6 Şubat 2023 tarihli ve Kahramanmaraş merkezli topraklarımızın gördüğü en şiddetli ve acılı depremlerden birinin üzerinden bir yıl geçti. Birçoğumuz için sadece o an ve bir süre hissettiğimiz ve yaşadığımız üzüntü devam eden süreçte hayatın olağan meşguliyetinde diğer tüm hadiselerde ve acılarda olduğu gibi unutulmaya yüz tutmuştur. Her ne kadar bu durum birçoğumuzun için böyle olsa da depremi yaşamış, yakınlarını kaybetmiş, sahip olduğu birçok şeyi kaybetmiş vatandaşlarımız için acı ve hüzün devam etmektedir. Bu nedenle yazımızın başında 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımız için Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifa ve yakınlarını kaybedenlere sabırlar dilerim. Vatanımızın ve insanımızın böyle acılarla bir daha karşılaşmaması en büyük dileğimizdir.

Her ne kadar doğal bir felaket ya da afet olarak adlandırılmış olsa da deprem hadisesinde maddi ve manevi kaybı daha da artıran ve icrai ya da ihmali olarak insan elinin ürünü olan birtakım eksiklikler ve yanlışlar sadece deprem özelinde değil birçok kaza ya da afette bireyin ya da toplumun kaybına yönelik belirleyici unsur olmuştur. Bazı afet ya da kaza hadiselerinden de görüleceği üzere, toplum ya da birey kendi maddi ve manevi yaşam bütünlüğü için asgari göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermediği gibi bunu düzenleyen ve denetleyen idari otorite ise bazen oy maksimizasyonu bazen de usulsüz iş ve işlemler icra etmek suretiyle bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmemektedir.

İş bu yazımızda 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremden kaynaklanan ve gerek toplumun gerekse de idari otoritenin sorumluluk alanında bulunduğunu mütalaa ettiğimiz hususlara yönelik eleştirel kanaatimiz, icrai ya da ihmali olarak sebep olanların vicdani ve hukuki sorumlulukları da dikkate alınarak açıklanmaya çalışılacaktır.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremin İdari Otoriteye ve Topluma Yüklenen Vicdani Sorumluğu;

Milletimizi derin bir acıya ve hüzne boğan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında ilk olarak acıda birleşerek yaralarımızın sarılması adına devlet ve millet olarak azami gayrette seferber olundu. Bu dayanışma ve yardımlaşma kamusal ve toplumsal alan için oldukça önemli olmakla birlikte yaralarımızın sarılmasının yanı sıra sorumluların tespiti ve hukuk düzeni içerisinde yargılanması da o denli önemlidir.

Elim afetin insanların inancın gereği olan salt kader hadisesi ile açıklanmaya çalışılması inanan kişi için dahi hatalı bir çıkarımdır. Kader olgusu sonsuz bir teslimiyet ile birlikte sarsılmaz bir iradenin sonucudur. İnsanoğlunun hatalarının toplamı olan sonucun, salt kader olgusu üzerine yüklenmesi hukuken kabul edilemeyeceği gibi dinen ve vicdanen de kabul edilemeyecektir. Kadere olan bağlılık, bireyin ya da otoritenin icrai ya da ihmali hareketine yönelik hukuki bir zırh giydirmeyeceği gibi inanç ve vicdan karşısında da kabul edilebilir bir anlayış olamaz. Otorite ve toplumun kolektif olarak kabul ettiği hususların sonucu neticesinde yaşanan acılar, ilgililerin vicdanında ağır bir yük olarak kabul edilmediği ve ilgililerin sorumluluğuna ilişkin atılması gereken adımlar atılmadığı sürece zaman içerisinde benzer hadiselere yönelik maddi ve manevi kayıpları minimize etmek beklenen bir sonuç olamayacaktır.

Ülkemizde kitlesel yönelimi belirleyen iki durum bulunmaktadır. Bunlardan birincisi toplumun baskı unsuru vasfı üzerinden otoriteyi kendisi için zahiren faydalı gördüğü husus ile alakalı iş ve eyleme zorlaması, ikincisi ise idari otoritenin propaganda ve siyaset kültürü üzerinden toplumu yönlendirmesidir. Esasında her iki durumda da muhatapları itibarıyla bir çıkar ya da kazanım elde etmek her şeyin önünde gelmektedir. Gerek merkezi gerekse de yerel idare, mevcut siyasi iktidarını korumak için riskli bir durum olarak gördüğü birtakım unsurları bu duruma rağmen görmezden gelirken, birey ya da toplum pragmatist bir yaklaşımla idari otoritenin bu tasarrufunu kabullenmektedir. Elbette bu kabule yönelik az bir kesim muhalif etmiş olsa da bu şerh uygulama açısından icrai bir hüküm ifade etmemektedir.

