Dünyadaki gelişmeler ile birlikte milletler arası entegrasyon ve işbirliklerindeki artış sonucu ile yeni iş kollarının ortaya çıkmasıyla yapılan eylem ve iş çeşitliliği de artmıştır. Çeşitliliğin artması ve milletler arası insan ağının genişlemesinin bir sonucu olarak da dünya üzerinde suç çeşitliliği ve suçlu sayısındaki artış da aynı oranda kendini göstermiştir. Ancak bu fiiller kişilerin yabancı bir ülkede gerçekleştirdiği eylem sonucu ortaya çıkması sebebiyle milletlerarası bir meseleye dönüşmektedir. Farklı ülkelerde işlenen suçların soruşturma ve kovuşturmasının yapılabilmesi ya da cezaya hükmedilebilmesi için bu suçun faillerinin suçun işlendiği ülkenin yargısı karşısında bulunması gerekmektedir. Bu sebeple suçluların iadesi yani geri verme[1] işlemi uygulanmaktadır.
Geri verme; “Bir devlet ülkesinde bulunan kişinin, başka bir devlet ülkesinde işlemiş bulunduğu bir suçtan dolayı şüpheli veya sanık olması hâlinde, hakkında soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin yapılması amacıyla, hükümlü olması hâlinde ise, hakkında hükmolunan cezanın infazı amacıyla, yetkili diğer bir devlete, talebi üzerine teslim edilmesinden ibaret olan adli ve siyasi bir işlem” şeklinde tanımlanabilir.[2]
Suçluların iadesi işlemi prosedürün gereklilikleri bakımından insan hakları ihlallerinin ortaya çıkabileceği bir süreç olması sebebiyle devletlerarasında yapılan sözleşmeler ile karşılaşılabilecek hak ihlalleri güvence altına alınmak istenmiştir. İnsan hakları ile ilgili evrensel sözleşmelerin kabul edilmiş olması sayesinde birçok alanda yapılan düzenlemelerin ve işlemlerin bu sözleşmelere uygun şekilde iktisap edilmesi gerekliliği doğmuştur.
Geri verme işleminin temelinde herhangi bir ülkenin kaçış yeri olarak görülmemesi, suç işleyen kişinin er ya da geç yargılanacağını bilmesi yani kişi nerede olursa olsun adaletin tecelli edeceğinin bilinmesi fikri yatmaktadır. Bu sayede ülkeler kendi bünyesindeki suçlu ve suçluluk oranının artmasını da engellemek istemiştir. Herhangi bir devletin suçlular bakımından sığınak olarak görülmesinin önüne geçilmiştir. Bu işlemi hukuki mahiyeti ise uluslararası adli yardımlaşmadır. Geri verme milletlerarası alanda yapılması sebebiyle ceza hukukunun yanında devletlerarası hukuku da ilgilendirmektedir; bu sebeple aynı zamanda adli ve egemenlik hakları ile ilişkili bir konudur.
Suçluların iadesi, ceza hukuku ve milletlerarası hukuku ilgilendiren bir konu olması sebebiyle belirli kurallar çerçevesinde uygulama gerektiren hassas bir alandır. Çünkü bu işlem iadesi sağlanan kişilerin haklarının korunmasını gerektiren uluslararası bir mesele olarak görüleceğinden ceza hukuku, milletlerarası hukuk, insan hakları gibi birçok açıdan çeşitli kurallara tabi olacaktır.
Uluslararası alanda suç ve suçlularla mücadelede, uluslararası işbirliği anlaşmalarıyla gerçekleşmektedir. Bunun yanında, gerek adli yardımlaşma konusunda gerekse geri vermede uluslararası uygulamaya dayalı işbirlikleri de görülmektedir. Adli alanda işbirliği, iç hukuk yargı organları ve kanun uygulayıcıları için vazgeçilmez bir enstrüman hâline gelmiştir.[3] Yani ceza hukukunda adaleti sağlamak amacıyla uluslararası işbirliği ve hukuk kuralları devreye girmiş olmaktadır. Bu sayede suçluların iadesinin yapılabilmesi ve gerekli şartların sağlanması ise devletlerarası mutabakatın varlığı ile mümkün olabilecektir. Buradan da anlaşılacağı üzere uluslararası işbirliği ve anlaşmalar sağlanmadan yalnızca iç hukuk yolları tüketilerek suçluların iadesine dair bir konuda başarıya varılamayacaktır. Ancak bu konunun devletlerin iç hukuklarında düzelenmiş olması; iade süreci içinde yapılacak başvuru, suçlunun haklarının bu süre içinde korunması, iadeden sonraki süreçte de yargılamanın iade prosedürüne uygunluğunun takibi bakımından önem taşımaktadır.
Uluslararası hukukta çeşitli sebepler sonucu kişilere uygulanan sınır dışı etme ve geri verme işlemleri uygulama şekilleri ve hukuki nitelikleri bakımından farklılık göstermektedir. Her ikisi de yabancılar bakımından uygulanır ancak geri verme işlemi sınır dışı etmeye nazaran vatandaşlar bakımından nadir de olsa uygulanan bir yöntemdir. Bu iki uygulama da işlemleri gerçekleştiren makamlar bakımından farklılık gösterir. Sınır dışı etme daha çok idari bir tedbir olarak uygulanmaktadır. Ancak geri verme işleminde iade eden devlet, talep eden devlet yararına bir işlem yapmış olur ve bu işlem devletlerarası bir anlaşmaya dayanarak yapılmaktadır. Milletlerarası hukuk kurallarına göre; devletler egemenlik ilkesi gereğince vatandaşlarının yargılanması için yabancı bir ülkeye iadesini reddetme hakkına sahiptir. Yani suçluların iadesi istisnalar hariç vatandaşlar bakımından uygulama alanı bulamayacaktır. Diğer bir deyişle vatandaşlar, suç işlemeleri hâlinde başka bir devlete geri verilmezler.[4] Bu hâlde ise kimlerin vatandaş kimlerin yabancı olarak tanımlanacağı talep eden devletin hukukuna göre belirlenecektir.
