GİRİŞ

Ülkemizde de son yıllarda “Tiny House”lar farklı sebeplerle rağbet görüp kullanımı giderek yaygınlaşsa da, “Tiny House”lar ile ilgili kapsamlı bir mevzuatın bulunmamaktadır. Bu ise “Tiny House”’ların giderek çetrefilleşen bir hukuki sorun yumağı haline dönüşüp bu patlamaya hazır sorunun hem vatandaşın hem de kamu idarecilerinin kucağına bırakılmasına yol açmıştır. Dolayısıyla hem “Tiny House” sahipleri hem de kamu idareleri tamamen sisli bir yolda el yordamıyla yolunu bulmaya çalışmakta, kazaların önüne geçmeye çalışmakta ancak her iki tarafın ciddi olumsuz ve ağır etkilenimleri olduğu olayların önüne geçilememektedir.

ÜLKEMİZDE “TINY HOUSE” TÜRLERİ VE TABİ OLDUKLARI/OLABİLECEKLERİ HUKUKİ REJİM

“Tiny House”lar ile ilgili uluslararası literatürde çok farklı sınıflandırmalar yapılabilmekle beraber, ülkemizde genelde bu küçük evler, römorklu ve römorksuz “tekerlekli veya tekerleksiz” olarak tasarlanmakta, üretilmekte ve her iki türün imalat ve kullanım süreçleri bakımından farklı hukuki rejime tabi olduğu kabul edilmektedir.

Sabit “Tiny House”ların ilke olarak yapılara ilişkin kurallara uygun inşa edilmesi ve imar düzenlemelerine tabi olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu tip “Tiny House”ları yapı kabul edersek, İmar Kanunu bağlamında (md. 21) belediyelerden veya valiliklerden yapı ruhsatı alınması zorunluluğu vardır.

Diğer grup olan tekerlekli “Tiny House”lar, -Ülkemizde genellikle bu tiple karşılaşılır- Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin “çekme karavan” tanımı içinde değerlendirilmekte, tip onay belgesi alınıp plakalı ve ruhsatlı olarak üretilmektedir. Hareket halindeki “Tiny House”lar, bir ev veya bir yapının aksine bir araç olarak kabul edildiğinden, aracın tipine göre bunlara ilişkin hukuki yükümlülükler de değişir.

Tekerlekli “Tiny House”lar; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesi ve Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 3. maddesinin (c) bendinin 20. Bölümüne göre “römork’’ olarak tanımlanan “O sınıfı motorsuz araç” vasfındadır. Römork ise Kanun ve Yönetmelikte “Motorlu araçla çekilen insan veya yük taşımak için imal edilmiş motorsuz taşıttır” olarak tanımlanır. Aynı Yönetmeliğe göre, bir motorlu araç tarafından çekilen römork veya yarı römork motorsuz yük taşıma araçları “O sınıfı” olarak ifade edildiğinden, tekerlekli “Tiny House”lar, anılan Yönetmelik düzenlemesine göre “O Sınıfı” araç olarak tanımlanır. Tekerlekli “Tiny House”lar motor taşımadığından bunları çekmek için imal edilmiş ve yük taşımayan motorlu araçlar çekici olarak ifade edilir.

Tekerlekli “Tiny House”lar, römork vasfında olduğundan tescilleri Karayolları Trafik Yönetmeliği 42.  maddeye göre yapılır. Ancak aynı Yönetmeliğe göre yüklü ağırlığı 750 kg.’ın altındaki römork ve yarı römorklar tescile tabi değildir.  Tekerlekli “Tiny House”lar, karayollarında seyir halinde iken geçerli muayenesinin yapılmış olması gerekir. Aynı zamanda bunların Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yapım ve kullanım bakımından karayolu yapısına ve trafik güvenliğine uyma zorunluluğunu yerine getirmiş olduğuna dair “uygunluk onayı” sahibi olmaları gerekir. Bunlar, trafik yönetmeliklerine tabii araç vasfında olduğundan ilgili düzenlemeler uyarınca plaka, ruhsat ve trafik tescil işlemleri ikmal edildikten sonra başkaca bir izine ihtiyaç olmadan kullanılabilir. Dolayısıyla bu tip “Tiny House”lar, imar mevzuatı kapsamında değildir ve bahse konu mevzuata dayanılarak bu araçların sahiplerine işlem yapılması veya yıkım vb. kararların alınması mümkün olmayacaktır. 

