Sosyal Güvenlik Kurumu, prim alacağı, işsizlik sigortası, damga vergisi, stopaj gibi alacak kalemleri açısından borçlu şirketten tahsil edilemeyen tutarların şirket yönetim kurulu üyelerine ödeme emri gönderilmesi suretiyle tahsilini amaçlamaktadır.
506 sayılı Kanunun 80. maddesinde, “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri Kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar” hükmü öngörülmüştür.
Anılan madde hükmüne göre, tüzel kişiliği haiz özel kuruluşta görev yapan kişinin primlerin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için, primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunludur.
Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları ile öğretide kabul edildiği üzere "üst düzey yönetici" kavramından anlaşılan şirketin mali ve idari konularında tek başına emir ve tasarruf yetkisine sahip, özel şekilde kendisine yetki verilen kişidir. Türk Ticaret Kanunu'nun 317. maddesine göre anonim şirketlerde şirketi yönetmek ve temsil etmek yönetim kuruluna aittir. Anonim şirkette primlerin ödenmesinde müteselsilen sorumlu üst yönetici ve yetkiliden söz edebilmek için primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili üst düzey yönetici olması, yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcısı gibi unvan taşıması veya temsil ve ilzam yetkisine sahip yönetim kurulu üyesi olması gerekir. Bunun dışında kalan ve şirketin idare veya mali işlerinde doğrudan söz sahibi veya yetkili olmayan kişilerin işveren ile birlikte müşterek sorumluluğu düşünülemez.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 08.03.2011 gün 2010/379 E. ve 2011/2028 K. sayılı kararında, “Davacının O... Maden San. ve Tic. A.Ş.'de yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde şirketi temsil ve ilzama yetkisi bulunmamaktadır. Davacı "üst düzey yönetici" kabul edilemeyeceğinden şirketin prim borçlarından sorumluluğu bulunmamaktadır. Mahkemenin 47792.48 ve 58042.48 sicil numaralı işyerlerinin O... Maden San. ve Tic. A.Ş. tarafından işletildiği 1.6.1999-22.7.2002 ve 1.6.1999-7.6.2001 tarihleri arasındaki döneme ilişkin prim borçlarından davacının sorumlu olmadığına karar vermesi doğrudur. “ şeklinde belirtilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2011/4753 E. 2011/389 K. sayılı kararında, “Anonim şirketlerde ise böyle bir özel düzenleme yapılmadığından, şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, TTK.'nın 317. maddesi uyarınca şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamı, kanuni temsilci sıfatıyla ve müteselsilen sorumludur. Ancak TTK.'nın 319. maddesine göre ana sözleşmeye hüküm konularak şirketin kanuni temsil yetkisi, yönetim kurulu üyelerinden birine veya birkaçına verilip, diğer yönetim kurulu üyeleri sorumluluktan kurtulabilmektedir. Böyle bir durumda kamu alacaklarından da sadece anılan yönetim kurulu üyeleri, kanuni temsilci sıfatıyla müteselsilen sorumlu tutulacaklardır. Yönetim kurulu üyesi olmayan ortakların ise kamu alacaklarından dolayı sorumlulukları bulunmamaktadır.” şeklinde belirtilmiştir.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 09.11.2005 gün 2015/9158 E. ve 2015/11380 K. sayılı kararında, “Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 80. maddesi hükmüne göre; tüzel kişiliği haiz işverenlerin, temsil ve ilzama yetkili üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri, haklı bir sebep olmaksızın ödenmeyen prim ve diğer alacaklarından dolayı Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müteselsilen sorumludurlar.” şeklinde belirtilmiştir.
Danıştay 11. Daire 24.02.2000 gün 1998/4697 E. 2000/745 K. sayılı kararında, “Yukarda yer alan her iki maddenin birlikte incelenmesinden, esas olarak yönetim kuruluna ait olan şirketi temsil yetkisinin, esas sözleşme ile yönetim kurulu üyelerinden en az biri veya birden fazlasına veya esas sözleşmede genel kurula veya yönetim kuruluna verilecek yetki ile yönetim kurulu üyesi olmaları şartıyla murahhas üyelere veya şirkette pay sahibi olmayan müdürlere devredilebileceği” anlaşılmaktadır.
Buna göre şirketi temsil yetkisinin murahhas üye veya üyeler ile şirkette pay sahibi olmayan müdürlere bırakıldığının anlaşılması halinde, kamu alacağının bunlardan takip ve tahsiline gidilmesi, diğer yönetim kurulu üyeleri hakkında işlem yapılmaması gerekir.” şeklinde belirtilmiştir.
