Kişinin varlığı ve kimliğinin belirlenmesindeki en önemli unsurlardan olan isim; kişiye sıkı sıkıya bağlı, vazgeçilemez ve devredilemez bir haktır. Bu hakkın bir gereği olarak TMK’nun 27. Maddesi ile isim ve soy isim değişikliğine imkan tanınmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesine göre kamu düzenini bozmadığı müddetçe kişilere isim değişikliği imkanının tanınması hususunda devletin pozitif yükümlülüğü bulunduğunun altını çizmektedir.

Anayasa Mahkemesinin 2015/2944 Başvuru Numaralı Kararı; “Kimliğin belirlenmesinde en önemli unsurlarından olan ismin vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kişinin mevcut statüsünü etkilemesi muhakkak olduğundan kişinin isminin korunması ve kamu düzenini bozmadığı müddetçe değiştirilmesine imkân tanıması yönünde devletin pozitif yükümlülüklerinin bulunduğu değerlendirilmektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, somut olayın özellikleri gözönünde bulundurularak idari ve yargısal karar vericiler tarafından kişilerin bu yöndeki makul taleplerinin karşılanmasını veya taleplerin reddi durumunda buna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmasını gerektirir.” [1]

1)İsim Değişikliği Davalarında Temel Kriter : Haklı Neden

TMK md. 27’ye göre; “Adın değiştirilmesi, ancak haklı sebeplere dayanılarak hâkimden istenebilir. ” O halde kişinin ismini değiştirebilmesinde aranan temel kriter haklı sebebe dayanmasıdır. Yerleşik içtihada dayanılarak bu haklı sebepler;

· Gülünç bir isim olması

· Kişinin sosyal hayatta başka bir isimle tanınıyor olması

· Ailesinde kötü şöhrete sahip kişilerin bulunması

· Dini sebepler

· İsmin bilinen bir suçlu yahut kötü şöhrete sahip kişilerle aynı olması

· Telaffuz zorluğu ve sair sebepler sayılabilir. Ancak somut olaya özgü değerlendirme yapılarak hüküm kurulması gerekmektedir.

TMK ile haklı bir sebebin varlığı halinde kişilere ad ve soyad değişikliğini talep hakkı tanınmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere; Anayasa Mahkemesine göre de; kişiye sıkı sıkıya bağlı bu hakkın kamu düzenini bozmadığı müddetçe değiştirilmesi imkanı tanınmalıdır. Burada önemle belirtmek gerekir ki; isim değişikliğinde haklı sebepler gözetilirken kişinin hak ve çıkarları ile kamu düzeni arasındaki hassas denge korunmalıdır. Yine Anayasa Mahkemesi isim hakkını özel hayatın gizliliğini düzenleyen Anayasanın 20. Maddesi kapsamında değerlendirmektedir.

Anlaşılacağı üzere; haklı bir sebebin varlığı halinde herkes kimliğinin en önemli parçalarından olan ismini değiştirme hakkına sahiptir. Bu yazımızda özellikle çocuklarda ad ve soyad değişikliği talepleri ile trans bireylerin isim değişikliği talepleri üzerinde durulmuştur.

2) Çocuklarda İsim Değişikliği

a) Taraf Teşkili: Yukarıda açıklandığı üzere; TMK 27 gereği haklı nedeni olan herkes adının ve soyadının değiştirilmesini talep edebilir. Ancak çocuklar için bu talep velayet sahibi kişilerce gerçekleştirilmektedir. Peki anne ya da babanın tek başına çocuğun isminin değiştirilmesini talep edebilir mi?

TMK’nun 339. Maddesinin son fıkrasına göre; “Çocuğun adını ana ve babası koyar.” O halde çocuğun adının değiştirilmesini anne ve baba birlikte talep etmelidir. Bu mümkün değilse de anne ya da babadan birinin başvurusu üzerine diğeri de davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlanmalıdır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin; 2019/6290 E, 2019/11048 K sayılı kararına göre; “Somut olaya gelince; adı değiştirilmek istenilen küçüğün anne ve babasının boşandıkları, küçüğün velayetinin davacı anneye verildiği, annenin de tek başına eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Taraflar boşanmış ve velayet davacı anneye verilmiş olsa da; bu durum eldeki davada dava dışı olan küçüğün babasının gerçekte onun babası olması durumu değiştirmez. Kaldı ki, velayet şartlarında daha sonradan oluşabilecek değişiklik nedeniyle velayetin babaya verilmesi de ihtimal dahilindedir. Yukarıda da belirtildiği üzere çocuğun adını anne ve baba birlikte belirlediklerinden değiştirilmesi talebini de yasal şartların oluşması halinde mahkemeden birlikte istemeleri gerekir. Anne ve babanın bu taleplerini birlikte yapmamaları veya değişiklik üzerinde anlaşamamaları halinde birinin başvurusu üzerine değerinin davada taraf olarak katılımı sağlanmalıdır. Taraf teşkiline ilişkin bu husus dava şartı olup, kamu düzenine ilişkin olmakla davanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkat edilmesi gereken bir olgudur” [2]

