GİRİŞ

Vatansızlık kimi durumlara meydana gelir. Göç halinde meydana geldiği gibi yabancı bir ülkeye yerleşen fakat ikamet ettiği ülkede vatandaşlığını almaksızın kendine has nitelikler kaybeden veya vatandaşlıktan çıkarılan kişilerin durumu da buna benzer. Fakat çoğu vatansız kimselerin hiçbir zaman ülke sınırlarından çıkmamış ve kendi ülkelerinde kalmıştır. Söz konusu bu kişiler için vatansızlık anlayışı genellikle ulusal kanunlar çerçevesinde ve uygulanmasında sorunların sonucudur. İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında vatansız kişilerin ve mültecilerin korunması için uluslararası fiiller söz konusu olur. Bu açıdan Vatansız Kişilerin Statüsüne İlişkin 1954 Sözleşmesi’yle aynı temel paylaşılmaktadır.

İlk olarak mülteci anlaşması uyarınca taslak şeklinde düşünülen protokol, 1951 Sözleşmesinin kabul edilmesi ile birlikte protokol taslak şeklinde bırakılarak ayrı bir oturum gerçekleştirilerek burada da vatansız kişilere yönelik anlaşma şeklini alır. 1954 Sözleşmesinin metni ve taraf devletler listesi bakımından 1954 Sözleşmesinin özel olarak vatansız kişilere yönelik muamelelere yönelik standartları belirleyen tek uluslararası sözleşme olması nedeniyle söz konusu hassas durumda olan gruba koruma sağlanması bakımından sözleşmenin kritik önemi bulunmaktadır.

I. YABANCI VE MÜLTECİ KAVRAMI VE VATANSIZLARIN HAKLARI

1. Yabancı Kavramı

Bulunduğu devletle vatandaşlık bağı olmayan kişilere yabancı denir. Öte yandan Türkiye'deki yabancılar; yabancı gerçek kişiler, yabancı devlet temsilcileri ve yurt dışında yerleşik tüzel kişilerden oluşur. Aynı zamanda vatansız kişiler ve özel statüye sahip yabancılar da yabancı olarak kabul edilmektedir. Ayrıca Türk vatandaşlığını kaybedenler veya Türk kökenli olsalar dahi izinle Türk vatandaşlığından ayrılanlar da yabancılarla ilgili işlemlere tabi tutulmaktadır. Anayasa Madde 3 vatandaşlık bağının Türkiye Cumhuriyeti'nin belirttiği gibi hiç kimseye yabancı devlet denmediği açıktır. Yabancı tanımının kişinin uyruğuna dayandırılması, yabancının doğru ve doğru tanımlanmasını sağlar[1].

Yabancı kavramına baktığımızda sadece yabancı vatandaşları kapsayan dar bir kavram olmadığını görüyoruz. Yabancı kavramı, yabancı devlet vatandaşı olanlar ile herhangi bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olmayanlar, mülteciler ve sığınmacılar, yabancı unsurun bulunduğu ülkenin vatandaşlığı dışında özel statülü yabancılar ve birden fazla vatandaşlığa sahip olanları kapsamaktadır[2].

Devletlerin kullandığı hukuk sistemlerine bakıldığında, vatandaş olmayanları tanımlamak için farklı ve bazen çelişkili ifadeler kullanılmaktadır. Örneğin Alman hukuk sistemine baktığımızda yabancılar için misafir işçi tanımı kullanılırken, Hollanda hukuk sisteminde etnik azınlıklar, yabancı işçiler, ikinci kuşak göçmenler gibi farklı tanımlar kullanılıyor. Aslında bu farklılıkların nedeni, ülkelerin farklı deneyimlere ve bakış açılarına sahip olduğu gösterilebilir. Kendi hukuk sistemimize baktığımızda bu tür farklılıklar yapılmamış ve genel yabancı tanımının kullanılması tercih edilmektedir[3].

Bir yabancıyı tanımlarken bazı yazarlar, yabancının hukuki statüsü ile ilgilenir, vatandaşlık bağları açısından değil, bu yabancının belli bir ülkede yaşayan ve belli bir hukuki statüye sahip bir kişi olduğunu gösterir. Yani kişi vatandaşlardan ayrı bir hukuki statüye yerleştirilmişse yabancılık unsuru ortaya çıkmakta ve genel kabul gören tanımın inceleme anlamında değil vatandaşlığın belirlenmesi açısından yapılan tanımlamalar olduğu da unutulmamalıdır. Kişi, bulunduğu ülke topraklarından çıkıp başka bir ülkeye gittiğinde girdiği devlet bakımından yabancı statüsünü kazanırken, kendi ülkesi bakımından yurt dışında vatandaş olurken, kişi o ülkenin topraklarına girerse, kendi ülkesinin kişi üzerindeki şahsi hakimiyeti devam eder[4].

2. Vatansız Kavramı

Vatansızlık farklı dillerde farklı terimlerle kullanılmıştır. Günümüzde devletler, uluslararası hukukta vatansız hakların karşılığı olarak yasal bir terim olarak kullanılmaktadır. Herhangi bir devlet tarafından vatandaşlığa alınmamış ve herhangi bir ülkenin vatandaşı olan ve bu vatandaşlığı hukuken veya fiil ile kaybeden ve halen bir ülke ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişilere vatansız kişiler denir. Vatansız kişilerin hukuki statüsü belirtilmekte ve bu statüye sahip kişilerin hakları ve içerikleri açıklanmaktadır[5].

