“Çıkış Sadece Gerçek Anlamda Adalet ve Hukuktur”
Albert Camus’un Veba Romanı meşhurdur. Aslında insanlığın gözünün önünde gelişen bir sorunu, hatta ölümcül bir tehlikeyi anlamlandıramaması, kabullenememesi, kabullenmek istememesi, çözememesi sonucu küçük bir sorun büyük bir felakete dönüşebilmektedir. Hikâye şöyle gelişir:
Günün birinde fareler lağımlardan, apartman boşluklarından çıkıp apartman içlerinde, sokaklarda ölmeye başlarlar. Önce azdır bu ölümler, bahane bulunur, görmemezlikten gelinir. Başlangıçta meraklı, dikkatli gözler, kapıcılar ve bazı doktorlardan başka kimsenin ciddiye almadığı bu olay, gittikçe vahimleşir. Fare ölümleri büyüyerek artar, şehirde kötü bir manzara oluşur. Nihayet pek anlamlandırılmayan salgın yayılır ve insanlar ölmeye başlar, felâket halini alır. Aslında olanlar açıkça vebaya işaret etmektedir, ancak kabullenilmek istenmez, bu çağda, veba olacağına insanlar inanmak, kabullenmek istemez. Veba, hele de medenî bir toplumda artık sonlanmıştır! Yüzyıllar öncenin sorunudur, olsa olsa belki ilkel toplumlarda olabilir. Bu durum önce kabullenilmez. Kabullenilmez ve isimlendirilmezse kendilerine ulaşmayacağı sanılır. Ve bunun sonunda durumun vehameti artar, ölümler çoğalır. Artık çare kalmamıştır, kabullenilir, sert önlemler alınır, karantina uygulanır. Çünkü, artık her şey herkesin gözü önünde ve açıkça yaşanmaktadır. Kabullenilmeyen felâket, artık herkesi sarmakta, herkes katlanmak zorunda kalmaktadır, kapıya dayanmış, içeri girmiştir.
Bugün Ülkemizde ve Dünya’da da bir demokrasi ve en önemlisi hukuk krizi var; aslında çok da görünür şekilde cereyan ediyor, ilerledikçe ilerliyor. Bahaneler bulunuyor, nutuklar atılıyor, itiraz edenler susuyor ve susturuluyor. En büyük gerekçe de “seçim var” deniliyor. Evet gerçekten artık demokrasi yok, seçim var sadece. Ancak seçeceklerin önüne, kötü ile daha kötü konulur da seçim yapılması istenirse bu seçim gerçekten bir seçim midir? Örneğin, katil ile seri katil, deli ile zırdeli, manyakla bunak, cahille zır cahil, hırsızla yüzsüz, ahlâksızla namussuz, ehliyetsizle liyakatsiz, hainle gafil arasındaki seçim, seçim midir?
Dünya’da gelinen nokta, çoğu kez kötü ile daha kötü arasındaki görünürde (!?) meşru zemindeki rekabetle ortaya çıkan seçimin, demokrasi diye yutturulmasıdır. Bugün Roma’dan beri hukukun ve sistemin esas aldığı insan olan “normal, makul, orta zekâlı, orta ahlâktaki” bir insanın, ortalama bir gelir ve güçle sisteme etkisi ne kadardır? Ben daha iyi bir sistem için çaba göstereceğim deseniz, bunun için bir mücadeleye başlasanız, arkasına bir güç almadan, bir yerlere tâbi olmadan, bir klana bağlanmadan, bir bedel ödemeden, kendi imkânlarınız veya kendiniz gibi insanların, ahlâklı ve meşru ortak mücadelesi ile nereye ve nasıl gelinebilir?
Şu bir hakikat ki, Dünya’daki servetin (ve buna bağlı olarak gücün) neredeyse % 90’ını elinde tutan küçük bir azınlık -ki bunun da içinde daha da çekirdek % 1-2 lik kesim-, geriye kalan insanları demagoji, popilizm vs. ile aldatıp olanı demokrasi diye yutturmaktadır. Örneğin Rusya’da açık bir oligarşi varken, ABD’de ise daha cilalanmış, ama aynı seviyede başka bir oligarşi sisteme hâkimdir; bunu seçimlerdeki fonlamalar, lobiler ve adamlarını sistemin içine yerleştirerek yapmaktadır. Avrupa’da eğitim seviyesinin, kültürün ve sosyo-ekonomik yapının ve tarihsel sebeplerin etkisi ile bu nisbeten az görünse de, aynı şey orası için de geçerlidir ve her geçen gün artmaktadır. Doğu ile Batı arasındaki tek fark, kendi içinde nisbî hak arama yollarının açık olması, kendi insanına insan hakkı ve asgarî hayat standardı sağlaması, kendi kendini eleştiriye tâbi tutuyor görünerek (özgür medya, eleştirel sinema, entelektüel tartışma vs.) yine bilinenin okunmasıdır. Bunlar neredeyse sadece gaz almaya dönüşmüştür.