Bununla birlikte 6183 sayılı AATUHK 35. maddesinin şirketi temsil ve ilzama yetkili olmayan yönetim kurulu üyelerinin de amme borçlarından sorumlu olacağını düzenleyen fıkraları Anayasa Mahkemesi'nin 2014/144 E. Ve 2015/29 K. Sayılı ve 19.03.2015 karar tarihli kararı ile iptal edilmiştir.( EK-6) İptal gerekçesi olarak ''..Hukuk devletinde kanunlarla kişilerin ekonomik ,sosyal ve hukuki yaşam alanlarına yöneltilen müdahaleler öngörülebilmeli ve geleceğe dönük planlar buna göre yapılabilmelidir. Belirlilik ilkesi , vergi ve diğer kamu alacakları açısından miktar,tarh ve tahsil zamanı ile biçimi gibi vergi ve diğer alacakların esaslı unsurlarının önceden belli ve kesin olmasını gerektirir..'' gösterilmiştir.
Ayrıca Türk Ticaret Kanunu’nda Temsil yetkisi ve idare haklarının esas sözleşme uyarınca bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine verilmiş olması halinde bunların sorumluluğu ortaklığın işleri, bir veya birkaç yönetim kurulu üyesi arasında bölünmüşse, üyeler arasında müteselsil sorumluluk uygulama alanı bulmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu halde sorumluluk yetki verilen üye veya üyelere aittir. Türk Ticaret Kanunu’nun 370 ve 371. maddelerinde belirtildiği üzere; gerek kanunun, gerek esas sözleşmenin kendilerine yüklediği diğer görevlerin kasten ve ihmal neticesi olarak yapılmaması halinde yönetim kurulunun müteselsilen sorumlu olacağı hükme bağlanmakla birlikte, bahsi geçen görevlerden biri, yönetim kurulu üyelerinden herhangi birine bırakılmışsa, sorumluluğun ancak ilgili üyeye yükletilmesinin lazım geleceği ve o muameleden dolayı müteselsil sorumluluğu cari olmayacağı açıklıkla belirtilmiştir.
Kurum alacaklarının zamanaşımı yönünden değerlendirmelerimize gelecek olursak;
Türk Borçlar Kanununa göre zamanaşımı alacağın muaccel olması ile başlar (m.149/1). Şayet alacağın muaccel olması bir bildirime bağlı ise bu durumda zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar (m.149/2). Bir alacağın ne zaman muaccel hale geleceği ise anılan Kanunun 90. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur.
5510 sayılı Kanun ise bu genel düzenlemeden ayrılmış ve zamanaşımı süresinin başlangıç tarihini özel olarak belirlemiştir. Buna göre zamanaşımının başlangıcı Kurum alacağının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başıdır (m.93/2). Dolayısıyla bu özel hüküm karşısında artık Kurumun alacaklarında on yıllık zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren değil, alacağın ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden yılbaşından itibaren başlayacaktır. Bu durumda örneğin Mart 2007 ayına ilişkin prim alacağı ile Aralık 2007 ayına ilişkin prim alacağı hakkında zamanaşımı süresi 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren başlayacaktır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre;
''Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı:
MADDE 93- (2) (Değişik ikinci fıkra: 17/4/2008-5754/56 md.) Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir.... '' şeklindedir.
Zamanaşımı konusu ile ilgili olarak Yargıtay 10.Hukuk Dairesi'nin 26.04.2011 tarihli 2011/2076 E. Ve 2011/ 6094 K. Sayılı kararına göre; ''....Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'nca tahakkuk ettirilen 1999-2000/6 dönemine ait sigorta prim borçları ve gecikme zammı sebebiyle davacı şirket hakkında yapılan takibin dayanağı mahkeme kararlarının kesinleşme tarihleri araştırılarak, kararların 1.10.2008 tarihinden önce kesinleşmesi halinde; 5510 Sayılı Kanunun yürürlüğü öncesindeki yasal mevzuat uyarınca zamanaşımı süresinin alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başından itibaren beş yıl, 1.10.2008 tarihinden sonra kesinleştiğinin saptanması halinde ise; zamanaşımı süresinin mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren on yıl olduğu yönü gözetilerek, hasıl olacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, BOZMA NEDENİDİR..'' şeklinde karar verilmiş olup ilgili prim alacağının zaman aşımına uğrayıp uğramadığı konusunda gerekli araştırma yapılmadan karar verilmesi bozma nedeni olarak kabul edilmektedir.
Son olarak; kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmamaktadır.
Bu nedenlerle; ödeme emirlerinin tebliğ alınmasını müteakip; yasal süresi içinde dava ikame etmek suretiyle ödeme emrinin iptali talep edilmeli ve böylelikle telafisi imkansız zararlara yol açacak durumların önüne geçilmelidir.