Ülkemizde tekerlekli “Tiny House”lar ile ilgili ilk düzenleme 18.1.2024 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmelikte yapılan değişiklik ile girmiştir. Ancak bu düzenleme sadece turizm tesisleriyle sınırlı olup sorunun sadece çok küçük bir kısmını kapsar. Yani bireysel tekerlekli “Tiny House”lar ile ilgili genel nitelikte uygulamaya dair hiçbir kural konulmazken bunlardan 5 ila 49 tanesinin bir araya getirilmesi ile oluşturulacak turizm tesislerine dair kurallar getirilmiştir. Asıl çözüm bekleyen konu, görmezden gelinmiştir.

Bu tip “Tiny House”lar yasal olarak “park etmiş araç” ile aynı hukuki statüye sahiptir ve araçların park edebilecekleri her yere park etmelerine engel bir düzenleme yoktur. Dolayısıyla bunların nerelere konulabileceği ve nerelere konulamayacağı bir hukuki sorun olarak durmaktadır. Zira prensipte araçların park ettiği her yere park eden bu araçların konuldukları yer nedeniyle ihtilaflar çıkmakta, tarım alanlarına konulduğunda araç sahiplerine tarım alanlarının amacı dışında kullanılması nedeniyle işlem yapılmakta, sit alanlarına park etmiş diğer araçlardan farklı muameleye tabi tutulmaktadır. Arazisine tarımsal veya hayvancılık faaliyetleri kapsamında bir tekerlekli “Tiny House” yerleştiren kişi burada belli bir süreden beri kalınıyor diye söz konusu araç yapı olarak kabul edilip işlem yapılmasının temeli var mıdır? Öte yandan bazı ülkelerde bu tip araçlar için bulundukları yerde belli bir süre konaklama izni verilmekteyken Türkiye’de bir süre öngörülmemesi söz konusu aracın örneğin bir araç parkında sürekli kalmasına imkan verir mi? 

Devlet bu tip “Tiny House”lar bir araya getirilerek oluşturulan turizm tesisleri için bir düzenleme yapmış olmasına rağmen üretimine ve kullanımına müdahale etmediği bağlı olduğu genel çerçeveyi çizen hukuki düzenlemeyi yapmaktan adeta imtina etmektedir. Bir taraftan bakıldığında araca benzeyen ve bu şekilde kabul gören ancak aynı zamanda kişilerin barınma ve dış etkilerden korunma ihtiyaçlarını karşılayan, kendi özel alanlarını geçirdikleri konut olarak kabul edilen “Tiny House”lar ile ilgili, onların bu niteliğini dikkate alan yeni bir ev kategorisi oluşturmanın zamanı gelmiştir. Başka bir ifadeyle ne kuş ne de deve diyebileceğimiz bir canlı türünü adlandırmak için devekuşu ibaresini artık kullanabiliriz.

Neticede farklı sebeplerle bireysel “Tiny House” almış olan veya almak isteyen kişiler, hukuki düzenlemenin olmaması, her kamu idaresinin ve mahkemenin bu belirsizlik denizinde pusulasız nereye varacağını bilmeden el yordamıyla yolunu bulmaya çalışması, ilgililer için hukuken öngörülebilir bir tabloyu ortaya çıkarmaz

Bazı kamu idareleri, bu alanda hiçbir kural yokken tekerlekli “Tiny House”ları, yapı kabul edip ruhsatsız oldukları gerekçesi ile yıkım kararı alabilmektedir (http://www.edirneozelidare.gov.tr/basin-aciklamasi-24-05-2024;  http://www.edirne.gov.tr/basin-aciklamasi02052023).

