“Hukuki Dinlenilme Hakkı” Başlıklı HMK.’nın 27. Maddesi’nin Gerekçesi’nde; “… Bu hakkın üçüncü unsuru, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de, Kararlar’ın gerekçesinde yapılması gerekir. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması, bu hakkın ihlâli sonucunu doğuracaktır. Yargı organları, her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, hangi maddî ve hukukî sebeplerle karar verdiklerini gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Ortaya çıkacak Karar; hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen aykırı ve sürpriz sayılacak nitelikte olmamalıdır. Bu durum “Sürpriz Karar Yasağı” olarak da ifade edilmektedir. Yargı organları özellikle yerleşik içtihatların dışında yeni bir karar verebilirler. Ancak bu konuda gerekçelerini tam ortaya koymalı ve tarafların açıklamalarını da değerlendirmelidirler. Madde’de yapılan düzenlemeyle, en temel yargısal hak olarak kabul edilen ve Uluslararası Sözleşmeler’le Anayasalar’da yerini bulan Hukukî Dinlenilme Hakkı, tüm unsurlarıyla ortaya konulmuştur.” denilmektedir.
Hukuk Devleti’nin asli unsurları arasında yer alan Hukuki Belirlilik veya Güvenlik İlkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve Kamu’nun Mahkemeler’e güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan Mahkeme Kararları’nın sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak, yargısal bir belirsizliğe yol açabilir (AİHM., Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, B. No: 13279/05, 20.10.2011, § 57).
Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan Hukuki Güvenlik İlkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlet’e güven duyabilmesini, Devlet’in de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik İlkesi ise; yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, Mahkeme İçtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki Belirlilik İlkesi’nde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır (AYM., 23.12.2015, 15-118).
Farklı Kararlar’ın aynı Mahkeme’den çıkmış olması tek başına, Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlali anlamına gelmez. Değişik yönlerde Kararlar verilmesi ihtimali, Yargıtay ve Danıştay gibi çeşitli Yüksek Mahkemeler’den oluşan yargı sistemimizin kaçınılmaz bir özelliği olarak kabul edilmelidir. Diğer yandan, bireylerin makul güvenlerinin korunması ve Hukuki Güvenlik İlkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmez. Mahkeme İçtihatları’ndaki değişme Yargı Organları’nın takdir yetkisi kapsamında kalmakta olup, böyle bir değişiklik özü itibarıyla, önceki çözümün tatminkâr bulunmaması anlamına gelir. Ancak, aynı hususta daha önce çıkan kararlardan farklı bir hüküm kurulması halinde, Mahkemeler’ce, bu farklılaşmaya ilişkin makul bir açıklama getirilmesi gerekmektedir. Yüksek Mahkemeler’in oynaması gereken rol tam da Yargı Kararları’nda doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte, yeni kabul edilmiş bir Yasa’nın yorumlanmasında olduğu gibi, bazı hallerde içtihadın müstakar hale gelmesinin belirli bir zamana ihtiyaç duyacağı açıktır (AYM., 06.01.2015, B.No: 2013/6932).
İçtihat değişikliğinin, Sürpriz Karar Yasağı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekir. Sürpriz Karar; ilgilinin yargılamanın o ana kadarki seyrine göre, haklı olarak beklemediği, umulmadık bir kararla karşılaşmasıdır. Sürpriz Karar Yasağı ise; yargılamanın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yürütülmesi durumunda tarafların öngöremedikleri bir kararla karşılaşmamalarını ifade eder. Sürpriz Karar Yasağı; hukukun gelişimine ve yeni şartlara uyarlanmasına engel olacak mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır. Şüphesiz Mahkemeler yeni içtihatlar geliştirebilirler, önceki içtihatlardan farklı bir Karar verilebilir, hatta yeni ve özelikle somut olayda ortaya çıkan hukuki durum bunu gerekli kılabilir. Ayrıca belirtmek gerekir ki; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi gereğince Hâkim’in hukuku kendiliğinden uygulaması söz konusu olduğunda Sürpriz Karar Yasağı’nın ihlalinden söz edilemez. Bununla birlikte mevcut içtihatlar dışında yeni bir görüş benimsenecekse, öncelikle tarafların bu konuda bilgilendirmesi gerekir (ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul Hukukunda Hukuki Dinlenilme Hakkı, Ankara 2003, s. 185 vd.).
