Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m.2 hükmünde arabuluculuk;“Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” olarak tanımlanmaktadır.

Daha basit bir tanım olarak arabuluculuk, bir uyuşmazlığın, tarafların iradi olarak başvurmaları sonucu, arabulucu olarak adlandırılan tarafsız ve güvenilir üçüncü kişi yardımıyla üzerinde anlaştıkları yöntem ve esaslara göre, karşılıklı iletişimle iki tarafın ortak menfaati esas alınarak çözümlenmesi şeklinde de tanımlanabilir.

Her zaman mümkün olmamakla beraber, şüphesiz arabuluculukta amaç ve temel gâye; tarafların anlaşmasıdır. Uyuşmazlık arabuluculuğa elverişli ise ve müzakereler sonunda taraflar ortak bir anlaşma zemininde buluşabilmişlerse anlaşma sağlanmış demektir. Önemli olan, varılan bu anlaşmanın uyuşmazlığı çözecek nitelikte bir mutabakatı içermesi, sorunu kalıcı olarak çözmesidir. Nitekim HUAK m.18/1 hükmünde de anlaşmanın kapsamının taraflarca belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

Arabuluculuk sonunda varılan anlaşma taraflar arasındaki uyuşmazlığı hızlı, masrafsız ve karşılıklı rıza ile çözen, hukuki bağlayıcılığı ve icra edilebilirliği olan etkili bir yöntemdir. Ancak anlaşmanın bağlayıcı olabilmesi için usûlüne uygun şekilde düzenlenmesi ve imzalanması büyük önem taşır. Anlaşma metnindeki ifadelerin açık ve anlaşılır olmasına dikkat etmek, tarafların yükümlüklerini ayrı ayrı belirtmek ve birden fazla şekilde ifasının mümkün olduğu hallerde de bu hususları açıklığı kavuşturmak gerekir.(1) Genel ifadelerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, temenni ifadelerine yer verilmemeli, iradelerin tam ve doğru şekilde anlaşma metnine yansıtılmasına dikkat edilmelidir. Tarafların kimlikleri, uyuşmazlığın konusu, anlaşma şartları, iki tarafın yerine getireceği hususlar, anlaşma yeri ve tarihi gibi önem taşıyan noktaların tam olarak belirtilmesi gerekir.

Anlaşma metni adî şekilde yapılabileceği gibi, noterde onaylama veya düzenleme şeklinde resmîyet kazandırılabilir. Bu halde belge, artık resmî senet hükmünde olup, resmî senede ilişkin hükümler ortaya çıkacaktır.

Tarafların vardığı anlaşmaya ilişkin genel hükümlere tâbi imkânların dışında, Kanunda tarafların anlaşmasının ilâm niteliğinde belge sayılması bakımından arabuluculuğa ilişkin özel bir düzenleme yapılmıştır.

Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonunda bir anlaşmaya varırlar ve bu belgenin de ilâm niteliği kazanmasını isterlerse zaman bu anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin mahkemeden şerh verilmesini talep edebilirler. Bu şerhi içeren anlaşma, ilâm niteliğinde belge olarak kabul edilir ve ilâmların icrasına ilişkin hükümlere göre icra edilir (HUAK m. 18; Yön. m. 21/2). İcra edilebilirlik şerhi, henüz dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuşsa, arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden talep edilebilir.(2) Davanın görülmesi sırasında arabuluculuğa başvurulması durumunda ise anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir (HUAK m. 18/2; Yön. m. 21/4).

Kanunda görevli mahkeme konusunda 7036 sayılı Kanunla değişiklik yapılmış, daha önce dava açılmadan icra edilebilirlik şerhinin asıl uyuşmazlık hakkında görev ve yetkili mahkemeden isteneceği belirtilmişken, yeni düzenlemede bu görev sulh hukuk mahkemesine verilmiştir (İŞMK m. 24; Yön. m. 21/3). Bu değişikliğin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Çünkü, konunun uzmanı olan mahkeme anlaşmanın arabuluculuğa elverişli olup olmadığını ve diğer hususları daha doğru ve daha kısa sürede inceleyebilir. Kaldı ki dava açıldıktan asıl uyuşmazlığa bakan mahkemenin incelediği bir hususu dava açılmadan önce çok genel ve sınırlı görevli olan sulh hukuk mahkemesine vermek de kendi içinde tutarlı olmayan bir durumdur.(3)

