Pegasus yayınlarından Deneysel Psikolog Prof. Richard Wiseman’nın “Quirkoloji:Gündelik Hayatın Tuhaf Bilimi” adlı kitabından esinlenerek başlığı “Quirkolojik meslek anıları” olarak değiştirdim. “Quirk” İngilizce “tuhaflık” anlamını taşıyor. Quirkoloji ise “tuhaflıklarbilimi” olarak çevrilebilir. Sanırım bu yeni başlık mesleki anılarımız için daha uygun bir başlık oldu.
Hukuk davaları içinde yargılama süreci kolay ama psikolojik ardalanı oldukça karmaşık dava türü “isim ve soy isim değiştirme” davalarıdır. İsim ve soy isim nomen proprium, yani özel isimdir. Özel isim veya özel ad "tek" ve "özel" olan varlıklara ve kavramlara verilen belirleyici ad, dünyada eşi olmayan varlıkları ve bazı önemli soyut kavramları belirtmekte kullanılır. İnsanlar isim ve soy isimleriyle içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olur ve toplumdaki insanlarla ancak ismi ve soy ismi sayesine de iletişim hâlinde kalabilir. İsim, kişiyi tanımlayan ve ona doğumundan ölümüne kadar eşlik eden temel kavramlardandır. İsimle ilgili sosyoloji ve psikoloji başta olmak üzere çeşitli bilim dallarında çok çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bunların arasında psikanalitik çalışmaların yeri klinik anlamda önem arz etmektedir. Lacan’ın teorisine göre, isim kişiyi tanımlamanın yanında kişiye bağlı da olan bir gösterendir. Bununla birlikte, isim ismi veren kişinin kendi bilinçdışı süreçlerini de üzerinde taşıyabilir. Goethe Dichtung und Wahrheit’ta (Şiir ve Hakikat) ismin önemini şu şekilde ifade etmiştir:
İnsanın özel adı, sadece onun üzerinde asılı duran,
sağını solunu çekiştirebileceğiniz bir palto gibi değildir,
aksine kendi derisi gibi ona uyum sağlayarak gelişmiş,
zarar vermeden soyulması ve sıyrılması mümkün
olmayan, insanın üzerine tam oturan bir elbisedir. (Çev. Betül YALÇINKAYA)
İnsanın üzerine tam olarak oturan elbise ise bana göre tam olarak insanın derisidir. İsmi insanın deyim yerindeyse deri-ben’idir. Bir insanın isminin zorla değiştirilmesi sembolik olarak dersinin yüzülmesidir. Psikolojik olarak ona derisinin yüzülmesi kadar zarar verir. Bulgaristan Komünist Parti yöneticileri 1984 yılının Aralık ayında ülkedeki toplam nüfusun yaklaşık olarak %10’unu oluşturan Türklerin yirmi gün içerisinde isimlerini zor kullanarak değiştirmiştir.
Bir bireyin ismiyle barışık olması psikolojik sağlığı ve sağlıklı bir benlik algısı geliştirebilmesi için çok önemlidir. İsmiyle barışık olmayan bireylerin başvurduğu hukuki yol ise isim değiştirme davalardır. Bazen isim değiştirme davaları, tecrübelerime göre kişinin psikolojik şifa bulmasına dahi yol açabilmektir. Ancak bazı isim değiştirme davalarının, temelinde isim sahibinin isminden dolayı toplumdan dışlanması, ayrımcılık görmesi, aşağılanması gibi nedenler olabilmektedir. Bu davalardan birinde ben yalancı tanık sıfatıyla yer aldım.
Kırk yılı aşkın kadim dostum olan, öğrenciliğimizde de kapıcı dairesindeki ikametgahında veya benim oturduğum gecekonduda kasaptan bedavaya alığımız kemiklerle yaptığımız çorbaya birlikte kaşık salladığımız, ölürsek cenazelerimizi birbirimize emanet ettiğimiz Aleviliğin yedi ulu ozanından birinin adını taşıyan kardeşimin isim değiştirme davasıydı.
