Uzun süredir ülkenin gündemini meşgul eden davada dün itibariyle mahkeme İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında kamu görevlisine alenen hakaret suçlamasıyla 2 yıl 7 ay 15 gün hapsi cezası yanında siyasi yasak anlamına gelen TCK 53. Maddenin de uygulanmasına karar verdi. 

Öncelikle hukuken bu kararın istinaf ve temyiz aşamaları olduğunu ve bu kanun yolları tüketilmeden yani karar kesinleşmeden uygulanmayacağını belirtelim. Normal şartlarda bu davanın istinaf ve temyiz aşamaları ülkemizdeki yargı sisteminde 2 seneden önce bitmesi beklenmez ancak bu tür siyasi davalar için bir öngörüde bulunmak da çok mümkün değildir. 

Bu davayı hukuken değerlendirmek çok zor olmakla birlikte suçun unsurları, atılı suçun niteliği, verilen cezanın üst hadden verilmesi gibi hususlar kamuoyunda çokça tartışılacak ancak bu davayı sadece bir hukuki yargılama olarak görmek de gerçeği tartışmamak anlamına gelir. O nedenle dünkü kararın ardından olayın siyasi boyutunu da ele almak gerekir.

Dün Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkumiyet kararının iktidarın ve özellikle Cumhurbaşkanının etkisiyle verilmiş olduğu akla ilk gelen seçenek. Peki iktidar ya da cumhurbaşkanı, ülkenin en büyük kentinin belediye başkanını bu kadar basit bir sebepten dolayı bu hale getirir mi? Getirirse neden getirir? 

Evet her geçen gün yıldızı parlayan, halkın hemen her kesiminden destek alan bir kişinin önünün kesilmesi ile amaçlanan nedir? Siyasi manevraları yaklaşık 30 senedir çok iyi bir şekilde yapan Erdoğan'ın, seçime sadece 6 ay kala böyle bir hamle yapacağını düşünmek akılcı değil.  O zaman bir söz, bir laf nasıl bu hale geldi? Kimler neden böyle bir şey istedi? Cumhurbaşkanına ya da iktidara rağmen yeni bir klik mi var? Yargıda istediği şekilde hareket eden yeni bir oluşum mu var? Varsa şayet buna kim nasıl izin verdi ya da veriyor?

İşte asıl vahim olan; ülke adına düşünülmesi gereken konu budur. 2022 yılında bir iktidar bir siyasi rakibinin engellemek için yargıyı alet edebilme ihtimali; ya da bir oluşum, bir grup kendini iktidar üzerinde görerek iktidarla olan iç hesaplaşmalarını bir belediye başkanı üzerinden yapabilme ihtimali de bu ülke geleceği için çok ama çok önemlidir ve düşündürücüdür. Her iki seçenekte de; demokrasi ve hukuk devleti adına dün ülke tarihinin karanlık günü olarak tarihteki yerini alacaktır. Bir siyasal iktidarın yargıya bu şekilde talimat vermesi yahut yargının birilerinin esiri olması kabul edilebilir değildir. 

Dünkü kararla kim muhalefet adayı olur bilinmez ama iktidarın, Cumhurbaşkanının zarar göreceği mutlaktır. Halkın iradesi ile seçilen birinin bu şekilde bir mahkeme kararıyla engellenmesini bu ülke kabul etmedi, etmez de. Bu sistemin artık değişmesi gerektiği, hukuk devleti anlayışının, demokrasi anlayışının yeniden inşa edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.  Şimdi; seçimlere kadar bu ülkede yaşayan herkesin kendi üzerine düşeni yapmalı, aydınlık bir ülke için katkı sunmaya çalışmalıdır. 

Av. Çağrı Ayhan ŞENEL