Otoritenin ve toplumun yanlıştaki mutabakatı neticesinde bunun sonuçları belirsiz bir anda, mekânda ve tarihte ortaya çıkmaktadır. Yaşanan kayıplara yönelik sorumluluk ise her iki kitle tarafından üstlenilmemektedir. Esasında kayıplarımızı artıran yanlışlıklar ve usulsüzlükler silsilesinde çıkmazı açacak en önemli hadise toplumun adalete ve hakkaniyete yönelik kitlesel konumudur. Toplumun idari otoriteyi belirlediği ve yönlendirdiği bir sistemde kişiye, gruba ya da bir zümreye yönelik çıkarı reddedecek ve kamusal yararı ve menfaati savunacak bir pozisyonda olması doğal ya da doğal olmayan kaza ya da afetlerin tekrarına yönelik önemli bir önleyici mekanizma olacaktır.

Yukarıda savunduğumuz görüşleri 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem özelinde dikkate aldığımızda, idari otoritenin ve toplumun önemli bir bölümünün mutabakatı neticesinde hüküm bulan imar affı, işaret etmek istediğimiz soruna yönelik en somut örnektir. Yasal düzenlemenin hazırlandığı dönemde idari otorite ve toplum deprem riskine yönelik deprem kuşağında olmamıza rağmen gerekli hassasiyeti yüklenmemiştir. Elbette mezkûr imar affı yasalaşmasaydı da elim hadise aynı kayıplarla yaşanacaktı. Burada vurgulamak istediğimiz husus bir yönetim tarzıdır. Risk yönetimidir. Gerek toplum gerekse de idari otorite özellikle de beklenmeyen ya da istenilmeyen durumun olma ihtimali en yüksek bölgelerde maddi manevi yaşam bütünlüğüne ve yaşam hakkına yönelik minimum risk maksimum önlem motivasyonuyla hareket etmelidir. İdari otoritenin bunu, nizamını sağlayan yasal metinlere eklemesi ve eşit, adil ve hakkaniyetli bir şekilde uygulaması gerekmektedir. İdari otoritenin bunu uygulamaması veya denetlememesi toplum tarafından en sert şekilde karşılanması durumunda idari otoritenin riske yönelik yönetim tarzı toplumun hassasiyetlerine göre şekillenebilecektir. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem özelinde toplumun bu sorumluluğun gereğini yerine getirdiğini söylemek mümkün bulunmamaktadır.

Sorumluluk, önleyicilik ve tedbire yönelik olarak milletimizin kültürü birçok hikâye unsuru barındırmaktadır. Nasreddin Hoca’nın testiyi kırmaması adına çocuğa tavrı esasında sorumluluğun ve bu sorumluluktan doğan riskin mininize edilmesi adına en önemli hikâyelerden birisidir. Bu kültürel referansımıza rağmen vatani görevini yapmış birçok vatandaşımızın vatan ocağında yazılı olan her kuralın kanla yazıldığı bilgisi gibi maalesef birçok kural ve kaide acılarımız üzerine inşa edilmektedir.

Bir felaketten, afetten veya kazadan doğan sorumluluk kültürüne yönelik toplumda ve idari otoritede yerleşmiş kayıtsızlık ve umursamazlık ülkemizin güncel bir gerçeği olup, üzülerek belirtmem gerekirse bu konudaki farkındalığın artırılmadığı ya da sorumluluk bilincinin yerleştirilmediği hallerde acılarımız ve kayıplarımız devam edecektir. Elbette insanoğlunun kudretinin yetmediği birçok hadise bulunmakla birlikte insanoğlunun güncel gelişim seviyesini dikkate aldığımızda icrasına engel olamadığımız hadiseler neticesinde kayıplarımızı azaltabilecek teknik ve fiziki donanımlar mevcuttur. Deprem özelinde konuya baktığımızda özellikle Japonya bu konuda önemli bir referans olarak karşımıza çıkmaktadır.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem neticesinde yaşadığımız on binlerce kaybımız en azından benzer acılarla yoğrulmamak adına gelecek nesillerimiz için bir teminat ve ders niteliğinde olmalıdır. İdari otorite bireyin kendi maddi manevi yaşam bütünlüğünü riske attığı ya da önemsemediği durumlarda dahi sunmuş olduğu kamu hizmetlerinde bu hassasiyeti taşımalıdır. Nasıl ki intihara yönelen bir vatandaşın kendi yaşamına son vermesine kayıtsız kalamayacağı gibi deprem riskinde bu anlayışla kural ihdas etmeli ve uygulamalıdır.