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin; 2017/2944 E, 2017/12283 K; TMKnun 339/5. maddesine göre, çocuğun adını ana ve babası koyar. Dolayısı ile çocuğun adının değiştirilmesi baba ...r'in de hukukunu ilgilendireceğinden, adı geçenin davaya dahil edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan, işin esasına girilip deliller toplanıp oluşacak sonuç doğrultusunda bir karar verilmesi yerine, eksik tarafla davanın esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.” [3]

b) Haklı Neden Kavramı : TMK’nun 27. Maddesine göre isim değişikliği haklı nedene dayanılarak talep edilmelidir. Ancak çocuklar için haklı neden kavramı daha dar yorumlanmaktadır. Çocuğun yaşı itibariyle iradesini tam anlamıyla dile getirememesi, velayet hakkının diğer ebeveyne geçmesi durumunda yine isim değişikliği talebiyle karşı karşıya kalınma durumlarının önüne geçilmesi ve çocuğun menfaatinin korunması açısından uygulamada çocuğun isim değişikliği taleplerinde haklı neden kavramı dar yorumlanmaktadır. İşbu sebeple; çocuğun adının değişmesinde haklı neden kavramı somut olaya göre değerlendirilmelidir. Bu hususta birtakım Yargıtay kararları aşağıda verilmiştir;

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin; 2019/4689 E, 2019/8434 K; “Türk Medeni Kanununun öngördüğü "haklı neden" bu kapsam içinde değerlendirildiğinde hakimin bu konudaki takdiri ileri sürülen nedenin ve yeni alınmak istenen ad veya soyadının toplum değerlerine ve kanunun buyurucu kurallarına ters düşmeyen, özellikle başkalarına veya çevreye zarar vermeyen, incitmeyen nitelikte bulunduğunun tespiti gerekir. Ancak çocuk adına yasal temsilcisi tarafından açılan davalar ile ergin kişiler tarafından açılan haklı nedene dayalı adın değiştirilmeleri davalarında adı değiştirilecek olanın yaşı itibari ile iradesini belirtme durumunun söz konusu olmaması ve velayet hakkının değişmesi halinde bu defa çocuğun velayet hakkına sahip veli tarafından yeniden adın değiştirilmesinin istenebileceği, bu durumda çocuğun sosyal statüsü, zihinsel gelişiminin de olumsuz etkileneceği gibi kendine özgü durumlar sebebi ile haklı neden kavramı ergin kişilerin açtıkları adın değiştirilmesi davalarına göre daha dar yorumlanmalı ve çok istisnai durumlarda çocuğun adının değiştirilmesine karar verilmelidir. Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda değerlendirildiğinde, boşanmaya sebep olan olaylarda davalının babası İlhan'ın etkisi olmasının çocuğun adının değiştirilmesi için haklı neden oluşturmayacağı, dinlenen taraf tanık beyanlarına göre ise davacı ve çevresinde çocuğun adının "..." olarak; davalı ve çevresi tarafından ise "İlhan" olarak kullanıldığı, özel bir neden olmadığı müddetçe takdiri delil niteliğinde olan tanık beyanlarına bir taraf lehine üstünlük tanınamayacağından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesi doğru görülmemiştir.”[4]

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin; 2017/8112 E, 2018/11602 K; “ TMK.nun 339. maddesi son fıkrasına göre çocuğun adını ana ve babası birlikte koyar. Davacının iddiasına göre, çocuğun adı baba tarafından konulmuş olup anne tarafından da bu ad kabul edilmemektedir. Bu durumda, davalı kanıtlarının sonuca etkili olmayacağından davanın reddi yerinde olmayıp, mahkemece tarafların göstereceği tüm deliller toplanmalıdır. Bu bağlamda mahkemece, küçüğün nüfusa tesciline dair belge getirtilip denetlenmeli, davalının göstereceği tanıklar dinlenmeli, davalı tarafından delil olarak gösterilen çocuk teslimine ilişkin... İcra Müdürlüğünün 2015/17503 ile .... İcra Ceza Mahkemesinin 2015/709-2016/74 sayılı dosyaları getirtilip bu dosyalardaki deliller dikkate alınarak sonuç doğrultusunda bir karar verilmelidir. Eksik inceleme ve yetersiz araştırma ile davanın kabulü doğru görülmemiştir.”[5]

Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin; 2017/6911 E, 2018/1819 K; “Somut olayda, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar dosyada toplanan kanıtlar, çocuğun babası Mustafa'nın bizzat duruşmaya katılarak çocuğun adının değiştirilmesine muvafakati ve özellikle tanık anlatımları, sözü edilen Kanun maddesine göre haklı neden sayılarak davanın kabulü ile çocuğun adının talep gibi düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddi doğru görülmemiştir.”[6]

3) Velayet Hakkına Sahip Anne Çocuğun Soyadının Değiştirilmesini Talep Edebilir Mi?

Çocuk doğumla birlikte anne ve baba evliyse ailenin yani babanın soyadını alır. Ancak anne ve babanın boşanması ve velayetin annede bulunması durumunda anne çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesini isteyebilir mi? Bu hususta Yargıtay tarafından geçmişte verilmiş birçok karar velayet sahibi annenin çocuğa soyadını veremeyeceği yönündeydi. Yargıtay; sırf velayet hakkına sahip olmanın çocuğun soyadının değiştirilmesinde haklı neden sayılmadığı ve hukuk sisteminin buna cevaz vermediği, kaldı ki; velayetin sonradan babaya verilmesi durumunda da babanın çocuğa kendi soyadını vermek isteyeceği, velayet hakkına göre soyadı belirlenecek ise bu durumun nüfus kütüklerine güveni zedeleyeceği ve çocuklar üzerinde olumsuz etki yaratacağı gerekçeleriyle annenin çocuğun soyadında değişikliğe yönelik taleplerini reddetmekteydi. Örneğin; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2013/18-1755 E, 2015/1039 K ; “Bilindiği üzere, velayet hakkı anne ve baba için normal şartlarda çocuğun ergin olmasına yani on sekiz yaşını tamamlamasına kadar devam eden geçici bir haktır. Evliliğin sonradan boşanma gibi nedenlerle ortadan kalkması hallerinde velayet hakkının sırf anneye verilmiş olması onun soyadının değiştirilmesi için haklı bir neden sayılmadığı gibi hukuki mevzuat da buna cevaz vermemektedir. Bir an için mevzuatın böyle bir duruma izin verdiği kabul edilse dahi sonradan gelişen sebeplerden dolayı çocuğun yararı açısından velayetin babaya yeniden verilmesi hallerinde bu kez baba, velayet hakkına dayanarak tekrar çocuğun soyadını değiştirmek isteyecektir. Velayet hakkı kimde ise çocuk onun soyadını taşıyacak ise baba da bu haktan mahrum edilemez. Böyle bir uygulama ise nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliği ve istikrarı zedeleyeceği gibi asıl bu gibi uygulamaların çocuğun ruh hali üzerinde çok derin ve etkili travma yaratacağı açıktır.”[7]

Ancak; Anayasa Mahkemesi kadın eş için haklı neden bulunmasına rağmen bu hususlar dikkate alınmayarak velayet sahibi anneye çocuğun soyadını belirleme imkanının tanınmamasını Anayasanın 10. (Kanun önünde eşitlik) ve 20. ( Özel hayatın gizliliği) maddelerine aykırı bulmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin; B.No: 2013/9880 kararına göre; “49. Çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, çocuğun soyadına ilişkin belirlemelerde yalnızca babanın soyadının esas alınması ve bunun sürdürülmesi suretiyle öngörülen farklılık karşında, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine nasıl bir olumsuz etkide bulunacağının yargısal makamlarca açıklanmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra velayetin uyarlama yapılan bir yetki olmasına bağlı olarak velayete ilişkin değişikler sonrasında soyadının da değiştirilebilmesi yetkisi verilmesinin, nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliğini ve istikrarı zedeleyeceği gibi çocuğun ruh hâli üzerinde de çok derin ve etkili travma yaratacağı ileri sürülmekle birlikte ilgili yargısal makamların, çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun’un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece, çocuğun soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığı ve bu kapsamda babanın evliliğin devamı süresince veya sona ermesi durumunda, kendi soyadında yapacağı değişikliğin çocuğa sirayeti suretiyle çocuğun soyadında değişikliğe neden olabileceği yönündeki tespiti karşısında, söz konusu gerekçenin tatmin edici nitelikte olmadığı açıktır. 50. Bu kapsamda, özellikle cinsiyete dayalı farklı bir muamelenin söz konusu olması ve bu farklılığı haklı kılacak önemli nedenlerin ortaya konulması gereğine rağmen belirtilen muamele farklılığını haklı gösterecek nitelik ve kapsamda bir gerekçeye yer verilmemiş olması dikkate değerdir.[8]