/*/
“… Dairemiz’in Belirsiz Alacak Davası ile ilgili yukarıda belirtilen yeni ilkelerinin hemen uygulamaya konulması, Daire’nin önceki görüşüne güvenerek dava açanlar yönünden hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve Sürpriz Karar Yasağı İlkeleri’nin ihlaline yol açacaktır. Bu sebeple; benimsenen yeni görüşün Yargıtay Kararları Dergisi ya da başkaca yollarla duyurulmasından itibaren makul bir süre sonra uygulamaya konulması, Daire’nin görüşüne güvenilerek açılan davalarda ise, önceki uygulamaya devam edilmesi uygun görülmüştür. Somut uyuşmazlıkta; davacı tarafça Belirsiz Alacak Davası açılmıştır. Ancak yukarıda açıklandığı üzere; Dairemiz tarafından daha önce verilen Kararlar’da hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğuna bağlı davanın reddi kararları verilmediğinden Daire’nin önceki görüşüne güvenilerek Belirsiz Alacak Davası şeklinde açılan bu davada belirtilen husus bozma nedeni yapılmamıştır. …” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2017/16339 E., 2020/7549 K., 14.09.2020)
/*/
“… Hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ve Sürpriz Karar Verme Yasağı gereği birleşme tarihinden önce yukarıda belirtilen esasları dikkate alan ilk Karar’ın Yargıtay Kararları Dergisi veya başkaca yolla yayını tarihinden sonra açılan davalarda belirtilen ilkeler uygulanacaktır. Başka bir anlatımla; açıklanan Karar’ın yayınından önce açılan davalarda her iki Daire görev alanına giren bölgelerde verilen Kararlar bakımından Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin önceki uygulamalarına devam edilecektir. …” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/26476 E., 2020/7547 K., 14.09.2020)
/*/
“… Esasen talep edilmeyen bir konuda karar verilmesi HMK 439. Madde’de sayılan 9 sebepten biri olan “f) Tarafların eşitliği ilkesi ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediği ...” İlkesi’ne de aykırılık teşkil eder. Bir an için … uyuşmazlıkta talepten fazlasına ya da talep ve dava edilmeyen bir konuda Karar verebileceğinin kabulü halinde talep konusu edilmeyen konuda davalı tarafın Hukuki Dinlenilme Hakkı’nı da korumak mümkün olmayacaktır. Bir başka deyişle; tarafın talep ve dava konusu etmediği sadece Hakem Heyeti’nin karara konu ettiği bir konuda davalı tarafın savunma yapması beklenemez. Hakemler’in sürpriz bir şekilde verdikleri hükümde konuyu karara bağlamaları “Sürpriz Karar Yasağı” ilkesine de aykırılık teşkil edecektir. Bir an için aksi düşünüldüğünde; davacı tarafından; davalı tarafın savunma yapmasının önüne geçilmesi için uyuşmazlığın sadece bir kalemi talep konusu edilir, diğer talepler özellikle talep dışı bırakılır ve Hakem Heyeti de talep dışı olan ve davalının savunma yapma imkanı bulamadığı konuda karar vererek davalının Adil Yargılama Hakkı’nın en önemli unsuru olan genel ilkeler de HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen Hukuki Dinlenilme Hakkı’na aykırı karar vermesini mümkün hale getirmek tehlikesi söz konusu olabilecektir. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2019/1234 E., 2019/3335 K., 11.07.2019)
/*/
“… Açıklanan bu gerekçelerle, İlk Derece Mahkemesi’nin davaya bakmakla görevli olmasına rağmen, usule aykırı olarak ve Sürpriz Karar Yasağı’nı da ihlal ederek verdiği Görevsizlik Kararı usul ve Yasa’ya aykırı olduğundan, HMK’nın 353/1.a.3 Maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece Mahkemesi’nin görevsizlik kararanın kaldırılmasına dair Karar verilmiştir. …” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Mahkemesi, 2018/1960 E., 2019/890 K., 27.06.2019)
/*/
“… Yerel Mahkeme Kararı’nda, aynı konu hakkında verilen Kararlar’ın 22. Hukuk Dairesi tarafından onandığı, somut olaya ilişkin verilen aynı tür Karar’ın bozulması halinde hukuki güvenilirliğin zedeleneceği, bu durumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “Sürpriz Karar Verme Yasağı” çerçevesinde kalacağı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesi’nde düzenlenen Adil Yargılanma Hakkı’na aykırılık teşkil edeceği ileri sürülmüş ise de; zaman zaman Yargıtay Kararları’nda maddi hatalara rastlanmakta, yine aynı kararlarda maddi hatanın taraflardan birisi lehine usuli kazanılmış hak bahşetmeyeceği vurgulanmaktadır. Mahkeme Kararları’nda eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması, Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlâli sonucunu doğurur. Yargı organları, her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, hangi maddî ve hukukî sebeplerle karar verdiklerini gerekçelerine yansıtmalıdırlar. Ortaya çıkacak Karar; hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen aykırı ve sürpriz sayılacak nitelikte olmamalıdır. Bu durum Yerel Mahkeme Kararı’nda de değinildiği üzere “Sürpriz Karar Yasağı” olarak da ifade edilmektedir. Ne var ki mevzuata aykırı olan veya bir Kanun normunun unutularak hatalı şekilde verilen Karar’dan dönülmesi Sürpriz Karar olarak değerlendirilemez. Kısaca, sürpriz bir Karar’dan dönülmesi sürpriz olarak kabul edilemez. Aksi takdirde her içtihat değişikliğinin salt bu nedenle Sürpriz Karar olarak değerlendirilmesi gerekir. Sürpriz olan husus, Karar’ın sonuç değil, gerekçe kısmıyla ilgilidir. Hukuka ve Kanun’a aykırılık teşkil eden veya hakkaniyete uygun olmayan Kararlar emsal gösterilemez. …” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2015/1965 E., 2015/1849 K., 30.09.2015 - Muhalefet Şerhi)