Suçluların iadesini çoğunlukla yabancılar için uygulama alanı bulur. Milletlerarası insan hakları sözleşmeleri uyarınca kişiler yabancı olsalar bile korunması gereken hakları mevcuttur ve evrenseldir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmeler gereğince kişilere vatandaş veya yabancı olmaları fark etmeksizin bu sözleşmelerin gereklerine uygun şekilde hakları korunmalı ve gözetilmelidir. Suçluların iadesi süreci de bu hakların gözetilmesi gereken alanlardan biridir.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi belgelerde yer alan ve herkes için geçerli hükümler, vatandaş ve yabancı ayrımı yapmaksızın herkesin, haklardan yararlanması gerektiğine vurgu yapmaktadır. AİHS’nin kişi özgürlük ve güvenliğine ilişkin 5 inci maddesinde ise, kamu yetkililerince uygulanan kısıtlamaların hangi hâllerde kişi özgürlük ve güvenliğini ihlal etmediği altı bent hâlinde sayılmıştır. Bu bentlerin sonuncusu olan f)bendinde, kişilerin ülkeye usulsüz girişlerinin önlenmesi veya sınır dışı edilme ya da geri verme işlemleri için yapılan alıkoyma, gözaltı ve tutuklama işlemlerinin AİHS’nin 5 inci maddesine aykırılık teşkil etmeyeceği hükme bağlanmıştır. Suçluların geri verilmesinin ilke olarak yabancılar için söz konusu olacağı ve vatandaşın sınır dışı edilemeyeceği hususu göz bönüne alındığında, düzenlemenin yabancılara ilişkin olduğu sonucuna varılmaktadır. Ayrıca ülkeye usulsüz girme girişimi de yine yabancı için söz edilebilecek bir husustur. Çünkü vatandaş, sahip olduğu hukuki statüsü çerçevesinde ülkeye girme hakkına sahip olup ilgili devletin de vatandaşını ülkeye kabul yükümlülüğü söz konusudur.[5]
Öte yandan, hukukumuz bakımından, yabancılar açısından belirtilmesi gereken bir diğer husus da, Türkiye’nin taraf olduğu AİHS kapsamında öngörülen denetim mekanizması olan AİHM’e başvuru konusunda vatandaş-yabancı ayrımının yapılmamasıdır. Dolayısıyla, AİHS’de yer alan haklarından herhangi birinin ihlal edildiği iddiasında bulunan bir yabancı, herhangi bir kısıtlamaya uğramadan Türkiye aleyhine AİHM’e başvuruda bulunabilecektir. Bu husus, Anayasanın 90ıncı maddesi uyarınca Türkiye’nin ahdi yükümlülüğüdür.[6]
Ancak, AİHS’i yorumlayan AİHM[7] tarafından verilen kararlara göre, kişinin gönderildiği takdirde insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye maruz kalacağı bir devlete gönderilmesi, sınır dışı edilmesi ya da geri verilmesi AİHS’in 3 üncü maddesinin ihlali anlamını taşır. AİHM’ye göre, kişinin geri verileceği devlette yaygın insan hakları ihlalleri mevcutsa, bu kişinin o devlete geri gönderilmesi de 3 üncü maddeyi ihlal edebilir.[8] Devletler taraf oldukları AİHS’den ileri gelen yükümlülüklerini ihlal edemezler[9]. Ayrıca belirtmek de gerekir ki iadesi yapılan kişinin haklarının gözetilmesi ve bunun kontrolü için kişinin gönderildiği devletin AİHS tarafı olması şartı da aranmamaktadır. Taraf devletler kişilerin iadesini yaptıktan sonra da bu kişilerin durumlarını kontrol etmeli ve haklarını sürekli gözetmelidir. Yani geri verme sonrasında yaşanacak hak ihlalleri ile yine AİHS’ in 3üncü maddesi ihlal edilmiş olacaktır ve iadeyi gerçekleştiren devlet bundan sorumlu tutulacaktır. AİHS’ in 3üncü maddesi konusunda herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir.
Türkiye açısından bakılacak olursa; AİHM’nin geçici önlem kararlarına son dönemde özellikle geri verme ve sınır dışı alanlarında sıkça rastlanmaktadır. Türkiye’nin insan ticareti ve kaçakçılığında geçiş devleti olması ve son yıllarda kaçak göçmen akımına uğraması nedeniyle, buradan Avrupa devletlerine geçiş yapmak isteyen kişilerin sınır dışı edilmesi önemli bir sorun teşkil etmektedir. Ayrıca suçluların idam cezasını mevzuatında muhafaza eden ülkelere geri verilmesi söz konusu olduğunda, AİHM tarafından geçici önlem kararları verilebilmektedir. Bu durumda AİHM, ilgili kişinin geçici olarak AİHS’nin 3 üncü maddesine aykırı muameleye maruz kalabileceği devlete sınır dışı edilmemesi ve geri verme işleminin belirli bir süre durdurulmasını ilgili devletten talep etmektedir.[10]
I. GERİ VERMENİN TARİHÇESİ
Suçluların geri verilmesinin tarihsel gelişimi genel olarak dört aşamada ele alınabilir. Bu aşamaların ilkinde, geri verme siyasi suçlular bakımından ve devletler arasında geçici bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. 19 uncu yüzyıl ile birlikte ortaya çıkan ikinci aşamada, devletler karşılıklı olarak, münferit olaylardan ayrı genel geri verme anlaşmaları yapmaya başlamışlardır. Ulusal kanunlar aşaması olarak adlandırabileceğimiz üçüncü aşamada ise, devletler müstakil geri verme kanunları kabul etmişler ve bu kanunlarda geri vermeyle ilgili kuralları düzenlemişlerdir. Nihayet dördüncü aşamada, ortak, genel bir geri verme anlaşması meydana getirilmeye çalışılmış, birçok görüş ve projenin başarısız olmasından sonra, “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi” ile bu çalışmalar bölgesel düzeyde de olsa başarıya ulaşmıştır.[11]
Türkiye’nin tarihi incelenecek olursa; Osmanlı Devletinin imzaladığı barış ve ticaret anlaşmalarının bazılarına geri vermeyle ilgili hükümlerin konulduğu görülür. Bunların belli başlıları ise; Pasarofça (1718), Belgrat (1739), Küçük Kaynarca (1774), Osmanlı-Rus Ticaret Anlaşması (1784) ve Ziştov Anlaşmalarıdır.[12] Osmanlı Devletinin teknik ve gerçek anlamda ilk geri verme anlaşması 1874’te ABD ile imzalanmıştır. Ancak, bu anlaşma da karşılıklılık esasına riayet etmeyen bir tür kapitüler nitelikte anlaşma idi. Anlaşma çerçevesinde, Amerikan Konsolosu, Osmanlı Devletindeki bir suçlunun geri verilmesini her zaman isteyebilecekti.[13]
Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, suçluların iadesine dair düzenlemeler 1926 tarihli ve 765 sayılı TCK’nın 9 uncu maddesiyle birlikte ikili ve çok taraflı anlaşmalarla düzenlenmiştir. Bu dönemde yeni uluslararası anlaşmalar da imzalanmıştır. Daha sonra geri verme konusu 5237 sayılı TCK’nın 18 inci maddesinde düzenlenmiştir ancak 18. maddenin yürürlükten kaldırılması sebebiyle bu konu Anayasa’nın 38/son maddesinde ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nda düzenlenmektedir. İç hukukta bu şekilde düzenlenmiş olan geri verme konusu Türkiye’nin taraf olduğu Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi(SİDAS) ve Ek 2 No’lu Protokolü ile de uluslararası alanda uygulanır.