Devletin temeli nizamdır. Nizamı sağlayacak en önemli argüman anayasal ve yasal metinlerdir. Yaklaşık bir yıl önce yaşadığımız acılar idari otorite ve toplum için bir milat olmalıdır. İmar affı ve benzeri uygulamaların sınırı, idari otoritenin ve toplumun kararından ziyade anayasal ve yasal metinlerde esasları net ve keskin biçimde belirtilmek suretiyle daraltılmalıdır. Ancak bu şekilde engelleyemediğimiz deprem hadisesi nedeniyle maddi ve manevi kayıplarımız azaltılacaktır.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremin İdari Otoriteye ve Muhataplarına Yüklenen Hukuki Sorumluğu;

İdari otoritenin düzenleme görevi ve yetkisinin etkinliğini sağlayan en önemli unsurların başında denetim ve kontrol gelmektedir. Otorite bu görevi ve yetkisi kapsamında tesis edeceği iş ve işlemleri personeli vasıtasıyla yürütmektedir. İdarenin bu konuda önleyiciliği önceleyen bir anlayışla hareket etmesi tesis edilen iş ve işlemden doğan hukuki sorumluluğun gereğidir.

Hususiyetle yerel idarenin genel olarak da merkezi idarenin bu konuda önemli ölçüde takdir hakkı ve yetkisi bulunmaktadır. Bu yetkinin kullanımdan doğan sorumluluk halleri kanun ve alt düzenlemelerde açıkça belirtilmektedir. Buna rağmen 1 yıl önce yaşadığımız elim deprem hadisesi neticesinde gerek muhatabın kendinden gerekse de idarenin bu konudaki gayretsizliğinden kaynaklı olarak özellikle ilgili kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen personellere yönelik görevinden ya da yetkisinden kaynaklanan idari, mali ve cezai sorumlulukların üzerine gidilmemektedir. Bu husus ile alakalı olarak tüm siyasi partiler açısından bir eleştiri hakkaniyet ve adalet gereği korkmadan ifade edilmelidir.  Ancak bu şekilde ilgili personeller görevlerinin sorumluluğun bilincinde hareket edebileceği gibi zaman içerisinde görev alan personellerde bu konuda azami hassasiyet ve gayret gösterecektir. Bu reaksiyon sadece belirli bir zaman dilimini içermeden gelecek nesillere ve toplumlara aynen aktarılmalıdır. Şunu da üzülerek ifade etmek gerekirse özellikle imar ve ruhsat mevzuatından doğan görev ve yetkililere sahip kamu personellerine yönelik herhangi bir hukuki tasarruf olmamanın yanında parti içi disiplin ve demokrasinin gereği de ilgili siyasi partiler tarafından yüklenilmemiştir. Bu sorumsuzluk, kamu vicdanında gereken etkiyi ya da tepkiyi göstermediği sürece kuvvetle muhtemeldir ki süreklilik arz edecektir. 1999 yılında Gölcük merkezli depremde olduğu gibi sadece yapıyı inşa eden ve uygunluk denetimine tabi tutan kişiler sorumluluk alanına dâhil edilmiş ve bu kişilerin görev ve yetkileri kapsamında tesis ettiği iş ve işlemlerin yasaya ve usule uyguluğunu denetlemesi ve takip etmesi gereken kişilere bir sorumluluk yüklenmemiştir. 

