5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 110. maddesinde düzenlenen özel infaz usullerinden konutta infaz; maddede belirtilen şartları taşımak kaydıyla, hem infazı yeni başlayacak olan hükümlüler ve hem de açık veya kapalı ceza infaz kurumunda bulunan hükümlüler yönünden uygulanabilmektedir.
Konutta infaz usulünün uygulanma şekli; Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.74’de düzenlenmiş olup, bu maddenin 3. fıkrasına göre, infaz hakimliğinin konutta infaz kararının kaydedilmesinden sonra, denetimli serbestlik memuru 10 gün içerisinde hükümlünün konutunu inceler, uyması gereken kurallar belirlenir, vaka sorumlusu tarafından 3 gün içerisinde hükümlüye özel infaz planı düzenlenir ve bu planın hükümlüye tebliğinden 10 gün sonra konutta infaz başlar. Dolayısıyla; infaz hakimliğinin konutta infaz kararı vermesinden, konutta infazın ve buna bağlı yükümlülüklerin başlamasına kadar olan süreç, yaklaşık bir ay sürebilmektedir.
Cezasının infazı yeni başlayıp, tümü ile konutta infaz edilecek hükümlüler bakımından sorun olmamakla birlikte; cezasının bir kısmını kurumda infaz ettikten sonra, hakkında 5275 sayılı Kanun m.110/6 uyarınca konutta infaz kararı verilen hükümlüler yönünden, konutta infaz kararının verildiği ve konutta infazın fiilen başladığı tarih arasında geçen sürenin infazdan sayılıp sayılmayacağı ile ilgili uygulamada farklı görüşler bulunmaktadır.
Bir görüşe göre; konutta infaz kararı verildiği ve hükümlünün ceza infaz kurumundan çıktığı tarih ile mevzuat gereği konutta infaz usulünün başladığı tarih arasında geçen süre, infazdan sayılmalıdır. İnfazda bütünlük esas olup; infaza ara verilmiş sayılmasını mümkün kılan yasal düzenleme olmadığı sürece, hükümlü aleyhine uygulama yapılarak, arada geçen sürenin infazdan sayılmaması mümkün değildir.
Örneğin; denetimli serbestlik yönünden, İnfaz Kanunu m.105/A’da ve Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği m.79 uyarınca hükümlüye 5 gün içerisinde denetimli serbestlik müdürlüğüne başvuru zorunluluğu getirilmiştir ki, bu 5 günlük süre yasal olarak hükümlüye tanınan bir imkan olup, infazdan sayılmaktadır. Ancak konutta infaz yönünden hükümlüye denetimli serbestlik müdürlüğüne başvuru şartı ve süresi öngörülmediğinden bahisle, arada geçen sürenin hükümlü aleyhine olacak şekilde infazdan sayılmaması isabetli değildir. Çünkü burada; infaz hakimliğinin kararını takiben, denetimli serbestlik müdürlüğünün işlem tesis etmesi ve hükümlüye tebligat yapması sözkonusu olup, hükümlünün iradesi dışında gerçekleşen bu sürecin infazdan sayılmaması, hükümlü aleyhine ve açık yasal dayanağı olmayan bir uygulamadır.
Diğer görüşe göre; Yönetmelik m.74/14 açık olup, ceza infaz kurumundan çıkan hükümlü konutta infazının başlayacağı tarihe kadar serbest şekilde dışarıda olacağından, konutta infaz prosedürünün gerektirdiği yükümlülüklerin henüz başlamadığı ve mevzuatta da bu sürenin infazdan sayılması için elverişli bir düzenleme yer almadığı gözetildiğinde, arada geçen sürenin infazdan sayılması mümkün değildir. Bu durumda; infaza ara verildiğinin ve Yönetmelik m.74/14’de belirtilen şart gerçekleşip, konutta infaz başladıktan sonra ceza infazına devam edileceğinin kabulü gerekir.
Konu ile ilgili benzer bir tartışma daha evvel Covid-19 iznine ayrılma hakkı olmadığı halde sehven izne gönderilen hükümlünün, dışarıda geçirdiği sürenin infazdan sayılıp sayılmayacağı yönünden gündeme gelmişti. Bu konu ile ilgili Yargıtay 1. Ceza Dairesi[1], hükümlünün Covid-19 nedeniyle izinli olarak tahliye edilmesinin infaza yönelik kararlardan olup kazanılmış hak sağlamayacağı ve anılan sürelerin infaz edilmiş kabul edilemeyeceği gerekçeleriyle hükümlü aleyhine karar vermişti.
Yukarıda yer alan tartışma ile bu yazının konusu arasındaki fark; hükümlünün sehven Covid-19 iznine gönderilmesinde idarenin hatasından kaynaklanan bir faydanın hükümlüye kazanılmış hak sağlamaması iken, konutta infaz usulünde hükümlünün tahliyesi ve konutta infazın başladığı tarihler arasında geçen sürenin akıbeti konusunda yasal boşluk bulunmasıdır.
Hükümlünün kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlerinin, ilgili mevzuata ve hakkında verilen mahkumiyet hükmüne göre olması gerekenden fazla süre ile kısıtlanmasına sebep olacak bir uygulama kabul edilemez. Bir başka ifadeyle, idarenin kusurunun hükümlüye daha uzun bir hükümlülük statüsü ve infaz süresi olarak yansıtılması isabetli bir uygulama olmaz.
Buna karşılık; hükümlü lehine olan görüşün kabulü halinde, cezasının bir kısmını infaz kurumunda çektikten sonra konutta infaz usulü uygulanan hükümlü ile cezasının infazını tümü ile konutta infaz yöntemi ile geçiren hükümlü arasında eşitsizlik olacaktır. Ceza infazı yeni başlayacak olan hükümlü hakkında konutta infaz kararı verildiğinde, Yönetmelik m.74/14’de düzenlenen şartlar gerçekleşene kadar konutta infaz başlamayacaktır. Ancak ceza infaz kurumundan konutta infaz usulü uygulanmak üzere tahliye edilen hükümlü yönünden, Yönetmelik m.74/14’de düzenlenen şartlar gerçekleşene kadar geçen sürenin infazdan sayılması, çelişkili ve eşitliğe aykırı sonuç doğuracaktır.
Kanaatimizce; uygulamada meydana gelen bu haklı tereddüt ve tartışmanın giderilmesi için, konu ile ilgili en azından “Özel infaz usulleri” başlıklı İnfaz Kanunu m.110/10 gereğince çıkarılmış Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin 74. maddesine bir hüküm eklenmesi, “öngörülebilirlik” ve “eşitlik” ilkeleri yönünden zorunludur. Bu konuda devam eden farklı uygulamalar, hem hükümlüler bakımından infazda adaletsizliğe yol açmakta ve hem de yeknesaklığı bozmaktadır. Yönetmelikte değişikliğe gidilmemesi halinde; her ne kadar açık yasal düzenleme olmaksızın hükümlü aleyhine yorum yapılamayacağı görüşünde olsak da, ceza infaz kurumundan konutta infaz usulü uygulanmak üzere tahliye edilen hükümlülerle cezasının infazına yeni başlanacak hükümlüler arasında eşitsizliğe sebep olunmaması, ayrıca hükümlünün arada geçen sürede herhangi bir kısıtlamaya ve yükümlülüğe tabi olmadığı da gözetilerek, serbest şekilde dışarıda geçirilen bu sürenin infazdan sayılmamasının uygun olacağı kabul edilmelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Beyza Başer Berkün
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-------------