Mahkemenin icra edilebilirlik şerhinin verilmesine ilişkin yapacağı yargılama ve inceleme çekişmesiz yargı işidir. Bu konudaki inceleme, arabuluculuğa ilişkin aile hukuku hakkındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere dosya üzerinden yapılır. Anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi verilmesi için mahkemeye yapılacak olan başvuru ile bunun üzerine verilecek kararlara karşı ilgili tarafından istinaf yoluna gidilebilir. İstinaf yoluna başvurulduğunda, maktu harç alınacaktır (HUAK m. 18/3; Yön. m. 21/5).

İcra edilebilirlik şerhi verilmesi konusunda mahkemenin yapacağı inceleme içerik incelemesi olmayıp, sınırlı bir incelemeden ibarettir. Mahkeme, şeklî hususların yanında, sadece anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığını inceleyebilir. Bunların dışında anlaşmayla ilgili diğer konularda mahkemenin inceleme yetkisi yoktur. Görüldüğü üzere, burada maddi hukuka ve anlaşma metnine ilişkin herhangi bir inceleme yapılmamaktadır.

Bununla birlikte, anlaşmanın içeriğinde emredici hükümlere veya kamu düzenine aykırı bir durum söz konusu ise anlaşmaya şerh verilemeyecektir. Mahkemenin yaptığı inceleme sınırlı bir inceleme olduğu için, bu konuda verilecek karar, maddî anlamda kesin hüküm teşkil etmeyecektir.(4) Ayrıca icra edilebilirlik şerhi verilmesine ilişkin işlem, çekişmesiz yargı işidir (HUAK m.18/3; Yön. m.21/5). Aksi belirtilmedikçe, çekişmesiz yargı kararları maddî anlamda kesin hüküm teşkil etmez (m.388).

Mahkemeden icra edilebilirlik şerhi alınması dışında, Kanunda 7036 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle yeni bir imkân daha tanınmıştır. Buna göre, sadece taraflar değil, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladığı anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şartı aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılacaktır (HUAK m.18/4; Yön. m.21/6). Bu, tarafların avukatlarıyla temsil edildiği bir arabuluculuk sürecinde mümkün olabilir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/12111 Esas ve 2022/11575 karar sayılı ilâmında, “…sadece arabulucu ve taraf vekillerinin imzalamış olduğu arabuluculuk anlaşma belgesi için icra edilebilirlik şerhi gerektiğinden, asillerin imzasını ihtiva etmeyen anlaşma belgesinin ilâmlı icraya konu olması mümkün değildir…” içtihat olunmuştur. Dolayısıyla Yüksek Mahkemenin sadece taraf vekillerinin imzasının yeterli olmadığı, asillerin de imzasının gerektiği görüşünde olduğu açıktır.

Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladığı anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şartı aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılması hususu, Avukatlık Kanunu m.35 düzenlemesiyle de uyumlu bir hükümdür.(5) Esasen Avukatlık Kanunu m.35/A düzenlemesi mevcutken, bu hükmün fazladan düzenlendiğini ifade etmek gerekir. Zira arabulucunun imzası olmasa dahi, tarafların ve avukatların birlikte imzaladıkları belgeler, zaten ilâm niteliğindedir. Ayrıca arabulucunun imzasının olması, arabuluculuk bakımından belgeyi daha güçlü kılmayacaktır. Sözkonusu düzenlemeyi “faydalı fazlalık” olarak nitelendirmek mümkündür.

İlâmlar ve İlâm Niteliğinde Belgeler

İlâm, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.301/2 hükmünde “taraflardan her birine verilen hüküm nüshası” olarak tanımlanmıştır. Mahkemenin yaptığı yargılama neticesinde verdiği hükmü haiz belgeye ilâm adı verilir. İlâmların icrası 2004 sayılı İcra İflas Kanunu m.24 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, ilâm niteliğinde belgeler ise m.38’de hüküm altına alınmıştır. Alacaklı taraf, ilâmlı icra takibi yoluna başvurabilmek için mahkeme tarafından kendisine verilen bir ilâma veya Kanunun ilâm niteliğinde saydığı bir belgeye ihtiyaç duyar. Para ve teminat alacakları dışındaki alacakların cebri icrası için de ilâm bulunması zorunludur.

