Bu yazımızda ilk defa 10 Nisan 1845’de İstanbul'da “Polis” adıyla kurulan ve yine aynı tarihte yayımlanan Polis Nizamnamesinde görevleri belirlenen, şu anda ise 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu kapsamında kuruluş, görev ve yetkileri tanımlanan polis memurlarına yönelik pratik cevaplar verilmeye çalışılacaktır.
Her ne kadar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Adli kolluk ve görevi” başlıklı 164. maddesinde “Adli Kolluk Teşkilatı” kavramına yer verilmişse de bu Teşkilat henüz kurulamadığından, idari (önleyici) kolluğun aynı zamanda adli kolluk (suç kolluğu) sıfatıyla da kendilerine verilen emir ve talimatları yerine getiren polislerin, bu emir ve talimatları gerçekleştirirken, kişi hak ve hürriyetlerini sınırlarken veya delil toplarken hukuka uygun hareket etmesi, hem keyfi müdahalelerin önüne geçilmesi ve hem de yürütülen soruşturmaların ve kovuşturmaların hukuka uygun ve adaletli şekilde sonlandırılabilmesi bakımından önemlidir. Özellikle yakalama, gözaltına alma, arama, elkoyma, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile gizli soruşturmacı görevlendirilmesi, teknik araçlarla izleme gibi koruma tedbirlerinde, Kanunun gösterdiği yol ve yöntemlere uyulması gerektiği tartışmasızdır. Şüpheli ile sanığa ulaşma, delil elde etme ile ilgili yol ve yöntemler Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Koruma Tedbirleri” başlıklı Dördüncü Bölümünde düzenlenmiş olsa da, bu tedbirlerin tatbiki ile ilgili meselenin pratiğini ilgilendiren bazı hususlara değinmenin yararlı olacağına inanmaktayız.
1- Bir ihbar üzerine, birkaç gündür dışarı çıkmadığı belirtilen kişinin evinde arama nasıl yapılabilecektir?
Bilindiği üzere arama, “adli arama” ve “önleme araması” olarak ikiye ayrılmaktadır. Adli arama şüpheliyi/sanığı veya bir delili elde etmek amacıyla tatbik edilirken, önleme araması bir suçun işlenmesini veya ortaya çıkacak bir tehlikelilik halinin önüne geçilmesi için tatbik edilmektedir.
Kişinin konutunda gerçekleştirilecek olan arama için adli arama hükümleri tatbik edilmelidir. Somut olayda meşru savunmayı gerekli kılacak bir yardım çağrısı olmadığı sürece, CMK m.116 ila m.120’de öngörülen hükümler uygulanmalıdır. Bu durumda kişinin evinde arama, ancak hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Hiç dışarı çıkmadığı belirtilen kişinin sağlığının ve hayatının korunması amacıyla hızlıca müdahale edilmesi gerektiği söylenebilir. Bu durumda, gecikmesinde sakınca bulunan halin varlığı mevcut olduğundan bahisle cumhuriyet savcısının yazılı emri ile hareket edilebilir. Esasen her türlü aramada, ya önleme veya adli arama ile ilgili hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan halin varlığından hareketle cumhuriyet savcısının veya kanunla yetkili kılınan makamın yazılı emri olmak zorundadır. Karar ve yazılı emir, aramadan sonra değil önce düzenlenmelidir. Bu nedenle; acil durumun varlığını dikkate alarak hızlıca yazılı emre ihtiyaç duyulan halde, teknik aygıtların ve bilişim sisteminin kullanılabilmesi mümkün olabilir ki, buralardan yetkili makam veya hakim tarafından gönderilen görüntü içeren belge, yazılı emir veya karar kabul edilmelidir. Arama kararı veya yazılı emrinde, aramanın hukuki ve fiili somut sebepleri açıklanmalı, ayrıca arama emirlerinde hangi sebeple gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğu da gösterilmelidir. Hakim elkoyma kararı da vermişse, bunun CMK m.127’ye göre gerekçesine kararında yer vermelidir. Genel geçer, Kanunda bulunan madde hükümlerini somut hukuki ve fiili gerekçe olarak gösterilmesi hatalıdır. Aramadan sonra düzenlenecek arama kararı veya emrinin ise bir geçerliliği bulunmamaktadır, geriye dönük alınacak karar veya hazırlanacak yazılı emir muhteviyatı itibariyle gerçek dışı, yani sahte resmi belge niteliğini taşır.
Sorunun cevabına dönecek olursak; ihbar üzerinde cumhuriyet savcısına bildirimde bulunulmadan ve gecikmesinde sakınca bulunan hal olduğundan bahisle konuta girilmesi, Kanunda öngörülen diğer şartlara uyulsa, örneğin konutta arama iki hazırun eşliğinde yapılsa dahi, arama ve sonuçları hukuka aykırı olacaktır.
2- Kolluğun yaptığı adli arama, şüpheli veya sanığı yakalamak amacıyla tatbik edilmiş ve bu yolla yakalanan kişi gözaltına alınmışsa, cumhuriyet savcısının talimatı olmaksızın kolluk ifade alabilir mi?
Gözaltına alınma, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 91. ila 99. maddelerinde düzenlenmektedir. Bu hükümler haricinde “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı PVSK m.4/A’nın 9. fıkrasında; “Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
Kişinin ifadesinin alınması için çıkarılacak olan yakalama emri ile ilgili detaylı düzenleme ise, 14.07.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7331 sayılı Kanunun 12. maddesiyle CMK m.94/3’e, “İfadesi alınmak amacıyla düzenlenen yakalama emri üzerine mesai saatleri dışında yakalanan ve belirlenen tarihte yargı mercii önünde hazır bulunmayı taahhüt eden kişinin serbest bırakılması, Cumhuriyet savcısı tarafından emredilebilir. Bu hüküm her yakalama emri için ancak bir kez uygulanabilir. Taahhüdünü yerine getirmeyen kişiye, yakalama emrinin düzenlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından bin Türk lirası idari para cezası verilir.” hükmü eklenmiştir. Kişi; mesai saatleri dışında yakalanmış veya mesai saatleri içerisinde yakalanıp da bu süreçte ifadesi alınmamış, yani yakalama mesai saatleri dışına taşmış ve gözaltına alınmaya dönmüşse, bu durumda cumhuriyet savcısının emri ile serbest bırakılır ve belirlenen sürede adliyeye gelmesi sağlanır.
