Devletin en temel yetki ve görevlerinden biri; toplum içerisinde ortaya çıkan suçluların cezalandırılmasını sağlamaktır. Zira mağdur, uğradığı haksızlığın karşılığının verildiğini görecek ve bu sayede gerek fail, devlet eliyle rehabilite edilmiş olacak, gerekse de devlet suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi gereğince; bir nevi “söz verdiği cezayı” yerine getirmiş olacaktır.

Yasal düzenlemeler uyarınca suç olarak tabir edilmiş olan hukuka aykırı bir eylemin cezalandırılmasının temel amacı, tarihsel süreç boyunca sıkça tartışılmış olup, bu hususta farklı teoriler ortaya konulmuştur. Günümüz dünyasında ise; cezalandırmanın birden fazla işlevi söz konusudur. Devlet eliyle cezalandırmanın yegâne amacı; intikam almak veya toplum üzerinde caydırıcı bir etki yaratmak değildir. Modern ceza hukuku yalnızca mağdur odaklı değildir, bu işlevlerinin yanında failin topluma geri kazandırılmasını da amaçlamaktadır.

Zira, kişilere karşı işlenen suçlarda bu hukuka aykırı eylemden dolayı bizzatihi zarar gören suçtan zarar gören/mağdur/katılan ise de; aslında burada söz konusu eylemden dolayı en büyük zararı gören; toplumdur. Bu nedenle; tam da bu noktada kamu vicdanı kavramı karşımıza çıkmaktadır.

Suçlu kimse cezalandırılırken; modern ceza hukuku kapsamında bazı temel ilkelere uygun davranılması gerekmektedir. Bu ilkelere aykırı davranılması halinde; ceza hukukunun modern amaçlarına ters düşülecek ve beklenen fayda da ne yazık ki sağlanamayacaktır. 

Bu ilkeler arasında yazımızın konusunu oluşturan temel ilke; orantılılık ilkesidir. Orantılılık ilkesine uyulmaması, bir başka deyişle suçun ağırlığı ile işlenen suç için öngörülmüş cezanın ağırlığının birbirine denk olmaması hali, kamuya zarar veren bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Cezalandırılma karşısında failin adaletin uygulandığını ve işlediği fiil ağırlığınca ceza aldığının bilincinde olması gerekmektedir. Faile hak ettiğinden daha hafif bir ceza verilmesi; ceza hukukunun caydırıcılık işlevine zarar verirken, toplumun da adalete olan güvenini sarsacaktır. Aksine; faile hak ettiğinden daha ağır bir ceza verilmesi halinde ise, bu durum failin haksızlığa uğramışlık hissiyatına düşmesine sebebiyet verecek olup, o kişinin yeniden topluma kazandırılmasını da zorlaştıracaktır.

Adalet duygusunun sağlanabilmesi için; kuşkusuz ki en önemli kaynak ceza kanunlarıdır. Devlet ceza politikasını belirlerken oldukça dikkatli olmalı, belirlediği cezaların yukarıda sayılan amaçlara uygun davranması gerekmektedir.

Türk Ceza Kanunu bakımından orantılılığın tartışılması gereken hususlardan biri ise; kanaatimizce Tehdit (TCK 106) ve Kasten Yaralama (TCK 86) suçlarıdır.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde “Tehdit” başlıklı 106. Maddesi:

MADDE 106 – “(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d)Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” Hükmüne havidir.

Tehdit Suçu Nedir?

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu 106 maddesine göre Tehdit; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit etme” veya “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit etme” eylemi olarak ifade edilmiştir. 

Tehdit Suçu, meydana gelmesi failin iradesine bağlı olan bir kötülüğün, belli bir kişiye karşı gelecekte muhtemelen gerçekleşecekmiş gibi göstermesidir. Tehdit suçu, haksız bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bir kimseye bildirilmesiyle birlikte meydana gelir. Tehdit suçunun oluşmasına neden olan bildirim, söz ile yapılabileceği gibi, davranış yoluyla da yapılabilir.

Tehdit Suçunun Çeşitleri Nelerdir?

Madde metnini yorumladığımızda kanunun üç çeşit tehdit suçu öngördüğünü anlaşılmaktadır. Şöyle ki;

1.)    Basit tehdit,
2.)    Tehdit,
3.)    Nitelikli tehdit.

Basit tehdit suçu; yukarıda yazılı kanun maddesinin ikinci cümlesinde karşımıza çıkan tehdit türüdür. Basit tehdit suçunda önemli olan husus, tehdit edilenin kim veya ne olduğu ayrımıdır. Basit tehdit suçunda kişinin mal varlığı tehdit edilmektedir. Ayrıca kanun tehdit ve nitelikli tehdit suçlarından ayrı olarak basit tehdit suçunu şikâyete bağlamıştır. Yani tehdit eden kişinin bu suç nedeniyle soruşturulması ve kovuşturulması, suçtan zarar görenin şikâyetine bağlı tutulmuştur.

Tehdit suçu; ilgili maddenin birinci cümlesinde tanımlanmaktadır. Tehdit suçunda hedef alınan unsur, kişinin kendisinin veya yakınının hayatı, vücut veya cinsel dokunulmazlığıdır. Madde metninden de anlaşılacağı üzere; bu suçun gerçekleşmesi için yalnızca kişinin kendisinin tehdit edilmesi değil, yakınının da tehdit edilmesi yeterli olmaktadır. Yüce Yargıtay, yakın kelimesinin kapsamını ise çok geniş tutmuş olup, bu kelimeden yalnızca akrabaların anlaşılmayacağına içtihatlarında yer vermiştir. Şöyle ki, yakın olarak; yakın arkadaşlar, iş arkadaşları, aile dostları gibi kişiler de, madde metnindeki “yakın” kelimesinin kapsamında değerlendirilmiştir.