Bu yakın dostum, kamu hizmetlerine girebilmek için girdiği sınavlarda ayrımcılığa uğramış, ismi nedeniyle birçok yerde etiketlenmişti. Bir kamu sınavında ismi nedeniyle kendisiyle alay edilmişti. Şimdi ise, çocuğunun babasının adı nedeniyle aynı akıbete maruz kalmaması için ismini değiştirmek istiyordu. Ben ismini değiştirmesine karşı çıkıyordum. Bu nedenle benden daha deneyimli bir avukata vekâlet verdi. Bana da tanıklık yapmak düştü. Ayrımcılığın, alay edilmenin ne demek olduğunu kendi yaşantımdan çok iyi biliyordum. Recep Tayyip Erdoğan, başbakan seçildiğinde Ankara Barosu ABEM binasında CHP’li bir arkadaşım beni köşeye sıkıştırıp “İmam Hatip Lisesi mezunu bir çapulcudan başbakan olamaz” diye histerik şekilde adeta ben başbakan seçilmişim gibi bana saldırıyordu. Rahmetli Özdemir Özok, benim de bulunduğum bir ortamda verdiği demeçte “İmam hatipliden hakim, savcı, avukat olamaz” demişti.
Gerçi kimlikleri, isimleri vs. mağduriyet yaşamış insanlarda Psikiyatr Vamık Volkan’ın ifadesiyle bir “mağduriyet egozimi” de oluşmaktadır. Mağduriyet egoizmi haklı bir eleştiriyi veya uygulamayı dahi kişi kimliğine yönelik bir saldırı olarak algılamasına yol açıyor. Bu ise mağduriyet egoizmi geliştirmiş kişi ve topluluklarla iletişimi güçleştiren önemli bir engel.
Neyse duruşma günü avukat bey, ben ve dostum Asliye Hukuk Mahkemesinin adliye koridorundaydık. Dostum, sanki ağır cezada sanık olarak yargılanacakmış kadar heyecanlıydı. Onun için dava hayati önemde, büyük bir davaydı. Heyecanı azalsın diye duruşma izlemesi için duruşma salonunda birkaç duruşma izlettim. Bu arada kapıda asılı duruşma listesini inceledim. Bir vatandaş, “Muaviye” olan ismini değiştirmek istiyordu. Bir diğeri “Kadir” olan ismini “Abdülkadir” olarak değiştirmek istiyordu.
Abdülkadir olmak isteyen şahsın duruşmasını izledik. Tanıklar Nüfusta Kadir olan şahsı Abdülkadir olarak tanıdıklarını, aile ve sosyal çevrelerinde bu ismin kullanıldığına tanıklık ettiler ve yemin ettiler. Aslında, “Kadir” İslam dininde Allahın isimlerinden (Esma-ül Hüsna) biri olduğundan “Abd” (kul) sözcüğünü ekleyerek Allahın kullu olmak istiyordu.
Sıra bize gelmişti. Tanık olarak kürsüye geçtiğimde çok gergindim. Yemin ettikten sonra hâkim ne biliyorsun diye soruca “ Efendim, davacıyı ünivesite yıllarından beri tanırım, yakın dostumdur. Uzun zamandır isminden dolayı rahatsızlık duymaktadır. Bunun sebebi…” dediğim sırada hâkim tutanağı yazdırmaya başladı. “davacıyı üniversite yıllarından beri tanırım, yakın dostumdur. Kendisini …. (Yeni ismi) İsmiyle tanırım. Sosyal çevresinde de böyle tanınır..” Tutanak yazdırılırken “Hakime Hanım ben öyle demedim” desem de hakime hanım “davayı kabul etmem için böyle ifade vermelisiniz” dedi. Zaten bu konudaki tüm davalar bu şekilde görülüyordu. Bu konuda yeterince tecrübem vardı. Tutanağı imzaladım. Dostum yeni adına kavuştu. Artık eskiden olduğu gibi modern dünyada insanların derisi yüzülerek öldürülmüyor, çeşitli yöntemlerle sosyal olarak derisi yüzülerek sivil ölümle kimliği yok ediliyor.
Geleceğin hukuk tarihçileri araştırmalarında mahkeme tutanaklarına çok itibar etmemeli. Zira o tutanaklara gerçeğin çok azı yansıyor.
Benim ismime gelince ismimi Yerköy Bedri Aydın Camii İmam Hatibi rahmetli Ali dedem koymuş. Özgün hâli “Fahreddin”. Ama “d”ler “t” olunca “Fahrettin” olmuşuz. Dinin övüncü iken, “tinin” (ruhun) övüncü olmuşuz. İsmim, dedemin askerdeki bölük komutanı olan çok sevdiği yüzbaşının adı. Allahtan adımı Hamid koymamış.”d”ler “t” olunca ham it olacakmışız.
Bu Quirkolojik anımızı da bir ulu ozanın bir deyişinden iki beyit ile sonlandıralım:
Ey gönül el aynasına bakmanın faydası ne
Sermayenden zararın var satmanın faydası ne
Kendin kadrin bilmeyen ne bilir dostun kıymetin
Merkebin boynuna cevahir takmanın faydası ne