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 15. maddesine göre kişi bir ülkenin vatandaşı olma hakkına sahiptir. Hiç kimse keyfi olarak uyruğundan yoksun bırakılamaz veya uyruğunu değiştirme hakkından mahrum edilemez. Ancak dünya nüfusu düşünüldüğünde, vatansız kimselerin olduğu ve herhangi bir devletin koruması ve güvenliği altında garantisi olmadığı görülmektedir.[6]

3. Yabancılara İlişkin Genel Durum

Uluslararası multeci hukuk belgeleri, devletlerin yüksek çıkarlarını insan haklarının korunmasıyla bağdaştırmaya çalışır. İltica hakkı, yalnızca multeci hukukuna ilişkin belgelerin değil, hükümetlerin takdirine kalacaktır. Uluslararası çok kültürlü hukukun getirdiği sistem, devletlerin içişlerine müdahale etmeyi amaçlamaz. 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolünün devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirlemesi elbette egemenliklerini sınırlamaktadır. Ancak, çok uluslu hukukun temel ilkelerini yasal bir zemin hazırlamadan devletlerin takdirine bırakmak, gelecekte hem çokkültürlülükçiler hem de geldikleri ülkeler için daha büyük sorunlara yol açacak ve belirsiz içerikli gri bir alan yaratacaktır. Bu nedenle, mevcut uluslararası çokkültürlülük hukuku devletleri tamamen görmezden gelmemelidir; Çokkültürlülüğün temel insan haklarını teminat altına alan bir uzlaşma sistemi kurmayı amaçlamaktadır[7].

Türkiye'nin uluslararası nitelikte ve uluslararası nitelikte devam eden silahlı çatışmalarda yer aldığı coğrafya, bölgede her zaman nüfus hareketinin nedeni olmuştur. Uzun süreler düzenlemede konuyla ilgili tek tip bir kanun içermeyen Türkiye'de, 1994'te bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte, bir miktar dikkate alındığını kaydetmiştir. Ancak çalışma boyunca açıklanan hukuki ve fiili eksiklikler, ülkemizde konunun detaylı bir şekilde düzenlenmesi gerekliliğini uzun süre korumuştur. İltica talebinde bulunan kişilerin gözetimine ilişkin standartların belirlenmemiş olması, idari kararlarla yürütülen denetim usulleri ve bunlara karşı itiraz yollarına ilişkin net bir düzenleme bulunmaması, misafirhane koşullarının uygun olmaması, söz konusu kişilerin tutulması ve bu konudaki Multeci Konuk Evleri Yönetmeliğinin yetersizliği en kısa olanıdır[8].

1994 Yönetmeliği, Türkiye'de sığınmacılara veya başka bir iltica ülkesine ikamet izni olmadan Türkiye'ye geçerek bireysel yabancılar olmak için toplu sığınma talebinde bulunarak ve geri dönüşümüze gelen yabancılar sınırlaması için hareketlere karışan yabancılara 1951'de öngörülmüş göndermeme ilkesine tamamen aykırıdır. 2006 yılında bazı değişiklikler yapılmasına rağmen başvuru usulü ve itiraz süreleri ile ilgili sorunlar devam etmektedir. Mülteci yasasının gelişiminin AB'ye katılım süreciyle birlikte hız kazandığı görülmektedir[9].

Özellikle bu kapsamda hazırlanan Ulusal Eylem Planı önemli yenilikler içeriyor; ancak konu ile ilgili dağınık düzenleme mevzuatın uygulanmasını artırmaktadır. Söz konusu mülahazalar, AİHM'nin Türkiye ile ilgili kanuna aykırı verdiği kararla da kendini gösteriyor. YUKK henüz ülkeye girmemiş olsa da, mevcut düzenlemelerin birleştirilmesi, temel insan haklarının gözetildiği hükümler ve güncel sorunların uluslararası hukuka uygun olarak çözülmesini hedefleyen vaatler vaat ediyor. Çünkü YUKK, uluslararası koruma statüsünü açıkça belirlemiş ve 1951 Sözleşmesi uyarınca multist statüsünü kazanamayan kişilerin, geri göndermeme ilkesi kapsamında şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsü altında korunmasını sağlamıştır[10].

4. Uluslararası Hukuktan Doğan Yabancıların Hakları

Uluslararası belgeler hem küresel hem de bölgesel ve ikili belgeleri içerir. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, 1965 tarihli Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmeleri ve 1990 Birleşmiş Milletler Tüm Göçmen İşçiler ve Aileler Sözleşmesi ”önemli küresel belgeler arasındadır[11].

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokolleri, Avrupa Sosyal Şartı, Kişilerin Seyahatlerine İlişkin Avrupa Sözleşmesi, Avrupa İkamet Sözleşmesi gibi belgeler Avrupa Konseyi tarafından düzenlenen bölgesel nitelikteki en önemli belgeler arasında yer almaktadır.Yabancıların hak ve özgürlüklerini düzenleyen devletler arasındaki ikili anlaşmalar da yabancılar hukukuna kaynak teşkil eden önemli belgeler arasında yer almaktadır[12].

Bu uluslararası metinlerden bazıları 'sert hukuk' niteliği gereği bağlayıcıdır ve taraf devletleri somut yükümlülükler altına sokarken, bazıları 'yumuşak hukuk' doğasında yol gösterici ve tavsiye niteliğinde bir özellik sunar. Bu uluslararası belgelerin zayıflığı, bu belgelerin çoğunun vatandaş olan ve olmayan arasında ayrım yapılmasına izin veren kaçış hükümleri içermesidir. Bu tür uluslararası belgelerin önemi, göçmenler ve yabancılar için asgari insan hakları standartlarının belirlenmesinde yatmaktadır. Yukarıda bahsedilen belgeler arasında, 1990 "Tüm Göçmen İşçiler ve Ailelerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi", göçmen işçilerin ve ailelerinin insan hakları standartlarını doğrudan ele alan uluslararası bir belgedir. Bu belge, mevcut insan hakları belgelerinde yer alan temel normları kapsamlı bir metinde bir araya getirmeyi ve evrensel olarak göçmenlere ve yabancılara uygulamayı amaçlamaktadır[13].

