Hayallerimin beyaz Mercedesli müvekkili Mısırlı. TVK m. 12 Türk vatandaşlığının istisnai olarak kazanılmasında ekonomik alanda olağanüstü hizmeti geçen kişi kontenjanından Türkiye Cumhuriyeti pasaportu almaya da hak kazanmış. Neymiş efendim bu olağanüstü ekonomik anlamda hizmeti derseniz, onun da cevabını kanunun açıklandığı yönetmeliğin 20. Maddesinde görüyoruz; 400.000 Amerikan Doları karşılığı kat almak. Ya. Eskiden 250.000 Amerikan Doları idi, bizimkinin daha olağanüstü hizmeti var yani.

Böylece TVK m. 11 gereği beş yıl kesintisiz ikamet şartı, yeteri derecede Türkçe konuşabilmek gibi gereksiz detaylara da takılmamış oluyoruz. Hani ikamet filan neyse de, bu yeterince Türkçe konuşabilme şartı neden önemliymiş, onu da başımıza gelince öğreneceğiz.

Müvekkille alakası olmayan bir suç iddiasından dolayı Cumhuriyet savcısı CMK m. 43 gereği tanıklığa çağırmış. Bizimki de artık evde mi yokmuş ne, çağrı kağıdı muhtarına bırakılmış (detaylı prosedür için Borçlu Olmadığın Parayı Ödemek[1]).

CMK m. 44 usulüne uygun olarak tebliği edilen çağrıya mazeretsiz uymayan zorla getirilir diyor ya, Cumhuriyet savcısı da CMK m. 98 gereği kişinin hakkında yakalanma emri düzenlenmesi için sulh ceza hakimliğine başvurmuş. Hakimlik de çıkarmış yakalama emrini.

Şimdi o suç şüphesinde tanıkken başka olgulardan dolayı şüpheli mi olmuş, yoksa farklı bir suç muymuş, ya da gelmeyen şüpheli hakkında yakalama emri çıkarılabilir, nasıl kişi tanık iken bu olmuş, biz de lege ferenda ya da lata ile ilgilenmiyoruz; bizde her şey olabilir, şaşırmıyoruz artık. Velhasıl artık elimizde nur topu gibi bir yakalama emrimiz var.

Havalimanına gelecek ama bir yandan da çok korkuyor tutuklanırsam diye. Malum, biz Almanya’da tutuklanma korkusu yaşarken Türkiye standartlarını düşünürüz, Mısırlı da Türkiye’de tutuklanacağı zaman kendi ülkesinin standartlarını düşünür. Bunun bir de Tayland Krallığı hapishaneleri versiyonu vardır ki, o da başka bir yazının konusu.

Avukatını arıyor. Avukatı da artık gecenin o saatinde havalimanına gelmeye mi üşeniyor, yoksa işin içinde başka bir iş mi var, diyor git ben yokken sorgunu yapsınlar, ne de olsa CMK m. 148 gereği müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade şüpheli tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.

Yahu hükme esas alınamaz diyor da, CMK m. 206 dosyadan çıkarılır demiyor ki. Kaldı ki, dese bile, bir kere dosyaya giren hep oradadır, hukuken orada olmasa bile hakimin aklında, vicdanındadır; ne gereği var böyle bir yanlış kanaat uyandırmaya.

Merak etme dedim, CMK m. 94 var elimizde; mesai saatleri dışında yakalanan kişi belirlenen tarihte yargı mercii önünde hazır bulunmayı taahhüt ederse, Cumhuriyet savcısı serbest bırakılmasını emreder. Bunu kullanacağız.

Dedi ben Türkçe bilmiyorum, nasıl derdimi anlatacağım.

Tamam, zaten ben gelsem daha iyi de olur; daha bir ciddiye alırlar, en azından avukatı da beyanda bulunuyor. Ama dikkat, bu hükümden sadece bir kere yararlanabiliriz, ihlali halinde de bin lira idari para cezası var.

Madem avukat olunca daha iyi olur, birkaç kişi gelseniz daha iyi olmaz mı?

Yok, o zaman da kolluğun aklını karıştırırız, bunlar niye dört kişi geldi, işin içinde örgüt mü var diye. Her zaman kalabalık olmak iyi değildir, kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar ama, yalnız gelmek de çok iyi değildir, iki kişi halledeceğiz bunu.

Ama halledemedik efendim. İşin içinde CMK m. 100 tutuklama nedeni varmış; TCK m. 79 göçmen kaçakçılığı. Artık alıştık ama değil mi, illa katalog suç olması tutuklama nedeni değildir, kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin olması da lazım, verilmesi beklenen ceza ile uygulanan güvenlik tedbirinin ölçülü olması lazım, bunlara girmiyoruz; tutuklandık ve Metris’e gidiyoruz.

Bundan sonra n’olacak dedi. Üç gün, beş gün, bilemedin bir hafta burada kalacaksın. En rahatı Metris’tir ama burada kimseyi tutmazlar; kadın ve çocuk ise Bakırköy’e, öbür türlüsü Silivri. Çok düşük ihtimal Marmara Kapalı. Orası da iyidir de, Silivri hakikatten soğuk.

Yok mu hiç ihtimal burada kalabilmem için?

Yani burada hiç kimseyi tutmuyorlar. Kadınlar Bakırköy’e, erkekler Silivri’ye.

E sen Lex Ersoy[2]’da belirtmiştin, bir de ne kadın ne de erkek olanların hukuki durumu varmış Türkiye’de. LGBT ne yapıyor?

LGBT denilince bende bir anda şimşekler çaktı ama hazır konu ilgili yazımızdan açılmışken, beni çok duygulandıran bir yorumu paylaşmak istiyorum. Her yazarın seveni vardır, beğenmeyeni; önemli olan okunmasıdır. Haliyle herkes için hem çok olumlu, hem de çok olumsuz yorumlar yazılabilir, normaldir. Ancak hukuk yazıyorsanız ve gelen yorum yazılarınızın heyecanla takip ediliyor olmasıysa, burada sizi yazar olarak çok etkileyen bir durum olur. Okuyucumuz D.Ö.’ye bizi çok mutlu ettiği için sevgi ve saygılarımızı sunmak isteriz.

Neyse dönelim LGBT’ye, yani lezbiyen, gay, biseksüel, trans…Velhasıl bunun eklemeleri de var da klasik olarak kadın da değilim erkek de, ya da ben kendimi onlardan biri olarak görüyorum ama senin hukuk sistemin böyle görmüyor; onların durumu n’olacak?

İşte bir tek onlar Metris’te kalabiliyor. Peki kimin LGBT olduğunu kim belirliyor? Bizzat kişinin kendisi. Yani kişinin beyanı esastırın belki de şu anda aklımıza gelen tek örneği; eğer derseniz ki ben LGBT’yim, dış görünüşünüzden bağımsız olarak Metris’te kalabilirsiniz efendim.

Tabii bu cezaevi yönetimini aşmak için kullanabileceğiniz bir yöntem, ailenizin Marko Paşası olarak bizim loop hole’ler hep hukuki açıklar üzerindedir; yoksa LGBT olmadığınız halde orada içeride yaşayacaklarınız, yaşam koçu olmadığımız için bizim uzmanlık alanımızdan uzak efendim.

------------

[1] https://www.hukukihaber.net/borclu-olmadigin-parayi-odemek-ozgur-turkes

[2] https://www.hukukihaber.net/lex-ersoy-ozgur-turkes