İcra İflas Kanunu m.38 hükmü, “Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler, ilâmların icrası hakkındaki hükümlere tâbidir. Bu maddedeki icra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir” şeklinde düzenleme bulmuştur. İlamlar, ilâm niteliğinde belgelerden farklı olarak sadece mahkemeler tarafından düzenlenir.

İlamlı icra takibine konu olabilecek ilâmlar, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözen nihai kararlar olup, ara kararların ilâmlı icraya konu olması mümkün değildir. Usûle ilişkin nihai kararlar da cebri icraya elverişli değildir.

Bir ilâmın cebri icraya elverişli olabilmesi için uyuşmazlığı esastan çözen nihai kararlar olmasının yanında bu kararların bir “eda hükmünü içermesi” gerekir. “Tespit” niteliğindeki ilâmlar cebri icraya elverişli değildir.

İlâmlı icraya konu edilebilecek ilâmlar:

- Yargıtay’ın ilk ve son derece mahkemesi sıfatıyla vermiş olduğu ilâmlar

- Sayıştay ilâmları

- İhtisas Mahkemeleri dahil Hukuk Mahkemeleri tarafından verilen ilâmlar

- Ceza mahkemeleri tarafından verilen kararların yargılama giderlerine ait hüküm fıkraları

- Hakkında tenfiz kararı verilmiş olan Yabancı Mahkeme Kararları ve Yabancı Hakem kararları

- Hakem kararları

- Tam Yargı davaları sonucu verilmiş ilâmların ilâmlı icraya konu olabilmesi mümkündür.

İlamlı icraya konu olabilecek ilâmlar; bir işin yapılmasına veya yapılmamasına ilişkin olabilir. Bir işin yapılması veya yapılmaması hakkındaki ilâmın borçlu tarafından yerine getirilmemesi durumunda ilâmın zorla yerine getirilmesi sağlanmaya çalışılır. Ancak borçlu tarafından bizzat şahsen yerine getirilmesi gereken ilâmlarda borçlunun icra emrine rağmen ilâmın gereğini yerine getirmemesi hâlinde, kişi tazyik hapsi ile cezalandırılması gibi yaptırımlarla karşılaşabilecektir.

Bir mahkeme kararına dayanmasına rağmen ilâm olarak nitelenemeyecek bazı mahkeme kararları ise şunlardır:

- Mahkemelerin delil tespitine yönelik vermiş olduğu kararlar,

- Mahkemeler tarafından verilen ihtiyati tedbir kararları,

- İhtiyati haciz kararları,

- Aile mahkemesinin tedbir nafakasına ilişkin kararları,

- İcra mahkemesinin bazı kararları

İİK m.38 hükmünde düzenlenmediği hâlde ilâm niteliğinde sayılan ve ilâmlı icraya konu edilebilen başkaca belgeler de bulunmaktadır. İcra İflas Kanunu m.149 ve m.150/h-ı hükümlerinde belirtilen hâllerde de ilâmlı icra takibi yapmanın önünde bir engel yoktur. Dikkat edilmesi gereken; bir belgenin ilâm niteliğinde olup olmadığının ancak Kanunlar tarafından belirlenebileceği hususudur. Bu nedenle İcra İflas Kanunu hükümlerinin yanı sıra özel kanunlarda da bir belgenin ilâm niteliğinde sayılıp sayılmadığına bakmak gerekmektedir.