II. SUÇLULARIN İADESİNE DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİ’NİN İMZALANMASI
Yıllardan beri süregelen bir uygulama olan suçluların iadesi işlemi uluslararası alanda evrensel insan hakları sözleşmelerine uyacak şekilde ve ülkeler arası mutabakat sağlanması amacıyla Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde alınan karar ile sözleşme hâline getirmek amacıyla hazırlıklara başlanmış ve 13 Aralık 1957’de Avrupa Konseyi’ne üye 11 devlet tarafından “Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesi” imzalanmıştır. Bu devletler arasında Türkiye de mevcuttur.[14]
SİDAS’ a mevcut durumda Avrupa Konseyi üyesi olmayan devletler de dahil olmak üzere 50 ülke taraftır. Bu sözleşmenin hazırlanmasındaki ortak amaç adli yardımlaşma ile ortak bir sistem çerçevesinde suçluluğa karşı ülkeler arası işbirliği yapmaktır. Bu sebeple SİDAS’ a taraf ülkelerin aynı zamanda sözleşmenin işleyişini sağlayabilmek için iç hukuk yollarındaki düzenlemeleri de gözden geçirip bunları sözleşmeye uyacak şekilde yürürlüğe koymaları gerekmektedir. Bu sayede devletlerarası işbirliği ile herhangi bir ülkenin suçluların sığınağı hâline gelmesi engellenmiş olur, ülkeler bu işbirliği sayesinde hedefledikleri refah seviyesine rahatça kavuşur ve adaletin er ya da geç tecelli edeceği bilinci sağlamlaşır.
Bu amaçla sözleşmenin giriş bölümüne eklenen yazıdan da anlaşılacağı üzere ; “Bu Sözleşmeyi imzalayan Avrupa Konseyi üyesi Hükûmetler Konseyinin gayesi, üyeleri arasında daha sıkı bir birliği temin olduğunu göz önünde bulundurarak, bu gayeye erişmenin de anlaşmalar akdi ve hukuki mesai sahasında müşterek hattı hareket takibi suretiyle mümkün olabileceğini ve suçluların iadesi mevzuunda müşabîh ve mütecanis kaideler kabulünün birlik gayesine hizmet edebileceğini nazarı itibara alarak aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır” sözlerine yer verilmesi ile sözleşmenin hazırlanma amacı tekrar belirtilmiştir.[15]
III. SUÇLULARIN GERİ VERİLMESİ İÇİN VARLIĞI ARANAN ŞARTLAR
1. GERİ VERME ANLAŞMASININ VE TALEBİN VARLIĞI
Geri vermenin mümkün olabilmesi için ilke olarak, talep eden ve talep edilen devlet arasında geri vermeyi mümkün kılacak bir anlaşmanın varlığı aranır. Bununla beraber, anlaşmanın bulunmaması, geri verme talebinin mutlak reddi için bir neden değildir. Öte yandan devletlerin taraf oldukları anlaşmalarla, bu belgelerde yer alan şartlar yerine getirildiği takdirde, suçluyu geri verme konusunda uluslararası bir yükümlülük altına girmiş oldukları kabul edilmektedir.[16] Geri verme işlemi ülkeler arası yapılan iki taraflı bir idari işlem olması sebebiyle talebin varlığı bu sürecin başlamasını sağlayan ilk adımdır.
2. SUÇ TEŞKİL EDEN FİİLİN VARLIĞI
Uluslararası alanda suçlunun iadesinin sağlanabilmesi için bu konuda hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılabilecek veya mahkûmiyet kararı verilmiş bir suçun bulunması gerekmektedir. Yani ülkeler geri verme işlemini ancak bir suçun varlığı hâlinde yapabilmektedirler. Ayrıca yalnızca suçun varlığı yeterli olmamakla birlikte aşağıda belirtilecek şartları da taşıması gerekmektedir.
a. Fiilin Her İki Devlet Hukukuna Göre Suç Olması
Suçlunun iadesini talep eden devlet bakımından söz konusu eylemin suç teşkil ettiği zaten bu konuda bir başvuru yapıldığından dolayı ortadadır. Ancak dikkat edilmesi gereken asıl nokta aynı eylemin talep edilen devlet bakımından da suç tekil edip etmediğidir. Bu konuda farklı görüşler olmasına rağmen çoğunlukla değinilen husus; geri verme talebinde bulunulan devletin bu işlemi gerçekleştirmek amacıyla suçlu olarak geri verilmesi istenen kişinin iadesinin yapılabilmesi için bazı güvenlik tedbirlerinin zorunlu olarak uygulanması gerektiğidir. Bu sırada yapılacak işlemler kişilerin bazı haklarını kısıtlamaya yönelik olacağı için İade talep edilen devletçe uygulanacak yaptırımların kanunlar çerçevesinde düzenlenmiş olması şarttır. Dolayısıyla geri vermeyi gerçekleştirecek devletçe kişi üzerinde etkisini gösterecek güvenlik tedbirlerinin yasal olması; iadesi talep edilen kişinin yaptığı eylemin geri vermeyi gerçekleştirecek devlet bakımından da suç teşkil etmesi demektir. Bu kural “çifte suçluluk prensibi”, ”aynı norm ilkesi” veya “karşılıklı cezayı gerektirme kuralı (Le systeme de la double incrimination)” olarak adlandırılır.[17]
b. Fiilin Kovuşturulabilir Nitelikte Olması
Geri vermenin mümkün olabilmesi için yalnızca çifte suçluluk ilkesinin gerçekleşmiş olması yeterli değildir. Aynı zamanda, her iki devletin hukukuna göre suç teşkil eden eylemin, kovuşturulabilir olması da aranır. Bu devletlerden birisinde kovuşturulma kabiliyetini kaybetmiş bir suçtan dolayı geri verme mümkün olmayacaktır.[18]
Suçu kovuşturulabilir olmaktan çıkarabilecek unsurlar genel olarak; zamanaşımı, af, takibi şikâyete bağlı bir suçta şikâyet yokluğu olarak sıralanabilir. Bunların gerçekleşmesi veya kovuşturma için aranan şartın geçekleşmemesi hâlinde, suç bazen takip edilemez olmakta ve bozulan kamu düzeninden kaynaklanan takip meşruiyeti ve suçlunun cezalandırılmasının talep edilmesindeki haklılık bir anlamda ortadan kalkmış olmaktadır.[19]
c. Suçun Geri Vermeye Elverişli Olması
Her suçtan dolayı geri verme cereyan etmez. İleride görüleceği gibi diplomasi yoluyla yapılan geri verme, merasimli ve birçok incelemelere tabi olan bir yoldur. Hafif suçlar için bu türlü işlemlere girişmeye değmez. Ayrıca şüpheli, sanık veya mahkûm gerek inceleme sırasında gerekse talep eden devlet ülkesine gidinceye kadar şahsi hürriyetinden yoksun bırakılacaktır. Söz konusu yoksunluk hafif suçlarda failin mahkûm olabileceği veya olduğu süreden çok daha fazla sürebilir. Bu bakımdan doktrin ve uygulamada iadeye konu suçun belli bir ağırlığa erişmesi şartı aranmaktadır.[20] Bu sebeple suçun ağırlık derecesinin belirlenmesinde birlik sağlanabilmesi için belirli bir sistem oluşturulmuştur.