İdari otoritenin denetim ve kontrol mekanizması üzerinden bulunan sorumluluğu ve bunun sonuçları deprem neticesinde yıkılan ve ayakta kalan binalar üzerinden de somut bir şekilde ortaya koyulabilecektir. Fiziki ve bilimsel olarak yapılacak bir çalışma ile yıkılan ve ayakta kalan binaların karşılaştırılmalı fiziki ve teknik donanım analizi neticesinde anlatmak istediğimiz husus çok daha iyi anlaşılacaktır. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremin şiddetinden bahisle idari otoritenin bir kusurunun bulunmadığı savı, aynı parselde yıkılan ve ayakta kalan binaların varlığını dikkate aldığımızda hem bilimsel olarak hem de hukuken kabul edilebilir bir durum değildir. Bu nedenle yaşanan can ve mal kaybımızda topraklarımızın gördüğü en şiddetli yer sarsıntısının payı olduğu kadar gerek merkezi gerekse de mahalli idarelerin de sorumluluk alanı bulunmaktadır. Bu gibi durumları daha hazırlıklı ve dayanıklı karşılamak için ilgililer hukuk önünde her türlü bilimsel ve hukuki veriler ışığında hesap vermelidir. Bu sorumluluk kültürü ve hesap verilebilirlik idari otoritenin imar ve ruhsat mevzuatına yönelik personelleri vasıtasıyla üstlendiği kamu hizmetinin daha adil, yasaya ve usule uygun ilerlemesinin de önünü açacaktır. Bu şekilde, engelleyemediğimiz ya da önleyemediğimiz doğal felaketlerle mücadelede daha güçlü ve etkin olabileceğiz.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem hadisesi neticesinde yaşadığımız can kayıplarına manevi borcumuzun bir gereği olarak bu gibi felaketlerde gereken tüm tedbirleri ve önlemleri almalı ve bunun aksine hareket eden ilgilerden de en ağır şekilde hesabını sormak zorundayız. İdari otoritenin bu objektif bu sorumluluğu ancak ağır yaptırımlar öneren yasal hükümler koymak ve bu hükümleri, muhatapların kişiliğinden ve konumundan bağımsız olarak eşit ve adil uygulaması suretiyle yerine getirilecektir. 

Milletimizi yasa boğan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen idari otoritenin ilgili personelleri hukuki ve vicdani sorumlulukları dahilinde beklenen ve olması gereken inisiyatif almadıkları gibi idari otoritede bu personellere karşı gerek hukuk rejimi dahilinde gerekse de parti içi disiplin kültürü açısından gereken adımları atmamıştır. Bu duruma yönelik hukuk düzeni içerisinde kitlesel bir tepkinin ilgilere yönelmemiş olması sorumsuzluğu ve sorunu daha derinleştirmektedir. Temennimiz siyasi ideolojilerden ari olarak toplumun, maddi ve manevi yaşam bütünlüğüne yönelik idarenin kendilerine karşı sorumluluklarını hatırlatan kitlesel bir pozisyon almalarıdır.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Depremin Muhataplarına Yüklenen Cezai Sorumluğu;

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremden Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Kilis, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Diyarbakır ve Elazığ illerimiz etkilenmiş olup, topraklarımızda yaşanan en şiddetli depremlerden olan bu yer sarsıntısı özellikle Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adıyaman illerimizde binlerce binanın yıkımına ve on binlerce insanımız kaybına neden olmuştur. 6 Şubatta yaşanan ve 11 ilimiz etkisi altına alan deprem neticesinde özellikle İç İşleri ve Adalet Bakanlıkları yıkılan binalarda yıkıma neden olan ya da olabilecek unsurlara yönelik tespitler açısından sahada yer almıştır. Cezai sorumluluğun sınırını ve kapsamını belirleyecek tüm tespitler ve deliller muhafaza altına alınmıştır. Elim deprem hadisesinin ilk anından itibaren adli ve idari tahkikatlar başlamış olup, bazı sorumlular güvenlik tedbiri kapsamında gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır.

Açık kaynağa yansıyan birçok hadiseden görüleceği üzere, yıkılan bazı binalarda kullanılan malzeme ve teknik donanımın, şiddetli yer sarsıntısında can ve mal kaybını artıracak durumda olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra yıkılan bazı binalarda yapıyı taşıyan bazı kolonların kesildiği iddia edilmiştir. Hatta bazı yapılarda kesilen kolonların deprem öncesinde hukuk davalarına konu edildiği görülmüştür.