4.1. Aile Hayatı Hakkı

Birçok uluslararası belge, ailenin hayatının kutsallığını ve korunmaya değer olduğunu doğrulamaktadır. Örneğin İHEB, toplumun doğal ve temel bir birimi olarak ailenin toplum ve devlet tarafından korunmaya değer olduğunu belirtir (madde 16). Ayrıca, “Tüm Göçmen İşçiler ve Ailelerine İlişkin Sözleşme”, göçmen işçilerin aile birliğinin korunması ihtiyacının altını çizmektedir. Aile hayatı kavramı, yabancının vatandaş olmadığı bir ülkeye giriş ve orada kalması açısından yabancının bir hak olarak görülmeyen ülkeye girişi karşısında önemli bir hukuki araç haline gelmektedir. Yabancılar için aile hayatı hakkı; Aile oluşumu, aile birleşimi ve aile yaşamının üç farklı yönü vardır. Yabancı ile yaptığı evliliğe bağlı olarak, kişinin evlendiği kişinin ülkeye girişini ve ikametini talep etmesine "aile oluşumu" denir[14].

Yabancının, eşi ve çocukları da dahil olmak üzere diğer aile fertlerinin ülkeye girdiğinde zaten evli olması nedeniyle giriş ve ikamet etmesini istemesine 'aile birleşimi' denir. Avrupa Sosyal Şartı'nın 19 (6) Maddesi, üye devletlerin "göçmen işçilerin mümkün olduğunca ülkelerine yerleşmelerine izin veren ailelerin yeniden birleşmesini kolaylaştırmakla" yükümlü olduklarını belirtmektedir. Buna göre, aile üyelerinin ülkeye kabulüne ancak göçmen işçi ülkeye yerleşirse izin verilecektir[15].

Aile oluşumu ve aile birleşimi karşılaştırmalı hukukta genel olarak kabul edilmekle birlikte, ailenin kimden oluştuğu konusu devletler tarafından farklı şekillerde yorumlanmaktadır. Aile tanımı büyük ölçüde ebeveynler ve çocuklardan oluşan çekirdek aileye dayandırılırken, bazen yabancı veya ebeveynin soyundan gelen (örneğin AB hukukunda) aile kavramına dahil edilir. Aile birleştirme kapsamındaki çocukların yaşları da ülkeden ülkeye değişmektedir ve genel eğilim yaş sınırının düşürülmesi yönündedir. AB hukukunda, çocukların aile birleşimi için 21 yaş esas alınmaktadır[16].

Avrupa Sosyal Şartına göre, 21 yaş kabul edilirken, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, sözleşme yapan devletlerin ilk yaşı almasına izin verdi. Diğer finansal kaynaklara sahip olma gibi koşullara bağlanabilir. Ayrıca, yetkili ulusal makamlar, gizli anlaşmayı önlemek için aile hayatının gerçekten kurulup kurulmadığını ve gerçek bir aile hayatının devam edip etmediğini kontrol edebilir. Yabancı, menşe ülkesinden sınır dışı edilme veya iade edilme riskiyle karşı karşıya kaldığında, aile hayatına devam etme hakkının varlığı iddia edilebilir. Sınır dışı etme prosedürü, aile üyelerinin birbirlerinden 'keyfi' bir şekilde ayrılmalarına neden olursa, aile hayatının ihlali söz konusu olabilir. Aile hayatının bu şekilde parçalanması, belirli koşullar altında kabul edilemez olacak ve aile hayatının ihlal edilmesiyle sonuçlanacaktır[17].

4.2. Ayrımcılık Yasağı

Bir anlamda ayrımcılık yasağı, eşitlik ilkesinin olumsuz bir ifadesidir. Bu açıdan yabancıların hak ve özgürlüklerinin düzenlenmesinde kullanılan sistemlerden biri olarak görülebilir. Ayrımcılık yasağı, bireylerin temel hak ve özgürlüklerden ayrım gözetmeksizin yararlanmasını öngörmektedir. Öte yandan, devletlerin vatandaşlar ve yabancılar ve hatta farklı devletlerin yabancı uyrukluları arasında farklı düzenlemeler yapma yetkisine sahip olduğu uluslararası bir teamül kuralı olarak benimsenmiştir. Ayrımcılık yasağı, hem uluslararası sözleşmelerde hem de iç hukuk düzenlemelerinde ve devlet uygulamalarında kabul edilen bir dayanaktır[18].

Ayrımcılık yasağına ilişkin hükümler çoğunlukla temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmelerde yer almaktadır. Bazen, "Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi" nde olduğu gibi, yalnızca ayrımcılık yasağını ele alan sözleşmeler de vardır. Birleşmiş Milletler Şartına bakıldığında, Birleşmiş Milletler'in temel amacının ayrım gözetmeksizin temel hak ve özgürlüklere saygıyı teşvik etmek olduğunu belirtir. İHEB'nin 2. maddesi, herkesin ayrım gözetmeksizin Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklerden yararlanacağını ilan etmektedir. Birleşmiş Milletler "Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi" (MSHS) 2 (1). ve "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi" Madde 2 (2). makale daha açık terimlerle ayrımcılığı yasaklamaktadır[19].