3. KİŞİ HAKLARININ KORUNACAĞINA DAİR GÜVENCE
Suçluların geri verilmesi konusu uluslararası alanda yapılan önemli bir adli yardımlaşma işlemidir. Konunun uygulanma şeklinden dolayı suçlunun iadesi sırasında geri vermeyi gerçekleştiren devlet tarafından kişi üzerinde birtakım yaptırımlar ve güvenlik tedbirleri uygulanmak zorunda kalmaktadır. Bu tedbirler uygulanma şekilleri itibari ile kişilerin bazı haklarını kısıtlamaya yönelik olmaları sebebiyle Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi ve diğer birçok evrensel bildirgeye uyacak şekilde kişilerin haklarını koruma altına alarak uygulanması zorunludur. Geri verme uygulanırken iadeyi gerçekleştiren devletin birçok sorumluluğu bulunmaktadır. Çünkü iadeyi gerçekleştirmek amacıyla kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakmak suretiyle başlayan ve kişinin iadesi yapıldıktan sonra da devam eden işlemler sürecinde kişilerin korunması gereken hakları mevcuttur.
4. FİİLE İLİŞKİN ŞARTLARA RAĞMEN GERİ VERİLMENİN MÜMKÜN OLMADIĞI HÂLLER
Fiile ilişkin şartlar gerçekleşmiş olsa dahi aşağıdaki durumların gerçekleşmesi hâlinde iade mümkün olmaz. 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunun iadenin kabul edilemeyeceği hâller başlıklı 11. Maddesinde geri vermenin mümkün olmadığı hâller sayılmıştır. Buna göre;
Aşağıda sayılan hâllerde iade talebi kabul edilmez:
a) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, iadesi talep edilen kişinin Türk vatandaşı olması.
b) İadesi talep edilen kişinin ırkı, etnik kökeni, dini, vatandaşlığı, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî görüşleri nedeniyle bir soruşturma veya kovuşturmaya maruz bırakılacağına veya cezalandırılacağına ya da işkence veya kötü muameleye maruz kalacağına dair kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması.
c) İade talebine esas teşkil eden fiilin;
Düşünce suçu, siyasî suç veya siyasî suçla bağlantılı bir suç niteliğinde olması,
Sırf askerî suç niteliğinde olması,
Türkiye Devletinin güvenliğine karşı, Türkiye Devletinin veya bir Türk vatandaşının ya da Türk kanunlarına göre kurulmuş bir tüzel kişinin zararına işlenmesi,
Türkiye’nin yargılama yetkisine giren bir suç olması,
Zamanaşımı veya affa uğramış olması,
İadesi talep edilen kişi hakkında, talebe konu fiil nedeniyle daha önce Türkiye’de beraat veya mahkûmiyet kararı verilmiş olması,
İade talebinin, ölüm cezası veya insan onuru ile bağdaşmayan bir ceza gerektiren suçlara ilişkin olması.
Birinci fıkranın (c) bendinin (1) numaralı alt bendi kapsamındaki iade talebinin dayanağını teşkil eden fiilin bütün unsurları, özellikle işleniş şekli, suçun işlenişinde kullanılan araçların veya ortaya çıkan sonuçların ağırlığı dikkate alınarak fiil siyasî suç olarak kabul edilmeyebilir. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar, siyasî suç olarak kabul edilmez.
Birinci fıkranın (d) bendinde, cezanın niteliğine ilişkin bir ret sebebinin varlığı hâlinde, talep eden devlet tarafından, öngörülen cezanın infaz edilmeyeceğine dair yeterli teminat verilmesi hâlinde, iade talebi kabul edilebilir.
İadesi talep edilen kişinin, talep tarihinde on sekiz yaşını doldurmamış olması, uzun zamandan beri Türkiye’de bulunuyor olması veya evli bulunması gibi kişisel hâlleri nedeniyle, iadenin kişinin kendisini veya ailesini, fiilin ağırlığı ile orantısız şekilde mağdur edecek olması durumunda iade talebi kabul edilmeyebilir.
5. VATANDAŞIN GERİ VERİLMEMESİ
Vatandaşın geri verilmezliği ilkesi; talep edilen devletin, talebe konu kişinin kendi vatandaşı olması hâlinde, geri vermeyi reddedebilmesidir. Vatandaşın geri verilmezliği ilkesi, neredeyse suçluların geri verilmesiyle ilgili tüm uluslararası belgelerde yer almıştır. Buna göre, geri verilmesi talep edilen kişi, talep edilen devlet vatandaşlığına sahipse kural olarak geri verilmeyecektir.[21] Özellikle Kara Avrupası hukukunda devletin kendi vatandaşını en azından onun isteğine aykırı olarak bir başka devlete geri veremeyeceği kuralı egemendir.[22] Ayrıca TC Anayasa’sında da vatandaşların geri verilmesi konusu ile ilgili olarak 38.maddenin son bendinde “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez.” denmiştir. SİDAS’a bakıldığında, vatandaşın geri verilmesi konusunun Sözleşmenin 6/1 inci maddesinde sevk edilen “her âkit taraf vatandaşını iade etmemek hakkını haiz olacaktır” hükmüyle düzenlendiği görülmektedir.[23]
A. GERİ VERİLMEYİ TALEP EDEN ÜLKE TÜRKİYE İSE
Geri verilme istemi için dosyanın çok iyi hazırlanması gerekir. Bu bakımdan suçun nerede, nasıl, kime karşı işlendiği ve delillerle ilgili bilgilerin bulunduğu lüzum müzekkeresi ile iddianame ya da mahkûmiyet örneklerinin, varsa sanık veya hükümlünün parmak izi ve fotoğraflarının, eşkalinin, ihlal edilen kanun maddesinin tercüme edilerek gönderilmesi gerekmektedir. Suçluların geri verilmesinde diplomatik bir yol izlenir; evraklar Adalet Bakanlığı’nca Dış İşleri Bakanlığı’na ve oradan da talep edilen ülkedeki Türk Büyükelçiliği’ne gönderilmelidir. Ayrıca acil durumlarda İnterpol vasıtası ile de talepte bulunularak devlet makamlarına ulaşılabilir. Geri verilme maksadıyla geçici tutuklama, Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesine göre 18 gündür ve 40 güne kadar uzatılabilir.[24]
Türkiye’nin iade talepleri ve şartları ise 6706 sayılı kanunun 22. maddesine göre şu şekilde sıralanabilir;
Soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlandırılabilmesi ya da verilen mahkûmiyet kararlarının infazı amacıyla yabancı bir ülkede bulunan ve hakkında yakalama emri veya tutuklama kararı verilen kişinin Türkiye’ye iadesi, adlî merciler tarafından istenebilir.