İİK m.38 hükmü uyarınca ilâm niteliğinde belgeler:

- Mahkeme huzurundaki kabuller ve icrai nitelikteki feragatler

- Mahkeme huzurundaki sulhler

- Kayıtsız şartsız para borcu ikrarı içeren düzenleme biçimindeki noter senetleri

- İcra dairesindeki kefaletler

- Temyiz kefaletnameleri ve istinaf kefaletnameleri

Özel yasalarda sayılan ilâm niteliğindeki belgeler:

- Avukatlarla müvekkillerinin imzaladıkları uzlaşma tutanakları

- Tüketici sorunları hakem heyetinin verdiği kararlar

- Baroların para cezası veya giderlerin ödenmesi hakkında kararları

- Odaların aidat ve para cezalarına ilişkin kararları

- Noterler birliği disiplin kurulu kararları

Kayıtsız şartsız para borcu ikrarı içeren ipotek akit tablosu da ilâm niteliği belgeler arasındadır.

İlam niteliğinde belgeler ilâmlı icraya konu yapılabilir ve icra edilebilirlik açısından ilâm ile aynı etkiye haizdir. Her ne kadar mahkeme tarafından verilmiş bir karar olmasa da Kanun bu belgeleri mahkeme ilâmlı gibi icra edilebilir olarak kabul etmiştir. İlam niteliği, bu belgelerin yasalarca belirlenmiş bir özelliğidir. Noter huzurda düzenlenmiş borç ikrarını havi senetler, noter onaylı tahliye taahhüdü, arabuluculuk anlaşma tutanağı gibi belgeler ilâm niteliğinde belgelerden sayılır. Gerek ilâmlar gerekse ilâm niteliğindeki belgeler doğrudan ilâmlı icra takibine konu olabilme özellikleriyle de önem arz eder.

Ancak yine de ilâm ve ilâm niteliğindeki belgeler arasında büyük farklılıklar mevcuttur. İlâmlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil ederken, ilâm niteliğindeki belgeler maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmemektedir.

Bununla birlikte ilâma bağlı alacaklarda ihtiyati haciz yoluyla takip halinde teminat gösterilmesi gerekli değildir. Ancak ilâm niteliğinde belgelere dayanılarak yapılan bir ihtiyati hacizde teminatın takdiri mahkemeye aittir. Bunun haricinde ilâmlar İİK m.39 ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre 10 yıllık zamanaşımına tabiidir. Düzenleme biçimindeki noter senetlerinde zamanaşımı ise ilâmlardan farklı olarak senedin içerdiği alacak için öngörülen süredir. Ayrıca ilâma dayalı icra takibinde istirdat davası açmak mümkün olmamasına rağmen düzenleme biçimindeki noter senetlerine dayalı bir icra takibi söz konusu olduğunda istirdat davası açmanın önünde bir engel bulunmamaktadır. (6)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun konuya emsâl nitelikteki kararında "...İlam niteliğindeki belgelerin ilâmlı icra takibinin dayanağını oluşturabilmesi için hak sahiplerinin haklarının açık ve kesin olarak başka bir ifade ile çekişmeden uzak bir biçimde ortaya koyması gerekir. Kanun koyucu ilâm niteliğindeki belgeleri sadece icra edilebilirlik açısından ilâmlarla aynı hukuki rejime tabi tutmuştur. Nitekim hükümet gerekçesinde de bu duruma açıkça işaret edilmiştir. Bu hâl ise ilâmlarla, ilâm niteliğindeki belgelerin hukuki nitelik ve gördükleri işlev açısından birbirinden farklı olduklarını açıkça ortaya koyar. Her iki kurum arasındaki temel farklılık ilâmların ilke olarak maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olmasına karşılık ilâm niteliğindeki belgelerin bu özellikten yoksun bulunması noktasında toplanır. İİK dışında münferit özel kanunlarda da ilâm niteliğinde belge öngören düzenlemelere yer verilmesiyle, alacaklıların alacaklarına ilâmların icrası için öngörülen hukuki rejimden faydalanmak üzere daha kolay bir biçimde kavuşmalarının sağlanması amaçlanmıştır. İlam niteliğindeki belgelerin ilâmlı icraya konu edilebilmesi onları ilâm gücüne kavuşturmaz..." denilmektedir. (Yargıtay HGK., 2019/12-501 Esas, 2022/1346 Karar)