Öncelikle belirtmeliyiz ki bina yıkımı nedeniyle binayı inşa eden, denetleyen ya da binanın kurucu unsurlarında sonradan bir eksiklik oluşturanların cezai sorumlulukları her bir somut olay özelinde ayrıca bilimsel, teknik ve hukuki usuller dâhilinde ortaya koyulmalıdır. Fiil ile netice arasında uygun nedensellik bağı cezai sorumluluğun sınırı ve kapsamı açısından oldukça önemli bulunmaktadır. Özellikle aynı parselde veya civarda yıkılan ve yıkılmayan yapıların teknik ve fiziki donanımları karşılaştırılmalı ve neticenin yer sarsıntısına ek olarak gerçekleşme nedeni ve bu neticeden doğan cezai sorumluluğun kapsamı belirlenmelidir.

Cezalandırma rejimimiz ve yargısal içtihadımız doğal afetten kaynaklanan maddi manevi kayıpları genel olarak taksir sorumluluğu kapsamında mütalaa etmektedir. Açık kaynaklardan eriştiğimiz üzere, birkaç örneği dışında 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremde yaşanan maddi ve manevi kayıplarımıza yönelik ceza yargılamalarında genel olarak taksir sorumluluğu kapsamında ceza öneren iddianameler oluşturulmuş ve kovuşturma aşamasına geçilmiştir.

Doğal afetler neticesinde yaşanan maddi ve manevi kayıpların genel bir kabule dayanan cezai sorumlulukları bulunduğu görüşüne gerek ilkesel gerekse de teorik olarak iştirak etmemekteyiz. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kast ve taksir olmak üzere iki türlü cezai sorumluluk bulunmaktadır. Mezkûr kanunun 21’inci maddesinde kastın genel tanımı yapılmakla birlikte maddenin 2’nci fıkrasında “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.” denilmek suretiyle olası kasta yönelik belirleyici unsur hüküm altına alınmıştır. İlgili kanunun 22’nci maddesinde ise taksirli fiilden doğan ceza sorumluluğuna yönelik maddenin 2’nci fıkrasında “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” denilmek suretiyle bilinçsiz taksir, 3’üncü fıkrasında ise “ Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” denilmek suretiyle de bilinçli taksir olgusuna yönelik ayırt edici ve belirleyici unsurlar hüküm altına alınmıştır.

