Kovuşturma aşaması sözlülük ve tartışmalılık ilkesini dayanmaktadır. Bu nedenle Sanık hazır bulunmadan duruşma yapılması halinde bu ilkeler ihlal edilmiş olacaktır. Bununla birlikte hukuk sistemimizde istisnai durumlar ve değişik nedenlerle sanık bulunmadan duruşma yapılacak haller belirtilmiştir.

5271 sayılı CMK’nin 193/1 maddesine göre; yasal düzenlemenin ayrık tuttuğu haller saklı kalmak koşulu ile hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmayacaktır. Sanığın gelmemesinin geçerli nedeni yoksa sanığın zorla getirilmesine karar verilecektir.

Temel kural sanığın huzuru ile duruşma yapılmasıdır.[1] Sanık gelmemesinin geçerli nedenlerini ispat edemezse ihzarına karar verilebilmesi mümkündür.[2]

Sanığın duruşmada hazır bulunabilmesi, sanık açısından hem bir yükümlülük hem de kendisi açısından bir haktır. Sanığın duruşmada hazır bulunması hakkı adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biridir.

Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6/3-c maddesinde, sanığın en azından kendi kendini savunma hakkı bulunduğu ifade edilmektedir. Bu düzenleme ile sanığın mahkeme huzurunda doğrudan savunmasını yapabilmesi için duruşmada hazır bulunma hakkının varlığı kabul edilmiştir.

Sanığın, duruşmada hazır bulunma hakkını ne şekilde kullanacağı konusunda irade gösterme yeteneği bulunmaktadır. Sanığın duruşmada hazır bulunma hakkından feragat etmesi ancak bu hususu açıkça ifade etmesi ile mümkündür.[3]

Örneğin; yargı çevresindeki ceza infaz kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunan ve Yerel Mahkemece yapılan sorgusu sırasında duruşmadan bağışık tutulma isteğinde bulunmayan sanığın Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği ve hükmün açıklandığı son duruşmada hazır bulundurulmayıp yokluğunda yargılamaya devam edilerek mahkûmiyetine karar verilmesi savunma hakkının sınırlandırılması niteliğinde olacaktır.[4]

Başka bir suç nedeniyle infaz kurumunda bulunan sanıkların SEGBİS yoluyla duruşmada hazır bulundurulması sağlanıp, yüzüne karşı hüküm verilmesi mümkündür.

Örneğin; başka suçtan farklı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılan sanığın savunmasında vareste talebi bulunmaması halinde, hükmün açıklandığı son oturumda SEGBİS yoluyla duruşmada hazır bulundurulması sağlanıp, yüzüne karşı hüküm verilmesi gerektiği gözetilmeksizin mahkûmiyetine karar verilmesi hukuka aykırı olacaktır.

5271 sayılı CMK’nin 196/4[5] maddesinde; hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle yurt içinde bulunan sanığın sorgusunun yapılabilmesine veya duruşmalara katılabileceğine karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Yasa koyucu bu düzenleme ile sanığın duruşmada hazır bulunmasının tarafların güvenliklerini tehlikeye düşürmesine veya davanın makul sürede sonuçlandırılmasına engel olması ya da buna benzer başka sebeplerin varlığı ile mahkemece zorunlu görülmesi halinde, yurt içinde bulunan sanığın sorgusunun SEGBİS kullanılmak suretiyle yapılabilmesi veya duruşmalara katılabilmesini öngörmüştür.

Hâkim veya mahkemenin zorunlu gördüğü durumlarda alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan yargılanan ve mahkeme huzuruna getirilme talebi bulunan sanığın SEBGİS yöntemi ile sorgusunun yapılması ve duruşmalara katılımına karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde yapılan yargılama hukuka uygun olacaktır. Nitekim Yargıtay bu halleri bozma sebebi yapmamaktadır.[6]

SEGBİS sistemi aracılığıyla ifade vermek istemeyen sanığın duruşmada hazır edilmesi gerekir.