Halkaların isyanına rağmen buna duyarsız kalıp Gazze’ye destek olan yönetimler ve o onların alternatiflerinin de aynı tavrı sergilemesi başka türlü nasıl açıklanabilir? Çevreye ve toplum sağlığına karşı duyarlı olan büyük kitlenin itirazına rağmen, sermayenin lehine yapılanların başka türlü izahı olabilir mi? Kötü ve daha kötü arasındaki seçim midir demokrasi? Veba kapıdadır!
Ortadoğu, Çin, Uzakdoğu ise daha parlak sayılmaz, hatta yer yer daha vahimdir. Ülkemiz de bunun dışında değildir. Ortalama bir insanın, ahlâklı, edepli, samimi çabası ve itirazı ne kadar sonuç vermektedir? Samimi çabaların, karalanmadan, yaftalanmadan, hainlikle suçlanmadan, kişisel çıkarlara alet edilmeden, korkutulmadan, tehdit edilmeden sonuç vermesi ne kadar mümkün? Yereli elinde tutan yerel iktidara sahip muhalefetin, geneli elinde tutan yüksek iktidara itirazı ne kadar samimidir? Kendisi ne yapmıştır ki, diğerine itirazı ne kadar samimi bulunsun? Aynı şey tersinden de fazlasıyla katmerli geçerlidir. Dün söylenenle, hatta daha bugün sabah söylenenle, bugün yapılanın tutarsızlığı karşısında, niye yaptın bile demek anlamsızlaşmakta, açık zıtlık ve çelişkilere kahramanca gerekçeler bulunabilmekte, kitleler de bu nedir demeden sürüklenebilmektedir. Hasılı veba görünmekte ve yayılmaktadır!
Ve tüm bunlar herkesin gözü önünde açıkça olmaktadır. Demokrasi yalanı, en önemlisi hukuk ve adalet ihlâli artık her yere yayılmaktadır, yayılmıştır. Fareler ölmüştür, sıra insanlardadır, artık veba sokaklarda dolaşmaktadır. Göz göre göre insanlar insanlıktan çıkmakta, masum insanların bedenleri dışında ruhları ve gelecekleri katledilmekte, itiraz edenler görmemezlikten gelinmekte, hatta susturulmaya çalışılmaktadır. Aslında salgın her yerdedir; Gazze -tek değil ama- bunun somut ve yakın örneğidir. Çocuklar, anne babalarının gözlerinin içine bakarak ölmektedir; anne babalarınsa bedenlerinden önce ruhları ölmektedir. Çocuklar erken büyümüştür, küçük elleriyle anne babalarını gömmek zorunda kalmaktadır. Haksızlık her yerdedir; uluslararası mahkeme kararlarını uluslararası güçler, yerel mahkeme kararlarını yerel güçler tanımamaktadır. Ancak hâlâ bunlara sessiz kalınmakta, görmemezlikten gelinmekte, demagoji ve hamasetle açık ya da örtülü siyaset ve menfaat işbirliği devam etmektedir. Veba yayılmaktadır! Kabullenilmese de.
İnsanlar günlük hayatlarının derdindeyken, sosyal medya oyuncağı, teknoloji avuntusu ile Roma’nın arenalarında kan dökülerek, ekmek atılarak, şehvetler tahrik edilerek uyutulan halk gibi insanlar avutulmakta, kandırılmaktadır. Atlı araba yarışları gibi insanlar sunî yarışlar ve rekabetle oyalanırken, saçma ve akıl dışı şeylerle, insanın sosyal egosunu okşayan taraftarlıklarla kavgaları sürerken güç ve servet sahipleri iktidarlarını demokrasi adı altında güçlendirmektedir. Veba şehrin sokaklarında yayılmaktadır! Ama kabullenilmek istenilmemektedir.
