Son günlerde OHAL kapsamında alınan tedbirler ile uygulamalar aleyhine doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde bireysel başvuruda bulunulabileceği yönünde görüşlere rastlanmaktadır. Bu yazımızda kısaca bu mesele üzerindeki fikirlerimizi paylaşmak istiyoruz.
İç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 35 inci maddesinde “Mahkemeye ancak, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süre içerisinde başvurulabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninde de belirtildiği üzere, iç hukuk yollarının tüketilmesi, uluslararası hukukun kabul ettiği bağlayıcı bir (bkz. Uluslararası Adalet Divanı, 21 Mart 1959, Interhandel Davası (İ̇sviçre/Amerika Birleşik Devletleri) teamül kaidesidir. Nitekim bu özelliği ile sadece AİHS’de değil, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (m.41(1)c), Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (m. 46) ve Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı (m.50 ve 56(5)) gibi diğer uluslararası insan hakları metinlerinde de yer bulmuştur.
Belirtelim ki, sözleşmeci taraflar, iradeleri ile bu koşulun kendilerine yönelik müracaatlar yönünden aranmamasını kabul edebilirler. Bu şekilde kendisine yönelik müracaatlarda kaideden vazgeçen devlete karşı, doğrudan uluslararası mercilerde dava açılması mümkün olabilir. Ülkemiz yönünden böyle bir durum söz konusu değildir.
İç hukuk yollarının tüketilmesi koşulunun aranmasının sebebi, uluslararası korumanın, ulusal koruma yanında ikincil ve ikame edici bir nitelik taşımasıdır. Ulusal mekanizmalara, insan hakları bağlamında yaşanan meseleler karşısında, çözüm üretme şansı sağlanmalıdır. İç hukuk yolunun etkili olmadığı, sonuç vermeyeceği iddiasıyla doğrudan AİHM’ye gidilmesi mümkünse de, bir iç hukuk yolunun etkili olup olmadığının somut gerekçeleriyle ortaya konulması, öngörülerle hareket edilmemesi gerekir. Bu açıdan öncelikle ülkemiz yönünden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun, AİHM tarafından geçerli ve etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edildiğini ifade etmeliyiz. Nitekim AİHM’nin Hasan Uzun/Türkiye kararında bu konuya temas edilerek; iç hukuk yollarının tüketilmesinin, Sözleşmenin kurduğu insan haklarının korunması mekanizmasının işleyişi açısından vazgeçilmez prensiplerden biri olduğu vurgulanmış, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuru hakkı sağlayan Anayasal ve yasal düzenlemelerin hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin doğrudan ve ivedi telafisi ve tazmini açısından yeterli bir iç hukuk yolu olduğuna işaret edilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde OHAL kapsamında alınan tedbirler ışığında FETÖ-PDY ile bağlantıları sebebiyle kapatılan özel bir eğitim kurumunun, iç hukuk yollarını tüketmeksizin yaptığı başvuru üzerine AİHM, başvurucunun, “…Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarının uygulanmadığı, iç hukuk yollarının etkisiz kaldığı…” yönündeki iddialarının, “..Mahkemenin, iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekliliği konusundaki genel kuraldan ayrılmasını gerektirecek yeterlilikte bulunmadığını..” belirtmiştir.
(bkz. http://www.haberturk.com/dunya/haber/1313587-aihmden-fetoye-ait-dershaneye-ret )
Gerçekten ülkemiz uygulamasında Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarının, idareler tarafından uygulanmadığını iddia etmek doğru değildir. Bu kararında AİHM., özellikle Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolunun varlığına da dikkat çekmiştir.