Nitelikli tehdit suçu: Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan haller ise, tehdit suçunun nitelikli halidir. Nitelikli hallerde verilecek olan ceza, daha ağırdır. Tehdit suçunun yukarıda yer alan hususlarla işlenmesi durumunda; altı aydan iki yıla kadar olan ceza,  iki yıldan beş yıla kadar ağırlaştırılarak verilebilir.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun “Hürriyete Karşı Suçlar” bölümünde “Kasten yaralama” başlıklı 86. Maddesi: 

MADDE 86 –(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindedir.

Kasten yaralama suçu; Türk Ceza Kanunu’nda vücut dokunulmazlığa karşı suçlar bölümünde ve 86. Maddede düzenlenmektedir. Buna göre; kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. 

Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. Ayrıca aynı maddede, suçun ağırlaştırılmış cezayı gerektiren nitelikli halleri de düzenlenmiştir. 

Kasten yaralama suçuyla korunan hukuki değer; mağdurun beden bütünlüğü, vücut dokunulmazlığıdır. Bunun yanında kişilerin güven içinde yaşama hakkı da korunmaktadır.

Kasten yaralamanın temel şeklinin cezası; bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıdır. Basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralamanın cezası ise; 4 aydan bir yıla kadar hapis cezası veya adli para cezasıdır. Kasten yaralama suçunun aynı zamanda nitelikli unsurlardan birini taşıması halinde ise; ceza yarı oranında arttırılacaktır. Kasten yaralamanın neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali söz konusu olduğunda faile verilecek ceza, temel cezanın iki katı arttırılacaktır. Kasten yaralama suçundan dolayı ölüm meydana gelmişse; ceza sekiz yıldan on iki yıla, nitelikli unsur varsa; on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasıdır.

Nitelikli tehdit suçu ile kasten yaralama suçunun basit haline verilecek cezanın karşılaştırılması:
 
Bu iki madde birlikte ele alındığında; toplum vicdanı açısından bazı problemlerin ortaya çıkabileceği gözlemlenmektedir. 

Şöyle ki; kanun koyucu, eyleme dökülmüş bir ceza barındırmayan tehdit suçunun cezasını, mağdurda fiziki bir zarar doğuran kasten yaralama fiilinin cezasına göre daha ağır bir ceza olarak belirlemiştir. Bu noktada, kanun koyucu, faile, adeta “tehdit etme, yap” demektedir. 

İki suçun mağdurda meydana getirdiği etkinin ve bu suçların ağırlığının denk olmayışına karşın, bu suçlara karşı öngörülen cezalarının birbirine yakın oluşu, tehdit suçunun ağırlaştırılmış hali olan TCK 106/2 incelendiğinde daha da dikkat çekici bir hal almaktadır. 

Madde incelendiğinde; tehdit suçunu işleyen failin, kasten yaralama suçunu işleyen failden daha yüksek bir ceza alabilme ihtimalinin söz konusu olduğu açıkça görülmektedir. 

Örnek vermek gerekirse; “kişinin kendisini tanınmayacak hale koyması suretiyle” işlenen tehdit veya “birden fazla kişi tarafından birlikte” işlenen tehdit için öngörülen ceza iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır. 

“Kişinin kendisini tanınmayacak hale koyması suretiyle” yaralama veya “birden fazla kişi tarafından birlikte” yaralama halleri ağırlaştırıcı hal olarak öngörülmediğinden sebeple, bu durumda; TCK 86/1 kapsamında kasten yaralamanın basit hali oluşacaktır. Yasanın mevcut hali karşısında; örnekte yer alan fiillerin gerçekleşmesi halinde; failin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı görülmektedir.

Durumu özetlemek gerekirse; yüzüne bir maske takarak tehdit suçunu işleyen fail en az iki yıl hapis cezası alabilecekken, aynı şekilde birini yaralayan kişi ise, bir yıl hapis cezası alabilecektir.

Yasanın mevcut halinin, ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan orantılılık ilkesine uygun olmadığı da, açıktır. 

Failin işleyeceği suçların cezalarını önceden inceleyerek, cezaların yaptırımlarının ağırlıklarına göre karar vermesi pek karşılaşılabilir bir durum değildir. Fakat en basit senaryo ile; bir tehdit suçu mahkûmunun, bir yaralama suçu mahkûmu ile karşılaşması durumunda, birtakım sorunlar gün yüzüne çıkacaktır. Temel mantık kurallarını yürüten fail, yukarıda da belirtildiği gibi; kendisini haksızlığa uğramış hissedebilecektir. Haksızlık hissi de, failde kamuya karşı bir öfke doğuracak, bu da ceza hukukunun failin topluma yeniden kazandırma amacını zedeleyecektir. 

Sonuç olarak, orantılılık ilkesi ceza hukukunun amacına yardım eden en önemli ilkelerden biridir. Hukuk devletleri, hukukun ilkelerine özen gösteren ve politikalarını her geçen gün ileriye götürmeyi amaçlayan devletlerdir. Biz de ileriye giden bu yolda Türk Ceza Kanununun da yer alan söz konusu bu yanlıştan dönülerek, düzenlenmesinin, yani tehdit suçunun ağırlığı ile kasten yaralama suçunun ağırlığının dikkate alınarak, cezaların bu ağırlıklara uygun olarak belirlenmesinin gerektiğinin kanaatindeyiz. 

Av. Begüm GÜREL (L.L.M)
(Stj. Av. Hazal OCAKLI)

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)