Bu maddelerde vatandaşlığa dayalı ayrımcılık açıkça belirtilmemiştir, ancak "ulusal köken" ve "diğer statü" temelli ayrımcılık yasaktır. MSHS'nin 26. Maddesi, bu Anlaşmada korunan hakları aşan bir şekilde genel ve kapsamlı ayrımcılığı yasaklar. 1951 “Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi” nin 3. Maddesine göre, “Taraf Devletler, bu Sözleşmenin hükümlerini mültecilere ırk, din veya menşe ülke açısından ayrım gözetmeksizin uygulayacaklardır”. Cenevre Sözleşmesi'nin 3-34. maddeleri mültecilerin hak ve özgürlüklerinin duruma göre vatandaşa, genel olarak yabancılara veya en iyi muamele gören yabancılara eşitlik esasına göre tanınacağı belirtildi[20].

Ek olarak, 1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile Şart'ta yer alan hak ve özgürlüklerden yararlanma fırsatı, sözleşmeye taraf devletin vatandaşları ve mültecilerin yanı sıra vatansız kişileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Son olarak, AİHS'nin 14. maddesi şu ifadeyle ayrımcılığı yasaklamaktadır: "Cinsiyet, ırk, renk, dil, siyasi veya diğer görüşler, ulusal veya sosyal köken açısından herhangi bir ayrım yapılmaksızın bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma , ulusal bir azınlığa üyelik, servet, doğum veya başka herhangi bir statü. ”14. Maddede düzenlenen ayrımcılık yasağı, yalnızca AİHS'de güvence altına alınan hak ve özgürlükleri kapsamaktadır[21].​​​​​​​

4.3. Sınır Dışı İşlemlerinde Güvenceler

1994 Yönetmeliği, sınır dışı nedenleri "ulusal güvenlik ve kamu düzeni" şeklinde geniş bir şekilde ifade etmekte, çok listeli ve sığınmacıların 1951 Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde sınır dışı edilebileceğini belirtmekte ve usulün belirlenmesi ile yetinmektedir. bunun için. Geri göndermeme ilkesi, Anayasanın 90/5 uyarınca insan haklarını güvence altına alan bir ilke olduğundan, 1951 Sözleşmesi hükümlerinin herhangi bir iç hukuk kuralıyla çelişmesi halinde, Sözleşme hükümlerinin uygulanması gerekir. Buna göre, ülkesinin güvenliği açısından tehlikeli sayılması için ciddi nedenleri olan veya özellikle ağır bir suçtan hüküm giymiş olduğu için söz konusu ülkenin halk sağlığını tehdit etmeye devam eden bir multist, bundan yararlanamaz[22].

YUKK, hakkında haklarında sınır dışında karar alınabilecek yabancılar ile "sınır dışı sebepler gerçek olmasa da" sınır dışına çıkmasına karar verilemeyen yabancıları ayrı ayrı sayıyor. YUKK 54. maddesine göre ihraç kararı şu şekilde verilecektir: "a) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 59. maddesi kapsamında ihraç edilmiş sayılanlar; b) Müdür olanlar, Terör örgütü üyesi, destekleyicisi veya menfaat amacıyla suç örgütü yöneticisi, üyesi veya sponsoru; c) Sahte belge bilgisi ve kullanımı üzerine yapılan işlemler dışında Türkiye'ye giriş vizeleri ve ikamet izinlerinin doğru olması; c) Türkiye'de bulunduğu süre içerisinde meşru olmayan yolun sağlanmasından geçmesi; d) Kamu düzeni veya kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturması; e) Vize veya vize muafiyeti süresini on günden fazla aşanlar veya vizesi bulunanlar iptal edilenler; f) İkamet izni iptal edilenler; g) İkamet izni sona erdikten sonra kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın on günden fazla ikamet iznine sahip olmayanlar, ğ) İkamet izni bulunanlar çalışma izni olmadan rk; h) Türkiye'den veya Türkiye'den çıkışla ilgili yasal hükümleri ihlal eden hukuki girdiler; i) Türkiye'ye gelmeye kararlı olanların Türkiye'ye giriş yasağı olmakla birlikte; i) Geri çekilmiş uluslararası koruma statüsü için başvuruda bulunduğu düşünülen, başvuruyu eski haline getirecek, kabul edilemez sayılan, kabul edilemez sayılan uluslararası koruma için reddedilen uluslararası koruma başvurusu, Türkiye'de bulunmayanlar bu Kanunun diğer hükümlerine göre ikamet hakkını iptal etti; j) İkamet izni uzatma başvurusu reddedilenler, on gün içinde Türkiye'den ayrılmayanlardır[23].​​​​​​​

4.4. Geri Gönderilmeme İlkesi

Daha önce çatışmaların ardından halkın zorunlu geçişi veya varış yeri belirtildiği için Türkiye'de birçok kez yerinden edilmiş silahlı kimselere müdahale edilmemektedir. İran-Irak Savaşı'nın ardından 1988 ve 1991'deki kitlesel sığınma olayları, eski Yugoslavya'daki iç savaş ve sonrasında meydana gelen kitlesel sığınma olayları ve nihayet devam eden ve giderek şiddetlenen iç çatışmalar nedeniyle sınırlarımızda uluslararası koruma Mart 2011'den beri Suriye'de. 300.000'e yakın olduğunu iddia eden insan sayısı ile son kitlesel sığınma olayları geçici koruma statüsü gerektirmektedir[24].

