Antalya Barosu Başkanı Av. Alper Tunga Bacanlı, Hukukihaber.net’e verdiği özel röportajda çarpıcı açıklamalar yaptı. İç Güvenlik Paketi'ni eleştiren Bacanlı, "Vali ve Kaymakamlara savcılık yetkisi verilmek suretiyle kuvvetler ayrılığı prensibi sakatlandı. Günümüz Türkiye’sinde bir mülki amirin iktidar il yahut ilçe başkanlarının yönlendirmesiyle bir takım tasarruflarda bulunabileceğini kabul etmek lazımdır" dedi. Adım adım polis devletine doğru bir gidildiğine dikkat çeken Bacanlı, Türkiye’nin tek şansının bağımsız ve tarafsız barolar olduğunu söyledi.
RÖPORTAJ: MEHMET ALİ AY / HUKUKİ HABER - ANTALYA
Meslektaşlarınızın çözülmesi gereken en öncelikli sorunları nelerdir?
Baromuza 3146 kayıtlı meslektaşımız var. Bunun 1264’ü kadın, ayrıca 299 stajyerimiz mevcut. Mesleğin genel sorunları bizim gibi büyük baroları çok daha derinden etkiliyor. Avukatlık sınavının hayata geçmemesi, ekonomik koşullar, CMK müdafilerinin yaşadığı sorunlar, duruşma saatleri, kamu kurumlarının avukatlık hak ve yetkileri konusundaki direnci vs. çok ciddi sıkıntılar yaşamaktayız. Ayrıca Antalya Barosu’nun ihtiyacına cevap verecek bir idari bina ve sosyal tesis eksikliği had safhaya ulaşmış durumda.
Antalya Barosu yargı çevreleriyle uyum içinde çalışıyor mu?
Avukatların hak ve yetkileri, mesleki saygınlığı ve onuru ile sorunu olmayan tüm çevreler ile gayet iyi anlaştığımızı söyleyebilirim. İstisnada olsa bu olguları içselleştirmeyen uygulayıcılar ile zaman zaman sorun yaşamaktayız. Bu gibi durumlarla yerinde ve etkili müdahalelerle mücadele ediyoruz.
ANTALYA'YA YENİ BARO BİNASI
Türkiye Barolar Birliği ve Antalya Muratpaşa Belediyesi işbirliği içerisinde Baro binası, sosyal tesis, kreş ve öğrenci yurdu projemiz var. Gerçekleşmesi en büyük arzumuz.
İKTİDAR MESLEK GRUPLARINI EKONOMİK DURUMUNU DARALTARAK KONTROL ALTINA ALMAK İSTİYOR
Hükümet’in Meclis’e sunduğu 'Yabancı İstihdamı Kanunu Tasarısı' Türkiye’de ithal avukat, veteriner, balıkçı hatta noter dönemini de başlatacak. Yabancı avukat konusuna bakışınız nasıldır?
Ülkemizde 80 binin üzerinde avukat var ve yaşanılan sorunlar malum. Avukatlık sınavı yasalaşmadığı için bugün hukuk fakültelerinde okuyan yaklaşın 45 bin öğrencinin büyük çoğunluğu 5 sene içerisinde avukat olarak aramıza katılacak. Neredeyse %50 oranında bir artış demektir. Meslekte durum bu vaziyette iken sanki ülkede avukat açığı varmış gibi yabancı avukatların önünü açmak son derece sakıncalı ve kabul edilemez bir tasarruf. Siyasi iktidarın meslek gruplarının ekonomik durumunu daraltarak kontrol altına almak gibi bir amaç güttüğünü düşünüyorum. Yakın zamanda bazı muhalif meslek örgütlerine ilişkin buna benzer tasarruflar ortaya konulmuştur. Açıkçası iyi niyetli bir düşünce olarak bakmamız mümkün değil. Halbuki avukatlar hukuk nosyonu sahibi, adalet duygusu güçlü insanlardır. Biraz tahammül ve söylediklerine kulak vermek en başta siyasal iktidarın menfaatinedir. Sonuçta bizler ülkenin kötülüğünü isteyen insanlar değiliz. Bilakis daha fazla özgürlük daha fazla demokrasi isteyen kişileriz.