Üst sınırı bir yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı kişinin iadesi talep edilebilir. Kesinleşmiş mahkûmiyet kararları bakımından iade talebinde bulunulabilmesi için hükmolunan hapis cezasının en az dört ay olması gerekir. İadesi istenen kişinin birden fazla suçu bulunması hâlinde, bunlardan bazılarının cezası belirtilen sürelerin altında olsa dahi birlikte iadeye konu edilebilir.
Merkezî Makam tarafından uygun görülmesi hâlinde talep, yabancı devlete gönderilir. Ancak, aşağıdaki durumlarda Merkezî Makam iade talebini yabancı devlete göndermeden reddedebilir:
- Talebin, iade için gerekli şartları taşımaması.
- Ceza infaz kurumlarında geçirilecek süre dikkate alındığında, iade yoluna başvurulmasının kişi yararı ve kamu yararı arasında açık bir orantısızlığa sebep olması.
- Türkiye’nin millî güvenliğinin veya uluslararası ilişkilerinin zarar görme ihtimalinin bulunması.
Türkiye’ye iadesine karar verilen kişinin üçüncü ülkelerden transit geçişi ve teslim konusunda, uygun olduğu ölçüde 20 nci ve 21 inci maddelerde yer alan hükümler uygulanır.
B. KENDİSİNDEN GERİ VERİLME TALEP EDİLEN ÜLKE TÜRKİYE İSE
Geri verme talebi önce Türk Dışişleri Bakanlığı’na gelir. Gerekli inceleme yapıldıktan sonra kabul edilebilir nitelikte görülürse Adalet Bakanlığı’na gönderilir. 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunun 19. Maddesinde de belirtildiği üzere süreç Ağır ceza mahkemesince iade talebinin kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi hâlinde bu kararın yerine getirilmesi, Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarının görüşü alındıktan sonra Adalet Bakanının teklifi ve Cumhurbaşkanının onayına bağlıdır. Merkezî Makam iade talebinin kabul veya ret edildiğini, talep eden devlete ve iadesi talep edilen kişiye bildirir. Daha sonra teslim işlemleri aynı kanunun 20. Maddesine göre yürütülür. İadesine karar verilen kişinin teslim işlemleri, ilgili bakanlıklarla iş birliği hâlinde yürütülür. İadesine karar verilen kişinin, talep eden devlet makamları ile kararlaştırılan tarihte haklı bir neden olmaksızın teslim alınmaması hâlinde, bu tarihten itibaren otuz gün sonra mahkemece kişi hakkında verilen koruma tedbirleri kaldırılır. İadesine karar verilen kişi hakkında, başka bir suç nedeniyle Türkiye’de ceza soruşturması veya kovuşturması ya da infazı gerekli bir hapis cezası bulunması veya kişinin seyahat edebilecek durumda olmaması hâlinde, Merkezî Makam tarafından teslimin ertelenmesine karar verilebilir. Bu karar, kişiye ve talep eden devlete bildirilir. İade talebine konu suç bakımından ispat aracı olarak yararlı görülen veya suçun işlenmesiyle elde edilen ve kişi yakalandığında üzerinde ele geçen ya da daha sonra ortaya çıkan eşya, talep eden devlete teslim edilebilir. İadesi talep edilen kişinin ölümü, kaçması veya benzer sebeplerle iade hakkında bir karar verilememesi hâlinde de eşyanın teslimi gerçekleştirilebilir. Türkiye’de yürütülmekte olan bir soruşturma veya kovuşturma bakımından zorunlu olduğu takdirde eşyanın teslimi ertelenebilir. İyiniyetli üçüncü kişilere ait eşyanın teslim talepleri yerine getirilmez.
Türkiye’den yabancı devlete iadenin şartları ise 6706 sayılı kanunun 10. maddesine göre şu şekilde sıralanabilir;
Yabancı ülkede işlenen bir suç nedeniyle hakkında adlî merciler tarafından ceza soruşturması veya kovuşturması başlatılan ya da mahkûmiyet kararı verilen bir yabancı, talep üzerine, soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlandırılabilmesi ya da hükmedilen cezanın infazı amacıyla talep eden devlete iade edilebilir.
Talep eden devlet hukuku ile Türk hukukuna göre, soruşturma veya kovuşturma aşamasında üst sınırı bir yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlardan dolayı iade talebi kabul edilebilir. Kesinleşmiş mahkûmiyet kararları bakımından iade talebinin kabul edilebilmesi için hükmolunan cezanın en az dört ay hürriyeti bağlayıcı ceza olması gerekir. İadesi istenen kişinin birden fazla suçu bulunması hâlinde, bunlardan bazılarının cezası belirtilen sürelerin altında olsa dahi birlikte iadeye konu edilebilir.
Aynı kişi hakkında birden fazla devlet tarafından iade talebinde bulunulması hâlinde, suçların ağırlığı ve işlendiği yer, taleplerin geliş sırası, kişinin vatandaşlığı ve yeniden iade edilme ihtimali gibi şartlar dikkate alınarak, iade taleplerinden hangisinin öncelikli olarak işleme alınacağı Merkezî Makam tarafından belirlenir.
İade hâlinde, kişi ancak iade kararına dayanak teşkil eden suçlardan dolayı yargılanabilir veya kişinin mahkûm olduğu ceza infaz edilebilir.