11 ilimiz etkisi altına alan depremde coğrafyanın deprem riskini ve özellikle konunun uzmanı bilim adamlarının deprem öncesinde deprem riskine yönelik fikirlerini dikkate aldığımızda öngörülmeyen bir afetten bahsetmek mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle deprem hadisesi neticesinde binayı yasaya ve usule aykırı olarak inşa eden ve denetleyen ya da binanın kurucu unsurlarında sonradan bir eksiklik oluşturanların cezai sorumlulukları bilinçsiz taksir kapsamında mütalaa edilmesi kanunun emredici hükmüne aykırılık arz etmektedir. Burada her ne kadar dikkat ve özen yükümlülüğüne bir aykırılık mevzu bahis olsa da neticenin öngörülmediğine ya da öngörülemeyeceğine yönelik savunmanın hukuken ve teknik olarak kabul edilemeyeceği kanaatindeyiz.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem neticesinde ilgili illerde gerçekleşen bina yıkımları ve buna bağlı olarak gerçekleşen ölümlerde binayı yasaya ve usule aykırı olarak inşa eden ve denetleyen ya da binanın kurucu unsurlarında sonradan bir eksiklik oluşturanların cezai sorumlulukların her bir somut olayın oluş biçimine göre bilinçli taksir ya da olası kast kapsamında mütalaa edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Ceza yargılamaları açısından gerek doktrinde gerekse de yargı kararlarında en çok tartışılan hususların başında gelen ve en gri alan olarak görülen bilinçli taksir/olası kast ayrımı deprem neticesinde gerçekleşen ve maddi ve manevi kayba neden olan neticelerin cezalandırmasında oldukça tartışmalı bir husustur. Bu konuda özellikle ilk derece mahkemeleri her bir vakıayı ayrı ayrı değerlendirmek suretiyle deprem neticesinde yıkılan binada usule ve yasaya aykırı bir durumu ve buna neden olan faili ortaya koyarak bilinçli taksir kapsamında bir ceza önermektedir. Belirtmeliyiz ki Yargıtay’ın bazı kararlarında öngörme durumunun objektif imkânsızlığından bahisle deprem neticesinde binanın yıkımı ile ilgili illiyet bağı bulunan yasaya ve usule aykırılıkların bilinçsiz taksir kapsamında mütalaa edildiği kararları bulunmaktadır ki biz bu görüşe böyle bir imkânsızlığın en azından 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem özelinde oluşmadığından iştira etmemekteyiz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 28.05.2019 tarihli, 2018/451 E. ve 2019/456 K. sayılı 21.05.2020 tarihli, 2018/473 E. ve 2020/225 K. sayılı ve 09.09.2021 tarihli, 2019/314 E. ve 2021/373 K. sayılı kararlarında failin, fiili neticesinde neticenin gerçekleşmemesine yönelik herhangi bir kesin ve kanıtlanabilir bir veri olmadan tehlikeli fiili icra etmesi, fiili neticesinde ölüm hadisesinin gerçekleşme ihtimalinin yüksekliği karşısında ölüm neticesinin kabullenilmediğinin iddia edilemeyeceği, neticenin gerçekleşme ihtimalinin yüksek olmasına rağmen fiili işlemesinin olası kast kapsamında mütalaa edilebileceği yönünde hükümler yer almaktadır.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem neticesinde ilgili illerde gerçekleşen bina yıkımları ve buna bağlı olarak gerçekleşen ölümlerde binayı yasaya ve usule aykırı olarak inşa eden ve denetleyen ya da binanın kurucu unsurlarında sonradan bir eksiklik oluşturanların cezai sorumlulukları her bir vakıa özelinde ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Şunu açıkça belirtmeliyiz ki özellikle ilgili illerde gerçekleşen deprem nedeniyle yıkılan binalarda herhangi bir kişi tarafından icra edilen yasaya ve usule aykırılarda uygun nedensellik bağının ve objektif isnadiyet olgusunun somut ve kesin bir şekilde ortaya koyulması halinde tüm ölümler itibarıyla basit/adi/bilinçsiz taksirden bahsedilemeyecektir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu karalarında açıkça ifade edildiği üzere, olası kast/bilinçli taksir ayrımında özellikle fiil ile netice arasında uygun nedensellik bağı bulunduğu durumlarda tehlikenin yakınlığı ve muhtemelliği ne kadar fazla ise olası kast kapsamında mütalaa edilmesi de o kadar gereklidir. Çünkü failin yakın ve muhtemel bir tehlike olmasına rağmen fiilini icra etmesi durumunda neticeyi istememenin ötesinde bir kayıtsızlık, umursamazlık daha basit tabiriyle olursa olsun anlayışında hareket ettiği kabul edilmelidir. Deprem olgusu yıllardır beklenen ve fay hattı üzerine kurulan bir şehirde binanın taşıyıcı kolonlarından herhangi birini kesen failin bu fiiline yönelik neticeyi öngörmediği ya da öngördüğü neticeyi istemediği savunmasına itibar edilmesi hukuka ve yasaya aykırıdır. Kuşkusuz burada bilimsel, hukuki ve teknik olarak yapılan tespitlerin, failin fiili ile netice arasında illiyet bağını ortaya koyan somut ve kesin veriler olması gerekmektedir. Esasında bu durum aynı civarda, yörede ve parselde bulunan ve fiziki ve teknik donanım olarak aynı konumda olan iki binanın karşılaştırılması neticesinde ortaya koyulabilecektir. Bu durumun bu şekilde ortaya koyulamadığı hallerde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği fail lehine değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Sonuç

On binlerce insanımızı kaybettiğimiz 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem kamu vicdanında ve toplumsal hafızada derin yaralar bırakmıştır. Bu yaralara rağmen idari ve toplumsal sorumluluğun tam anlamıyla üstlenildiği tarafımızca düşünülmemektedir. Bu nedenle tarihsel süreçte tekrarı muhtemel olan deprem riskine yönelik 6 Şubat 2023 dersi önemli ipuçları vermektedir. Buna rağmen gerek idari otorite gerekse de toplum üzerinde düşen sorumluluğun gerekliliklerini yerine getirmemesi ya da bu konuda farkındalığı ve hassasiyeti en üst seviyeye çıkarmaması durumunda acının ve gözyaşının sadece tarihi değişecektir. Esasında yapılması gereken devlet ve millet olarak top yekûn bir mücadele etmektir. Mecelle 26’da yer verildiği üzere, büyük zararın def edilmesi için küçük zararın yüklenilmesi gerekmektedir.

06.02.2023

Unutmamak ve Ders Almak Dileğiyle…