YUKK, 1994 Yönetmeliğinden farklı olarak Kanun kapsamına giren tüm yabancılar için geri göndermeme ilkesini temel ilke olarak kabul etmiştir. Buna göre, "Bu Kanuna göre hiç kimse işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı veya ırkı, dini, uyruğu nedeniyle hayatı veya geçmişinin tehdit altında olacağı bir yere gönderilemez.". 1951 Sözleşmesi'nin aksine, 1951 Sözleşmesi'nin aynı ölçüde geri dönme hükmünü kabul eden YUKK, bu hakkı sadece “çok kültürlü” statüsünde olanlara değil, aynı zamanda uluslararası korumadan yararlanan herkese de Yasa; Multeci, koşullu multeci ve ikincil koruma durumunu tanır. Ancak YUKK düzenlemesinde Mahkeme, Türkiye ile ilgili olarak alınan karara aykırı olduğu için kriterlere uymaktadır.

AİHM'ye göre, uluslararası hukuk, bir devlete, 1951 Sözleşmesi çerçevesinde, kendi ülkesine giriş ve sınır dışı etme koşullarını özgürce belirleme izni vermektedir. AİHS ve Ek Protokolleri, taraf devletlere siyasi sığınma hakkı verme yükümlülüğü getirmez. Yine AİHM'ye göre hükümetler, uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak sığınmacılar veya çok listeli kişiler arasında ayrım yapabilirler ve dolayısıyla 1951 Sözleşmesine aykırı coğrafi sınırlama beyanları AİHS'nin ihlali olarak değerlendirilmeyecektir. Bununla birlikte, sığınmacının geri dönmesinin kendisini ölüm veya kötü muamele riskiyle karşı karşıya bıraktığı durumlarda, AİHS'nin işkence yasağına ilişkin 3. maddesi ihlal edilecektir[25].

YUKK ülkeye girene kadar sadece 1994 tarihli toplu sığınma ve geçici koruma hakkındaki hükümler uygulanacak. En önemlisi, konuyla ilgili uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülükler, Sözleşmeye 1951'den beri coğrafi bir sınırlama getiren Türkiye, diğer insan hakları belgelerini korumanın yanı sıra, "geri göndermeme" ilkesine uymama yükümlülüğüdür. 1994 Direktifinin hükümleri sığınmacıların sınırdan geçişine, bir sonraki prosedüre ve sığınmacıların korunması ve denetimine ilişkin hükümler içermektedir[26].

1994 Yönetmeliğinin temel amacı, kitlesel akın durumunda sınırda durmak ve sığınmacıların sınırı geçmesini önlemektir. Öte yandan, sık sık tekrarlandığı gibi Mahkemenin Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum ettiği davalarda, devletin beni geri gönderme yükümlülüğü yoktur. Ancak YUKK'a göre, "Ülkesini terk etmek zorunda kalan, ayrıldıkları ülkeye dönemeyen, sınırlarımıza toplu olarak gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara acil ve acil bulmak için geçici koruma sağlanabilir. Bu kişilerin Türkiye ile anlaşması, Türkiye'de hayatta kalması, hak ve yükümlülükleri, işlemlerinin Türkiye'de yapılacağı çıkıştan, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşların kitle hareketine karşı alınacak tedbirler arasında birlik ve koordinasyon, merkez ve taşra misyonu, misyon kurum ve kuruluşları ile yetkililerin belirlenmesi Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenecektir[27].

II. VATANSIZLIĞIN BELİRLENMESİ VE VATANSIZ KİŞİLERİN STATÜSÜ

1. Genel Olarak

Vatandaşlık ve vatansızlık konusu, bir bireyin bir ülkede bulunma hakkı sınır dışı etme prosedürleri yoluyla sorgulandığında da ortaya çıkabilir. Mülteci statüsünün belirlenmesinde, vatandaşlık, bir bireyin haklı zulüm görme korkusuyla ilgili iddiaların bağlantılı olduğu ülkeyi (veya ülkeleri) belirlemede genellikle kilit bir rol oynar. Vatansızlığın değerlendirilmesi, bir bireyin 1961 Sözleşmesinde belirtilen garantilerin uygulanmasını talep ettiği durumlarda gerekli olacaktır. Örnekler, vatansızlığın belirlenmesinin adli ve idari dahil olmak üzere çeşitli alanlarda gerekli olduğunu göstermektedir[28].

2. Belirleme Prosedürünün Oluşturulması

Vatansızlık belirleme usulleri genellikle Devletlere 1954 Sözleşmesi kapsamındaki taahhütlerini yerine getirme konusunda yardımcı olur. Ancak, bu prosedürlerin kullanımı bazı vatansız nüfuslar için uygun olmayabilir. Vatansızlık hem göçmenlik hem de göçmenlik dışı bağlamlarda ortaya çıkabilir ve belirli bir ülkedeki vatansızlık profili bu senaryolardan herhangi biri veya bunların bir kombinasyonu için uygun olabilir. Göçmenlik dışındaki bir bağlamdaki bazı vatansız nüfuslar 'kendi ülkelerinde' kalırlar ve yerinde nüfus olarak adlandırılabilirler[29].

İkamet ettikleri ülkelerdeki uzun vadeli bağlar nedeniyle, vatansız statü elde etmek için statü belirleme prosedürlerinin uygulanması uygun değildir. Vatansızlığı azaltmak için mevcut uluslararası standartlar ve Hükümet uygulamaları temelinde; bu tür tahviller, Devlet halefiyeti sırasında uzun vadeli daimi ikamet veya ikametgahı içerir. İncelenen popülasyonların koşullarına bağlı olarak; Devletlere vatansızlık belirleme prosedürleri yerine hedeflenen vatandaşlık kampanyalarına veya vatandaşlık doğrulamasına katılmaları tavsiye edilebilir[30].