Aslında demokrasi değil, cumhuriyetler dahi sadece isimdedir. Hangi halk gerçekten yönetenler üzerinde, gerçekten hak arayışında etkili olabilmektedir? Devlet aygıtını görünürde meşrulukla ele geçirenler, kamu malını ve kamu gücünü kendi malı, kendi gücü zannederek, kabul ederek, kitabına uydurarak harcayıp tüketebilmektedir. Halkın vergisi, fedakârlıkları ve insan alt yapısı ile o gücü kullananlar, halkın itirazlarını da yine o güçle bastırmaktadır. Çoğu kez de hukuk diye bu yapılmaktadır. Yani, haklının hakkı da yine onun ödediği bedelle gasbedilmektedir. Güya feodalite bitmiş, imparatorluklar, sömürgecilik, kölelik sona ermiştir. Şimdi demokrasi diye halkın gücüyle halk sömürülmekte, uyutulmakta, konforlu ve kısmen gönüllü kölelik rejimini hüküm sürmektedir. Veba kapı kapı yayılmakta, her evden birkaç kişiyi almaktadır, hatta evin tamamını tüketmektedir!
Bu, bugünün sorunu da değildi zaten. Ancak zamanla kontrol altına alınmışken, iyice azgın bir döneme girmiştir. "Sığ ve cüretkar… şarlatan ve pervarsız… Politik arenayı bütün edebinden uzaklaştırdı ve insanlara bağırarak hitap etme modasını yerleştirdi. Politikada abes olanı öne çıkarıp dürüst olmayı önemsizleştirdi ki bu kısa sürede bütün devletin yıkılmasına neden olacaktı." (Plutark); "Tıpkı su yılanı avcısı gibi. Temiz ve durgun suda hiçbir şey yakalayamıyor, ama bulanık suda iyi av yakalıyor.” (Aristofanes); "Prensiplere saldırısıyla kimse Atina'yı onun kadar yolsuzlaştırıp çürütmedi. Kamusal kürsüde bağıra bağıra konuşan ilk politikacı oldu. Kendisiyle aynı fikirde olmayanlara saygısız bir dil kullanan ilk politikacı oldu." (Aristo). Bunlar demokrasi üzerinden demagoji ve popilizmle halkı kandırarak cahil ve ilkel dürtülerine kapılmış bir kitleyi arkasından sürükleyip sonra da özgürlük ve Cumhuriyetin sonunu getiren Atinalı yönetici ve komutan Kleon için söylenmiştir. Bugün demokrasi, Kleonlarla ve onların etrafındaki oligarşiyle yürüyen sistemin adıdır. Daha son yüzyılda, yakın zamandaki iki Dünya Savaşı da ders olmamıştır. Veba salgını artmaktadır, yayılmaktadır!... Eski Yunan’da ve Roma’da değil hem de bugün!
Kendisi aslında -başta Türkler- diğer halklara aşağılayarak bakan Churchill, “Demokrasi en kötü yönetim biçimidir; bugüne kadar denenen diğer bütün yönetim şekilleri hariç tutulursa!” derken, demokrasiyi övmüş, kötünün iyisi saymıştır. Ancak bugün varılan yer artık o noktada dahi değildir. Bu devirde de böyle olur mu, yok canım nasıl demokrasi olmaz körlüğü, sistemin ölümünü görmemek demektir. Yukarıda vurguladıklarımızın hepsi her gün ve her yerde yaşanmaktadır. Kiminde az kiminde çok, kiminde en ağırından…. Veba sokaklardadır!
İyilik ve özgürlük adı altında her zaman kötülük kendini kamufle etmiştir. İnsanlar, insanlığın büyük kitlesi artık ne yaptığının bilincinde sayılmaz. Tüm kötülüklerin kaynağı cehalet ve bilinçsizliktir. Şu anda tam da o noktayız. Bugün ise cehalet artık okumak veya eğitilmekle ilgili değildir. Artık karşımızda öğrenilmiş, eğitilmiş ve bilgili görünen cehalet durmaktadır! Okul süreleri artmakta, her yerde eğitim adı altında pazarlama yapılmakta, unvanlar ve makamlar dağıtılmakta, birtakım uluslararası standartlar getirilmekte (o uluslararası stndartlara isimleri verenlerin kinleri unutulmakta), hatta bunlarla yormaktan asıl iş bilim, bilgi, üretim yapılamamakta, ancak cehalet ve körlük de o derecede artmaktadır; hatta bu cehalet ve körlük uluslararası standarda bağlanmaktadır. Zaten şu anda eğitim sisteminin de (istisnalar hariç) belki amacı da budur. Kimi seküler, kimi teolojik, kimi pragmatik ne denirse densin insanlar bir yerden yakalanarak ve inandıkları, düşündükleri, okudukları, eğitimini aldıkların şeyin de cahili ve körü yapılarak sırtlarına binilmekte ve onların üzerinden yürünmektedir. Çünkü, teknik eğitim verilmekte, ancak değerler eğitimi yok edilmektedir, sistematik, yavaş yavaş, ancak etkili şekilde. “Bir şeyin felsefesini yapmıyorsanız sadece teknisyeni olursunuz” (Nietzsche). Teknik bilgisi yüksek doktorlar, hukukçular, mühendisler, tamirciler, öğretmenler var, ama değerlerle ilgili kaygıları yok! Hasılı veba yayılmaktadır! Hem de eğitilerek, bulaştırarak, hızla ve kitlesel!