Şu halde, OHAL kapsamında alınan tedbirler ile uygulamalar sebebiyle, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia eden kimselerin, öncelikle iç hukuk yollarını (idari ve yargısal) tüketmiş olmaları gerekir. İç hukuk yolları tüketilmeksizin, doğrudan AİHM’ye yapılan başvurular, “kabul edilemezlik” sebebiyle reddedilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. A. Caner Yenidünya tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
İç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 35 inci maddesinde “Mahkemeye ancak, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süre içerisinde başvurulabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Madde metninde de belirtildiği üzere, iç hukuk yollarının tüketilmesi, uluslararası hukukun kabul ettiği bağlayıcı bir (bkz. Uluslararası Adalet Divanı, 21 Mart 1959, Interhandel Davası (İ̇sviçre/Amerika Birleşik Devletleri) teamül kaidesidir. Nitekim bu özelliği ile sadece AİHS’de değil, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (m.41(1)c), Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (m. 46) ve Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı (m.50 ve 56(5)) gibi diğer uluslararası insan hakları metinlerinde de yer bulmuştur.
Belirtelim ki, sözleşmeci taraflar, iradeleri ile bu koşulun kendilerine yönelik müracaatlar yönünden aranmamasını kabul edebilirler. Bu şekilde kendisine yönelik müracaatlarda kaideden vazgeçen devlete karşı, doğrudan uluslararası mercilerde dava açılması mümkün olabilir. Ülkemiz yönünden böyle bir durum söz konusu değildir.
İç hukuk yollarının tüketilmesi koşulunun aranmasının sebebi, uluslararası korumanın, ulusal koruma yanında ikincil ve ikame edici bir nitelik taşımasıdır. Ulusal mekanizmalara, insan hakları bağlamında yaşanan meseleler karşısında, çözüm üretme şansı sağlanmalıdır. İç hukuk yolunun etkili olmadığı, sonuç vermeyeceği iddiasıyla doğrudan AİHM’ye gidilmesi mümkünse de, bir iç hukuk yolunun etkili olup olmadığının somut gerekçeleriyle ortaya konulması, öngörülerle hareket edilmemesi gerekir. Bu açıdan öncelikle ülkemiz yönünden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun, AİHM tarafından geçerli ve etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul edildiğini ifade etmeliyiz. Nitekim AİHM’nin Hasan Uzun/Türkiye kararında bu konuya temas edilerek; iç hukuk yollarının tüketilmesinin, Sözleşmenin kurduğu insan haklarının korunması mekanizmasının işleyişi açısından vazgeçilmez prensiplerden biri olduğu vurgulanmış, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuru hakkı sağlayan Anayasal ve yasal düzenlemelerin hak ve özgürlüklere yönelik ihlallerin doğrudan ve ivedi telafisi ve tazmini açısından yeterli bir iç hukuk yolu olduğuna işaret edilmiştir.
Geçtiğimiz günlerde OHAL kapsamında alınan tedbirler ışığında FETÖ-PDY ile bağlantıları sebebiyle kapatılan özel bir eğitim kurumunun, iç hukuk yollarını tüketmeksizin yaptığı başvuru üzerine AİHM, başvurucunun, “…Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarının uygulanmadığı, iç hukuk yollarının etkisiz kaldığı…” yönündeki iddialarının, “..Mahkemenin, iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekliliği konusundaki genel kuraldan ayrılmasını gerektirecek yeterlilikte bulunmadığını..” belirtmiştir.
(bkz. http://www.haberturk.com/dunya/haber/1313587-aihmden-fetoye-ait-dershaneye-ret )
Gerçekten ülkemiz uygulamasında Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarının, idareler tarafından uygulanmadığını iddia etmek doğru değildir. Bu kararında AİHM., özellikle Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolunun varlığına da dikkat çekmiştir.
Şu halde, OHAL kapsamında alınan tedbirler ile uygulamalar sebebiyle, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia eden kimselerin, öncelikle iç hukuk yollarını (idari ve yargısal) tüketmiş olmaları gerekir. İç hukuk yolları tüketilmeksizin, doğrudan AİHM’ye yapılan başvurular, “kabul edilemezlik” sebebiyle reddedilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. A. Caner Yenidünya tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)