Hedeflenen vatandaşlık kampanyaları; Bireylerin vatansız olduğunun tespiti ile söz konusu statünün verilmesi yerine vatandaşlık verilmesi ile vatansızlık durumunun çözülmesi amaçlanmaktadır. Devletlerin vatandaşlık kampanyaları yürütmesine rağmen vatansız bireyler için vatandaşlık belirleme prosedürlerinin oluşturulması; Yerinde nüfusa dahil olmayan vatansız kişiler için çok faydalıdır çünkü o ülkedeki vatansız kişi profilleri karışıktır veya zamanla değişebilir. Vatandaşlık doğrulama prosedürleri, bir ülkedeki bireylerin vatandaşlık statülerini kanıtlamada güçlüklerle karşılaştıkları durumlarda kişilere yardımcı olur[31].

Bu prosedürler genellikle, hem o ülkedeki bir kişinin uyruğunu hem de başka bir Devletteki uyruğunu onaylamak için erişilebilir, hızlı ve kolay bir süreçten oluşur. Vatandaşlık kampanyalarının prosedürel gereklilikleri ve vatandaşlık doğrulama prosedürleri, uygulamada vatansızlık belirleme prosedürlerinde kullanılanlarla aynı olacaktır, çünkü bu prosedürler bir ülkedeki kanıt formlarını ve başvuru sahiplerinin vatandaşlık statülerini kanıtlamada karşılaştıkları zorlukları yansıtmalıdır. Bazen, toplum üyelerinin, ülkede doğmak veya vatandaş olmak gibi vatandaşlık yasaları kapsamındaki ilgili kriterlerin karşılandığına dair beyanları yeterli kabul edilebilir ve yazılı kanıt aranmayabilir[32]. ​​​​​​​

3. Mülteci ve Vatansızlık Statülerinin Belirlenmesi

Başvuran hem mülteci hem de vatansız olduğunu iddia ederse; Her iddianın değerlendirilmesi ve her iki durumun da açıkça tanınması önemlidir. Bunun nedeni, 1951 Sözleşmesi kapsamındaki korumanın, genellikle ulusal düzeyde 1954 Sözleşmesi'ne göre daha fazla haklarla sonuçlanmasıdır. Bununla birlikte, mülteci statüsünün vatandaşlığa alınmadan sona erdiği ve ilgili kişinin vatansız bir kişi olarak uluslararası korumadan yararlanmasını gerektiren durumlar olabilir[33].

Vatansız bir kişi ya mülteci olabilir ya da bir tür tamamlayıcı korumadan yararlanabilir; Aynı zamanda, Devletin, vatansızlık belirleme prosedürlerinin uygulanması sırasında potansiyel olarak vatansız mülteciler için gizlilik kurallarının muhafaza edilmesini sağlaması gerekmektedir. Vatansızlık belirleme prosedürüne tabi olan tüm başvuru sahiplerine, eğer durum buysa, mülteci statülerini belirtmeleri gerektiği konusunda başlangıçta bilgi verilmelidir[34].

Bir mülteci veya sığınmacının kimliği, kişinin menşe ülkesindeki yetkililere ifşa edilmemelidir. Ancak, 96 ila 99. paragraflarda tartışıldığı gibi; Vatansızlık tespit görevlilerinin yabancı makamlardan başvuru sahipleri hakkında bilgi almaları gerekebilir, bu da mülteciler veya sığınmacılar için geçerli olan gizlilik kurallarını tehlikeye atabilir. Bu durumda; Mülteci statüsü belirleme prosedürü devam etmekte ve vatansızlık talebinin değerlendirilmesi askıya alınmaktadır. Mülteci ve vatansızlık tespitinin ayrı usuller olarak yürütülebildiği ve menşe ülke yetkilileri ile iletişime geçmeden vatansızlık tespitinin yapılabildiği durumlarda; İki yöntem paralel olarak uygulanır. Ancak bir yönteme ait maddi bulguların maksimum verim elde etmek için başka bir yöntemde kullanılabileceği durumlarda; Mülteci statüsü belirleme prosedürü için önce mülakat yapmak ve ülke bilgilerini toplamak ve değerlendirmek uygun olabilir[35].

Benzer şekilde, mülteci ve vatansızlık tespitini birleştiren ve başvuru sahibinin her iki iddiada bulunduğu bir prosedürde; Dosyayı inceleyen makamın mülteci statüsü ve vatansızlık belirleme süreçlerini koordine etmesi önemlidir. Yabancı Devlet yetkilileriyle temasa geçilmedikçe bir bireyin vatansız olduğu sonucuna varmak için yeterli bilgi olmaması durumunda; mülteci statüsü tespiti devam edecektir[36].

Hem ayrı hem de kombine yöntemlerde; Bazı durumlarda, bir bireyin askıya alınan vatansızlık talebini yeniden etkinleştirmesi mümkün olmalıdır. Vatansızlık talebi şu durumlarda yeniden etkinleştirilebilir: mülteci statüsü talebi başarısız olursa; mülteci statüsü tanınır ancak sonradan sona erer; 1951 Sözleşmesinin 1A Maddesinin 2. fıkrasına dahil olma / dahil olma kriterleri nedeniyle mülteci statüsünün iptali; veya bireyin vatansız olduğuna dair ek kanıtların ortaya çıkması. Hem vatansızlık hem de tamamlayıcı koruma talepleri olan kişiler için de benzer hususlar geçerlidir[37].

4. Kanıtların Değerlendirilmesi

Vatansızlığın belirlenmesi, hukuk ve gerçeklerin bir kombinasyonunu gerektirir. Bununla birlikte, bu davalar yalnızca vatandaşlık kanunlarının analizi temelinde sonuçlandırılamaz, çünkü vatansız kişi tanımı, yargı kararlarının devlet yetkilileri tarafından dikkate alınıp alınmadığı da dahil olmak üzere hukukun uygulanmasının değerlendirilmesini de gerektirmektedir. İlgili olabilecek kanıt türleri iki sınıfa ayrılabilir: bireyin kişisel durumuna ilişkin kanıtlar ve bahis. söz konusu ülkedeki kanunların ve diğer koşulların kanıtıdır[38].