Menkıbe bu ya, erenlerden biri camide ibadet ederken bir bakmış yanında Şeytan, elinde de bir sürü yular. Bunlarla burada ne yapıyorsun demiş. Şeytan, adamlarımı bekliyorum, namazdan sonra camiden çıkınca boyunlarına takıp üzerlerine binip gideceğim deyince, benim yularım da var mı diye sormuş endişeyle. Şeytan gülmüş, cevap vermemiş, kalkmış gitmiş. Derviş, çıkmış yürümüş, köye dönerken bir derenin kenarında gördüğü yaşlıya ne yaptığını sormuş, o da dereyi geçemediğini, çocuklarının gelip alacağını söylemiş. Derviş, bin sırtıma geçireyim demiş, yaşlı önce kabul etmemiş, ancak ısrar edince binmiş sırtına, tam derenin ortasındayken “Camide sormuştun, benim yularım da var mı diye, ben bazılarına yularsız da binerim” demiş. Menkıbedir bu, ama iyilik yapayım derken kötülüğü de sırtında taşıyabilir insan. Bugünkü seçim ve demokrasi de buna evrilmiştir. Bugün özgürlük ve refah adına pazarlananların bir kısmı yularsız binmenin yoludur. Çünkü, bedava şeyler ancak Tanrının lütfu veya gerçek iyilik sahiplerinin keremidir ancak. Batı istediği kadar demokrasinin kalesiyim desin. Siz istediğiniz kadar özgür seçim yaptım deyin. Halkın sırtına hem de yularların ve semerini parasını ondan alarak binmek halini almıştır demokrasi. Veba yayılmaktadır! Hem de vahşice, insanlığı koruyorum diyerek, insanlığı katlederek!
Önemli olan aslında hukuk ve adalettir. Geçmişte uzun veya kısa süreli adaletin olduğu, insanların kendisini güvende hissettiği, yarınından endişe duymadığı, birçok medeniyet, yönetim kurulmuştur. Bunların çoğu demokrasi veya cumhuriyet de değildir; ancak hukukun ve adaletin olduğu yerlerdir. Şüphesiz her şeyi kendi dönemine ve devrine göre yorumlamak ve anlamlandırmak gerekir. Önemli olan, o zaman diliminde insanların o günkü şartlarda kendilerine haksızlık yapılmayacağı, adaletin tecelli edeceği, hakkını arayacağına inanmasıdır. Bugün o gün müdür? Bugünkü demokrasi gerçekten bunu sağlamakta mıdır? Yoksa sağlıyor görüntüsü altında, aslında hak gasbına mı dönüşmüştür? Öyle değilse, %1’lik kesim, nasıl geri kalanın servetinin iki katına sahip olabilir? Buna demokrasi denilecekse, Firavunlar ve Karunların dönemine ne demek gerekir? Veba yayılmakta ve artmaktadır! Bazıları ise bu yolla kalelerinde korunmaktadır.
İnsanlık yeniden bir karar vermek zorunda. Bu vebaya dur diyecek mi, yoksa vebanın yayılmasını görmemezlikten mi gelecek? İnsanlık neon ışıkları altında, ışıltılı bir gösteri dünyasında eğleneyim diye içeri girerken, köleleşen, uyuşturucuya alıştırılan, alınıp satılan insanlara mı dönüşecek yoksa? Veba yayılıyor! Hem de iyilik sunduğunu söyleyenlerin elinden. Kimisi Tanrıyla, kimisi parayla, kimisi cilalı devrim ve değişim diyerek, kimisi özgürlük diye satarak, kimisi her türden şovenizm, yobazlık, hamaset ve siyasetle kandırarak yaymaktadır.