IV. GERİ VERİLMENİN SONUÇLARI
Geri verilmede özellik adı verilen kurala göre iade sonrası bazı prensipler benimsenmiştir. Buna göre;
1. Geri verilen kişi sadece iade talepnamesinde belirtilen suçtan yargılanabilir veya geri verilmeye konu olan ceza infaz edilir.
2. Suçlu geri verildikten sonra geri verilme talebinde belirtilen suçun niteliği değişmişse SİDAS m. 14/3 gereğince “suç addolunan fiilin evsafı takibat esnasında değişmişse, iade edilen şahıs hakkında ancak yeniden tavsif edilen suçun unsurları iadeyi icap ettiriyorsa, takibat ve muhakeme yapılabilir.” Yani yeniden nitelendirilen suçun unsurları geri verilmeyi gerektiriyorsa yargılama yapılabilecektir. Ancak değişme sonunda suç siyasi suç gibi geri verilmeye engel suçlardan biri hâline gelecek olursa teslim alan devlet kişiyi derhâl serbest bırakmak zorundadır.
3. Geri verilen kişi kovuşturma sonucunda beraat ettikten ya da cezası infaz edildikten sonra geri veren devletin onayı olmadan başka bir ülkeye geri verilemez.
4. Geri verilmede özellik kuralı, belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde etkisini kaybeder. Bunlar[25];
-Geri verilen kişi iadeye konu olan fiilden dolayı beraat ettikten ya da cezasını çektikten belirli bir süre sonra geri verildiği ülkeyi terk etmeyecek olursa; geri verilme talebine konu olan suçtan önce işlemiş olduğu suçlardan dolayı da kovuşturulabilir. Bunun için kişinin yalnızca serbest bırakılması yeterli olmaz; ülkeyi fiilen terk edebilme imkânının da bulunması gerekir. Bu durum SİDAS m. 14/1.b’de “ İade edilen şahsın nihai olarak serbestisine kavuşmasını takip eden 45 gün zarfında iade edildiği tarafın arazisini, elinde imkân olduğu hâlde terk etmemesi veya terk ettikten sonra buraya geri dönmesi hâlinde” şeklinde düzenlenmiştir.
- Geri verilen kişi, teslim edildiği ülkeyi terk ettikten sonra tekrar dönerse, kural yine etkisini kaybeder.
-Talep edilen devlet onay verirse, onay verdiği noktalarda kural etki etmez. Çünkü amaç talep edilen devletin haklarını korumak olduğundan bu devlet hakkın süjesi olarak bu hakkından feragat edebilir.[26]
V. SUÇLULARIN GERİ VERİLMESİNE DAİR ÖRNEK KARARLAR
1. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2006/8782 E., 2007/8971 K. ;
“Teşekkül hâlinde ağır soygun suçundan Letonya/Tukuma Bölge Mahkemesinin 12/03/2003 tarihli tutuklama müzekkeresine istinaden anılan ülkeye iadesi amacıyla aranan Letonya uyruklu Andris 'in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 18. maddesi uyarınca geri verilmesi işlemlerini teminen, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesi ve devamı maddelerine göre iade amacıyla tutuklanması veya adil kontrol altında bulundurulması talebi üzerine, iade koşulları oluşmadığından iade talebinin reddine, yurt dışına çıkışının yasaklanmasına dair, ANTALYA 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/12/2005 tarihli ve 2005/978 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 06/03/2006 gün ve 9328 sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay C.Başsavcılığının 02/05/2006 gün ve 42880 sayılı ihbar yazısı ile infaz dosyası 18/05/2006 tarihinde incelenerek; dosya kapsamına göre, sanığın Türkiye'de işlemiş bulunduğu teşekkül hâlinde kredi kartı sahteciliği suçundan dolayı hakkında Antalya 1. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı ve bu suçtan dolayı tutuklu olarak yargılaması devam ederken iadesi ile ilgili işlemlerin başlatılmış bulunduğu, sanığın Letonya'da işlemiş bulunduğu suçun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 18. maddesinde sayılan iadeye engel teşkil olacak suçlardan bulunmadığı ancak iade evrakının Türkçe tercümesi henüz yapılmadan mahkemesinden iade amacıyla tutuklanması veya adli kontrol altına alınması talebinde bulunulduğu, bu aşamada geri verme ile ilgili bir talebin bulunmadığı, ancak mahkemesince talebin dışına çıkılarak geri verme hususunda inceleme yapılıp, talebin reddine karar verildiği cihetle, mahkemesince eksik evrak üzerinden inceleme yapılıp talep haricinde yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK'nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması istenmiştir. Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile Letonya Devletinde işlediği yağma suçu nedeniyle iadesi talep edilen Andris hakkında, Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 27.12.2005 tarih ve 2005/978 D.iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK.nun 309.maddesi gereğince BOZULMASINA, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca, Mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hükmün verilmesine, 12/07/2007 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.”
İşbu karardan da anlaşılacağı üzere suçluların iadesi için bulunması gereken geri verme talebi bulunmadan yapılan geri verme talebi varmışçasına esasa girilip hukuka aykırı bulunup bozma sebebi yapılmıştır.
2. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2017/3111 E. , 2017/4650 K.
