Yargıdaki sorunların bir kısmı gerçek değil, ya sanal sorunlardır veya yargının bizatihi kendisinin doğurduğu sorunlardır. İşyükü de bunlardan biridir. Evet bir işyükü mevcuttur; ancak gerçek iş yükü bu değildir.
Bugün adliyedeki duruşma listesindeki işlerin yarısından çoğu aslında duruşma yapılamaması gereken işlerdir. Ön inceleme sağlıklı yapılmadığından yıllarca nafile duruşma, keşif, bilirkişi incelemesinden sonra görevsizlik, yetkisizlik kararı verilmesi bunun tipik örneğidir. Ön inceleme on dakikada bitirilip bu da kâr sayıldığından ve bu kısa sürede de uyuşmazlık konuları tam ve doğru tespit edilemediğinden (bkz. matbu ön inceleme zabıtları), başlangıçta ayrılmayan süre, sonra aylara ve yıllara mal olmaktadır. Hâkimler değişmekte, uyuşmazlık yeniden ele alınmaktadır.
Aynı şey düzgün hazırlanmayan iddianameler, tutukluluklar, hazırlıksız yargılamalar; idarî yargıda idarenin ihmalleri ve keyfî davranışlarına mahkemelerin göz yumması, kendisinde olan bir belgeyi bile vermeyen kuruma tahammül, iltimas sonucu aylar yıllar boşa geçmektedir. Tarafların kötüniyetli davranışlarına göz yumulmakta, dilekçelerdeki acıklı hikâyelerle yargılamalar yürütülmekte, ciddî çalışan avukat ve tarafların emekleri ziyan olmaktadır. Usûl kanunlarında kötüniyete karşı açık hükümler var; ama yargı kararlarına bakarsanız bizim yargılamalarımız dürüstlük abidesi, bu hükümleri açık kötüniyetli işlem ve taleplerde dahi uygulayan yok.
Tumturaklı bir sürü laf, ama al bir kanun oku desen okuyan yok, hatta kanun değişiyor haberi olan yok, iki kitap karıştır desen kitap yok, herkesin kafasına/keyfine göre uygulamasının adı da usûl olmuş!... Her duruma uygun bulunacak içtihatla iş kotar, genel geçer ifadelerle durumu idare et, taraf iddia ve savunmaları (o da geç verilen) hükmün tek gerekçesi olsun, sonra da vay efendim iş yükü!...
Kısaca, yargı önce iş yükünü kendisi oluşturmakta, daha sonra da dönüp iş yükünden şikâyet etmektedir. İş yükü yoktur! Bilgisizlik, ilgisizlik, umursamazlık, hak ve adaleti ciddiye almama vardır.
En acısı toplum buna alışmıştır, mahkemeler buna alışmıştır, avukatlar buna alışmıştır, bunların kurumsal yapıları HSK, Bakanlık, barolar, TBB buna alışmıştır. Bir sonraki yükselme, atama, seçim, görev vs. her şeyin önüne geçmiştir. Hakka yazıktır, adalete yazıktır, insanlara yazıktır, taşınan unvanlara cüppeye yazıktır, hasılı Ülkeye yazıktır. Ama kimin umurunda?!...
Hiç kimse kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemez; yargı da kendi oluşturduğu iş yükünden şikâyet etmemelidir.
*Uydurulmuş bu iş yükünü azaltmak yerine, olmayan iş yükünü bahane ederek zorunlu arabuluculuk gibi hukuku ve aklı zorlayan uygulamalar teşvik edilmekte, bunun için de bahaneler üretilmektedir.