Borç, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki bağ olup alacaklının borçludan talep etmeye yetkili olduğu ve borçlunun ise yerine getirmek zorunda olduğu tek bir edimi kapsayan hukuki ilişkidir. Borç ilişkisi kanunda yer alan hallerle sağlanmaktadır ve taraflara birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) borcun kaynakları 3 şekilde öngörülmüştür:

- Sözleşmeden doğan borç ilişkileri,

- Haksız fillerden doğan borç ilişkileri,

- Sebepsiz zenginleşmeden borç ilişkileridir.

Ancak belirtmek gerekir ki borç ilişkisinin kaynakları sadece TBK’ daki hallerle sınırlı değildir ve diğer kanunlarda da kabul edilen başka hallerde de mevcuttur.

HUKUKİ SORUMLULUK ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Hukuki sorumluluk, kişinin yaptığı fiil neticesinde meydana gelen zararı gidermesidir. Hukuki sorumluluk 2’ ye ayrılmaktadır:

1) Kusur sorumluluğu: Borç ilişkisinin kaynaklarından biri olan haksız fiildir. Kusur sorumluluğu yani haksız fiil, hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla başkasının mal veya şahıs varlığına yönelik zararın oluşumuna sebebiyet verilmesidir. Nitekim TBK MD. 49’ da “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür...” ibaresiyle haksız fiile ilişkin bir düzenlemeye yer verilmiştir.

2) Kusursuz sorumluluk: Zarar ile zararı meydana getiren olay/olgu arasında uygun nedensellik bağının olduğu fakat kusurun olmadığı bir sorumluluk halidir. Kusursuz sorumluluk halinde genellikle sorumlu tutulan kişi bir başkasının davranışı yüzünden sorumlu tutulmaktadır. Kanunda yer almayan bir kusursuz sorumluluk halinden hiç kimse sorumlu tutulamamaktadır. Kusursuz sorumluluk, TBK’ nın 65-71. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

TÜRK BORÇLAR KANUNU’NDA YER ALAN KUSURSUZ SORUMLULUK ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Kusursuz sorumluluk, kanunda genel olarak hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu şeklinde tasnif edilmiştir.

1) Hakkaniyet sorumluluğu: Zarar verenin, hukuka aykırı fiili gerçekleştirirken kusurlu olmasa dahi hakkaniyet gereği kanun koyucunun düzenlediği kusursuz sorumluluk halidir. Bazen fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinden de kaynaklanabilmektedir. Kanunda hakkaniyet düşüncesi altında düzenlenen sorumluluk gerektiren hal ise temyiz kudretine sahip olmayan kişinin sorumluluğudur.

A) Temyiz kudretine (ayırt etme gücüne) sahip olmayan kişilerin sorumluluğu: Kusur sorumluluğu için gerekli olan unsurlardan biri kusurdur. Fakat temyiz kudretine sahip olmayan kişilerin kusur yeteneği olmamakla beraber zarara sebebiyet veren hukuka aykırı fiilleri haksız fiil teşkil etmemektedir. Ancak TBK md. 65’ teki “Hakkaniyet gerektiriyorsa; hakim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verebilir.” düzenlemesiyle bir kusursuz sorumluluk hali öngörülmüştür.  TBK  md. 65’in uygulanabilmesinin koşulları şu şekildedir:

- Zarar ile haksız fiil ile arasında uygun nedensellik bağı olmalıdır.

- Zarar, ayırt etme gücüne sahip olmayan kişinin fiili neticesinde gerçekleşmelidir.

- Hakkaniyet zararın tazminini gerektirmelidir.

- Zarara sebebiyet veren fiil, zarar verenin ayırt etme gücü olsaydı haksız fiil teşkil edecek niteliğe haiz olmalıdır.

Bu şartların mevcudiyeti halinde ayırt etme gücüne sahip olan kişinin hakkaniyet sorumluluğu doğacaktır.

2) Özen sorumluluğu: Kanun koyucu, başkalarının mal veya şahıs varlıklarının zarar görmemesi amacıyla, bazı kişilerin meydana getirdiği zararlarda kusurlu olmasalar dahi yasal düzenlemede yer alan objektif özen ve gözetim yükümlülüğünü ihlal etmeleri sebebiyle bu kusursuz sorumluluk halini öngörmüştür. Kanunda özen sorumluğu altında düzenlenen sorumluluk halleri şöyledir:

A) Adam çalıştıranın sorumluluğu: Adam çalıştıran kusurlu olmaksızın, çalıştırdığı kimselerin iş görmeleri esnasında 3. kişilere verdikleri zarardan bizzat TBK md. 66 uyarınca sorumlu tutulmaktadır. Adam çalıştıranın sorumluluğu TBK md. 66’da düzenlenmiştir ve  TBK md. 66/1’in  uygulanabilmesinin koşulları şu şekildedir:

- Çalıştırılan kimse, aralarında hizmet sözleşmesi olsun/olmasın fark edilmeksizin, Adam çalıştıranın emir ve talimatı altında çalıştırma ilişkisi içerisinde çalışması gerekmektedir. Vekalet ve eser sözleşmelerinde emir ve talimat ilişkisi mevcut değildir bu yüzden adam çalıştıranın sorumluluğu söz konusu olamaz. Ancak Yargıtay bir kararında, “Eser sözleşmelerinde kural olarak, iş sahibi ile yüklenici arasında bağımlılık ilişkisi bulunmamakta, yüklenici iş sahibinden bağımsız olarak üstlendiği işi sözleşme koşullarına uygun olarak tamamlayıp teslim etmeyi üstlenmektedir. Bu özellik dikkate alındığında bağımlılık ilişkisi, bir başka deyişle iş sahibinin adam çalıştıran sıfatı bulunmadığından eser sözleşmelerinin yerine getirilmesi ve işin yapımı sırasında yüklenicinin üçüncü kişilere zarar vermesi halinde iş sahibinin zarardan sorumlu tutulamayacağı kabul edilmektedir. Ancak bu kesin bir kural değildir. İş sahibi ile yüklenici arasındaki sözleşmede iş sahibine yükleniciye emir ve talimat verme, yapılan işi kontrol ve denetleme yetkisinin tanınmış olması halinde, iş sahibi ile yüklenici arasında bağımlılık ilişkisi kurulmuş olacağından iş sahibinin “adam çalıştıran” sıfatıyla zarardan sorumlu tutulması gerektiği ve sorumluluk türünün de Borçlar Kanunu’nun 51/2 maddesi hükmü uyarınca müteselsil (zincirleme) sorumluluk olacağı kuşkusuzdur” (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, E. 2009/3827, K. 2009/5272, T. 17.11.2009 ) bu sonuca vararak her olayın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

- Çalıştırılan kimse, işle bağlantılı olarak hizmetini ifa ettiği sırada zarar meydana gelmelidir.

- Çalıştırılan kimse ile zarar arasında bir uygun nedensellik bağı olmalıdır.

- Adam çalıştıranın kurtuluş kanıtı getirmemiş olması gerekmektedir. Adam çalıştıranın sorumluluktan kurtulması için TBK md. 66/2’ deki “ Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.” şartlar sağlanmalıdır veya zarar işletme faaliyetinde kaynaklanıyorsa TBK md. 66/3’deki “Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.” bu şartlar sağlanmışsa sorumluluktan kurtulacaktır.

Adam çalıştıran, meydana gelen zararı gidermek amacıyla tazminat ödedikten sonra zarar veren çalışanın sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.

B) Hayvan bulunduranın sorumluluğu: TBK md. 67 ve 68’ de düzenlenen bir kusursuz  sorumluluk hali olup bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstelenen kişinin, hayvanın sebebiyet verdiği zararları giderme sorumluluğunun olmasıdır. TBK md. 67/1’in uygulanabilmesinin koşulları şu şekildedir:

- Sorumluluk sahibi kişinin hayvanın bakımını veya yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenmesi gerekir. Bu kişi hayvanın maliki olabileceği gibi intifa hakkı sahibi veya kiracısı da olabilmektedir.

- Zarar, bir hayvanın hareketinden meydana gelmelidir.

- Zarar, ile hayvanın hareketi arasında uygun bir nedensellik bağı olmalıdır.

- Hayvan bulunduranın kurtuluş kanıtı getirmemiş olması gerekmektedir. Ancak meydana gelen zararın ortaya çıkmasını engelleyecek gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulacaktır.

Hayvanın içgüdüsel ve bağımsız hareketleri sebebiyle verdiği zararlardan hayvan tutucusu sorumludur. Ancak hayvan bir başkası veya başka bir hayvan tarafından korkutulmuşsa  hayvan tutucusunun bu kişilere karşı rücu hakkı saklıdır.

TBK md.68 “Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar verdiği takdirde, taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilir; hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla etkisiz hâle getirebilir. Bu durumda, taşınmazın zilyedi derhâl hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini bilmiyorsa, onun bulunması için gerekli girişimleri yapmak zorundadır.” Maddedeki “zarar” ibaresinden taşınmaz üzerindeki bitki, ürünler, hayvanlar, yapı eserleri vb. anlaşılmalıdır.

C) Yapı malikinin sorumluluğu: Başkasının kusuru olsun/olmasın binanın veya yapı eserinin yapımındaki bozukluk veya bakımındaki eksiklikten bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğunun söz konusu olmasıdır. TBK md. 69’ da düzenlenmiştir ve TBK 69/1’ in uygulanabilmesinin koşulları şu şekildedir:

-Yapı eseri veya bina olmalıdır. Yapı eseri ise insan tarafından yapılan, belli bir toprağa bağlı olan her şeydir. Buna göre elektrik direkleri, bahçe duvarları, yol, kuyu vb. yapı eseridir. Bina ise, insanlar tarafından araziye bağlı olarak barınmak veya diğer ihtiyaçlar için yapılan çevresi ve üstü tam veya  az kapalı yapı eseridir.