“01.03.2016 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanı Hudut Kapısı üzerinden 24.01.1986 doğumlu Kırgızistan vatandaşı.... adına tanzim olunan AC 2651350 seri numaralı pasaportu kullanarak ülkemize giriş yaptığı belirtilen ve "Holiganizm ve Gasp" suçlarından Azerbaycan Adli Makamlarınca A-2683/4-2016 kontrol numaralı Kırmızı Bültenle aidesi amacıyla uluslararası seviyede aranmakta iken ülkemizde almış olduğu ikamet tezkeresinin süresini uzatmak amacıyla Göç İdaresine gittiği sırada yakalanarak Antalya 2.Sulh Ceza Mahkemesinin 07.03.2017 gün, 2017/1362 sayılı ve 10.03.2017 gün, 2017/1688 sayılı kararları ile geçici tutuklanmasına karar verilen, geri verilmesi talep edilen Azerbaycan uyruklu, 24.01.1998 doğumlu Zakir oğlu ...'un, üzerine yüklenen suçlara ilişkin devam eden yargılamasından kaçtığından bahisle ilgilinin uluslararası seviyede arandığı ve yargılamasının devamı amacıyla iadesi için işlemler başlatıldığı, bu kapsamda ülkemizin de taraf olduğu Suçluların İadesine Dair Avrupa Sözleşmesinin (SİDAS) 12. maddesi uyarınca iade ile ilgili talepte bulunulması üzerine Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince geri verilmesi talep edilene isnad edilen suçun iade edilebilir suçlardan olduğuna karar verildiği anlaşılmakla; Ayrıca 6706 sayılı Yasada iadenin olumsuz şartları da belirlenmiş olup bu şartlar aynı Kanunun 11. Maddesine göre şartlar gözönüne alındığında, suçta mülkilik prensibi uyarınca, ülkesinde suç işlenen devletin o kişiyi işlemiş olduğu suçtan dolayı yargılama hakkı vardır. Suç tamamen veya kısmen iade talep edilen ülkede işlenmiş ise yukarıda anılan sözleşmenin (SİDAS) 7/1. maddesi uyarınca kişiyi iade etmeyebilir. 6706 sayılı yasanın 11. maddesi de Türkiye'nin yargılama yetkisine giren suçlarda geri verme talebinin kabul edilmeyeceğine amirdir. Burada suçun hangi ülkede işlendiğine ise iade talep edilen devlet karar verecektir. 5237 sayılı TCK'nın 8. maddesine göre "Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi veya neticenin Türkiye'de gerçekleşmesi hâlinde suç, Türkiye'de işlenmiş sayılır." ve aynı Kanunun 9. maddesine göre "Türkiye'de işlediği suçtan dolayı yabancı ülkede hakkında hüküm verilmiş olan kimse, Türkiye'de yeniden yargılanır." Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; 24.01.1986 doğumlu Kırgızistan vatandaşı ... adına tanzim olunan ...seri numaralı pasaportu kullanarak ülkemize giriş yaptığı tespit edilen sanığın, pasaportunun sahte olup olmadığı belirlenmeden ve vatandaşı olduğunu iddia ettiği Kırgızistan Cumhuriyetinden ... isimli bir vatandaşının olup olmadığı, bu isimde bir şahıs varsa sanığın bu kişi olup olmadığı hususunda kimlik bilgileri duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilmeden fotokopi evrakı üzerinden parmak izi incelemesi yaptırılarak sanık hakkında eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi, bozmayı gerektirmiş, sanık savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 20/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
Buradan da anlaşılacağı üzere suçta mülkilik prensibine göre TCK m. 8 ve m. 9 uyarınca, suçun bir kısmının Türkiye Cumhuriyeti’nde işlenmesi sebebiyle Türkiye iadeden kaçınabilir ve kendisi yargılamaya devam edebilir.
Av. Ahmet AVŞAR, Stj. Av. Melisa Ruhat BARAN
------------------------------
[1] Doktrinde, suçlu iadesi teriminin yerleşik bir kullanıma sahip olmasının, suçlunun suç işlediği yargı kararı ile kesin olarak saptanmış kişi olduğu, hâlbuki iade müessesesinin, yalnız suç işlemişleri değil ve fakat yargılanacak zanlıları veya sanıkları da kapsadığından, hatalı olduğu belirtilerek, bu terim yerine genel anlamda “devletlerarasında geri verme” teriminin kullanılması önerilmektedir. Bkz. İÇEL/DONAY, Karşılaştırmalı ve Uygulamalı Ceza Hukuku, Genel Kısım, 1.Kitap, s.217.; A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara
[2] ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.799; İÇEL, Suçluların Geri Verilmesi, s.693; Adalet Bakanlığı Genelgesindeki geri verme tanımına göre; “geri verme, bir devletin ülkesinde bulunan bir bireyi, yargılanması ya da cezasının infazı için diğer bir devlete teslim etmesine imkân veren hukuki bir süreçtir”. Bkz. Adalet Bakanlığının 16/11/2011 tarihli ve B.03.0.U İG.0.00.00.06/010.06.02/7-4 sayılı Genelgesi, s.1.
[3]”Çifte Vatandaşlık”, AÜHF Dergisi, C: 44, Sayı: 1-4, (1995); TİRYAKİOĞLU, Multiple Citizenship and Its Consequences in Turkish Law, Ankara Law Review, C: 3, No.1, 2006.
[4] Genel ilke bu olmakla beraber, İngiltere ve ABD tarafından bu ilkenin uygulanmadığı ve vatandaşlarını karşılıklılık şartıyla geri verdikleri söylenebilir. Buradaki Common Law hukuku tercihi gerekçesi ve açıklaması için bkz.Daniel H.DERBY, Comparative Extradition Systems, s.54; Cihan ERGÜN, Suçluların İadesi ve İadede Hususilik Kuralı, s.31.
[5] AYBAY, Yönetim Hukuku ve Yönetsel Yargı Açısından Yabancının Konumu (İnsan Hakları Hukuku Açısından Bir Yaklaşım), s.170; ANAYURT, Avrupa İnsan Hakları Hukukunda Kişisel Başvuru Yolu, s.149.
[6] A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara, s.30
[7] Bu konuda geri verme ve insan hakları ilişkisi bağlamında, 29 Eylül-4 Ekim 1969 tarihleri arasında Roma’da gerçekleştirilen 10.Uluslararası Ceza Hukuku Kongresinde Raportör İsviçreli Profesör Hans Schultz tarafından sunulan Raporda; geri verme müessesesinin güncel sorunları konusunda yapılan tavsiyeler arasında geri verme sürecinde insan haklarına saygının denetim ve takibiyle ilgili olarak; “11-a) Geri verme usulünde insan haklarına saygı gösterilmelidir. Geri verilmesi istenen kişi ilgili herhangi bir devlet karşısında haklarını savunmak imkânına sahip olmalıdır. b) Geri verilmek istenen kişi, kendisi bakımından insan haklarına saygı gösterilmediği kanısında ise ilgili devletlerde bağımsız bir mahkemeye başvurmak hakkına sahip olmalıdır. Bu hakların korunması bakımından, insan haklarına aykırı hareket edilip edilmediğini kararlaştırmak için uluslararası bir yargı makamının görevlendirilmesi uygun olacaktır. 12-a)Sanık veya suçluların teslimi, normal geri verme usulünün uygulanmasına sıkı şekilde bağlı olmalıdır. İlgiliyi talepte bulunan devlet ülkesine götürmek için kuvvet veya hileye kesinlikle başvurulmamalıdır. Aynı şekilde bir kimseyi, ceza kovuşturması için arayan devlete doğrudan doğruya veya dolayısıyla teslim edecek olan sınırdışı etme muamelesiyle, geri verme usulü bertaraf edilmemelidir. Bu son kural, ülkesinde suç işlenen devletin sınırdışı etme hakkı ile ilgili değildir. b)İlgili kişi geri verme usulünü uygulamamak amacıyla kararlaştırılan sınırdışı veya ret tedbirine karşı, ikamet ettiği veya tedbiri alan devlet mahkemelerine başvurabilmelidir…” şeklinde önerilerde bulunulduğu görülmektedir. İşte tam bu noktada günümüz AİHM uygulamasına bakıldığında, Schultz’un raporunda yer alan bağımsız mahkeme önerisinde yer alan mahkeme fonksiyonunun, geri verme hukuku bakımından ve AİHS’ye taraf olan devletler açısından AİHM tarafından yerine getirildiğini söylemek yanlış olmaz kanısındayız. Söz konusu Kongrede sunulan Rapor hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.ERSOY, s.301. ; A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara
[8] Ergin ERGÜL, s.29.
