Bir suçun işlendiği iddiası ile şikayetçi olunması neticesinde yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmanın kamu davası açılması için yeterli şüphenin oluşmadığından bahisle eski adı ile takipsizlik yeni adı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebilir. Bu karara karşı şikayetçinin Sulh Ceza Hakimliğine itiraz hakkı vardır. Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilecek karar ise kesin niteliktedir. İtiraz yolu ile de sonuç alınamadığı takdirde; artık kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kesinleşmiş olacaktır. İşbu karara karşı başvurulabilecek olağanüstü hukuk yollarından biri de Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvurudur. Sulh Ceza Hakimliğinin red kararının öğrenilmesinden itibaren 30 gün içerisinde Anayasa Mahkemesine başvurulmalıdır.

İşbu yazımızda Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı Anayasa Mahkemesine yapılan başvurularda; “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Etkili Soruşturma Yükümlülüğü” kapsamında mahkemenin tutumu ve AİHM’in bu kararlara etkisi hususlarına değinilecektir.

1) Adil Yargılanma Hakkı Kapsamında Anayasa Mahkemesine Başvuru

Anayasanın 36. Maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilmek suretiyle adil yargılanma hakkının öznesinin herkes olduğunu vurgulamıştır. Ancak buna karşın AİHS’nin 6. Maddesinde adil yargılanma hakkı ceza hukuku açısından suç isnadı ile karşı karşıya kalan kişiler için korunan bir haktır. Bu hususta Anayasa Mahkemesi kararlarında özellikle AİHM’in Perez/Fransa kararına atıf yapılmaktadır. [1]

Anayasa Mahkemesi AİHS’nin 6. Maddesi kapsamına girmediği ve Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında olmadığını gerekçe göstererek şikayetçinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yaptığı başvurularda “Konu Bakımından Yetkisizlik” kararı vermektedir. Anayasa Mahkemesinin bu hususta çok kez atıf yaptığı önemli kararlarından biri de Onurhan Gülmez Kararıdır.

“24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, 47287/99, § 70).

25. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkileri ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır.

26. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır. Kaldı ki başvurucu, başvuru dilekçesinde kişilik haklarına yönelik herhangi bir müdahaleden söz etmemektedir.

27. Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.” [2]

Görüleceği üzere; her ne kadar Anayasa md. 36 ile adil yargılanma hakkının “herkes” denilerek ceza dosyalarında şikayetçi bakımından da uygulanması gerektiği hususu açık olsa da AİHS md.6’da bu hakkın kapsamı şikayetçi bakımından sınırlandırıldığından Anayasa Mahkemesi de bu çerçevede karar almaktadır. Anayasa Mahkemesi yaşam hakkı, işkence ve insanlık dışı muamele yasağı gibi Anayasanın 17. Maddesi ile korunan “Kişi dokunulmazlığı ve maddi ve manevi varlığın korunması” hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından ihlal kararı verebilmektedir.

Mahkeme başvuruda 17. Maddenin ihlaline dayanılmasa dahi etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında Anayasanın 17. Maddesinin ihlaline ilişkin kararlar verebilmektedir. Ancak bunun dışındaki haklara yönelik başvurularda; AİHS md.6 ve  hukuk mahkemesi önünde dava açarak bu yolun da tüketilmesi gerektiğinden bahisle; başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermektedir.

2) Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlali Kapsamında Anayasa Mahkemesine Başvuru  

Anayasa Mahkemesi etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlaline yönelik kararlarında Anayasanın 17. Maddesinde düzenlenen yaşama, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına dayanmaktadır. Bu hak kapsamında olmayan başvurularda ise genellikle; başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermektedir.

Mahkemenin yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlaline ilişkin önemli kararlarından biri Doğan Demirhan kararıdır. İşbu karar ile de; etkili soruşturma yükümlülüğü üzerinde durulmuş ve bu yükümlülüğün 17. Madde kapsamında inceleneceği dile getirilmiştir.

“64. Bireyin, bir kamu görevlisi ya da herhangi bir kişi tarafından hukuka aykırı olarak yakının yaşamına son verildiğine veya Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirir (Salih Akkuş, § 30).”[3]

İşbu karardan anlaşıldığı üzere; Anayasa Mahkemesi Anayasanın 17. Maddesi kapsamında bir hak ihlali söz konusu olduğunda etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlaline ilişkin inceleme yapmakta ve ihlal kararı verebilmektedir. Zira Doğan Demirhan kararında da; Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği yönünde kabul edilebilirlik kararı vermiştir.

Anayasa Mahkemesi 17. Madde kapsamında işkence ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele iddialarına ilişkin şikayetlerde verilen takipsizlik kararlarına karşı yapılan başvurularda da yine etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verebilmektedir.

“63. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdırlar (Cezmi Demir ve diğerleri, § 103; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 103; Batı ve diğerleri/Türkiye, B. No: 33097/96, 57834/00, 3/6/2004, § 136).” [4]

İşbu kararda; hem kötü muamele iddiası söz konusu olduğunda etkili bir soruşturma yürütülmesi gerektiği benimsenmiş ve Anayasanın 17. Maddesi kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ayrıca soruşturma aşamasında makul süre içerisinde kayda değer bir gelişme ve soruşturma yapılmadığı takdirde Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği ve zamanaşımı süresinin soruna dek beklenmesinin zorunlu olmadığı anlaşılmaktadır. [5]

SONUÇ

Anayasa Mahkemesi; şikayetçinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı yaptığı bireysel başvurularda sınırlı bir incelemeye gitmektedir. AİHS md. 6 gereği adil yargılanma hakkı bakımından konu bakımından yetkisizlik kararı vermekle birlikte etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlali açısından inceleme yapmaktadır. Etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlaline ilişkin incelemeler ise Anayasanın 17. Maddesi kapsamında irdelenmektedir. Özellikle yaşam hakkı ve işkence ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele iddialarını etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında incelemektedir. Anayasanın 17. Maddesinin ( AİHS md.2 ve3) ihlaline yönelik başvurular dışındaki hak ihlali iddialarına karşı ise başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemezlik kararı verme tutumundadır.  

O halde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı Anayasa Mahkemesine başvuru yapılırken, hangi maddi hakka dayanılacağı belirlenmelidir. Bunun akabinde idari ve yargısal yollar da tüketilerek mi yoksa bu karara karşı doğrudan mı bireysel başvuru yapılacağına karar verilmelidir. Şayet Anayasanın 17. Maddesi kapsamında bir hak ihlali iddiası söz konusu ise de etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında ihlal kararı verilme ihtimali bulunmaktaysa da, bunun dışında ihlal iddialarında sınırlı inceleme yapıldığı hususu gözetilerek hukuk davası yolu da tüketilmek suretiyle Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmasının daha etkili olacağı kanaatindeyiz.

-------------

[1] Fahri Gökçen Taner, “KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARINA KARŞI ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU: DAR, SARP VE KISMEN AÇIK BİR YOL” TBB Dergisi, Mart- Nisan 2018, Sayı:135, s:195

[2] Onurhan Solmaz Başvurusu; B.No:2012/1049, 26/03/2013

[3] Doğan Demirhan Başvurusu, B. No: 2013/3908, 06/01/2016

[4] Hüseyin Caruş Başvurusu, B. No: 2013/7812, 06/10/2025

[5] Fahri Gökçen Taner, “KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞI KARARINA KARŞI ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU: DAR, SARP VE KISMEN AÇIK BİR YOL” TBB Dergisi, Mart- Nisan 2018, Sayı:135, s:212