Yargıtay 12. Hukuk Dairesince "...Alacaklının, ilâmlı icra takibi yapabilmesi için, elinde bir mahkeme ilâmı veya kanunların mahkeme ilâmı niteliğinde saydığı bir belgenin bulunması gerekir. İlâmın icra edilebilmesi için yargilâmaya son vermesi ve uyuşmazlığı esastan çözümlemesi yeterli değildir. Ayrıca, onun cebri icraya elverişli bir nitelik taşıması gerekir. İlamın cebri icraya elverişli bir nitelik kazanabilmesi ise, onun "verme", "yapma" ya da "yapmama" şeklinde belirtilen bir eda emrini içermesine bağlıdır. Buna karşılık, bir eda emrini içermeyip, sadece bir hukuki ilişkinin varlığını ya da yokluğunu tespit eden ilâmlarla, yeni bir hukuki durum yaratan veya var olan bir hukuki durumu ortadan kaldıran ya da onu değiştiren ilâmlar, nitelik itibariyle cebri icraya elverişli değildir.

Özel kanunlarda belirtilen ilâm niteliğinde belgelerden biride hukuki uyuşmazlıklarda Arabuluculuk Kanununun 18/2'nci maddesi gereğince icra edilebilirlik şerhi içeren anlaşma belgesidir. Bir başka deyişle söz konusu belgenin ilâm niteliğinde belge sayılmasının koşulu icra edilebilirlik şerhi verilmesidir. Pek tabidir ki; bu durum bahsi geçen şerhi içeren belgenin her koşulda ilâmlı takibe konu edileceği anlamına gelmez. Bir başka ifadeyle ilâmlı takibe konu edilmesi hâlinde yapılacak şikayet üzerine takibin iptaline karar verilemeyeceği sonucuna varılamaz. Zira her mahkeme ilâmı da ilâmı da ilâmlı icra takibine konu edilemez..." denilmek suretiyle icra edilebilirlik şerhi içeren arabuluculuk anlaşma belgesinde alacağın şarta bağlanması, eda hükmü içermemesi nedeniyle belgenin ilâmlı takibe konu edilemeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 12. HD., 2022/9143 Esas, 2022/9318 Karar)

Elinde ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge olan alacaklının ilâmsız icraya başvurup başvuramayacağı konusunda ise öğretide görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bir görüşe göre alacaklı ilâmlı icra yoluna başvurmak zorunda değildir, isterse elinde ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge bulunmasına rağmen ilâmsız icra yoluna gidebilir, zira hukukumuza bunu engelleyen bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Bu nedenle, bir hakkın sınırlanması ancak kanunla olabildiğinden alacaklının ilâmsız icra yoluna başvurmasının önünde bir engel yoktur.(7)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2 Esas, 2017/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu hususta alacaklının ilâmsız icraya başvuramayacağını kabul etmiştir. Yargıtay bu kararına gerekçe olarak hukuki yarar bulunmadığını göstermiştir. İİK’nın düzenlemesine göre ilâmların ancak ilâmlı icra takibine konu edilebileceğinin görüldüğü görüşündedir. İcra müdürü ödeme emri verirken alacaklının belirlediği takip yolu ile bağlı değildir, icra dairesine bir ilâm verilmişse icra müdürü “icra emri” düzenlemek zorundadır. Bunun dışında, Yargıtay’a göre elinde ilâm bulunan alacaklının daha fazla emek, zaman ve masraf gerektiren ilâmsız icra yoluna başvurmasında hukuki yarar yoktur, itiraza tabi, uzayabilecek bir usulün tercih edilmesi dürüstlük ilkesi ile de çelişmektedir. Bütün bu hususların yanı sıra elinde ilâm bulunan alacaklının genel haciz yolu ile takip yapması halinde en büyük sorun tehir-i icra konusudur. İlâmsız icrada borçlunun takibi durdurmak için tehir-i icra yoluna başvurma imkânı bulunmaz. Borçlunun başvurabileceği tek yol itirazdır ancak bu durumda ise alacaklı hak arama özgürlüğü ile karşı karşıyadır. Borçlunun menfi tespit davası açması ihtimalinde, alacağın hüküm altına alındığı dava henüz kesinleşmemişse derdesttir, kesinleşmişse kesin hüküm itirazları söz konusu olabilir veya ihtiyati tedbir itirazının iptali ve menfi tespit davaları reddedilebilir. Ayrıca, İİK m. 68’de sayılan itirazın kesin kaldırılmasını sağlayan belgeler arasında ilâm ve ilâm niteliğindeki belgeler sayılmamıştır. Yargıtay, menfaatler dengesinin sağlanması bakımından da ilâmlı icra yoluna gidilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Alacaklının ilâmsız icra yoluna gitmesinin özellikle inkâr tazminatı nedeniyle hakkın kötüye kullanılması olduğunu ifade etmiştir.