Örneğin; Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında SEGBİS sistemi aracılığıyla ifade vermek istemeyen sanığın sorgusunun kanun gerekçesinde de belirtildiği gibi zorunlu görülen tarafların güvenliklerinin tehlikeye düşmesi veya davanın makul sürede sonuçlandırılmasına engel olması gibi hangi durumların gözönünde bulundurulduğu açıklanıp belirtilmeden duruşmada hazır bulundurulmayıp, SEGBİS aracılığıyla sorgusu yapılarak mahkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelecektir.[7]

Burada sanığın vareste tutulma taleplerinin olup olmadığı ve mahkeme tarafından bu hususta bir karar verilip verilmediği önemlidir.

Örneğin; sanığın aynı yargı çevresinde cezaevinde bulunduğu hallerde, 5271 sayılı CMK'nın 193/1 ve 196/5. maddelerine aykırı olarak, vareste tutulma talepleri olmadan ve bu hususta mahkeme tarafından bir karar verilmeden, duruşmada bizzat veya SEGBİS vasıtasıyla hazır edilmeyerek yokluklarında yargılamaya devam edilip mahkumiyetine karar verilmesi savunma hakkının kısıtlanması olarak değerlendirilecektir.[8]

5271 sayılı CMK’nin 193/2[9] maddesine göre; sanık hakkında, toplanan delillere göre mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi gerektiği kanısına varılırsa, sorgusu yapılmamış olsa da dava yokluğunda bitirilebilmektedir.

Ceza yargılanmasında sanığın sorgusu yapılmadan hüküm kurulabileceğine ilişkin kural; fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen bir durumun varlığı halinde uygulanabilir.

Yani ortada derhal beraat kararı verilmesi gereken bir hal olacaktır. Başka bir söylemle, delillerin takdir ve tayini gereken durumlarda, sanığın savunması alınmadan hüküm kurulamayacaktır.[10]

5271 sayılı CMK’nin 193/2. maddesi gereğince, eylemin suç oluşturmaması veya suçun yasal unsurlarının gerçekleşmemesi, nedeniyle derhal beraat kararı verilmesi dışında, sanıkların ifadesinin sonuca etkili olduğu, delillerin takdir ve tayini gereken durumlarda sanıkların sorgusu yapılıp savunması saptanmadan beraat kararı verilemez.[11]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.10.2009 tarih ve 2009/89-243 sayılı kararında mahkemeye gelmemiş olan sanık hakkında duruşma yapılmayacağı ifade edilmektedir.

[2] Yasal düzenlemenin gerekçesinde; Alman hukukunda, sanığın duruşmada bulunmasını güvence altına almak üzere hakkında kamu davası açılan her kişinin tutuklanacağını hükme bağlandığı ifade edilmektedir.

[3] Bkz.; AİHM, 12 Şubat 1985 tarihli Colozza ve Rubinat/İtalya ile 25 Kasım 1997 tarihli Zana/Türkiye kararları. Emsal karar için bkz.; YCGK’nun 05.03.2019 tarihli ve 663-157, 03.04.2018 tarihli ve 851-144 ile 31.01.2017 tarihli ve 449-32 sayılı kararları.

[4] YCGK, E: 2020/7, K: 2020/222, T: 21.05.2020.

[5] Adı geçen yasa maddesi, 15.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 694 sayılı KHK'nın 147. Maddesiyle getirilmiştir. Ayrıca CMK'nin 196. maddesinde yapılan bu değişiklik 01.02.2018 tarihli 7078 sayılı Yasa'nın 142. maddesiyle aynen kabul edilmiştir.

[6] Emsal karar için bkz.; YGGK'nın 13/02/2018 tarihli, 2016/16-814 Esas ve 2018/42 Karar sayılı ve 27/02/2018 tarihli, 2017/16-33 Esas ve 2018/74 Karar sayılı ilamları.

[7] Y.17.CD, E: 2019/8212, K: 2019/12041, T: 08.10.2019.

[8] Y.13.CD, E: 2018/9991, K: 2019/2352, T: 15.02.2019.

[9] (Ek fıkra: 25.05.2005 - 5353 S.K/Madde 28).

[10] Y.3.CD, E: 2019/18941, K: 2020/23, T: 06.01.2020.

[11] Y.8.CD, E: 2017/17690, K: 2020/10, T: 06.01.2020.