Kişinin geçmişine ilişkin kanıt; Başvuru sahibinin vatandaşlık statüsünün belirlenmesinde hangi Devlet ve vatandaşlık prosedürlerinin dikkate alınması gerektiğinin belirlenmesine yardımcı olur. Belirtilen her durumda; Aşağıdaki kanıt türleri listesi, bunlarla sınırlı olmamak üzere, uygun olabilir: başvuru sahibinin beyanı (örneğin, yazılı başvuru, görüşme); bireyin vatandaşlık durumuna ilişkin yabancı makamlardan gelen bilgilere yanıtlar; kimlik belgeleri (örneğin doğum belgesi, doğum belgesi özeti, ulusal kimlik kartı, seçmen kayıt belgesi); seyahat belgeleri (süresi dolmuş olanlar dahil); Vatandaşlık başvurusu veya vatandaşlık kanıtı için başvurular; Vatandaşlık belgesi; ihbar kanıtı; Başvuranın uyruğu hakkında bilgi taleplerine Devletlerden önceki yanıtlar; evlilik cüzdanı; askerlik kaydı / terhis belgesi; okul belgeleri; tıbbi raporlar / kayıtlar (örneğin doğumda hastanede verilen onaylar, aşı kartları); ebeveynlerin, eşlerin ve çocukların kimlik ve seyahat belgeleri; ülkelerinin / daimi ikamet ülkelerinin ikamet izinleri gibi göçmenlik belgeleri; ikamet ettikleri ülkeye ait diğer belgeler (örneğin, istihdam belgeleri, gayrimenkul tapuları, kira sözleşmeleri, okul kayıtları, vaftiz belgeleri); ve komşuların ve topluluk üyelerinin beyanlarının kayıtlarıdır[39].

İncelenen ülke veya ülkelerdeki koşullarla ilgili bilgiler; Söz konusu ülkenin vatandaşlık yasalarının ve diğer ilgili yasaların genel yasal ortamı ve bunların uygulanması ve yürütme tarafından yargı kararlarına ne ölçüde uyulduğuna dair kanıtlar içerir. Birçok hükümet ve sivil toplum kaynaklarından temin edilebilirler. Belirli bir Ülkedeki vatandaşlık hukuku ve uygulamasının karmaşıklığı; Bazı durumlarda uzman kanıtlarının uygulanmasını gerektirebilir. Bu ülke hakkındaki bilgilerin doğru kabul edilebilmesi için; güvenilir ve tarafsız kaynaklardan, tercihen birkaç kaynaktan elde edilmelidirler. Bu nedenle, söz konusu Devletteki vatandaşlık mekanizmalarıyla doğrudan ilgili Devlet kurumlarından veya bu tür konuları izleme ve gözden geçirmede uzman olan devlet dışı aktörlerden elde edilen bilgiler tercih edilmektedir[40].

İlgili ülkelerdeki vatandaşlık kanunu ve uygulamasındaki değişiklikleri dikkate almak için ülke bilgilerinin sürekli olarak güncellenmesi önemlidir. Bununla birlikte, referans ülke bilgileri inceleme altındaki vatandaşlık olayları ile aynı döneme ait olmalıdır. Ayrıca, Devletin vatandaşlık kanunlarını uygulayan memurların uygulamaları bölgeden bölgeye farklılık gösteriyorsa; Bu, menşe ülkeye ilişkin kanıtlar açısından da dikkate alınmalıdır[41].

Vatansızlık belirleme prosedürlerini yürüten makamların, bireyin iddiasına ilişkin mevcut tüm sözlü ve yazılı kanıtları dikkate almaları gerekir. 1954 Sözleşmesi'nin 1. maddesindeki vatansız kişi tanımı, olumsuzluğun kanıtlanmasını gerektirir - ki bu bireyler, yasalarına göre herhangi bir Devletin vatandaşı sayılmazlar. Bu gereklilik, vatansızlık belirleme prosedürlerinin temel kurallarının nasıl uygulanacağına dair bilgi sağlayarak, başvuranlar için zorluklar yaratmaktadır[42].

SONUÇ

1954 Sözleşmesindeki vatansız kişi tanımına uyan birçok kişi, bu anlaşmaya taraf olmayan ülkelerde yaşamaktadır. Bununla birlikte, Sözleşmedeki standartlar ve Taraf Devletlerin uygulamaları, bu ülkelere kendi topraklarındaki vatansızlığı ele almak ve vatansız kişilerin statüsünü düzenlemek için stratejiler geliştirmede ve uygulamada yardımcı olabilir. Özellikle, Sözleşme'ye henüz katılmamış olan Devletler, diğer bazı taraf olmayan Devletler tarafından halihazırda kabul edilen tedbirler olan vatansız kişilere kimlik ve seyahat belgeleri verilmesi uygulamasını kaydedebilirler. Buna ek olarak, tüm Devletler, keyfi tutuklamaya karşı koruma Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 9 (1) Maddesi ve yerinde vatansız kişiler olması durumunda, "kendi ülkelerine" girme ve orada bulunma hakkına sahiptir. (Medeni Haklar ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi). Sözleşme'nin 12 (4) maddesi gibi uluslararası insan hakları hukuku kapsamındaki yükümlülüklerine uymaları gerekecektir.