İnsanlıktan önce biz birey olarak karar vermek zorundayız! İnsanlıktan önce toplum olarak biz karar vermek zorundayız! Köşede mükellef kuş sütü eksik bir sofrada başkaları karnını doyururken ve yemek herkese yetecekken, ekmek mi, kuru ekmek mi arasındaki seçim şansı verilmesine mi razı ve mutlu olacağız? Buna seçim hakkı verildi diye demokrasi mi diyeceğiz? Kötü ile daha kötü arasındaki seçim, demokrasi midir? Hakkımı yiyenle, muhtemelen yiyecek olan (ancak şu anda gücü olmadığı için yiyemeyen) arasındaki seçim midir demokrasi? Daha güçlü birilerinin, güç, iktidar, makam, unvan, mal, mülk hevesi olan ancak daha zayıf kişilikli olanları cepheye sürüp bunlar arasında seçim yaptırması mı olacak demokrasi? Israrla ve hırsla o yerleri isteyenlerle, ehliyetsiz ve liyakatsizler arasında yapılan seçim mi yoksa demokrasi? Veba yayılıyor hem de açıkça!
"Kendilerini elitlere karşı milletin gerçek evladı gibi sunarlar; çok güçlü duygusal çalkantılar yaratırlar; kabarttıkları bu duygusal çalkantıları kendi amaçları doğrultusunda manipüle ederler; devleti devlet yapan ilkelere ya tehdit oluştururlar veya tamamen çiğnerler." (J. F. Cooper). Yoksa razı olunan şey, demokrasi adına bunlar arasındaki bir seçim midir? Nitekim Hz. Muhammed, “Vallahi biz isteyeni veya görev hırsı bulunanı yönetici yapmıyoruz.” Kararlılığı ve duruşuyla aç gözlüler, oturduğu yerden kalkmayanlar, ehliyet ve liyakatsizlerin halkı sömürmesine engel olmak isterken, onun adına hareket edenler neden bunun tersini yapmakta, bunu da demokrasi diye pazarlamaktadır? Böyle bir hırsı ve ısrarı olanlar arasında hangisini, hangi mevkiye seçerseniz seçin hayırlı olur ve demokrasi olur mu? Veba yayılmaktadır her yerde!
Aslolan haktır, adalettir! İnsanın insanca ve onurlu şekilde yaşaması, o onuruna saygı duyulması, duymayanın da duymak zorunda kalmasıdır. Anlamayanlar tarihe, insanlık acılarına, insanlığın kadim tecrübesine, onun da yazılı hali olan BM İnsan Hakları Bildirgesinin Önsözüne bakması yeterlidir. Bunu sağlamanın tek ve mutla yolu vardır: O da hukuktur, adalettir. Yoksa kötü ile daha kötü, muhtemel kötü arasındaki tercihi demokrasi diye sunmak değildir.
Görünenler budur. Bu devirde veba olur mu denilirse fareler ölür, insanlar ölür, acılar yaşanır. İnsan Hakları Bildirgesi de bunu açıkça ifade etmektedir. Sonra vebadan kurtulmak için şehrin kapılarını tamamen kapatmak, her şeye yeniden başlamak gibi zor bir sınavla karşı karşıya kalır insan. İnsan akıl, vicdan, onur sahibi bir varlıktır. Ya onun gereğini yapar veya olana razı olmak zorunda kalır. Veba yayılmasın isteniyorsa, tedbir almak gerekir. Tek bir yolu vardır, insanlığın ve bizim, hakka, hukuka dönmesidir. Ancak göstermelik değil, kendimiz için değil, sadece içerde değil. Gerçekten, herkes için, içerde ve dışarda. Yoksa salgın durdurulamaz. Görmemezlikten gelmemek, bu devirde olur mu dememek lazım. Olmuştur, olur da, oluyor zaten. Hukuka ve adalete dönmek gerekir. Yoksa veba kapıdadır, hatta içeri girmiş ve halen kurbanlar almaktadır!
Bu yalandan, demokrasi diye pazarlanandan, hukuk diye yutturulandan kurtulup, gerçek anlamda hakka, hukuka, demokrasi varsa ona dönmek, yolunu aramak gerekir. Yoksa veba yutacaktır, yutuyor! Önce kabullenmek ve zihnen, vicdanen, aklen ve ahlâken kurtulmak lazım. Bunlar varsa ve kalmışsa tabii… “Quo vadis domini!”, “Eyne tezhebune!”…