DİNLEMELER HAKİM KARARI OLMADAN ANKARA'DAKİ TEK BİR MERKEZE BAĞLANACAK
Türkiye'yi polis devletine götüreceği eleştirileri yapılan İç Güvenlik Paketi’de, vatandaşı sıkıntıya sokacak maddelerin kabul edildiği ileri sürülüyor. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin, şu ana kadar Meclis’ten geçirdiği maddeler Türkiye’yi nasıl etkiler?
Vali ve Kaymakamlara savcılık yetkisi verilmek suretiyle kuvvetler ayrılığı prensibi sakatlandı. Günümüz Türkiye’sinde bir mülki amirin iktidar il yahut ilçe başkanlarının yönlendirmesiyle bir takım tasarruflarda bulunabileceğini kabul etmek lazımdır. Öte yandan toplantı ve gösteri yürüyüşleri esnasında meydana gelebilecek olaylardan ilgisiz kişilerin ve kamu görevlilerinin sorumlu tutulması gibi çağdışı bir anlayış getiriliyor. Polisin arama, gözaltı vs. yetkisi yargı denetimi dışına çıkarılıyor. Yine hakim kararı olmadan dinlemelerin önü açılıyor ve Ankara’da tek bir merkeze bağlanıyor. Bu düzenlemelerin kişi hak ve özgürlüklerini olumsuz etkileyeceği, insanların demokratik haklarını kullanmaktan imtina edeceğini söylemek mümkün. Adım adım polis devletine doğru bir gidişat söz konusu. Polise verdiğiniz yetkinin sınırlarını iyi çizmeniz lazım. Oysa burada tam tersi. Mevcut mevzuat yürürlükte iken toplumsal olaylarda onlarca kişinin polis şiddeti sonucu hayatını kaybettiği bir ülkede, bu yetkileri artırmanın nasıl sonuçlar doğuracağını tahmin etmek zor değil. Demokrasi özgürlüklerle güçlenir, yasaklarla değil.
İç Güvenlik Paketi'nin tartışmaları devam ederken, cezaevlerindeki tutuklulara yönelik benzer bir tasarı TBMM Genel Kurulu’na getirildi. Tasarıyla gardiyanlara cezaevi içinde eğitimli köpekler, biber gazı ve ateşli silah kullanma yetkisi veriliyor. Bu kapalı mekanda da biber gazı kullanılacağı anlamına geliyor… Bu değişikliği nasıl yorumluyorsunuz? Başka ülkelerde bu şekilde bildiğiniz bir uygulama var mıdır?
Böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu anlamadım açıkçası. Bildiğim kadarıyla cezaevlerinde bir asayiş problemi şu an için söz konusu değil. Kaldı ki şu an için isyan vs. gibi bir hadise vuku bulsa dahi mevcut yasalar ışığında buna müdahale edilmesini engelleyecek bir hüküm yok. Kapalı mekanlarda biber gazı kullanmak yahut insanların üzerine köpek salmak gibi gayri medeni uygulamaları tartışmaya dahi lüzum yok. Bunun adı işkencedir ve insanlığa karşı işlenmiş suçlardandır. Yasal dayanak olsa bile Anayasamıza ve evrensel hukuka aykırı olduğundan buna tevessül eden kamu görevlisi ve azmettireni çok ağır bir suç işlemiş olur. Buradan uyaralım.
'YARGI KARARLARINI UYGULAMAMAK MODA HALİNE GELDİ'
'YARGI KARARLARINI UYGULAMAMAK MODA HALİNE GELDİ'
ÖSYM'nin Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın verdiği kararları dikkate almayarak, üniversite sınav sorularının yalnızca yüzde 20'sini basına açıklayacağını ilan etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
En başta devlet ciddiyeti ile bağdaşmıyor. Yargı kararlarına önce kamu kurumları saygı duymalı ve uygulamalı. Burada yargı kararını uygulamamak tamamen keyfi ve bunun ötesinde suç. Maalesef günümüzde yargı kararlarını uygulamamak moda haline geldi ve ÖSYM’de modayı yakından takip ediyor olmalı. Daha bir tane şaibesiz sınav yapmayı beceremeyen bir kurumdan ancak bu beklenirdi diye düşünüyorum.