Fiili vatansız kişiler de 1954 Sözleşmesinin korumasından muaf tutulmuştur. Bununla birlikte, fiili kişiler vatandaşı oldukları ülkeye hemen dönemeyeceklerinden, onlara en azından geçici bir ikamet izni verilmesi bir dereceye kadar istikrarı teşvik eder. Bu nedenle Devletler, başka bir yerde koruma elde edebilecek vatansız kişilere tavsiye edildiği üzere, yukarıdaki 150. paragrafta belirtilen benzer bir statü vermeyi düşünebilirler. Çoğu durumda, bu türden bir geçici önlem yeterli olacaktır, çünkü geri dönüş, örneğin konsolosluk yardımının ilerletilmesi veya bu tür kişilere yönelik konsolosluk yardımı politikasında bir değişiklik yoluyla mümkün olacaktır.

Ulusal koruma olasılıkları daha az olduğunda, 1954 Sözleşmesi kapsamında vatansız olarak tanınan kişilere verilenlere benzer bir oturma izni verilerek fiili kişilerin statüsünün güçlendirilmesi tavsiye edilir. Genel olarak, vatandaşlığa sahip fiili vatansız kişiler, vatandaşı oldukları ülkeye geri dönmelerinin tercih edilen kalıcı çözüm olduğu anlamına gelir. Bununla birlikte, geri dönüşü engelleyen zor konular varsa, uygulamalar ve insani düşünceler, uygun cevap olarak vatandaşlığa geçme yoluyla yerel çözümlere işaret eder.

KAYNAKÇA

Aybay, Rona: Yabancılar Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, 2005.

Çelikel, Aysel: Yabancılar Hukuku, Yenilenmiş 20. Baskı, İstanbul, 2014.

Çelikel, Aysel, Gelge, Günseli: Yabancılar Hukuku, 17. Baskı, İstanbul, 2011.

Çiçekli, Bülent: Yabancılar Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2013.

Dikici, Mehmet: Uyum Yasaları, 1. Baskı, İstanbul, 2005.

Ekşi, Nuray: Yabancılar ve Uluslararası Koruma Hukuku, 2. Baskı, İstanbul, 2014.

Ekşi, Nuray: Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, 4. Baskı, İstanbul, 2012.

İçduygu, Ahmet, Toktaş, Şule: Yurtdışından Gelenlerin Nicelik ve Niteliklerinin Tespitinde Sorunlar, 1. Baskı, Ankara, 2005.

Nomer, Engin: Türk Vatandaşlık Hukuku, Eren Ofset, İstanbul, 2014.

Odman, M. Tevfik: Türk Mülteci Hukuku ve Uygulamadaki Gelişmeler, 1. Baskı, İstanbul, 2004.

Odman, M. Tevfik: Vatansızların Hukuki Durumu ve Türk Hukuku, 1. Baskı, Çukurova Ofset, Adana, 2011.

Murat Saraçlı: Uluslararası Hukukta Yerinden Edilmiş Kişiler, Ankara 2011.

Sever, Hanifi: Yasadışı Göç ve Göçmen Kaçakçılığı, 1. Baskı, Ankara, 2014.

------------------

[1] İçduygu, Ahmet, Toktaş, Şule: Yurtdışından Gelenlerin Nicelik ve Niteliklerinin Tespitinde Sorunlar, 1. Baskı, Ankara, 2005.

[2] Odman, M. Tevfik: Türk Mülteci Hukuku ve Uygulamadaki Gelişmeler, 1. Baskı, İstanbul, 2004.

[3] Odman, 2004.

[4] Nomer, Engin: Türk Vatandaşlık Hukuku, Eren Ofset, İstanbul, 2014.

[5] Nomer, 2014.

[6] Murat Saraçlı: Uluslararası Hukukta Yerinden Edilmiş Kişiler, Ankara 2011.

[7] Saraçlı, 2011.

[8] Ekşi, Nuray: Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, 4. Baskı, İstanbul, 2012.

[9] Ekşi, 2012.

[10] Ekşi, 2012.

[11] Dikici, Mehmet: Uyum Yasaları, 1. Baskı, İstanbul, 2005.

[12] Dikici, 2005.

[13] Dikici, 2005.

[14] Çiçekli, Bülent: Yabancılar Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2013.

[15] Çiçekli, 2013.

[16] Çelikel, Aysel, Gelge, Günseli: Yabancılar Hukuku, 17. Baskı, İstanbul, 2011.

[17] Çelikel, 2011.

[18] Çelikel, Aysel: Yabancılar Hukuku, Yenilenmiş 20. Baskı, İstanbul, 2014.

[19] Çelikel, 2014.

[20] Çelikel, 2014.

[21] Aybay, Rona: Yabancılar Hukuku, 1. Baskı, İstanbul, 2005.

[22] Sever, Hanifi: Yasadışı Göç ve Göçmen Kaçakçılığı, 1. Baskı, Ankara, 2014.

[23] Ekşi, Nuray: Yabancılar ve Uluslararası Koruma Hukuku, 2. Baskı, İstanbul, 2014.

[24] Ekşi, 2014.

[25] Çiçekli, 2013.

[26] Çiçekli, 2013.

[27] Saraçlı, 2011.

[28] Odman, 2004.

[29] Aybay, 2005.

[30] Aybay, 2005.

[31] Saraçlı, 2011.

[32] Saraçlı, 2011.

[33] Nomer, 2014.

[34] Ekşi, 2014.

[35] Ekşi, 2014.

[36] Çelikel, 2011.

[37] Çelikel, 2011.

[38] Saraçlı, 2011.

[39] İçduygu, Toktaş, 2005.

[40] İçduygu, Toktaş, 2005.

[41] Çiçekli, 2013.

[42] Çelikel, 2014.