- Yapı eseri veya binanın yapımında bozukluk veya bakımında eksiklik olmalıdır.

- Yapım hatası veya bakım eksikliği sebebiyle bir zarar doğmalıdır.

- Zarardan yapı eseri veya bina maliki sorumlu olmalıdır. Şayet binada malik değil de kiracısı veya bir başka ilişkiye dayanarak başkası kullanıyorsa meydana gelen zarardan intifa hakkı sahibi ve oturma hakkı sahibi malikle beraber müteselsilen sorumlu olacaktır. Malik daha sonra kendisine karşı sorumlu olan kişilere rücü edebilecektir. Kendisine karşı sorumlu olan kişiler sadece intifa hakkı sahibi ve oturma hakkı sahibi olmamakla beraber müteahhit, binayı kendisine satan kişi , mimar, mühendis olabilecektir.

3) Tehlike sorumluluğu: Tehlikeli bir işletmeye sahip olan ya da tehlikeli bir faaliyet yürüten kişilerin meydana gelen zararlardan ağır sorumluluğunun olduğu bir kusursuz sorumluluk halidir. Ağır sorumlulukla kastedilen sorumluluktan kurtuluşun hiç olmaması veya çok az olmasıdır. Tehlike sorumluluğu TBK md. 71’de düzenmiştir ve TBK md. 71’ in uygulanabilmesinin koşulları şu şekildedir:

- Zarar önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin faaliyetinden doğmuş olmalıdır. Maddede belirtilen “zarar” ibaresi madde gerekçesinde bahsedildiği üzere “tipik tehlike olgusunun doğurduğu  tipik zarar” olmalıdır. “Önemli ölçüde tehlike arz  eden işletme” olabilmesi için ise TBK md. 71/2’ de sayılan koşulları sağlaması gerekmektedir ve koşullar şöyledir:

a) Bir işletmenin, mahiyeti veya faaliyette kullanılan malzeme, araçlar ya da güçler göz önünde tutulduğunda, bu işlerde uzman bir kişiden beklenen tüm özenin gösterilmesi durumunda bile sıkça veya ağır zararlar doğurmaya elverişli olduğu sonucunu varılırsa, bunun önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletme olduğu kabul edilmektedir.

b) Özellikle herhangi bir kanunda benzeri tehlikeler arzeden işletmeler için özel bir tehlike sorumluluğu öngörülmüşse, bu işletme de önemli ölçüde tehlike arz eden işletme sayılmaktadır.

Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetine izin verilmiş olsa dahi, zarar görenler, tehlikeli faaliyetten dolayı uğradığı zararların uygun bir bedelle denkleştirilmesini talep edebilmektedir. Çünkü burada fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesine dayanan bir kusursuz sorumluluk hali mevcut olup önemli ölçüde tehlike arz eden işletme bu ilke gereği tehlikeli işletmenin nimetinden faydalanabildiği gibi külfetine de katlanması gerekmektedir.

Meydana gelen zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumlu tutulacaktır.          

KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİNDE ZAMANAŞIMI NASIL İŞLEMEKTEDİR?

Kusursuz sorumluluk hallerinde, gerek maddi ve manevi tazminat hesaplamasında, kusur şartına bakılmaksızın, gerek zamanaşımı haksız fiil için uygulanan zamanaşımı süreleri bakımından aynı hükümler uygulanmaktadır. TBK md. 72’ de zamanaşımı süresi düzenlenmiş olup 2 farklı süre öngörülmektedir. Biri tazminat istemi için zarar görenin  zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıllık bir süreyi kapsar ve gerek maddi gerek manevi tazminat davalarında bu sürenin dolmasıyla zamanaşımına uğrayan nisbi bir süredir. Bir diğer süre ise zarar verici fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yıllık bir süreyi kapsar ve sürenin dolmasıyla zamanaşımına uğrayan mutlak bir süredir.

KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİNDE RÜCU İSTEMİ NE ZAMAN OLUR?

Rücu isteminde bulunan sorumlu kişinin tazminatın tamamını ödendikten sonra ve müteselsilen sorumlu olduğu kişiyi öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde tazminatın tamamını ödediği tarihten itibaren 10 yıllık bir zamanaşımı süresi içinde bu istem de bulunması öngörülmektedir ve müteselsilen sorumlu olduğu kişiler var ise dürüstlük kurallarına uygun bir şekilde durumu onlara bildirmelidir. Müteselsilen sorumlulukta zamanaşımı süresi bu bildirimin yapıldığı tarihte başlamaktadır.

Av. Begüm Gürel (LL.M.) & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Hilal Özdemir