[9] ÖZTÜRK/ERDEM, s.109; AİHM, olaylara ilişkin durumları ve delilleri değerlendirirken Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteciler Komiserliği (BMMYK) ve İşkenceyi Önleme Komitesi gibi uluslararası kuruluşların raporlarını da gözönüne almaktadır. AİHM’nin Jabari/Türkiye başvurusunda verdiği 11/7/2000 tarihli karar bu konuda emsal gösterilebilir. Başvuruya konu olan olayda başvuran Jabari, İran’da öğrenci iken bir erkekle ilişkiye girer, başvurucu ve arkadaşı X sokakta yürürken polis tarafından durdurulur ve nezarete konulur. Nezarette kendisine bekaret kontrolü uygulanır. Birkaç gün sonra ailesinin yardımıyla buradan kurtulur ve 1997 yılında kanundışı yollarla Türkiye’ye gelir. Buradan Fransa’ya gider ve oradan da Kanada’ya geçmeyi dener. Ancak, havaalanında yakalanır ve İstanbul’a geri gönderilir. Başvuran İran’a gönderilmesi hâlinde ölüm riski ile karşı karşıya kalacağı gerekçesi ile AİHM’ e başvurur. AİHM ’e göre Jabari başvurusunda başvuranın İran’a sınır dışı edilmesi hâlinde taşlanarak öldürülmesi ihtimali AİHS’nin 3 üncü maddesinin ihlalini teşkil eder. Bkz. Sabahattin NAL, AİHS Çerçevesinde İşkence ve İnsanlık dışı Muamele veya Küçültücü Muamele veya Ceza, s.548 ; A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara
[10] Esasen SİDAS madde 3/2; TCK madde 18/3 ve AİHS madde 3’teki işkence, insanlık dışı ceza ve muamele yasağı ile doğrudan bağlantılıdır. Diğer bir ifade ile aslında bu hükümler AİHS madde 3’teki yasağın geri verme hukukuna yansıması olarak kabul edilmektedir. A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara, s.38
[11] İÇEL, Suçluların Geri Verilmesi, s.698-699; ÖZGEN, s.21.
[12] DEMİRBAŞ, s.174
[13] ÖZGEN, s.23; ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.806.
[14]A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara, s.61. Sözleşmeyi o tarihte imzalayan 11 devlet ise şunlardır; Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, İtalya, Lüksemburg, Norveç, İsveç ve Türkiye. O tarihte, AK üyesi olan İzlanda, İrlanda, Hollanda ve İngiltere Sözleşmeyi imzalamamıştır. Bkz. ÖZGEN, s.28; 18/10/2011 tarihi itibarıyla SİDAS’a taraf devletler ise şunlardır: Arnavutluk, Andorra, Ermenistan, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, GKRY, Çek, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Gürcistan, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Lüksemburg, Malta, Moldova, Monako, Karadağ, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, San Marino, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, İsviçre, Makedonya, Türkiye, Ukrayna, İngiltere’dir. Ayrıca, AK üyesi olmayan İsrail, Güney Kore (Onay: 29/9/2011, Yürürlük: 29/12/2011) ve Güney Afrika Cumhuriyeti de SİDAS ’a taraftır. SİDAS ’a taraf devlet sayısı ise toplam 50’dir: http: //conventions.coe.int/Treaty/Commun/ChercheSig.asp?NT=024&CM=8&DF=18/10/2011 &CL=ENG; Erişim: 18/10/2011; Sözleşmelerin imzalanmasına karşılık, ne yazık ki, hâlen geri vermeye hakim olan kurallar oldukça karışıktır ve devletten devlete değişkenlik göstermektedir. Dolayısıyla, bu alanda daha fazla ilerleme ve uyumlaştırmaya duyulan ihtiyaç bugün de devam etmektedir. Bkz. SHEARER, s.22.
[15] A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012, Ankara, s.62
[16] A.ULUTAŞ, Türkiye Barolar Birliği Yayınları: 218, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Türk Hukukunda Geri Verme, Ekim 2012,Ankara, s.90. Bu konuda SİDAS’ ın, “Suçluyu İade Mecburiyeti” kenar başlıklı 1 inci maddesinde; “Âkit Taraflar, aşağıdaki maddelerde tayin edilen kaide ve şartlar dahilinde, kanunları ihlalden dolayı takip edilen veya geri vermeyi talebeden tarafın adli mercilerince bir ceza veya güvenlik tedbirlerinin infazı için aranan şahısları karşılıklı olarak teslim etmeyi taahhüt ederler” denilmektedir. Ayrıca Sözleşmenin 2nci maddesinin 1 inci fıkrasının Açıklayıcı Raporunda yer alan; “Bu paragraf zorunlu geri verme ilkesini ortaya koyar. Talep edilen devlet geri vermeyi kabul veya reddetme konusunda bir takdir hakkına sahip bulunmamaktadır. Bu kural niteliklidir, bununla beraber, takip eden hükümlerle bazı istisnalar öngörülmüştür” ifadesinden de Sözleşmeyle bir geri verme yükümlülüğünün ihdas edilmiş olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bkz. Extradition: European Standarts, AK Yayını, s.17
[17] ARTUK, GÖKCEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Genel Hükümler 8. Baskı 2014 s.1003; Bkz. Donnedieu De Vabres n.1786, s.983, 984; Özgen, s.38; Önder, Ceza Hukuku Dersleri, s.132; Kalabalık, s.1361
[18] ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.819.
[19] ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.819.
[20] ARTUK, GÖKCEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Genel Hükümler 8. Baskı 2014 s.1007 ; Özgen, s. 42, 43
[21] DEMİRBAŞ, s.174; ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.841
[22] ÖZTÜRK/ERDEM, s.111.
[23] ÖZGENÇ, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s.842.
[24] TEZCAN,186 vd. ; DEMİRBAŞ, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, 2016, s.190
[25] ÖZGENÇ, s.159
[26] DEMİRBAŞ, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, 2016, s.194