“Yakalama ve yakalanacak kişi hakkında yapılacak işlemler” başlıklı CMK m.90/5’de; “Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.” hükmü yer almaktadır.
Bu düzenlemeler çerçevesinde; ya cumhuriyet savcısının emrinde kişinin ifadesinin nerede ve nasıl alınacağı belirtilmiş veya kişinin yakalanmasının ardından cumhuriyet savcısına hemen bilgi verileceğinden, her halükarda savcının talimatı doğrultusunda hareket edilmesi gerektiği ifade edilebilir.
Bunun yanında; CMK m.91/4’te tahdidi olarak sayılan suçlar bakımından, suçüstü halleriyle sınırlı olarak, mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirleri tarafından 24 saate kadar, şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda 48 saate kadar gözaltına alınma kararı verilebileceği düzenlenmiştir. Yine bu maddenin devamında; gözaltına alma nedeninin ortadan kalkması veya işlemlerin tamamlanması halinde derhal ve herhalde en geç yukarıda belirtilen sürelerin sonunda cumhuriyet savcısına, yapılan işlemler hakkında bilgi verilerek talimatı doğrultusunda hareket edileceği belirtilmiştir. CMK m.91/4 uyarınca gözaltına almanın sebebi; şüphelilerin ifadesinin alınması veya delil toplama amacına ilişkin olduğundan, yanında avukatı olmak şartıyla kişilerin ifadesi alınabilir, ancak gözaltı süresi sonunda yapılan işlemler hakkında cumhuriyet savcısına bilgi verilmesi gerekmektedir.
Kolluk tarafından bu sırada ifade alınabileceğine dair sonuca CMK m.91/4’de; “cumhuriyet savcısına, yapılan işlemler hakkında bilgi verilerek talimatı doğrultusunda hareket edilir.” ibaresinden kaynaklanmaktadır ki, suç işlediği iddiası ile bir insanın gözaltına alınmasının sebebi ifadesine başvurulması ve delil toplanmasıdır. Aksi yönde görüş de beyan edilebilir, buna göre, ister m.91’in diğer fıkralarına ve isterse 4. fıkrasına göre hareket edilip edilmediğine bakılmaksızın her durumda kolluk tarafından gözaltı sırasında ifade alınabilir, hele m.91/4 uygulanmışsa kolluğun uyguladığı gözaltına alma tedbirinde gözaltına alınan şüphelinin ifadesinin alınmaması kabul edilemez. İfade alınmaksızın gözaltı tedbiri tatbik edildiğinde, bu yöntemin keyfi olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali olarak kabul edilmesi gündeme gelir.
3- Bu yazıda cevaplayacağımız son soru ise; “Teknik araçlarla izleme” başlıklı CMK m.140’ın uygulandığı hallerde, örneğin şüphelinin tatile gittiği gerekçesiyle ara verilip verilemeyeceği ve sürenin kalanının tatil dönüşünde uygulanıp uygulanamayacağıdır?
Koruma tedbirleri bölümünde, son delil elde etme yönetimi olarak düzenlenen teknik araçlarla izleme, maddede sınırlı sayıda sayılan suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ve başka suretle delil elde edilemediği hallerde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri ile sınırlı olarak uygulanabilmektedir.
Teknik araçlarla izleme için CMK m.140/3’de gösterilen süreler; en çok 3 hafta, gerektiğinde 1 hafta, ancak örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda her defasında 1 haftadan fazla olmamak ve toplam 4 haftayı geçmemek üzere uzatılması olarak öngörülmüştür. Ayrıca; teknik araçlarla izleme tedbiri ile birlikte gizli soruşturmacı görevlendirildiğinde, bu fıkrada gösterilen sürelerin bir kat artırılacağı, yani üç haftanın altı hafta olarak uygulanabileceği belirtilmiştir.
İlk temel süreden sonra uzatmalar kapsamına giren süreler keyfi olmamak, CMK m.169’da soruşturma evresinde yapılan işlemlerin tutanağına bağlanması zorunluluğu gereğince somut hukuki ve fiili gerekçeleri belirtilmek suretiyle aralıklı uygulanabilir, ancak azami soruşturmanın veya kovuşturmanın sonlanması ile birlikte bu süreç kapatılır, yani tefrikle ayrı bir dosya oluşturulmak suretiyle devam yönünde bir düşünce olursa da, bunun gerekçesinin kabul edilebilir ve keyfilikten uzak olması gerekir. Dolayısıyla, uzatılmış sürelerde devamlılıktan yalnızca somut ve kabul edilebilir gerekçe ortaya koyulması suretiyle kurtulmak mümkündür. Kanunda da tedbire ara verilemeyeceğine dair bir kaide bulunmamaktadır. Aynı hususu, telefon dinleme ile ilgili telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesini düzenleyen CMK m.135 için de yapmak mümkündür. Kısacası, Kanunun ilgili hükümlerinde belirtilen süreler aşılmamak ve somut gerekçe belirtilmek suretiyle tedbirin kesilip somut gerekçe gösterilmek suretiyle bir başka zaman tedbire devam edilmesi mümkün olabilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)