ŞİDDET MAĞDURU KADINA ÜCRETSİZ HUKUKİ YARDIM
Türkiye’de kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin sayısı her geçen gün daha da artıyor. Cezaların caydırıcılığı noktasındaki tartışmalar yaşanıyor. Üniversite öğrencisi Özgecan’ın canice öldürülmesinin ardından tartışmalar daha da alevlendi. Kadına şiddet hassas bir konu mutlaka barolarında bulunduğu illerde üzerine düşün görevler vardır. Sizin bu konuyla ilgili bir çalışmanın var mıdır? Kadına şiddetin engellenebilmesi için ne tür çalışmalar yapılmalıdır? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Antalya Barosu şiddet mağduru kadınlara ve istismar edilen çocuklara hiçbir bürokratik işlem uygulamadan ücretsiz hukuki yardım sağlamaktadır. Kadına şiddete yönelik tüm davalar kadın hakları kurulumuz tarafından takip edilmektedir. Şiddet mağduru kadınlara baroda özel görüşme odası tahsis edilmiştir. Antalya adliyesinde ön hizmet bürosu açarak gün boyunca nöbet tutulmakta ve başvuran kadınların hukuksal işlemleri süratle yerine getirilmektedir. Kadın hakları kurulu üyelerimiz Antalya genelinde sayısız bilgilendirme ve eğitim çalışmalarına katılmıştır. Belli aralıklarla hazırlanan raporlar ilgili kurumlara gönderilmekte, broşür, afiş vs. yollarla farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca Alanya ve Manavgat gibi büyük ilçelerimizde de alt kadın hakları kurulları oluşturulmuştur.
Siyasilerin bu denli hassas bir konuya yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Barolar olarak bizler işin sonuçları ile uğraşıyoruz. Halbuki kadına şiddeti doğuran ekonomik ve sosyal koşullar ile mücadele edilmesi gerekiyor. Kadına şiddet denildiğinde sadece fiziksel şiddet değil, ekonomik ve sosyal şiddeti de anlamak lazım gelir. Siyasilerin yaklaşımına gelince; açıkçası bu konuya sağlıklı bir açıdan bakılmadığını düşünüyorum. Sadece kadına şiddet konusu değil temelinde kadına bakış açısında ciddi sorun var. Zaten böyle olduğu için kadına ilişkin sorunlar çözülemiyor. Kadın sadece aile boyutunda düşünülüyor. Hayatın diğer alanına dair işlevi göz ardı ediliyor maalesef.
HER SEÇİM DÖNEMİ TEMCİT PİLAVI GİBİ VATANDAŞIN ÖNÜNE GETİRİLİR...
HER SEÇİM DÖNEMİ TEMCİT PİLAVI GİBİ VATANDAŞIN ÖNÜNE GETİRİLİR...
Kürt sorununun çözümü ve PKK’nın silah bırakmasını amaçlayan, yeni dönemde Anayasa çalışmaları kilit rol oynarken, Anayasada yapılması planlanan ‘vatandaşlık tanımı’ yeni bir tartışmanın odağına oturdu. Konu hakkındaki düşüncelerini nelerdir?
Bu mesele 20 senedir konuşulur. Her seçim dönemi temcit pilavı gibi vatandaşın önüne getirilir. Türk vatandaşlığı kavramı herhangi bir ırk, dil,din, mezhep temelinde ele alınmamıştır. Etnik kökeni, dili, inancı ne olursa olsun herkes Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlıdır ve eşittir. Şimdi bunun neresini değiştirmek zarureti duyuluyor. Yahu bu tanımlamanın ne sakıncası var. Kimse ortaya somut bir şey koyamıyor yada gerçek niyetini saklıyor. Burada mesele vatandaşlık tanımı değildir. Burada mesele devletin temel niteliklerini tartışmaya açmak, ilerde amaçlanan özerklik ve devamında bölünmeye varan sürecin hukuki alt yapısını hazırlamaktır. Bugün vatandaşlık diyecek yarın resmi dil neden Türkçe diye soracak, öteki gün ise bölünmez bütünlüğü sorgulayacak. Bu işin sonu yok. Herkes aklını başını devşirmelidir. Yahut kafasını Irak’a, Suriye’ye çevirmeli ve yatıp kalkıp Mustafa Kemal ve aziz şehitlerimize dua etmelidir, Cumhuriyetin ve kazanımlarının değerini bilmelidir.
