağı şeklinde yaparsanız, Kanun’un 18/5. maddesi gereğince dava açılmasının önünü kapatırsınız.
İşçi de “irade fesadı halleri”ni öne sürsün diyeceksiniz...
Mesela, işveren tutanağı Sulh Hukuk Mahkemesine götürüp icra edilebilirlik şerhi istesin. Dosya üzerinden inceleme yapmak zorunda olan hakim(m.18/3), diyelim ki anlaşma tutanağında bir terslik olduğunu farketti. Ne yapabilir? Kanunun 18/3.maddesi “Bu incelemenin kapsamı anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı hususlarıyla sınırlıdır.” hükmünü getirerek hakimin zaten elini kolunu bağlamış.
İrade fesadı hallerine ilişkin bir kaç Yargıtay kararı olsa da alacağına kavuşmak isteyen işçiye ek ispat külfetleri getirme nedenimiz ne?
Var olan sorunları düzeltmek yerine yepyeni sorunlar yaratıyoruz. Bunu da koca koca adamlar güzel bir şeymiş gibi bize satmaya çalışıyor.
Arabuluculuktaki yüzde 6’ya da çok takılmayın, arabulucu piyasasının ne halde olduğunu yukarıda anlattım. Toplu işçi çıkarmada tutanak başı 100-200 TL. Sudan ucuz…
Özetle, işveren olarak bu yolu denediğimizde hem pek çok vergisel yükümlülüklerden kurtulur hem de işçilerin yarattığı “artı değer”i bilançomuzun artı hanesine kolayca ekleyebiliriz.
Gerçekten de ekonomik, hızlı, gönüllü ve gizli bir yol…
Devamı haftaya.
Av. Erdost BALCI