Anayasa Mahkemesinin; B. No: 2014/1826 kararına göre; “50. Başvuruya konu yargı kararları açısından da çocuğun soyadının belirlenmesi noktasında velayet hakkının kullanılması bakımından kadın ve erkek arasında öngörülen farklı muamele makul şekilde gerekçelendirilmediği gibi çocuk reşit oluncaya kadar veya baba 4721 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca soyadını değiştirmediği sürece çocuğun soyadının değiştirilmesinin hiçbir koşulda mümkün olmadığı tespitlerine yer verilmek suretiyle kadın eş için haklı nedenlerin bulunması durumunda dahi çocuğun soyadını belirleme imkânı tanımayan söz konusu uygulamanın ölçülü olduğu da kabul edilemez. 51. Açıklanan nedenlerle aile hayatına saygı hakkı ile birlikte ele alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”[9]

İlerleyen süreçte Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları Yargıtay tarafından benimsenmiş ve velayet sahibi annenin çocuğun soyadının değiştirilmesi yönündeki taleplerinde “çocuğun üstün yararı” dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiğinin üzerinde durulmuştur. Yargıtay içtihatları son zamanlarda; velayet hakkına sahip olmanın çocuğun soyadının değiştirilmesi için tek başına haklı neden olamayacağı ancak çocuğun üstün yararı ve somut olayın özellikleri çocuğun soyadının anne ile aynı olmasını gerektiriyor ise çocuğun soyadının değiştirilebileceği yönünde gelişmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2021/4603 E, 2021/6276 K; “ Çocuğun üstün yararı gereği, anne hiçbir gerekçe göstermeden, sırf velayetin kendisinde olduğunu ileri sürerek çocuğa kendi kızlık soyadının verilmesini isteyemez. Anne tarafından çocuğun soyadının değiştirilmesi davası açıldığında, çocuğun üstün yararına bakılır. Eğer çocuğun üstün yararı varsa annenin kızlık soyadı çocuğa verilebilir. Üstün yarar yoksa davanın reddine karar verilmelidir.”[10]

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2023/9474 E, 2024/1123 K; “Anayasa Mahkemesinin bu kararları kapsamında; “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Bu ilkenin en genel anlamdaki tanımı, çocuğun yararlarının her zaman ve her koşulda öncelikle korunması olup, çocuk hukukunda karşılaşılan tüm sorunlarda, görevli ve yetkililere yol gösteren, çocuk yararına çözümün tercih edilmesini emreden, zayıfı, güçlüye karşı koruyan en üst ilkedir (AKYÜZ, Emine Çocuk Hukuku Çocuk Haklarının Korunması, 2012 s. 10). Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt, bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (YÜCEL, Özge Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir (BAKTIR, Çetiner Selma, Velayet Hukuku, Ankara 2000 s.33). 6.Anayasa Mahkemesinin bu kararları sonrasında Dairemizce de, haklı sebep bulunması ve küçüğün yüksek yararının gerektirmesi halinde velayet hakkı kendisine bırakılmış olan annenin çocuğun soyadının değiştirilmesini talep edebileceği kabul edilmektedir.[11]

4) Cinsiyet Değiştirme Ameliyatı gerçekleşmeden İsim Değişikliği Mümkün mü?