'ZAMAN EN İYİ ÖĞRETENDİR'
17-25 Aralık yolsuzluk iddialarına ilişkin ‘yayın yasağı’na karşı iki akademisyen ve iki gazeteci AYM’ye iptal başvurusu yaptı. Başvuru 9’a karşı 7 oyla reddedildi, oylar sayılınca tam tersi çıktı. AYM ayrıca başvuru sahibi gazeteci Adnan Keskin’le “CHP milletvekili Adnan Keskin’i karıştırdı... Siz bir baro başkanı olarak yüksek yargıdaki bu ve benzeri skandalları neden kaynaklandığını düşünüyorsunuz?
Sözün bittiği yer aslında. Ancak şunu ifade etmek isterim. Anayasa mahkemesi son birkaç yıldır verdiği özgürlükçü kararlar ile dikkat çekti. Bakınız ihlal kararları vermese hala Ergenekon, Balyoz vs. davalarındaki masumlar özgürlüğüne kavuşamayacaktı. Bu noktada hakkını teslim etmek lazım. Ancak Haşim Kılıç emekli olduktan sonra oluşan yapıyla ilgili ciddi kuşkularım var. Bir söz vardır: "Hayat en iyi öğretendir" diyor. Ben bunu "Zaman en iyi öğretendir" diye anlıyorum. Özellikle İç Güvenlik paketi ile ilgili önümüzdeki süreçte vereceği kararlar Anayasa Mahkemesi hakkındaki görüşlerimizi netleştirecektir.
ASIL TEHLİKE BASKIYI KANIKSAMAK
ASIL TEHLİKE BASKIYI KANIKSAMAK
Türkiye’de son dönemde çok sayıda gazeteci gözaltına alındı ya da tutuklanarak cezaevine gönderildi. Bu tutuklamaların siyasilerin kararlarıyla gerçekleştiği iddia ediliyor. Bu konu hakkından yorumlarınız nelerdir?
Bunu düşünmek dahi istemem. Yargı bağımsızlığı noktasında tükendiğimiz anlamına gelir. Ancak özgür basına müdahale edildiği, havuz medyası vs. oluşturulduğu da biliniyor. Ancak daha da kötüsü, bazı yayın organlarında "oto sansür" yapıldığını görüyoruz. Yani hiçbir baskı yahut telkin olmadan kendiliğinden hoşa gitmeyecek haberler verilmiyor, görülmüyor, yorum yapılmıyor. Asıl tehlikeli olan bu bence. Baskıyı, otoriteyi kanıksamak, boyun eğmek. Halbuki özgür basın demek, doğru haber almak ve doğru düşünerek tercih kullanmak demektir. Basın özgürlüğü direkt olarak bizlerin düşünce özgürlüğünü etkilemektedir. O nedenle meseleyi sadece gazetecilere baskı olarak ele almak doğru değildir, eksik bir yaklaşımdır.
'TÜRKİYE'NİN TEK ŞANSI BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BAROLARDIR'
'TÜRKİYE'NİN TEK ŞANSI BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BAROLARDIR'
Sizin ilinizden büyük fotoğrafa bakıldığında Türkiye’nin genel konjonktürünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de hukuk nasıl bir hal aldı?
Son sorunuz ciltlere konu olacak nitelikte. Genel anlamda yargıya duyulan güvenin azaldığı ve yargı bağımsızlığının zedelendiğini kabul etmeliyiz. Yargı hiçbir ideolojinin, mezhebin, cemaatin yahut grubun tasallutu altında olmaması gereken çok kıymetli bir alan. Bu noktada yürütmenin yahut yüksek mahkemelerin, HSYK’nın çözüm üreteceğine dair umudum yok. Türkiye’nin tek şansı bağımsız ve tarafsız barolardır. Uzak ve yakın geçmişte olduğu gibi barolar üzerine düşen tarihsel sorumluluğun altından kalkacaktır. Çok samimi duygularla söylüyorum bunu.
(Hukukihaber.net)