Öte yandan uygulamada bu tip “Tiny House”lar, yapı ruhsatı almadan kullanıldığından, maliklerinde yapı olmadığı iddiası ileri sürüldüğünden İmar Kanunu’nun 31. maddesindeki net kural uyarınca elektrik, su ve kanalizasyon kamu hizmetlerini alamayacaktır. Dolayısıyla belki de bu tip “Tiny House”ların yapı statüsü için ayrı ve esnek kuralların getirilmesi, diğer yapılarda olduğu gibi sıkı şartlar aranmadan kamu hizmetlerinden faydalandırılması formülü değerlendirilebilir.

3194 sayılı Kanun 2. maddesine göre, Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılarla ilgili kuralları içerir, dolayısıyla ilgililerin istedikleri her tür araziye, -niteliği ne olursa olsun (tarım arazisi, doğal sit alanı, kıyı kesimleri, imar planlarında yerleşime ayrılmamış alanlar vb.)- bu tip “Tiny House”ları kondurup toprağa sabitlemeleri mümkün değildir. Ülkemizde bu tip “Tiny House”lar genelde plansız alanlara kondurulmakta, ancak burada bile Plansız Alanlar İmar Yönetmeliğinin iskân dışı alanlarda uygulanacak esaslarına uyulmamaktadır. Dolayısıyla bu tip “Tiny House”ların toprağa sabit hale getirildikleri yer dahi yasalara aykırılık arz etmekte, genelde bu yerleştirmeler tarımsal alanların korunması ve çevre kirliliğinin önüne geçilmesi vb. nedenlerle müdahalelere maruz kalmaktadırlar.

Netice itibarıyla sabit “Tiny House”ların imar mevzuatına tabi olduğu kabul edilse dahi bu mevzuatın nasıl ve hangi açılardan hangi usul ve esaslara göre uygulanacağı hususunda hiçbir netlik bulunmamaktadır. Bu ise ilgilileri bir kamu idaresinden diğerine değişen uygulamalara muhatap bırakmakta, farklı yetki bölgelerindeki mahkemelerin farklı kararlar verebilmesi nedeniyle hukuki istikrarsızlıklara yol açmakta, sabit “Tiny House” sahibi olan kişiler için öngörülebilir olmayan bir hukuki atmosfer yaratmaktadır.

Ülkemizde “Tiny House” ile ilgili yukarıda özetlenen tablo, bu tip bir yaşam tarzını benimsemiş kişiler ile onların sahip oldukları “Tiny House” ilgili alınan tedbir ve kararlar, bu yapı veya araçların hukuki niteliğini tartışmaya açmakta, ayrıca tedbirlerin/kararların anayasal hakların ihlaline yol açıp açmadığı hususunu gündeme taşımaktadır. Bu noktada alınan/alınabilecek tedbirlerin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru kapsamında nasıl değerlendirilebileceği hususu üzerinde durulmalıdır.

TINY HOUSE İLE İLGİLİ TEDBİR VE ALINAN KARARLARIN İHLALİNE YOL AÇABİLECEĞİ ANAYASAL HAKLAR

Bu kapsamda alınan tedbir ve kararların somut olayın özelliklerine göre birçok anayasal hak bağlamında ele alınması mümkündür. Ancak çalışmanın konusu itibarıyla iki temel hakkın ihlalin söz konusu olabileceğini söylenebilir: özel ve aile hayatına ile konuta saygı hakkı ile mülkiyet hakkı. Örneğin bu tip yerlerin bir ibadethane gibi kullanıyor olması din ve vicdan hürriyetini, bir STK merkezi olarak kullanılması dernek özgürlüğünü de gündeme getirebilir.

Özel ve Aile Hayatına Saygı Hakkı ile Konuta Saygı Hakkı

Özel hayat kavramının kapsamı oldukça geniş olup bu kavram; bireysel gelişim hakkını, bireysel özerkliği ve bireyin diğer insanlarla ve dış dünyayla ilişki kurma ve geliştirme hakkını koruma altına alır. Hatta bireysel gelişim ve bireysel özerklik bu hakkın kapsamının belirlenmesinde anahtar kavramlardır. AYM de özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramının temel alındığını, bu hakkın herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içerdiğini kabul eder (C.A. (3) [GK], § 62).