Son olarak Anayasa Mahkemesinin 2019/42944 Başvuru Numaralı kararına da yer vermek gerekmiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararı ile; trans bireylerin isim değişikliği talebine ilişkin haklı nedenlerin varlığı ortaya koyulmadan ve incelenmeden sırf cinsiyet değişikliği ameliyatı gerçekleşmediğinden bahisle 4271 sayılı Kanun'un 40. Maddesine dayanılarak isim değişikliği taleplerinin reddini özel hayata saygı hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Anayasa mahkemesi işbu kararı ile bir kez daha isim değişikliği taleplerindeki kıstasın TMK md. 27 gereği haklı neden kavramı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Söz konusu karardan bir alıntı;

“48. Kuşkusuz haklı nedenlerin ne şekilde ortaya konulmuş kabul edileceğini ve ileri sürülen nedenlerin yeterli görülüp görülmeyeceğini takdir etmek derece mahkemelerinin yetkisindedir. Bununla birlikte mahkemelerden, bunu yeterli görmemeleri hâlinde gerekçelerini açıklamaları beklenir. Olayda ise başvurucunun haklı nedenini ortaya koymak bakımından üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirip getirmediğine ya da ortaya konulan nedenlerin yeterli olup olmadığına ilişkin olarak açıklanan gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı görülmektedir. 49. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde kişinin varlığının ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturan, özel hayatı, ailesi ve çevresi ile ilişkilerinde önemli bir araç olan ismin değiştirilmesi talebi hakkında konuyu düzenleyen normların bireysel başvuruya konu olayda derece mahkemelerince Anayasa'ya uygun biçimde yorumlanarak uygulanmadığı anlaşılmaktadır. 50. Neticede isim değişikliği konusunda derece mahkemelerince somut başvuru özelinde değerlendirme yapılmaması ve verilen kararların anayasal güvenceleri gözeten ilgili ve yeterli gerekçe içermemesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı yönünden devletin pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır.”[12]

Değerlendirme Ve Sonuç; isim kişinin kimliği ve varlığının değişmez, vazgeçilemez ve şahsına sıkı sıkıya bağlı bir parçasıdır. Bireyin kimliğinin önemli bir parçası olan bu hakkın kullanımına elbette adın değiştirilmesi imkanı da sağlanmalıdır. TMK md. 27 ile bu imkan sağlanmış olup; adın değiştirilmesi ancak haklı bir nedenin varlığı halinde mümkün kılınmıştır. Anayasa Mahkemesi; isim hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı ve kimliğinin değişmez bir parçası olması sebebiyle bu hakka müdahalenin sınırlı olması gerektiğinin üzerinde durmaktadır. Zira özel hayata saygı ilkesinin bir gereği olarak kişilere isim değişikliği imkanı verilmelidir. Her ne kadar haklı neden kavramının da bir gereği olarak isim değişikliği taleplerinin uygunluğu idari ve yargısal makamlara takdir yetkisi tanısa da bu yetki somut olaya göre değerlendirilmeli isim değişikliği hakkının kullanılmasının önünde set oluşturulmamalıdır. Zira yukarıda da açıklandığı üzere; Anayasa Mahkemesi trans bireylerin isim değişikliği taleplerinde haklı nedenin var olup olmadığı araştırılmadan sırf cinsiyet değişikliğinin sağlanmadığı gerekçesiyle peşinen bu talebin reddini özel hayata saygı ilkesinin ihlali niteliğinde bulmuştur. Yine; çocuklarda ad ve soyad değişikliği taleplerinde de çocuğun üstün yararı ve haklı neden kavramları üzerinde durulması gerekmektedir. Kısacası isim değişikliği talepleri; somut olaya göre ve haklı neden olarak sunulan gerekçelerin üzerinde durulmak suretiyle değerlendirilmelidir.

-------------------

[1] Anayasa Mahkemesi Hacı Ahmet Eskikanbur, 01.09.2029, B. No: 2015/2944

[2] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 09.12.2019 T, 2019/6290 E, 2019/11048 K

[3] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 05.10.2017 T, 2017/2944 E, 2017/12283 K

[4] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 02.10.2019 T, 2019/4689 E, 2019/8434 K

[5] Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin; 25.04.2018 T, 2017/8112 E, 2018/11602 K

[6] Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 08.02.2018 T, 2017/6911 E, 2018/1819 K

[7] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 13.03.2015 T, 2013/18-1755 E, 2015/1039 K

[8] Anayasa Mahkemesi, 11/11/2015 T, B.No: 2013/9880

[9] Anayasa Mahkemesi, 20/7/2017 T, B. No: 2014/1826

[10] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 20.09.2021 , 2021/4603 E, 2021/6276 K

[11] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 22.02.2024 T, 2023/9474 E, 2024/1123 K

[12] Anayasa Mahkemesi, 17/6/2021 T, B.No: 2019/42944