Elinde ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge olan alacaklının ilâmsız icra yoluna başvurmasının önünde bir engel bulunmadığını savunan görüş ise, para alacaklarının ilâmsız icra yolu ile takibinde alacaklının elinde alacağını gösterir bir belge bulunması gerekmez. Kanunumuzda ilâmların ilâmsız takibe konu edilmesini yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesinde hak arama özgürlüğü düzenlenmiştir. Buna göre alacaklı ilâmlı veya ilâmsız takip yollarından birini seçmede özgür olmalıdır. Tehir-i icrada teminat yatıracak güçte olan borçlunun çekince (ihtirazi kayıt) ile borcu icra dosyasına ödeyebilecek durumda olduğu görüşü bulunmaktadır. Bu görüş kanunun yasaklamadığı bir usulün içtihatla yasaklanması için yeterli gerekçenin bulunmadığını savunur. Yasa koyucu bunu engellemeyi amaçlasaydı ilâm veya ilâm niteliğinde belgelere ilişkin olarak ilâmsız icra yoluna başvurulamayacağına dair bir düzenleme getirirdi.

Elinde ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge olan alacaklının ilâmsız icra yoluna başvurabileceğini savunan bir başka görüş ise icranın geri bırakılması konusunda diğer görüşten ayrılır. Şöyle ki; İİK m. 36 kıyâsen ilâm veya ilâm niteliğinde belgelerin ilâmsız icrasına da uygulanabilir. Hükme karşı istinaf ya da temyiz yoluna başvuran borçlunun tehir-i icra usulü ile ilâmsız icra takibini durdurmasının önünde bir engel bulunmamaktadır.

Netice itibariyle; her ne kadar Yargıtay “hukuki yarar yokluğu nedeniyle elinde ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge olan alacaklının ilâmsız icraya başvuramayacağı” şeklinde karar tesis etmiş ise de bu görüşe iştirak etmemekteyiz. Zira Anayasa gereği bir hak ancak kanun hükmü ile sınırlandırılabileceğinden ve konuda alacaklının ilâmsız icra yoluna başvurmasını engelleyen bir hüküm bulunmadığından elinde ilâm veya ilâm niteliğinde bir belge olan alacaklının ilâmlı veya ilâmsız icraya başvurma tercihinde özgür olduğunun kabulü kanaatimizce daha isabetli olacaktır.

 

KAYNAKÇA

1.     Kekeç, s.199; Taşpolat Tuğsavul, s.183.

2.     Ekmekçi,Özekes,Atalı - Hukuk Uyuşmazlıklarında İhtiyarî ve Zorunlu Arabuluculuk, s.97.

3.     İcra edilebilirlik şerhinin yalnızca sulh hukuk mahkemelerince verilmesi hükmü doktrinde eleştirilmektedir. “talepte bulunan veya ilgililerin yerleşim yeri icra hukuk mahkemelerince” verilmesini uygun gören yazarlar bulunmaktadır. Bkz. Özbek, İcra Edilebilirlik, s.80 vd.

4.     Özbek, İcra Edilebilirlik, s.75; Kekeç s.207; Taşpolat Tuğtavul, s.192.

5.     Özbek, İcra Edilebilirlik, s.76.

6.     https://www.ozgunhukuk.com/yayinlar/il%C3%A2mlar-ve-il%C3%A2m-niteligindeki-belgelerin-icrasi, Erişim Tarih: 01/12/2024.

7.     https://www.ozgunhukuk.com/yayinlar/il%C3%A2mlar-ve-il%C3%A2m-niteligindeki-belgelerin-icrasi, Erişim tarihi: 01/12/2024.