Bir tedbir/karar, ilgilinin bireysel gelişim ve bireysel özerklik alanı ile irtibatlı kılındığında, kişinin diğer insanlarla ve dış dünyayla ilişki kurma ve bu ilişkileri geliştirme hakkına yönelik olduğunda özel hayatın kapsamına girebilir. AİHM bir yaşam tarzının ifadesi olarak kişilerin karavanda yaşaması halinde bu yaşamın da özel hayat kapsamında korunduğunu belirtir (Chapman/Birleşik Krallık (BD), § 73). “Tiny house”ların çekme karavan ile aynı niteliğe sahip olduğu kabul edilmektedir. Kişilerin “Tiny house” tercihinin sadece iktisadi ve seyahat kolaylığı sebepleriyle açıklanamayacağı, bu tercihte çevresel duyarlılık, kamu otoritelerinden özerklik, gezginci bir hayat tarzını benimseme, minimalist bir hayat felsefesini benimseyip hayatına uygulama vb. etkenlerin de burada etkili olduğu dikkate alındığında “Tiny house” kullanımının bireysel gelişim ve bireysel özerklik ile ilişkisi ortaya çıkar. Aslında kişiler bu şekilde kendi hayat felsefelerine uygun bir yaşam tarzını devam ettirirler. Dolayısıyla “Tiny house”larla ilgili tedbir ve kararların bu açıdan özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.

Öte yandan AYM, konut kavramının genellikle özel hayatın ve aile hayatının belli başlı sahnesini teşkil eden, maddi olarak belirlenmiş yer olarak tanımlamakta (Semra Özel Üner, § 24), konut kavramının iş yerlerini de kapsadığını söylemekle birlikte (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], § 54); karavan ve “Tiny house”ları bu açıdan değerlendirdiği bir karara yer vermemiştir. Bununla beraber AİHM bir yerin konut sayılıp sayılmadığını, fiili gerçek durumlara, diğer deyişle belirli bir yer ile yeterli ve sürekli bağlantıların varlığına bağlıdır, demiştir (Winterstein ve Diğerleri/Fransa, § 141). Konut, yalnızca hukuka uygun olarak kurulanlarla ve geleneksel ikamet yerleri ile sınırlı değildir (Buckley/Birleşik Krallık, § 54). Karavanlar, (Chapman/Birleşik Krallık (BD), §§ 71-74), karada kurulu olan kabin ve bungalovlar (Winterstein ve Diğerleri/Fransa, § 141), ikinci evler veya tatil evleri de (Demades/Türkiye, §§ 32-34) konut olarak değerlendirilir. Bu nedenle hangi türü olursa olsun “Tiny house”lar ile ilgili tedbir ve kararların konuta saygı hakkı içinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Özel hayata ve konuta saygı hakkına bir müdahale olduğunda AYM müdahalenin anayasaya uygunluğu denetiminde; sırasıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı, meşru amacının olup olmadığı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkeleriyle çelişip çelişmediği hususlarında değerlendirme yapar (Latife Akyüz, § 42) ve bunlardan bir tanesinden bir ihlal bulduğunda diğerleri yönünden dosyayı incelemez.

 Kanunilik kriterinin karşılandığını söyleyebilmek için tedbir veya kararın hukukta bir dayanağı bulunduğu tespit etmek yeterli değildir, bu kriter aynı zamanda kanunun niteliğiyle de ilgili bazı gerekliliklerin karşılanmasını ister; ilgili kişi için kanunun erişilebilir ve sonuçlarının öngörülebilir olması ile kanunun hukukun üstünlüğü ilkesiyle uyumlu olması. Dolayısıyla bu kriter sayesinde, özellikle, kanun metninde kamu makamlarına, hangi koşullarda ve hangi şartlar altında, haklara müdahale yetkisi verildiğini yeterli açıklıkta anlaşılır kılmak için açık ve net ifadeler kullanılmalıdır. İlgili kişi, gerektiğinde profesyonel destek alarak kanun metnine bakarak hukuk içinde gerçekleştirebileceği davranışlarını planlayabilmelidir. Ayrıca kanunda, bireyi kamu idaresinin keyfiliğe karşı yeterli düzeyde korumak için idari takdir yetkisinin kapsamı ve uygulama usulü yeterli açıklıkla tanımlanmış olmalıdır (Turgut Duman, § 67). Aynı kapsamda AYM, ilgili kanunun derece mahkemelerince makul olmayacak biçimde genişletici ve öngörülemez bir yoruma tabi tutulmasının da kanunilik ilkesinin ihlalini doğurduğunu ifade etmiştir (Tamer Mahmutoğlu, § 108).

