Ankara özelinde konuşacak olursak Baro seçimlerinde yarışan grupların arkasında bir veya birkaç derneğin olduğu söylenebilir. Gözlemlediğimiz kadarıyla, Demokratik Sol Grubun arkasında Türk Hukuk Kurumu, Çağdaş Avukatlar Grubunun arkasında Çağdaş Hukukçular Derneği, Baroda Birlik Grubunun arkasında Hukuk ve demokrasi Kurumu Derneği, Hukuk ve Değişim Derneği ve Hukuki Araştırmalar Derneği, Hukuk ve Hayat Derneği; Milliyetçi Avukatlar grubunun arkasında Türk Hukuk Enstitüsü, Hukuki Mücadele Derneği olduğunu söyleyebiliriz. Bu grupların arkasında dikkatimizden kaçan başka dernekler de olması mümkün kuşkusuz.
Bu derneklerin üyeleri genellikle avukatlar olmakla birlikte, bazılarının üyeleri arasında yargı mensupları da bulunmaktadır. Mesleki gerekçelerle değil, sadece bir tarikat ritüeli olan hatme-i hacegan ritüeline gizlice katılabilmek için bir hukuk derneğine devam eden hâkimler olduğunu işitmiştim.
Bu Derneklerin hemen hemen tamamı salt hukuk dernekleri olmayıp; dinî, din dışı, ezoterik, ideolojik, etnik ölçütlere göre ayrışmış ve kutuplaşmış derneklerdir. Çoğunun siyasi partilerle de organik bağı bulunduğu avukatlar arasındaki yaygın kanaattir. Başka bir ifadeyle, özelde avukat örgütlenmesi, genelde hukukçu örgütlenmesi ülkemizde hiçbir zaman “pür mesleki” temelli olmamıştır. Bu güne kadarki avukat örgütlenmeleri ile ilgili olarak; siyasi örgütlenme, buna bağlı dernek örgütlenmesi ve dernek örgütlenmesine bağlı biçimsel olmayan baro grup örgütlenmesi, baro örgütlenmesi gibi dört katmanlı bir örgüt yapısından bahsetmek mümkündür.
Kuşkusuz bu başlık altında FETÖ ile iltisaklı olduğu için kapatılan Hukuk ve Hayat Derneğinin incelenmesi diğer hukukçu örgütlenmelerin incelenmesinde turnusol kâğıdı görevi görecektir.
Hukuk ve Hayat Derneği, FETÖ’nün uzantısı olarak ilan edilmeden önce, o zamanki adıyla Fetullah Gülen Cemaatiyle bağlantısı herkes tarafından bilinmekle birlikte hukuk alanındaki faaliyetleri nedeniyle hukukçu camiasında prestij kazanmayı başarmış idi. Hukuk alanında konferanslar, seminerler veriyor, kaliteli yayınlar yapıyordu. Cemaatle bağı olmayan hatta laikliği veya sol görüşlülüğü ile tanınan birçok hukuk adamı, akademisyen, baro başkan adayları bu derneğin etkinliklerine konuşmacı, katılımcı vesaire olarak katılıyordu. Dernek, gerek Baroda Birlik Grubu gibi baro seçimlerine katılan sağ görüşlü avukat gruplarıyla seçim ittifakı yapabiliyor, gerekse solda yer alan avukat gruplarıyla dirsek temasında bulunabiliyordu. Ankara Barosu seçimlerinde demokratik sol gruptaki adayların sık sık bu dernekle ittifak yaptığı söylentisi yayılırdı. Derneğin etkinliklerine, baro başkan adayları, ünlü akademisyenler, çeşitli partilerden hukukçu milletvekilleri, hatta adalet bakanlarının katıldığı bir vakıadır. Ben de bu dernekte dernek üyesi olmayan ancak dernekle yakınlığı olan bir avukatın ricasıyla “Muhakeme Hukuklarında Doğrudan Soru Yöneltme” başlıklı 6 saatlik bir atölye çalışması yapmıştım. Derneğin internet sitesi kapatılmadan evvel, derneğin hukuk alanındaki faaliyetleri ve katılımcılara ilişkin haberleri ve resimleri derneğin internet sitesinde görmek ve incelemek mümkündü.
Bu derneğin zaman içinde FETÖ’ün avukat yapılanması olduğu ortaya çıktı. Üyeleri ve bu dernekle iltisaklı olduğu düşünülen avukatlar hakkında terör örgütü üyeliğinden davalar açıldı, mahkûmiyet kararları verildi.
Bu dernek bir hukukçu örgütlenmesi miydi?
Üyeleri hukukçulardan oluşmasına ve görünür etkinliklerinin tamamı hukuki etkinlikler olmasına rağmen bunun bir hukukçu örgütlenmesi değil, ezoterik bir örgütlenmenin parçası olduğu anlaşıldı. FETÖ’nün bir paralel devlet yapılanması ve istihbarat örgütü olduğu hesaba katıldığında, istihbarat örgütlerinin avukat ve hukukçu örgütlenmelerine ve dolayısıyla barolara bigane kalmadıkları sonucuna da varılabilir.
Esasen bu derneğin, o zaman da pür bir hukuk derneği olmayıp, o zamanki adıyla cemaatin hukukçu yapılanması olduğu herkes tarafından biliniyor, ama bu durum hiç, ama hiç kimse tarafından yadırganmıyordu. Yadırganmıyordu, çünkü yukarıda belirttiğimiz üzere ülkemizde pür hukukçu/avukat derneği yok denecek kadar azdır. Hukukçu örgütlenmeleri, dinî, din dışı, ezoterik, ideolojik, siyasi, etnik örgütlenmelerin yan kuruluşu olagelmiştir. Bu hâl ülkemizde kanıksanmış ve olağan kabul edilen bir durumdur.
Kuşkusuz ülkemizde hukukçular, pozitivist hukukçular, tabii hukukçular, realistler gibi hukuk felsefesi ekollerine göre ayrışıp örgütlenmiyorlar. Hangi hukukçu/avukat örgütlenmesini incerleseniz, o örgütün daha geniş ve hukuk ötesi bir örgütlenmenin bir parçası olduğunu görmeniz mümkündür. Çoklu baro yasası ile de bu örgütlenme sosyolojisine bir de yeni barolar eklenecek: Parti Baroları, Tarikat Baroları, Ezoterik Barolar vs… Çoklu baro sistemiyle, baroculukta tek parti rejiminden çok partili rejime geçmiş olacağız.
Mevcut sisteme de çoklu baroya da karşı olan ve bu nedenle hiçbir baroya üye olmak istemeyen, avukatlıktan başka vasfı bulunmayan büyük sessiz çoğunluk bu barolardan birine belki üye olacağı baronun gerçek mahiyetini bilemeden üye olmak mecburiyetinde kalacak.