Yukarıda “Tiny house”ların hukuki rejimi başlığı altında yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere -tekerlekli 5 ila 49 adet “Tiny house” bir araya getirilerek oluşturulacak turizm tesislerine ilişkin Yönetmelik hükümleri haricinde- “Tiny house”larla alakalı bir yasal düzenleme bulunmamakta, “Tiny house”ların doktrinde inşa ve kullanımın niteliğine göre yapı veya araç olarak kabul edilebileceği ileri sürülmekle birlikte aslında bunların niteliği, bu kabul bağlamında atıf yapılan mevzuata tam olarak uygun düşmemekte, kamu idareleri ve “Tiny house” sahipleri bunla için hangi hukuki rejimin geçerli olduğunu bilemediklerinden kendi takdirlerine göre tedbir ve kararlara başvurmakta, mahkemeler ise önlerine gelen davalarda tamamıyla yeni olan bir hukuki sorun hakkında istikrarlı bir içtihat ve uygulama ortaya koyamamaktadır. Bu nedenle “Tiny house”lar ile ilgili alınan bir tedbir veya kararın AYM’nin tanımladığı şekliyle hukuki bir temeli olduğunu iddia edebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla bu konuda alınan her tedbir veya karar, özel hayata ve konuta saygı hakkı ihlali ile sonuçlanacaktır.

MÜLKİYET HAKKI

“Tiny House”lar ile ilgili alınan yıkım kararı, “Tiny House” sahiplerine para cezası uygulanması, bunların kullanımının kısıtlanması vb. tedbir veya kararlar, mülkiyet hakkına bir müdahale teşkil eder. Örneğin bir kişinin mülkiyetinde olan bir malvarlığı değerini kaybetmesi veya onun üzerinde sahip olduğu mülkiyet hakkının kapsamını daraltma sonucunu doğuracak tedbirlere maruz kalması böyledir. Nitekim AYM, Ayten Öztürk kararında Maliye Hazinesine ait bir araziye yapılan, uzun süredir kullanılan, idarenin de bunu bilip hareketsiz kaldığı ve başvurucunun emlak vergisi dahi ödediği bina üzerinde ilgilinin mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu binanın yıkımın hakka müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir (§ 83-85) . Yine bir kişi hakkında idari para cezasına hükmedilmesi neticesinde ondan tahsil edilen, dolayısıyla onun malvarlığından eksilen paranın onun açısından mülk teşkil ettiği kabul edilmektedir (Orhan Gürel, § 43).

Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için; önce kanuni bir dayanağı olması, daha sonra meşru amaç gütmesi ve nihayet mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin kurulmuş olması gerekir. Mülkiyet hakkına müdahalenin kanuna dayalı olması, aynı zamanda iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], § 44). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunun öngörülebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 55).

Yukarıda “Tiny House”ların hukuki rejimi ile özel hayata ve konuta saygı hakkı kapsamında kanunilik bağlamında yapılan açıklamalar çerçevesinde, “Tiny House”larla ilgili alınan tedbir ve kararların yasallık kriterini karşılamadığı açıktır.

SONUÇ

“Tiny House” ile ilgili sorunların bir kangrene dönüşmemesi, “Tiny House” sahiplerinin, kamu idarelerinin ve mahkemelerin emek, sermaye ve zaman kaybının önünde geçilmesi; ilgilileri diğer kişilerle ve kurumlarla karşı karşıya getirip sorun yumağına yenilerinin eklenmemesi adına “Tiny House”ların yasal bir çerçeveye kavuşturulması, bu yasal çerçevenin de açık, net anlaşılabilir dille oluşturulması acil ve zorunlu bir ihtiyaçtır. Bu sorunun çözümünün zamana bırakılması ve yayılması, sorunun görmezden gelinmesi, sorun yumağının bir çığ gibi katlanarak büyümesine yol açmaktan başka bir işe yaramayacaktır.